İslami açıdan Toplumunun Sosyolojik Yapısı

İSLAMİ AÇIDAN TÜRK TOPLUMUNUN SOSYOLOJİK YAPISI

Dini Yönden Türk Toplum Yapısı

İSLAMİ AÇIDAN TÜRK TOPLUMUNUN SOSYOLOJİK YAPISI

Türkiye toplumunun sosyal yapısı “üzerine türlü teoriler üretilmiştir, bunların bir bölümü resmi tarih ve resmi teorilerdir. Tarih, bu bilgi dalının karakteri gereği hemen her dönemde Siyasal iktidarların eğilimi yönünde toplumu tanımlar. Özellikle ülkedeki 70 yıllık Siyasal rejim adeta öznel tarihini yansıyarak kendini hayatiyet alanı açabilmiştir. Ancak yine de tarih, sıkışınca müracaat edilen bir mekan, merci ve hacet kapısı yerine kullanılmaktadır. Bazen düşmanların gözünü korkutmak için, bazen doğal bir ihtiyaçtan, bazen de sağduyunun çalması sonucu yeniler eskilere sığınır, onları anlar. Tarih en ziyade hatıra getirildiği zaman dilimi, onun kırılma dönemleri, eski deyimle def-İ mefsedet halleri olsa gerekir.

Resmi tarihte elbette her zaman yalan söylemez. Belki küçük rötuşlarla büyük yanılgılara neden olur; makyaj değiştirir, mask tazeler. Bir de kimi tarihsel kareleri dev aynasında gösterir; kiminin fotoğrafını bile çekmez. Tarih kötüdür yahut tarih iyidir türünden yargılar bu yargıya varanların kendi gelecekleri hakkındaki kehanetten başka nedir ki? Günümüzün resmi tarihsel perspektiften görüntüsü herkesçe malum; tarih kötüdür, şimdiyse iyidir. Tarih, bireyi, toplumu, sistemi ile başlangıcından beri halkın yahut halkların karanlıklarda yaşadığı dönemlerdi. Kitaplar yazmıştır ama kamu vicdanında yankısı bulunmadığı için belki de insanlar çabuk unuttular; aslında yeni tarihsel dönemin fikri kurucuları tarafından savunulmuştur, denilmiştir ki İslam, Türkiye toplumunun tarihsel ve geleneksel hızını kesmiştir. Bir resmi tarihsel söylem açısından İslam, orta Asya’dan kopup gelen bu cevval kavmin hem ileriye dönük yönünü değiştirmiştir, hem de onun nizamını alem davasında geri bırakmıştır!

Nerede, ne zaman, hangi delile dayandırıldığı belirtilmeksizin cumhuriyet, demokrasi ve hatta laiklik bu toplumun öznel bünyesinde öteden beri var olan olgular gibi gösterilmiştir. Ülke yönetiminde tek söz sahibi gibi görünen TBMM’ye kadar girmiş nice insanla konuşursanız işitirsiniz, yukarıdaki yargıyı ya da çok yakın bir iddiayı. Ancak delil sormayacaksınız, çünkü bu böyledir. Yani Türkler doğuştan (Orta Asya’dan) demokrat, cumhuriyetçi ve laiktirler. Eski Şamanist Türklerden birkaç eski püskü delil bile gösterebilirler size… Yine resmi teorilere göre düne kadar Türkiye’de Türk’ten başka kavim yoktu. Varsa da kimisi kuzeyde Türk’ün deniz görmüş kısmı, kimisi karda yürüyüp izini hiç kaybetmeyen ve kart kurt sesleri çıkaran dağlı kesimidir. Onlarda herkes gibi özbeöz Türk’türler. Öyleyse “Ne Mutlu Türküm Diyene”… Ayrıca kendini Türk hisseden herkes Türk’tür! Bu ülkede yaşayıp kendini Türk hissetmemek ise hem ayıp hem günahtır.

Ülkede sürdürülen resmi söylemin halkından, halkın düşünce ve yaşama tarzından tamamen kopuk ve tepeden inmeci bir zihniyet olduğu savunulur. Ama bunu bütünüyle paylaşmak bize doğru gözükmüyor. Birtakım dayatmacı yöntemlerle halkın kimi konularda zorla yönlendirildiği, çeşitli dönemler için doğrudur. Ancak halkın tüm bu olup bitenlere çanak tutucu rıza felsefesi, göz yumulduğu yani müstahaklığı da görmezden gelinemez. Zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Kurt ile kuzunun aynı mekanda yıllarca ve kardeşçe yaşaması… Eğer yaşıyorlarsa ya kurt kuzulaşmıştır ya kuzu kurtlaşmış, tabiatları bozulmuştur. Toplum mozaiği hakkında ileri sürülen teorilerin en iyi niyetli ve üslubu düzgün olanı; “uysal ve tepkisiz“ benzetmesidir. Öteki benzetmelerin çoğu bu vasıfları daha çok uç noktalara taşıyan örneklerdir. Örneğin toplumun çoğunluğu en çok bedevi, hala göçebe, köylü, taşralı, kolektif bilinçten yoksun ve en nihayet Aziz Nesin tarafından aptal olarak nitelendirilmiştir.

Üçü de kendi köşesinde birbirinden daha marjinal üç sınıftan söz edilebilir. “ Türkiye Toplumu “içinde: yöneten sınıf (büyük sanayici iş adamları onların ortağı sayılır), yönetilen kitleler ve aydınlar (geniş kitleden kültürü ve yaşam biçimi ile kopmuş ama yöneticilerin dümen suyuna girmemiş olanları sayıyoruz yalnızca, büyük, gittikçe büyüyen medya, gazete patron ve milyarderleri de hariç elbet). Üç sınıfta birçok bakımdan birbirine karşı, birbirinden hazzetmeyen, birbirini götürmek istedikleri yöne inat edip gitmemekte direnen, elinden gelse öteki sınıfları susturacak kadar onlardan uzak düşen duyarlılıklara sahiptirler. Yani aralarında ciddi bir sevgisizlik, kopukluk, soğukluk egemendir. Resmi söylemle her ne kadar kendini Türk hisseden herkes Türk sanılsa da en azından her Türk’ün bir diğerine muhabbet ve sadakatle bağlanacağı bir urvetul vuska yoktur. Son yıllarda toplumun sosyal yapısını belirlemeye yönelik resmi olmayan ama sağlıklı ve derinliklide olmayan çalışmalar, iddialar, değişik görüşler yoğunlaştı. Tarihsel kökleri bulunan bir toplumun bu gününü belirlemede ve kurmada geleneksel yapısına yönetmenin önemi, hiç olmazsa bu kadarı, hem de Müslüman olmayan aydınlarca vurgulanmaya başladı. Tek parti despotizminin neredeyse günümüze dek sürdüğü bir dönemde, tek sesliliğin yerini çok sesliliğe terk etmesi açısından bu bir gelişme olarak görülebilir. Ancak bilim ve gerçeklik uğruna, gerekirse acımasız olundukça hakikat, ne anlaşılır ne de elde edilebilir. Toplumda var diyorsak eğer çöküntüyü yalnızca sömürgecilerin aleyhteki çalışmalarıyla açıklamaya kalkışmak, toplumun kendi kusurlarını göz ardı etmek, yine çözümsüz sonuçlarda sorunları düğümlemekten öte bir işe yaramaz. Türk toplumunda kültür, öteki her şeye benzetilerek adeta bir fors, askeri üniforma gibi kullanılmaktadır. Fiyakasından geçmemektedir çoğu insanın.

Türk Toplumunun Sosyolojik Yapısı

Bizim taşra kentinde bir vakitler bitpazarında Avrupa eskisi giysiler satılırdı. Avrupalılar eski giysilerini güya yardım olsun diye Filistin’e gönderirmiş. Onlar bu yabancı giysileri en yakın ülke olan ve bu giysileri çoktan giymeye alışkın Türkiye’ye Suriye üzerinden kaçak olarak gönderir, yerine kaçak tütün vs. alırlarmış. İşte bu giysilerden bir takım elbiseyi esnaftan bir adam satın almış, giyinmişti. İşin ilginç yanı ceketin iç cebi üzerindeki Avrupai etiket görünmediğinden onu da söktürüp ceketin dışındaki mendil cebinin üzerine rozet gibi diktirmişti. Sanırım hala iftiharla rozet kullanan yegane ülke Türkiye’dir. Her vesile ile profesörlüğünü gündeme getiren hocalar yabancı dil bilgisini kullandığı kelimelerle sergilemeye koşan bilgiçler, din hakkında konuşanları ille de müftü görmek isteyen dindarlar, basit bir haberi veya hakikati hatırlayıp halkı aydınlatmayı amaçlayan yazı ve sözlerdeki ağdalı, gösterişli üslup, her şeyi ille de üniforma gibi kullanma arzusunun göstergesi değilmidir? Ya Batı’dan gelen her şeye karşı o sonradan görme tavrın mazereti de var kuşkusuz. Bir kere gelen nesne (Ve beraberinde gelen ahlak) gerçekten ilk karşılaşılan bir nesnedir. İkincisi, Batı niceden beri icat ve keşiflerin merkezidir. Üçüncüsü ise, üretilen şey bu ülke toplumunun gerçekten yabancısıdır. Zira batı kendine özgü şeyler üretmekle, kendi yaşama standartları ve dünya görüşü çerçevesinde biçim vermektedir. Bunlara şaşırmak da toplum belki haklıdır. Ama bunları topluma taşıyanlara ne demeli? Herhalde bilgi ve görgü artırım denemeleridir, bunlar. Ve bilinçsizce, hiç kritik etmeden, tüm reklam mallarına saldırmanın haklı ve anlamlı bir yanı yoktur. Sonra bütün bunlar feodal kalıntılar, göçebelik, taşralık, köylülük ile izah edilir ve hatta aptallıkla…

Düşünmesi az olan toplumun duygusallıkları yaşantısında daha ağır basar, bu sonuç doğaldır. Türkiye toplumu çoğunluk itibari ile duygusal bir toplumdur. Bu yüzden kolay dönüşen bir toplumdur. Geleneksel yapısında da bu vardır. Salt akıl yürütmek, düşünmek yerine, deyim yerindeyse, filozofiye (hikmet yumurtlama çabası anlamında) eğilim daha ziyadedir. Filozofiye de İslami hikmet kavramıyla örtüştürerek kendince ona meşrutiyet elbisesi giydirmiştir. Bir kere herkesin hayatı romandır.

Hemen herkes filozof yada şairdir. Biraz avam kalanlar halk filozoflarıyla idare eder. Bunların çoğu da veli sanılan delilerdir. Daha kültürlü çevrelerde yaşayanlar en son moda felsefe cereyanlarının erken muhibbidirler. Bakılırsa daha kaynaklarında kim olduklarını iyice anlamadan postmodernist Türkler aramızda dolaşmaktadır. Özgür düşünceden çok filozofiye ve kendince sözlere eğilimi, toplumun, alıştırıldığı ve özendirdiği hoşgörüsünden, tevilci mantalitesinden ve aşırı duygusallığından kaynaklansa gerekir.

Türkiyede Yaşanan İslam

Kur’an‘ın öğrettiği İslam ile halkın yaşadığı İslam arasındaki bariz farkları gözlemlemek de toplumun yapısı hakkında ipuçları, bilgiler veriyor. Örneğin Türkiye toplumunun Kur’an‘a bakışının tipik modeli Osman Gazi’ye yaşatılmış, efsaneleştirilmiş ve bir halk mitolojisi gibi yinelenip durmaktadır. Osman Gazi eğer doğruysa yatmak için girdiği odada duvara asılı Kur’an-ı Kerim i görünce, Kur’an‘ın bulunduğu odada edebinden uyuyamamış, sabaha kadar uykusuz beklemiştir. Evet, bu belki mütevekkil sanılan bir tavırdır ama düşüncesizcedir. Ve tevekkül noksanlığı değil lakin düşüncesizlik Kur’an‘ın nasıl yendiği bir tutumdur. Halkların yanlış tevekkül eğilimine, duygusal bakışına örnek çoktur. Örneğin Kur’an-ı Kerim, insanın kendi başına, bağımsız düşünmesine verdiği önemi, hiçbir tutum ve tavra vermemiştir. Ama bunu görmezden gelen insanlar Kur’an‘da ancak birer defa zikredilen “vesile“ ve “nazar “ kavramları üzerine nice korkunç ve İslam dışı felsefeler bina etmişlerdir. “Vesile“ öne sürülerek, Allah ile kul arasında aracın bile bulunması gerektiği bile savunulmuştur. “ Nazar“ ile de büyücülüğe, sihre, fala, şans oyunlarına neredeyse caizeler üretilmiştir. Her iki telakki Kur’an‘ın başka ayetleri ile tevhidin karşıtı gösterilerek verilse de, ne gam; halk kendi duyarlığına uygun felsefeyi yakalamıştır, üstelik kendince bunun kaynağı Kur’an’dır, gerisi onu pek ilgilendirmemektedir. Elbet kitlelerin bu tavrı, aynı tavrı onaylayan halk hocaları tarafından da sürdürülmüştür. Hatta halkı bu tavra biraz da onlar sevk etmişlerdir. Halk ağzı konuşan vaazlar kürsüde yüzyıllarca yanlışın çığırtkanlığını yapmışlardır. Halkın o kürsülerden işittikleri ile ALLAH’ın sahih dini arasında bazen büyük uçurumlar olmuştur.

Duygusal halkın yaşamı nükte ve fıkralar üzerine bina edilmiştir, adeta. Kuşkusuz bir açıdan bakıldığında bu folklorik ve kültürel bir zenginlik olarak gözükür. Ancak atlanan bir nokta vardır. Kendini İslam’a nispet eden bir halk, ezberlediği yahut ürettiği nükte ve fıkraların onda yahut yüzde biri kadar bile dinlerinin kaynağı olan ilahi vahiy ile temasa geçmemiş, ilişkiye girmemiştir. Yönetenleri memnun bırakan bu tutum, bilenlerin de, başka bilenler çıkmayacağı için işlerine gelmiştir. Halk ozonları, halk nüktedanları hatta halk vaizleri bile bazen günlük namazda okudukları Kur’an ayetlerinin ne demeye geldiğinden habersiz, ömürler tüketmişlerdir. Çünkü böyle gelmiş, böyle gitmektedir. Ve böyle gelip böyle gitmekte olması güya filozofça, şairce bir edadır. Bunca dinine bağlı bir halkın, Türkiye’de hemen büyük çoğunlukta ladini bir hayat sürdüren ve onu dayatan hükümlere nasıl tahammül ettiği zaman zaman hayretle sorunla gelmiştir. Bu sorgulamada iki yanlış var: biri halkın dindarlığı, ikincisi de yönetenlerin dinsizliği. Her iki kesimin de aslında dine bir bakış açıları, dini bir yorumlayış tarzları vardır. Ve o pencereden bakıldığında her iki kesimde aynı ton ve edada bir tür dindarlardır. Bu “ Türk Tipi Müslümanlık” tır. Birazı politikacıların İslamizasyon politikalarının ekmeğine yağ sürmektedir bu tür Müslümanlığın… Bir kısmı halkın düşünme melekesine galebe çalan kökleşmiş duyarlıklarını okşamaktadır… Eh, bir kısımda diğer dinlerden, Budizm, şamanizm, Hristiyanlıktan devşirilmedir.

Türkiye halkları yüzyıllardan biri Müslüman’dır. Güzel, hayırlı Müslümanlık modelleri ortaya koymuşlardır. Büyük bir Müslüman medeniyeti gelecek kuşaklara emanet etmişlerdir. Ne ki halkın dini, hakkın dini ile zaman zaman tashih edilmez, bir tecdide tabi tutulmazsa bulanıklaşır. Hele İslam ilahi, halkın dindarlığa beşeri olduğundan, tecdid yani yenileme, Müslümanlar bakımından dönem dönem büyük bir ihtiyaç olarak belirir. Dervişler, halk arifleri, ozanlar diliyle tümden müteşabih (çok anlamlı) bir üslup kazanan dinsel söylemin ilahi vahiy ile tashihine, tecdidine gerçekten zaruret doğmuştur. Aksi takdir de her an kendisiyle ve her şeyiyle çelişen eceli dinsel söylem, halkın ve yönetenlerin birbirinden razı olduğu bir ortamı var edebilir. Ama bu sonuç çokluk Hakk‘ın memnun olmadığı, daha doğru bir ifadeyle razı olmadığı bir ortamdır. Hakk’ın rıza göstermediği bir son ise kötü akıbettir. Resmi ve gayri resmi herkesin gönlünde yatan, etliye sütlüye bulaşmayan, siyasetten ALLAH’a sığınan, toplumları ve bireyleri yönetmeye kalkmayan belki yalnızca vicdanlara hafif bir korku salan şu “Türk Tipi Müslümanlık” sorgulanmalıdır.

Türk Halkların İslami Yaşantısı

Bir toplum ki düşünme melekesini pek fazla kullanmaz, ama sıra dine geldiği zaman tabir caizse kafasına göre takılır, ne hikmetse o noktada dini keyfine uydurur. Düşünmemek yerine nükteler, fıkralar, maniler, espriler, dervişan öyküler, mitolojiler, platonik ve her türlü aşk masalları, efsun, uğur, şans teraneleri, yani bir cümle çok anlamlılık bazen anlamsızlıklarla ömrünü harcar. O toplumun felahı elbet gecikir. Halkın bütün bu yatkınlığı var gücüyle destekleyen aydınlar bu tutumları bir de milliyetçilik muhafazakarlık sanmazlar mı? Varın hesaplayın erişilen yanlışlığın boyutunu. Bir garip dünyadır bu toplumun dünyası ki yaşarken din ve Allah’a karşı tepkisinin düzeyi hangi şiddette ise ölünce arkasından hem de namazını kılanlar tarafından aynı şiddette “ iyi biliriz” denilir. Sonra inanıp inanmadığı meçhul Allah’ı adına namazı kılınıp defnedilir. Ancak onların içlerinden samimi birisi çıkar, “ benim namazımı kılmayın, ben inanmıyorum” derse herkesin daha çok tepkisini çeker, ne demek namaz kılmamak, diye… Samimiyetsizliğe prim ve ödül dağıtılırken, samimiyetin ödülü horlanmak mı olmalıydı?

Toplumlarında huyları, karakterleri, alışkanlıklar vardır. Huy değiştirmek alışkanlıklardan vazgeçmek zordur. Türkiye toplumu şimdi bu en zor kapının eşiğindedir geleneksel deyişle, eşikte duranı yel çabuk çarpar. Kapıyı kapatıp acilen ya içeri girecek ya yine dışarıda kalacaktır. Bizim aralarında yaşadığımız, birçoğu akrabamız olan kendi toplumumuza önerimiz, Müslümanlık iddiasının sadra şifa verecek biçimde hakikatle örtüşmesi için “Müslümanın yeniden Müslüman olması” gerekmektedir. Yüzyılımızın başında büyük Müslüman düşünür Muhammed İkbal’in ifadesiyle: “Kaç Müslümanlardan sığın Müslümanlığa” sanırız yeni yüzyıllar bu sözü iki şıkkıyla da doğrulayacak Müslümanları beklemektedir. Duygu sömürüsüne değil düşünceye çağrıldığının, kurtuluşun nükte ve fıkralarda değil Allah’ın ayetlerinde yazılı bulunduğunun bu topluma, bu insanlara birileri tarafından söylenmesi artık gerekliydi. Her geçen gün ihtiyaç biraz daha artmaktadır.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

 

 

Yasir

DÜŞÜN GENÇ ADAM / Musab Yasir Özen

DÜŞÜN GENÇ ADAM

Musab Yasir Özen

Genç adam düşün! Evvela insan oğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün! Senin yaşadığın devirde insanların meşin toptan birer kafa taşıdığını ve bu topu dolduran havanın en basit fikri bile kavurup kül edici bir ( antiseptik) olduğunu düşün! ( antiseptik) diyorum: zira devremizin kıymet ölçüsünde saf ve gerçek fikir mikroptur.

Filozof: “Madem ki, düşünüyorum, öyleyse varım!” der Bizimde :

Mademki yokuz: öyleyse düşünemiyoruz, dememiz’mi lazım?

Aciz varlığın aciz anası fikir…

Genç adam düşün! Seni bozmak için evvela sen de mücerret fikir istidadını , yani varlık şiarını körletmekle işe giriştiler. Bunu düşün!

Hic, tavugun suyuna dalıp balık avladığına, güvercinin kedilerin ağzından fare çaldığına dair ilmi bir vesika haberi duyulmuş mudur?

Fakat ey genç adam, senin için, seni kandırmak ve hakikate yüzde yüz ait bir şeye inandırmak için sahte ilim yapılmıştır.

BUNU DÜŞÜN!

Amerika’nın bilmem hangi limanını görmemiş olan bir gemi Süvarisi, aranan varlığını ilmen, ilmi tevatür beyyinesiyle bilir ve harita üzerindeki hesapla oraya, dilediği fener istikametinden varır. Ya böyle bir yer mevcut değilse diye düşünebilir mi?

Düşün genç adam! Düşün ki, işte buna benzer bir saçmalık eseri olarak senin için yalancı tarih kitapları ve menkıbeler düzülmüş ve senin, mazur olarak, bunlara inanman sağlanmıştır. Çünkü senin, ilme ve tarihe itimadın vardır.

Bu an’ane ve taktik, meşrutiyet inkılabın dan başlar ve şakavet çığırında bütün zalimliğiyle sürüp gider. Bu taktiği arka planda idare edende Yahudilik erkan-ı harbiyesidir.

Bu taktik, sana bütün gerçek kahramanlarını unutturup sahtelerini: garp emperyalizmasına kozmopolitliğe, Yahudi’liğie yardımcı tipleri mefkureleştirmen için Yaman bir İsrailoğlu tertibidir. İlk masonlardan, küçük çapta münevver örneği Avrupa hayranlarından Mithat paşa, Namık Kemal gibi tipler, asıllarında cüce, her bakımdan değersiz ve zararlı hüviyet ve şahsiyetlerine rağmen işte bu taktiğin ortaya attığı ve pompalayıp şişirdiği kursaktan mamul dev heykelleridir. Daha neler ve neler?

Genç adam! Sen hep düşün! Düşün ki, sana sürdürdükleri bu kaba ve nefsani hayatın ötesine, varlık sebebine, hakikatlerin hakikatine ait bütün telkinler, senden cüzzam illeti gibi kaçırılmış ve sana leşe gibi iğrenç gösterilmiştir. İnsanoğlunun biricik meselesi olan sonsuzluk iştiyakı ve yaşanmaya değer hayatın hesabı etrafındaki insanlar sahtekarsa, şenaatlerini, Dürüstse ulviliklerini tespit, Fikir namusunun en küçük şartıyken, bunları top yekün reddeden ve yerine hiçbir şey getirmeyen bir devrin manasını düşün!

Genç adam! Hazmi ve tenasüli cihazlarının üstünde yaşayan ve hakkını bekleyen dimağı cihazına nafakasını ver: ve artık seni adam akıllı ürpertmeye başlaması gereken bir şafağın ilk söküntüsünde senden neler beklediğimizi kendi kendine tasarla! DÜŞÜN!

Musab Özen

DÜŞÜN!

Talim terbiye diye: itilaf zihniyetinin terbiye ettiği jön Türk anlayışıyla yazılan, bize tarihimiz diye yutturulan tarih kitaplarının, Altı yüzyıl boyunca çok uluslu Osmanlıyı, üç kıtaya hakim: böylesine ayakta tutan mefküreyi düşün!

Yardım eli uzatılmasını isteyen gayrimüslimleri, geri çevirmeyen, ülkelerindeki krizi kapıkule askerinin üniformasını göndererek çözen osmanlı’nın gücünü düşün!

Bizi tarihimizden koparmayı kendilerine misyon edinenlerin amaçlarını düşün!

Mondros ateşkes, sevr barış, diye, bizi nasıl yok etmek istediklerini yaşama alanı bırakmadıklarını sömürge pazarı yapmak istediklerini düşün!

Sevr Barış Antlaşması’nı al eline maddelerini düşün!

Trakya, Yunanistan’ın İstanbul uluslararası, Batı Anadolu Yunan sömürgesi olacaktı. Doğu Anadolu, Ermenistan, Adana, Fransa sömürgesi, Antalya, İtalya sömürgesi olacaktı. Bizi orta Anadolu’da bir iki ile hapsedip esir edeceklerdi. Bir süre sonra da asimile (Kültürleriyle bunu yavaş yavaş yapıyorlar şimdilerde de) Bu idealleri tarihte mi kaldı ?

Hayır hala bu hayallerini gerçekleştirme çabası içinde misyonerliklerini sürdürüyorlar. Bize düşen asıl tarihimizi, asıl kaynaklarından öğrenmek ve düşmanı iyi tanımak olmalı… Her Türk genci en az bir tarih Fakültesini bitirmiş kadar bilgili olmalı, eften püften değil. Hakikatlisinden Ne diyelim?

Yalan söleyen tarih utansın…

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bin yılı aşkın süredir beraber yaşamış savaşmış akraba olmuş birbirine asimile olmadan, kardeş olarak entegre olmuş Dini bir, örfü bir, adeti iki kardeş kardeş iki yüz senedir sömürmek için yapılan oyunlar sayısızca dır. Şöyle ki bu kardeşliği birliği Ortadoğu’yu yönetecek tek güç olacağı dünyadaki dengeleri değiştireceği aşikardır. Bunun için birbirine düşürüp savaştırmak için verilen fitnelerin haddi hesabı yoktur. Buna rağmen bu kardeş iki halkın ülkemizdekilerin %95’i kardeşçe birlikte yaşamaktadır. Komşu devletlerde ise bu oran daha düşük olmasına rağmen aynı kardeşlik bağları var olarak yaşamaktadır. Hatta çoğunluğu ülkemizde olmak üzere hangi Türk yoktur ki namuslu ve şerefli olarak gördüğü akrabasının kökeni Kürt olmasın, hangi bir Kürt yoktur ki böyle bir akrabası Türk olmasın buna rağmen gelinen noktanın Şehitlerimizi akan kanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bununda nedenlerini ve çözümü ile ilgili bu yazımı kaleme almaktayım.

Türk Kürt halkının kardeşliğinin başlangıcı orta asya ve Mezopotamya nın kadim halklarıdır. Bu iki ırkın Müslüman oluşlarıyla başlamaktadır. O Çağlar da yer gelmiş haçlılarla yeri gelmiş Bizans ve Moğollarla yeri gelmiş bidat ehli olan Fatimilerle, batimilerle Ehli sünnet sancağı altında beraber savaşmışlar. Hatta devletlerini amaçları için birleştirerek kendi ırklarından olan da beylikler ve emirliklerle, kendi hanedanların da mensup olanlarla güç, iktidar, toprak savaşlar yapmışlardır. 1071 Malazgirt meydan Savaşında sultan Alparslan’a destek verip Beraber Savaşan tek Kürt mollası ve aşiretidir. O zamandan beri birbirleri ile akraba olmaya başlamışlar. Bu coğrafya haçlı istilalarıyla yakılıp yıkılırken kürdü, türkü, arabı, Faslı’sı Ehlisünnet sancağı altında birleşerek İslam’ı tek cepheyi oluşturdukları zaman zafere ulaşmışlardır. Bu birliği sağlayan liderlerin özellikleri ırkı, kavmi değil takvası, ilmi, bilgisi, feraseti gibi vasıfları lider olmalarını sağlamıştır.

Ehlisünnet sancağının liderliğini her daim bu vasıflara ehil olanlar devralmıştır. Diğerleri de onların etrafında birleşerek İslam sancağını sallayıp fetihler gerçekleştirilmişlerdir. Örneğin Türk adil sultan nurettin mahmut Zenginin devraldığı İslam sancağı ile önderliğinde başlayan cihat hareketi nde Kürt ailesi olan eyyubilerle yaptığı kader birliği ile yetiştirdiği Selahaddin Eyyubinin nasıl ki İslam sancağını devralıp İslam’ı tek cepheyi oluşturup uzun yıllar verilen cihat mücadelesinin sonunda Ser bidat ehli Fatimi devletini yıkıp halklarını ehli sünnete döndürmesi bu Uğur’dan yapmış olduğu tüm icraatlar ve netice itibari ile o büyükkutlu zafer olan Kudüs’ü batıldan temizleyip Hakk’ın gelmesini vesile olup zafere ulaşmışlardır. Birbirine kenetlenmiş bir avuç müminler çatışma anında günlük menfaatleri sebebi ile bir araya gelmiş topluluklardan daha güçlülerdir. Allah celle celalühü’nün İlkelerinden biri budur Ümmet aynı akideler arasında bir araya gelirlerse sayıları az olsa da onlar daha güçlüdürler. Nitekim tarihi hadiseler de bunlar şahittir. Yenilmez denilen ordular imkanları kısıtlı sayıları çok az olan müminler karşısında yenilmişlerdir. Rab bani ilkelere dayanarak hareket etmekle böyle zaferlere muaffak olunur.Ne zaman ki bu ülkelerden sapılıp Beşeri fikirlerle hareket edilmiş o zaman bitiş, yıkılış başlamıştır. Kader birliği yapan devletlerde, hane de anlarda, ırklarda, mümin kardeşler saltanat İktidar para, servet uğruna birbirlerine düşüp savaşmışlardır. Bunuda tarihi olaylar bize net bir şekilde göstermektedir. Bu beşeri fikirleri de günümüzde bize karşı çok profesyonelce kullanan düşmanlarla mücadele etmekteyiz. Bulunduğumuz devlet kıtada ve bölgemizde birinci Dünya Savaşı’na kadar devletcikler kurulmuştur. Aynı ırkın mensubu olsun olmasın birbirleri ile yaptığı savaşlar hep bu fikirler doğrultusunda Düşmanlarının da fitnelemeleri ile yapılmıştır. Ve ondan dolayı coğrafyamız hep bir kahrolsun savaşın içinde kalmıştır.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Osmanlı devletinin kuruluşu ile cihat sancağını batıla karşı sallama idealinde Türk, Kürt, Arap, Laz Anadolu Mezopotamya medeniyet hakları bu devlet çatısı altında genel itibari ile birleşmişlerdir. İstisnalar, siyasi çalkantılar anlaşmazlıklar beşeri fikirler ve farklılıklar yaşanmış olsa da kaideyi bozmayarak kardeşçe yaşamışlardır. Dünya tarihinde görülmemiş birliktelikle o zamana kadar ki, hatta başka dinlere mensup kişiler dinlerini özgürce güvende yaşadıkları bir devlettir. Çöküş dönemi hariç asırlarca adaletli İslam sancağı sallamış dünyaya hükmetmişlerdir. Bizi birbirimize düşüren şimdinin süper güçlerini Cizre ödetmişlerdir. Sırf imparatorluğun ücra köşelerindeki kara suların ihlali gerekçesi ile Avrupa’da tahta çıkan krallara icazet vermişler. Çağı açıp çağ kapatmışlar. Orta çağı olsun yeni çağı olsun Avrupa ulus devletleri Asr-ı olsun ırkçılık, mezhepçilik savaşları tavan yapmışken bile biz de barış içinde yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı kısa süre öncesine kadar böyle devam etmiştir. İmparatorluğun çöküşe geçme nedenleri yıkılması başka sair nedenleri cihan Savaşı süreci konudan uzaklaşmak olacağından süreci yazmadan geçeceğim ama belirtmem gereken bir gerçek mevcuttur. Tarihi olaylar hakkında asla gerçeklik payı olmayan atalarımızın ecdadımızın o kutlu zaferleri direnişleri fetihleri karalamak gölgelemek amaçlı saptırılmış birçok kitaplar yazılıp bilgiler farklı iletişim kanallarıyla topluma yayılmaktadır. Hatta yalan şehir efsaneleri uydurulup inandırılmaya çalışılmaktadır. Topluluklar bilgi çağı da olsak da doğruluğunu tasdik edilmeden bunlara inanılıp yanlış fikirler ideolojiler oluşturulmaktadır. Özellikle yapılan bir hata da çok güzel kullanılmaktadır. Bugünün yaşam şartlarına fikirlerine, kanunlarına, kültürüne, çağın teknolojisine bakarak tarihteki yaşanan olaylar hakkındaki analizler bu bakış açısı ile birlikte yapılıyor. Buda yanlış fikirler oluşturmaktadır. Onun için olayların yaşandığı o Çağlar’ın zamanına şartına gereksinimlerine devlet, halk kültürlerini bakmak lazım.

Yapılan bir savaşın anlaşmanın neden, niçin yapılıp veya yapılmadığını doğrusunu araştırıp o şekilde analizler yapılmalıdır. Tarihteki olaylara bakış açısında yapılan en büyük hata budur, yazımın bu bölümünden sonra birinci Dünya Savaşı ndan kuruluşumuzla 100 yıllık tarihimizde yaşanan süreçteki olaylarla ilgili yazacaklarım bazı odakların hiç hoşuna gitmeyecek türdendir. Ama bu kardeş sorununu gerçekten çözmek mi istiyoruz yoksa rant çarkından beslenen kan emicilerin siyasi çıkarları doğrultusunda koltukları için kardeşkanı akmasına göz yumanlardan mı, bu ateşe sürekli yakıt pompalayan sözde müttefik dost devlet denilen sömürgecilerin yolları olan daha da oturup savaş çığırtkanlığı yapan fitne tohumları avuç avuç atanlara değinmekten korkarak sadece yazmak için klişe sözlerle yalandan barış çağrılarımı yapayım. Kimse kusura bakmasın bu akan kardeş kanına bir arpa boyu kadar katkısı olan kim olursa olsun makamı mevki yi ne kadar yüksek olursa olsun söylerim, kimseden korkmadan kim de bu topraklara tek bir barış tohumu atarsa önünde saygıyla iyilerim. 100 yıllık tarihimizin ilk etabında ihanetlerine maruz kaldığımız kişilerin ve grupların başka dinlere mensuplarına ve başka ırklara mensup kişileri hedef alarak değil de ailesine ihanet edenleri belirtip diğer halklara mensup kişiler olsun, liderleri olsun karalamalarına mahal vermemek içindir. Birinci Dünya Savaşında zaten uzun yıllardır bölgesel olarak savaşta olan yaşlı yorgun imparatorluk topyekün savaşa giriyor imparatorluğun tabaklarından bazılarında zaten hep var olan ihanetler alenen yapılmaya başlanıyor. Yahudilere hep sahip çıkmış soykırımdan kurtarmış özgürce dinlerini yaşayıp ticaretlerini yapıp barış içerisinde yaşamalarına rağmen hep gizlice yaptıkları ihanet faaliyetlerini açıkça yapmışlardır. Örneğin düşmanı her türlü desteği vererek yeni cepheler açtırıp sonrası kızıştırmaları içerde de fitne tohumları ekerek tebaaları İhanete yönlendirici karşılıklar çıkartıyorlar. Devlet bir din Devleti olduğundan Ermeni çeteler dini ve ırkı gerekçelerle Müslüman köyleri katletmeye başlayıp isyan ediyor. Asırlar boyunca Osmanlı’da en ayrıcalıklı olmalarına rağmen hatta Ümmet Sıddıka Olarak bile anılmışlardır. Devletin üst düzey makamlarına özellikle bürokrat olarak getirilmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Ermeniler şu anda ülkemizin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesine denk gelen bölgedeki yaşayan Müslüman halkı katletmeye başlamışlardır.

Bu bölgenin nüfusunun %70 nüfusu Kürt tür, yüzde yirmilik bölüm türk tür. Vahşice köyleri basıp katliamlar yaparlar, bunların da çoğu masum Müslüman Kürtlerdir. İşler çığırından çıkınca devlet talimatı veriyor halk devlet birebir gereğini yapıyor her savaşta olduğu gibi bazı aşırılıklar olmamış da değildir. Ama normal Ermeni olanlara karşı bir nevi arada masum olanlar da hak etmediği cezalara maruz kalıyorlar. Bunun nedeni masumlarla çetelerin ayrıştırılmamasıdır. Ermeni yerleşimcilerden çeteler hat safada destek almaktadır. Bir diğeri de bizim halkımızda yaşanılan öfke selidir. Çünkü onların Müslümanlara yaptıkları vahşetin öfkesinin yansımasıdır. Asırlık olmuştur kısmen ama soykırım Çığırtkanlığı yapanlara sorarım basılan Kürt, Türk köylerindeki Müslümanları canına malına yapılan kelimelere bile dökülemeyecek zalimlikler yapıldı mı, hiç sorun olmuyor Müslümanlar onlara yapılanlara karşılık ufacık bir karşılık verip bir şeyler şiddetli yapılınca katliyam soykırım deniyor. Günümüzde Filistin de de aynı senaryolar tekrarlanıyor, bir de günümüzde sözde Kürt savunuculuğunu hamiliği yapanlar Ermeni katliamı diye Osmanlı’ya bizlere atılan İftiralara destek tarzı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bunada çok kez şahit olmuşumdur, sorarım onlara Müslüman Kürtleri katledenler Ermenilerdir, niye bunları söylemiyorlar bir de bunu yapanların nesillerini aleyhimize propaganda amaçlı destek veriyorlar. İşte burada amaç ortaya çıkıyor böylelerinin çok net bir şekilde ihanet sırası din kardeşleriniz olan ve din kardeşimiz olanlarla ve ırkdaşlarımız Olan içimizdeki hainlerdir. Hemen şunu belirteyim Arap halkından olan kardeşlerimizin %70 inin bu ihanetlerle alakası yoktur. Tarih boyunca bizlerle beraber sonuna kadar savaşmışlardır. Geriye kalan %30 luk Kesim ise çıkar menfaat iktidar, hırs, yani beşeri fikirleri doğrultusunda hareket Edip ihanet edenlerdir. Bunlar da şerefi aşiret lideri  vs vs. Gibi kişilerin peşlerinden sürüklendikleri gruplar ve kişilerdir. O meşhur İngiliz ajan LAVRENCE organizatörlüğünde o mukaddes topraklarda ihaneti başlattılar.

Burada iki önemli hususu belirtmek gerekir.

1- Çöl fatihi fahrettin Paşa’nın ve arkadaşlarının medine halkının ve diğer yakın bölgede ihaneti bulaşmayan Arapların desteğiyle o muhteşem medine müdafaasıdır. Yokluğa açlığı tüm İmkansızlar rağmen peygamber şehrine nasıl savunacağını dersini tüm dünyaya vermişlerdir. İngilizlerle hainlerin tüm imkanlarına rağmen yenilmemişlerdir. Bugün Topkapı Sarayında ki kutsal emanetlerin bizde olmasına vesile olan onlardır. Tüm cephelerde teslim olmalar düşüşler Her şey bitti derken bile testim ol Allah asma yapılacak emrine direnebildiği kadar direnmiş en son bu Emre uymak mecburiyetinde bırakılarak o mukaddes şehir Medine’yi teslim etmek zorunda kalmış ama yenilmemiştir.

2-Her şey bitmiş savaş kaybedilmiş parçalanmalar gerçekleşmiş İstanbul Anadolu işgali altında ihanet etmeyen şu anda devlet olan bir çok bölge halkı da yaman da rejimi oldular ya da İngiliz, Fransızlarla anlaşma yoluna gittiler. Zaten işlerine yarayan bölgeleri kendi aralarında paylaşmışlardır. Yemeğini belirtmek gerekir ki orada kiler halkın sadakati en çok Şehidi verdiğimiz yerdir, ama tarihte göz ardı edilmiştir. Yıkılışından sonra bile bu halkın sadakati bir müddet daha devam etmiştir. Buda tarihte sabittir. Netice olarak İngilizlerin organizatörlüğü nde ihanet edenler günü gelmiş pişmanlıklarını dile dahi getirmişlerdir. En bilinen baş İhanetçilerden Şeyh Hüseyin in İngiliz mandası Kıbrıs’ta sürgündeyken açıklamalarıdır. Gelelim İngilizlerin ve işbirlikçilerinin Kürtler üzerindeki oyunlarına LAVRANCE nin Sadece ismi değişik ama misyonu aynı olan bir İngiliz ajanı Kürtler için bölgeye gönderilmiştir. Osmanlı’ya karşı ayaklandırmaya ayrıştırmaya ve en son hiç olmazsa beraber savaşmayın diye örgütlemeye çalışmışlardır. Bu isteklerinin karşılığında vaad ettiği şeyleri gelince o dönemde dünyanın tümünün en büyük savaşında güçlü tarafın vaad ettikleri O savaş kaos ortamında kabul etmeyecek çok çok az halklar vardır, birisi de Kürt halkıdır. 

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bölgede onlara rehberlik yapan ateş olsalar sadece kendilerini yakacak olan birkaç işbirlikçi hain dışında onlara tokat mahiyetinde Kürtlerin %90 ının üzerinde Kürt halkı aşiretleri, liderleri şu cevabı vermişlerdir.

Biz kardeşiz dinimiz bir kaderimiz bir örfümüz bir biz ölsekte kalsakta beraberiz asla ihanet etmeyiz ettiremezsiniz de mihbalinde cevaplar vermişlerdir. Yapılan görüşmelerde geçmişte olduğu gibi birinci Dünya Savaşı ve kurtuluş savaşında da sırt sırta verip tüm cephelerde beraber savaşıp ya şehit ya gazi olmuşlardır. Biri namaz kılarken diğeri nöbet tutmuş nöbetleşe namaz kılarak finalde zafer kazanmışlar. İşte böyle bir kardeşliği birliği bozmadan düşman etmeden bizi nasıl yenecekler, bunu çok iyi biliyorlar şöyle ki İngiliz zırhlıları Komutanı türk lerin elinden kuranı Kerim’i Almadıkça onları yenemeyiz sözü tarihi nakşedilmiştir. İşte can alıcı nokta da burası mübarek kitabımıza Salih bir imanla sarılmış bu iki kardeş halkı yenemeyecek leri aşikardır. Onun içindir ki kitabımıza olan imanımızı zayıflatmak kardeşliğimize olan bağlılığımızı koparmak için asırlardır entrikalar çevrilerek fitne tohumları ekilmektedir. Cumhuriyet’e başlamadan önce belirtmem gerekir ki birinci Dünya Savaşı ve savaşa giden süreç kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan olaylarla ilgili tartışılan herkesçe bilinen konulara kısır sonuç vermeyecek analizler değil de sonuç odaklı bakmak gerekmektedir. Netice itibari ile savaş kaybedilmiş Anadolu İstanbul işgal altında imparatorluk parçalanmış diğer bölgeler tamamen kaybedilmiş şer kabul etmek zorunda kalınmış tek kalan düzenli ordu Kazım karabekir Paşa’nın Doğu bölgesindeki ordusu dur. Kurtuluş Savaşı’na giden süreci Gazi Mustafa Kemal Paşa, fevzi Çakmak, Kazım karabekir ve ismini belirtmediğim savaş kahramanları olan lider kadroyla ve asli kahraman olan halkımızdır. Tüm imkansız lıklara yokluğa rağmen modern savaş tarihinde o zamana kadar rastlanmamış bir başarıya imza atarak hizmeti, zafere çevirip, Misakı-milli sınırları olarak tanımlanan şu anki topraklarımızı geri kazanıyoruz. Esaret nedir bilmeyen bu halkın mücadelesi ile sonuç olarak esaretten kurtularak ülkemiz kurulmuştur.

Padişah hata yaptı lozan hezimeti şöyleydi böyleydi muslu kaybetmezdik, zaferi sadece kendine mahal edenler Tron ulaşanlar vs vs detayları yaşananların yanlışları yazma ya ciltlerle ansiklopedi yazılması lazım 1914-1923 süreci ile ilgili onun için sonuç olarak birlikte birlik beraberlik içinde imparatorluğumuzdan kurtarabildiğimiz kadar ülkemiz kuruluyor. Ülkemizi kural Ankara hükümeti meclisin üyelerinin hangi bölgeden geldikleri kökenleri ve Çanakkale’de yatan şehitlerimizin kökenleri incelendiğinde her şey net bir şekilde ortaya çıkıyor.Türkü, Kürdü, lazı, arabı bu halklar Bir olup mücadele Edip savaşıyorlar ülkemize zaferi elde ediyorlar. Tek bir kişi veya bir zümre değildir. Kurtuluşdan sonra hızlı refahın yeniden yapılanma başlıyor ülkemiz Osmanlı’dan kalan mirasın üzerine her alanda yeniliklerle yapılıyor. Bu süreç başlayıp düşman kalmayınca niyetler amaçlar beşeri fikirler meydana çıkıyor hilafetin kaldırılmasından başlayarak ayrıştırmalar kardeşlik bozucu ne farklar ezanın Türkçe okutulması tek parti dönemi ikinci Dünya Savaşı süreci yeni dünya sistemi birleşmiş milletler üyeliğimiz, Avrupa konseyi ve nato üyeliklerimiz darbeler sağ, sol çatışmaları 90’lar ve 2000 milenyum çağına kadar ki süreçte yaşanan zulümler herkesçe tüm kesimlerce bilinmektedir. Özet olarak savaşta kazanılanmayan Toprakları esir edilemeyen halkı değişen dünya sistemi ve yöntemleri ile savaşmadan sömürmek hizmet ettirmek süreci politikası başlıyor. Bunuda yaparken devletimizin yönetim kadrolarına kadar mekanizmalarına üstdüzey bürokratik kadrolarına devşirdikleri özel yetiştirdikleri Uşaklarına getirip halkı ayrıştırdılar. Bunuda Türk halkının duygularını ilk sevgisini sömürerek, kullanarak yaptılar. Aslında en büyük zararı yine Türk’e verdiler. Ona hayatta düşmanlık yapmayacak asırlardır kardeşçe yaşamış bir olmuş Kardeş halkını özellikle ( Kürt halkını ) Ve diğer halkları düşman ettiler, birkaç örnekle belirteyim, ezanın Türkçe okutulması özellik Fatih caminin seçilmesinin sembolik anlamı vardır. Bu halkın %90’ ındaki Devlete olan tepki içten içe lanet edişi dedelerimiz yaşayan büyüklerimiz iyi bilirler ve bizlere aktarabildiği kadarını hissediyoruz.

Diğer Müslüman ülkelerinde ve tüm dünyadaki Müslüman halkların da Türkiye karşı değişen bakış açısı oluşan ön yargı hamasi tüm duyguların tahayyülü o kadar zor değildir. Bir nevi şer, fitne derleti fatimilerin Ezana eklediği kelimeleri karıştırmıştır. O zamanki ezanımızın karşılığında ki kelimeler dinimize karşı yapılan her hamle böyle hissettirmiştir. Tüm dünyadaki ehlisünnet mensuplarına batıl olan fatimelere ehlisünnet olanlar ne hissettiyse maalesef o tarihte de bizim devlette de onu hissettiler. Zaten amaçlanan buydu da Ayrıştırmak düşman etmek, nefret, hissettirmek İslam sancağının lider haklarından biri olan çok sevilen tarih boyunca etrafında birleşilen bu halkı kardeşlerinden ayırmaktır. İslam dünyasındaki itibarînı Güvenilirliğini yerle yeksan etmektir. Bunuda sözde Türk için yaptıklarını dile getirip savunuyorlar. Bir çok türkü gaz verici süslü söylemlerle gerçek amaçlarına maskelediler. Ne yazıkki bunlara inananlar da çok olup peşlerinden gitti ve zalim bir faşist olup çıktılar. Aynı Ser bidat ehli fatimilerin Kurucusu ubeydullah gibi yaptılar. Nasıl ki Hazreti Fatma annemizin soyundan gelme yalanı ile insanları kandırmışsa bunlarda Türküz Şöyle Türkçüyüz Böyle Türkçüyüz diye kandırdılar. Sözde soyları belli bence belli değil de ubeydullahın soyu da Yahudiydi. Bunların oda belli değil örneğin Kemalizmi dinin önüne geçirmek için Çıkartılan fikrin akımının kurucularından fikirlerinden çok etkilendik dedikleri kişi aslen Yahudi kökenli olup 50 yaşlarında olup Fransa’da ölmüş orada da gömülüyor, hani bu adam türkü Türk halkını çok seviyordu. Niye bu ülkede defnedilmedi görevi bittiği için ülkeyi terk etmiş olduğundan bunun gibi o tarihler sayısızca yaşanmış örnekler vardır. Acılarla yürekler kavrulmuştur. Bunlardan biri de asrın Kutubu Bediüzzaman hazretleri ile ilgilidir. İlmi, hayatı, çilesi, öğretileri herkesçe bilinmektedir. Mübarek’in üstüne dini konulardan fazla bazen gitmeyeyim halktan fazla tepkiye ayaklanma olmasın diye ırkından dolayı üstüne gidiliyor, çok güzel bir şey söylüyor kürtten çok Türk öğrencim var diye bu öğrencilerin etrafında birleşiyor Buda tutmuyor. Başka oyunlarını devreye sokuyorlar bunlarda oyun mu biter…

Hatta şeyh Sait İsyanında üstada şeyh sait tarafından mektup yazılıyor. Resmi olarak belge olarak mevcuttur. Mübarek şu tarihi sizlerle cevap veriyor. Ben kardeş kanını dökemem sana da tavsiyem gel bu işten vazgeç verilen sözler tutulmasada haklı olduğu konularda gel hakkını beraber meşru şekilde arayalım özellikle hilafetin kaldırılması dini konular üzerinde kavgalar vardır ırki Konularda tuzu biberi olmaktadır. Buna isyanı da sadece 40’a dayandırıp Türk halkının duygularını sömürüp destek alınıp asıl amaç yan amaçlarla maskelenmektedir. Üstat hazretlerinin naaşını bile 60 darbesinde kabrinden çıkartıp bilinmeyen bir yerde denize bıraktılar, bunu yapanlar zamanda değişmiş olsa da ideolojisinde olanlar yıllarca ülkemizi yönettiler. Bunun nasıl bir cihat olduğunun farkına varmamız lazım. Sağcı, solcu deyip öz kardeşi, kardeşe vurduttular o bitti Kürt, Türk deyip beyinlerini yıkadılar, düşmanlık çıkardılar, 1000 yıllık İslam sancağını sallamış bir halkın kadınlarının, kızlarının en kutsalından birisi olan başörtüsüne el attılar. Uğurun da kardeşini atasını toprağa verdiği devletinin kurumlarından çalıştırmadılar, okullarında okutmadılar, bunları yapanlar yeri geldi bir kürtçe Şarkı söyleyeceğim diyen Ahmet Kaya ya zulmettiler. Sokakta tek suçu Ahmet Kaya’yı dinlemek olan gencecik gence işkence Edip devletine düşman olmasını amaçladılar. Bunları yapanlar türkü, kürdü iki kardeşi birbirine düşürmek için neler yapmadılar ki, kalemlere alınamayacak vahşet insanlık dışı acıları bu ülke halkına yaşatıp silinmeyecek izler bıraktılar. Yazılabileceklerden bazılarını belirttiğim askerimizin kıyafetini giyip ve askeriyenin içindeki bu şartlardan yetiştirdikleri hainleri ile Kürt köyünü bastırıp bizim köyümüze zulmettiler. Askeri düşman gösterip ince ince nesilleri zihniyetini fitne tohumları ektiler. PKK’nın yaptığı katliamlara Çanak tuttular hatta Kürt halkının tamamına terörist yaftası Yapıştırmak için Türk, Kürt halkının bölgede kardeşçe yaşadığı köyleri basıp kardeşliği fitne diler. Düşman nesiller yetiştirilmek amaçlandı buna rağmen 100 milyonlarca dolarla tüm güçleriyle hatta ve hatta kendi devletimizi yönettirdikleri uşaklarına top yekün iç savaş çıkarttıramadılar.

Halkı birbirleriyle savaştıramadılar bir nevi Suriye olamadık yani. Dünyada böyle bir ülke daha göremezsiniz hangi ülke hakları olsaydı birbirine düşerdeki böyle bir coğrafyada bölgede iken parçalanması için tüm dünyanın egemen güçlerinin çalışmasına rağmen püf nokta da burasıdır. Diğer Müslüman ülkelerin durumu ortada parçalamak için çalıştıkları Sırtlanların bizi parçalamak için bir yandan saldırıyor içerdeki yılanların ve Akreplerin olması da çabası, cezaevlerinde harbiyenin hücrelerinde işkencelerde yarım insan olanlar helak olup faili meçhul olanlar bu süreci yaşayan ve tanık olanlar şu anda mecliste iktidarda olsun muhalefette olsun siyaset yapıyorlar. Eşref bitlisli Paşa, Turgut Özal barış adımı atan herkesin durumu ortada tüm yaşananlar da hala hafızalarda tâzedir. Resmen bu halkın tümünü devletini birbirine düşman etmek için içerden parçalanması için yapılanlar ortadadır. Netice itibari ile 2002 yılına kadar böyle bir süreç en acı bir şekilde yaşandı. AKP’nin iktidara gelişi ile tüm yasaklar kalkmaya başladı. Güzel reformlar adımlar atıldı. Devlet kurumları devlet halk ilişkisi adeta baştan inşa edilmeye başladı. Eski yaşananlara Çanak tutan kadrolar tasfiye edilmeye başlandı. Tabii ki şu anki iktidar gücüyle o zamanki AKP gücü devede kulak gibi ama halkın isteği bu yapılan reformlar bariz olduğu için bunlar başarılı oldu, kısmen tüm engellemelere rağmen devleti halkıyla bastırdılar. Resmen bilgi çağı olan bu devir teknolojik gelişmeler küreselleşme eğitiminin yükselmesi ekonomik, sosyolojik, siyasi bürokratik değişimler dünyada ve ülkemizde yeni politikalar üretilmesine mecburi kılmıştır. Ülkemizde yetişen yeni nesille birlikte bir atılıma geçtik, açılım süreci dahil gerçekten çok güzel politikalar üretilip hayata geçirildi tabi hatalar da yok değil özellikle son dönemler olsun ayrışmalar iktidar, güç, hırs beşeri fikirler doğrultusunda yapılan hatalar özellikle kanayan yaramız adaletsizlikler yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir. Bunları detaylı yazmak konumuzu iktidar muhalefet ekseninde evrileceğinden bu sebeple özet olarak geçmekteyim, dediğim gibi sırtlanlar her tarafımızdan canlı canlı bizleri yemek için her daim taarruzdalar Kardeş sorunumuzu biz çözmek için ne yaparsak yapalım onlar da çözülmemesi için tüm imkanlarıyla seferber olacakları kesindir. Ki öyle de yaptılar. Çözüm sürecinde yaşanan tarihi anlar ve fırsat herkesi umutlandırdı her şeyi bitirecek olan bahar eklemi oluşturan barış süreci baltalanarak bitirildi.

Tam da şunu belirtmek gerekir 40 yıldır birbirlerini düşürdükleri 40 yıldır ateşli olarak birbirine düşürdükleri bu kardeş halkı nesillerini bu kavga içinde düşmanca yetiştiriliyorken barış olup orta Doğu’yu yönetmelerine izin verirler mi; barışı bozmak için her şeyi yapmazlar mı bunlar dışarıdaki sırtlanlar içimizdeki yılanlar ve akrep akreplere gelince rant kapısı olmuş milyonlarca Doları binlerce militanlı yönetip dünyanın tüm gizli servisleri ile işbirliği yapıp sistemi yöneten hegoman güçlerin hepsi arkanda olacak vaatlerin paranın silahların petrol kuyularının zırhın verilenlerin haddi hesabı yok iken barış olup ta her şeyin bitip Bu gücün elinden gitmesine razı olup bırakırlar mı, asla işte asıl sorun burada güç iktidar vs istedikleri, siyasete gelince koltuklar gidecek yapılacak siyaset kalmayacak kitleleri peşlerinden sürükleyebilecekleri maneviyatlare duygularını sömürecekleri malzemeleri kalmayacak. Rant kapıları kapanacak, para muslukları kesilecek, bir de büyük şeytanın suç ortaklarının hepsini yöneten kendilerini üstün ırk zanneden dünyayı fitne eden Siyonist yapıların bizim için yaptıkları ve yapmak istedikleri var, sürekli bu coğrafyada bizi hep kaos ve çatışmanın içinde birbirini yer vaziyette tutmaktır. Bunuda başarıyorlar. Bu halde olacağız ki bizi yönetip sömürsünler gerçekleri görmeyip ilimde, bilimde başarılı yeni nesiller yetiştirme de başarısız olalım. Güçlenmeyelim klişe olacak ama böl parçala yönet stratejisini her zamanki gibi devam ettirip uyguluyorlar. Bölgemiz Orta Doğuda bu kardeş iki ırkın geleceği ile ilgili planlanansa herkesin bildiği o meşhur harita var Pentagon’dan çıkıp 90’lardan beri geziyor, bizi Irak’ı, İrana, Suriye’yi, parçalayıp devletler devletcikler kurmak siyonistlerin vaad edilmiş topraklar batıl inancı Ser ortaklarıyla paylaşacakları bölgenin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri dinimizi bidat ehline çevirmek ve güç iktidar yönetmek şehvet, arzularıdır. Sözde Kürtler için kuracakları Kürdistan devleti kürtlerin tek koruyucuları oldukları onların dışındaki herkesin onlara düşman olduğunu orta Doğu’ya diğer yapacakları daha bir çok vadileri mevcuttur. Ama asıl amaçları uzun yıllardır bu şekilde o yalayıp iyicene bölgede kardeş hakları Türk Arap, Kürt, Laz la düşman etmek yetişen yeni nesillerin zihinlerini katı bir şekilde Düşman olduklarını yerleştirmektir.

Ve bunu uzun yıllara yayarak kalıplaşmış ideoloji oluşturmak ondan sonra bu nesiller daha kullanışlı hallere geleceklerdir. Çünkü şu anda bu kardeşlikleri tamamen yıktırmayacak Kürt, Türk, Laz, Arap halklarından olan kişiler ve liderler vardır. Bunların ölümü tasfiyesi düşmanlaşmış nesillerin yerlerine geçmesi lazımdır. Şu anki Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin durumları tam da işlerine gelmektedir. Burada ülkemizdeki insanların konuşulmasını bomba olarak gördüğü bir analizi belirtmek gerekir. Bu adamlar ama on sene sonra ama 50 sene sonra Kürdistan’ı kuracaklar yani dinsiz Kürdistan bunu kimse inkar edemez şu anda zaten fiili olarak Suriye’de ve Irak’ta kurulmuş olsa da resmi olarak kurmamalarının nedeni şu anki kaotik Ortamın daha çok kullanışlı olmasıdır. Ve bahsettiğim gibi Türk ve Kürtlerin tamamen düşman olmayıp hala çok güçlü bağlarının olması her an onlardan olanları tavsiye Edip birleşme olasılığıdır. Kurmamalarının bazı nedenlerinden en önemlileri bunlardır. Sahaya baktığımızda da net şekilde görülmektedir, gerçek halklar arasındaki bağlar çok kuvvetlidir ülkemizde çok yüksek Irak’ta bir tık düşük Suriye’de ise daha da düşüktür. Oradaki halk tamamen şeytanın ve hizmet karlarının elinde kaldı. Yaşanan iç savaşın etkileri bize çok çok sıkıntılıydı. Bir  de beşeri fikirler doğrultusunda anlaşılamayıp tamamen ayrısınca Bu kopuş daha da derinleşti, zaten fiili olarak Suriye üçe bölündü bizim kontrolümüzde ki bölge Arapların ve Kürtleri çok az bir kısmı Rusya esat, İran, üçüncüsü ise Amerika müttefikleri ve yapay Suriye petrolünün %90 ınada Üçüncü parçayı yönetenler Çöktü, basınına da Suriye Kürtlerinin bekçi diye koydu çıkan petrolün halklarına düşenden %75 ine silah kullanımı ihtiyaçları yüzde 25’ine de maaş ve sair ihtiyaçlar için para verilmekte.  Kendi kurdukları işit ile savaştırıp İslamiyeti Kürtleri katle diyor diye karalamak kendi uşaklarına da Kürtleri kullanacak malzemeyi verip aklamaktır. Bunada başarı oranları yüksek oldu Maalesef ki Irak ve Suriye’deki şu anki Konjektör bu şekildedir, ve ilerleyişi de PKK, YPG, TALABANİ Birleştirip Sincan bölgesinde koridor oluşturup Suriye, Irak birleşme aşamasını tamamlamak bölgede kalıcı üsler inşa etmek, demografik yapıyı oluşturmak.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Barzani’yi K.D.P yi Pasif etmek ve Türkmen kardeşlerimizi ufak ufak bölgeden çıkarmak bizdeki bağlarından dolayı bu bölgede bizi ve İranlı parçalayana kadar resmi olarak kurulmamış ama fiili olarak kurulmuş Kürdistan’ı kendi amaçlarına hizmet ettirmek resmi olarak kurulmaması şu aşamada daha kullanışlıdır. Onlar için benim tam da burada belirtmemin doğru olacağı bir fikrim vardı, çok büyük tarihi bir fırsat kaçırdık fikrime gelmeden önce fikrimi destekleyici Yaşananları belirttiğim, Mesut Barzani 100 yıllık Orta Doğu’nun sınırlarını çizen SKYESPİCOT Anlaşması bitti deyip bağımsızlığını ilan Edip referandum düzenlemesidir. Tabi zılgıtı yiyince durdu yaptırımlar da çabası süreçteki açıklamalarsa çok manidardır. Amerika büyük şeytanı Kürdistan’ın kurulmasına destekliyoruz ama zamanı şimdi değil diyerek karşı çıktı, ilk etapta kısmi destek veren anlaşmanın taraf devletleri İngilizler ve Fransızlar hemen u dönüşü yapıp Barzani’yi yanlış yönlendirdik açıklamalar yaptılar, bölgede olan diğer Kürt hareketlerinin bazıları hiç istememelerine rağmen yalandan destek açıklamalarıyla geçiştir diler, bazıları da kılıf olarak karşı çıktılar çünkü bağımsız Kürdistan söylemleriyle insanların kandırıp beyinlerini yıkıyorlar, artık Kurul Said’i kullanacakları bir şey kalmayacaktı, işte benim naçizane fikrim beliriyor. Bunların amaçları belli devlet ve kanun uzmanları bunu çok çok iyi biliyorlar daha bilmediğimiz şeyleri de bu sorunu erteleyerek benim dönemimde olmasından amiyane tabirle Halının altına süpürülerek çözümü daha da zorlaşan büyük bir sorun bırakılıyor. Bence yapılması gereken şuydu, Kürtler benim 1000 yıllık kardeşim beraber savaşmışz beraber yaşıyoruz, dinimiz bir örfümüz bir akraba olmuşuz, Kardeş olmuşuz yıllardır bizi birbirimize düşürmek için neler yapmadılar ki, hala da yapıyorlar. Şehitlerimizin kayıplarımızın ve maddi manevi yaralarımızın Haddi hesabı yoktur. Herkeste bunu bilmektedir. Artık buna bir son veriyoruz birinci Dünya Savaşı ndan sonra imparatorluğumuzdan ayrılan herkes devlet kurdu bir tek ihanet etmeyen devlet kurmayan orta doğudaki Kürt lerdır. Artık zamanı geldi biz kuruyoruz diyerek tüm Kürt, Türk liderler kanaat önderleri halkların sevdiği kişiler toplanacaktı.

Nasıl ki Azeri kardeşlerimizle iki devlet tek millet diyoruz,  bu seferde üç devlet tek yürek olmuş milletlerz diyerek dünya yar olduğu sürece yöneticiler siyasiler değişse de dünya savaşları çıksa da aklınıza gelebilecek ne olursa olsun bu kardeşlik bozulmayacak diyorsak askeri konular ve diğer tüm konularda anlaşmalar yapılıp halklara sunup %100 yakın oranda evet alınırdı kim karşıda çıksa tüm halklar nazarında Meşruluğunu Kaybedip bitişi olacaktı ismi cismi ne olursa olsun karşılarında halklar duracaktı Buda fitnenin sonu olurdu, sorunun bu şekilde çözüleceğini düşünüyorum ama maalesef ki olmadı yazımı okuyan herkese şu soruyu sorup düşünmesini isterim, şeytanların bizi canlı canlı yemek isteyen sırtlanların yanı başımızda bize düşman ettiği yöneticileri ile ve halkının bir kısmı ile dinsiz bir Kürdistan kurulmasını mı istersiniz. Yoksa yönetici ve halkıyla %90 ının Sana kardeş olup hiçbir sınır sorunu kalmadan ülkemizden 1 cm Alan kaybedilmeden özgürce birbirlerine geçişleri olan kucaklaşan ticaret yapan yeri geldiğinde de birlikte orta Doğu’yu yöneteceği bir Kürdistan mı istersiniz. Şunuda belirtmek isterim ki devletimiz barış sürecindeki zamanında ki dönemde olsaydı destek verme olasılığı daha fazla olabilirdi, ama şu andaki durumumuz ortada akan kanın ve verdiğimiz mücadele maalesef ki Ve gelelim şu anki can alıcı noktadaki durumumuzun çözümüne çözüm nedir:? Her şeyden önce devletimiz ilk açılım sürecindeki kararlılığından birtık daha kararlı olup tüm siyasiler her şeyi göze alacak ve geçmişten bugün daha tecrübeliler çünkü bu ülkede yıkılmaz denilenin tabuların çoğuda yıkılmıştır. Örneğin: geçmişte Kürt yoktur diyenler savaş Çığırtkanlığı yapanlar şimdi Kürt kardeşlerim demekle diğer söylemleri ise çok yumuşamıştır, bunun gibi sayısızca örnekler vardır. Yani barış için çok büyük mesafeler kat edilmiştir. İçerdeki akrepler de dağda olsun şehirde olsun, devletin içinde olsun, fazla zehir akıtamazlar, alenen fitne veremezler eskisi gibi devletimizin ilk yapacağı iş tüm şehitlerimizin, gazilerin, aileleri ile görüşülüp öyle bir kısmını toplayım Yemekler gelsin bir siyasetçi çıksın standart propaganda tarzında konuşma yapsın klişe söylemlerle değil Türk, Kürt siyasilerin sanatçılarının halk nazarında itibar gören güvenilen, sevilen halka malolmuş, halktan gelen profesörler, hukukçular biri oğlunun şehit vermiş, bir oğlunu da kaybetmiş aileler seçilecek hatta ev hanımından esnafına kadar her kesimden kişiler seçilip heyetler oluşturulacak şehit ailelerine birebir görüşmeler yapılıp. Evlerine gidilip saatlerce her şeyi açık açık anlatılacak üzerimize oynanılan oyunlar hatalar rant, çıkar vs yani tüm gerçekler ve şu söylenecek sözlerin yaşadığı bu acıları diğer halkımızdan olanlar yaşamasın bu kardeşkanı, bu fitne son bulsun ki inanıyorum ki gerçekler anlatıldığı için şehit ailelerimizin hiçbiri karşı çıkmaz, ve bu ailelerin çoğu bu süreçte aktif rol oynayacak Halka açık oturumlar paneller çalıştaylar yapılıp üniversitelerde sempozyumlar başında tartışma programları değil birleştirmeye programları yapılacak halka 81 ilin meydanlarında devlet yetkilileri ve oluşturulan heyetlerle kardeşlik buluşmaları yapılacak.

Nasıl ki demokrasi nöbeti tutulduysa o zaman da barış nöbetleri tutulacak, süreç bu şekilde başlatılarak organize olunursa karşısında kimse duramaz, barış masasındaki devlet ve öğüt görüşmelerindeki anlaşmazlıklar Kibirler nefsani davranışlar dış müdahaleleri halkın bu duruşu bastırmış olacak, kimde masadan Kalkarsa halkı kaybedecek herkezin gerçek niyeti ortaya çıkacak çünkü bu şekilde kardeşlik atılımlarında yapılan çalışmalar tamamen halkımıza birbirlerine kenetlenmiş olacağından kimsenin fitnesi ise yaramayacak geçmişteki açılım sürecindeki hatalar yapılmayacak haburda yapılan gibi yanlış organize gerçi yanlış mı bilinçli mi sırf barış olmasın diye fitne çıksın diye yapıldı ve yaptırıldı mı hala şüpheli her şeyi mütevazi şekilde üstünlük taslayıp zafer kazandım edalarıyla değil, cahillerin gazlamalarıyla fitnecilerin Galyan larıyla hareket edilmeyecek, böyle yapan kim olursa olsun niyeti iyi de olsa Gözünün yaşına bakılmayacak. Devletten ve herkezden hak ettiği davranışı görecek, zaten her şey bitip Kucaklaş olacağı zaman bir bahar havası olacak, herkes huzurlu ve güvende olacak sembolik anlamı olan bir gün seçilip gelecek yıllarda barış bayramı olarak kutlanır, çözümün başarıya ulaşması böyle bir barış atılımıyla gerçekleşir, son olarak itilaf konuları olan siyasi konular tavizler hapishanelerin boşaltılması, İmralı dağdan iniş özerklik değil güçlendirilmiş yerel yönetimler ve bir çok konuyu analiz dışından bırakmak durumundayım, çünkü bunların analizi çok çok uzun ve çetrefilli konulardır ki siyasi devlet istihbarat sosyolojik ekonomik boyutları detaylı incelenerek yapmak gerekir. Onu da tek yazıda yazmanın imkanı yoktur, bu analizleri en doğru şekilde yapacak konuların ehli olan kişilerdir. Diğer yapılan analizlerde doğru olsa da eksikleri olur.10’dan dolayı yazaman son verirken kardeşçe birlik beraberlik barış içinde bir hayat sürmeniz dileklerimle Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Baki selam ve dua ile, ALLAHA EMANET OLUN

EDİTÖR               

www.musabyasirozen.com.tr

AKIL VE AŞK

AKIL VE AŞK

Bu bahse Nakib el-Attas’tan bir alıntıyla başlayalım: “Akıl bir anlamda kalp ile eş anlamlıdır. Aslında Gazali’nin de gösterdiği gibi akıl, kalp, Nefs, ruh terimleri eninde sonunda aynı realiteyi gösterdiklerinden birbirleriyle çok sıkı bir şekilde bağlıdırlar. Aklın gerçek mahiyeti Ruhi bir cevher oluşudur… İnsan tanımının altında yatan hakikatte işte söz konusu bu ruh’i cevherdir. İslam dünyasında geleneksel olarak iki ana caddeden farklı sloganlar atarak geçen iki tür kalabalık hep dikkatleri çekmiştir. Bu kesimin sloganları şunlardır:

Akıl bir kılın bile Hakikat-ını anlayamaz”

Aşk küfürden de yücedir imandan da “

“Aşk imiş her ne var alemde ilim, bir kıyl ü kal imiş ancak “

Öteki caddede yürüyenlerin ise sloganları şöyle;

“Dini hakkın mahalli akıl sahipleridir”

İman, aklın müteradifir”

Aklı olmayanın dini yoktur”

Akıl için yol birdir”

Yatay bir bakışla, bir yumuşak başlılıkla düşünürsek bu iki kesimi birbirine yaklaştırmanın yollarını aramamız gerekecektir. Nasıl Edip de onlar arasında ülfeti sağlamalıyız? Yahut bu mümkün müdür? Tarih boyunca sürekli muarız iki caddenin kalabalıklarını birleştirmek bizim ne haddimize? Aşk taraftarları ve akıl taraftarları diye kabaca niteleyebileceğimiz bu iki kesimin birbirine uzaklığı, hezeyanın düşünceye uzaklığı gibi gözüküyor. Akıl taraftarları kavramları ve onların tanımını mümkün olduğunca nassa yahut kendilerince elde ettikleri kati yada zanni bir delile dayandırmaya özen gösterirler. Zaten aklın işleyiş biçimi budur.

AŞK

Aşk taraftarları ise felsefi yorumlarla karşımıza çıkarlar. Şeriatın ya da nassın katı kurallarını yumuşatma savıyla kendilerini gösterirler. İslam aleminin en özgür düşüncelerini tasavvuf yetiştirmiştir denilir. Ancak bizce buradaki özgürlük vahye uzak düşmek yahud onu uzun emellilikle tevil etmek, vahyin sınırlarını tevsi etmekle Özdeş anlaşılmaktadır. Bu telakki arzuların fikir suretini giyerek karşımıza çıkmasıdır! Özgürlüğün yanlış yorumudur. Zira özgürlük bizim anlayışımıza göre, önce de değindiğimiz gibi, Allah’tan başkasının buyruğuna eğilmemektir. Felsefe adına zırva üreten insan en azından kendi hevasının buyruğuna boyun eğme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aşk taraftarlarının kalkış noktasını oluşturan kavramların tanımları dış kaynaklıdır. Akıl ve kalp insanın özüdür, içidir. Zırva ise fehmetmez belki vehmeder. Vehim insana içinden çok dışarıdan, kendinden çok şeytandan ilk edilendir. Heva, heves ve ihtiras da dışı açık, daha doğrusu dışa dönük etkilenmelerdir. İnsan, içini, özünü, fıtratını, elbabanı, aklını ve kalbini kapatırsa, kendini şeytana ve onun elemanlarına teslim etmiş demektir. Zaman zaman isabet etse bile isabeti makbul sayılmaz. Çünkü yanlış caddede, yanlış yöne doğru, yanlış sloganlar atarak ilerlemektedir. Akıl taraftarlarının da her zaman isabet ederek yürüdüklerini savunmak mümkün değildir. Ne var ki yol ve yöntem yönünden, kavramları aldıkları ve tanımladıkları kaynak yönünden onlar sağlamcıdırlar. Sağlamcıdırlar, çünkü Kuran’ı dinlemişlerdir. Kuran derki mealen: “Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün. Arkadaşınız mecnun değildir. (Araf, 184) onlar artık iyice bilmektedirler ki mecnunlukla düşünmek bir arada barınmaz. Ya aşık olacaklardır ya akıllı. Akıllı olmayı seçmek en akıllı yoldur. Çünkü insanları ancak zırvacı filozoflar cinnete çağırırlar. Oysa Resuller mecnun olmadıkları gibi kulları da cinnete,  aşka çağırmazlar, akıllığa düşünceye çağırırlar.

 

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Vebayla Cezalandırılan Hayvanlar

Vebayla Cezalandırılan Hayvanlar

Tanrı öfkesini günahkar dünyaya belirtmek için korkunç bir salgın gönderdi. Cehennemde doldurulan küçük zehir şişeleri her hayvanın üzerine düştü. Hepsi ölmemişti, ama ölüme yakın bir şekilde yatıyorlardı, ve hiçbiri sönmekte olan hayat ateşini yeniden canlandıracak yakıtı aramıyordu artık. Hiçbir yiyecek arzu uyandırmıyordu; Kurtlarla tilkiler zararsız hayvanları avlamak için dolanıp durmuyorlardı: Kumru kumruyla birleşmiyordu, çünkü aşk ve neşe uçup gitmişti. Hayvanlar kralı aslan şunları söyledi; “Sevgili dostlarım, biz günahkarlara bu belayı vermenin Tanrı’nın yüksek amacı olduğundan kuşku duymuyorum. İçimizden en fazla günahkar olanı seçip geri kalanları kurtarmasına izin verelim, çünkü tarih bize öğretmiştir ki bu tür krizler de kurbanlar vermeliyiz. Gözümüzü açarak acımasız bir şekilde vicdanlarımıza bakalım. Hatırladığım kadarıyla açgözlü susturmak için bana hiçbir zaman olmayan kuzularla kendime ziyafet çektim, hatta çoban böreği de yediğim bilinir. O halde eğer gerekirse ben ölürüm. Ama diğerlerini de kendi günahlarına atıp çıkmaları gerektiğini düşünüyorum. En günahkar olanı bulmak için herkezin elinden geleni yapması en adil olanıdır.

Efendimiz, siz çok iyi bir kralsınız,” diye söze başladı tilki. Bu kuruntularınız çok nazik bence kuzuları, yani o saygısız ve kaba sürüyü yemek günah mı? Yoo, efendimiz, böyle bir grubun sizin tarafınızdan gelmesi iyi bir şey; Çobanlar için, başlarına gelen her şeyin en kötüsünü hak ettiklerini söyleyebiliriz,” diye konuştu ve Yaltakçı alkışlar yükseldi. Bu arada kimse affedilmez suçlar işleyen kaplan, ayı ve diğer göze çarpan hayvanlara bakmaya cesaret edemiyordu. Her biri bir azizdir. Sonra merkep çıkıp şunları söyledi; “Bir keresinde manastırın bahçesine girip, açgözlülükle hiç hakkım olmayan çimenlerden yedigimi hatırlıyorum”. Hepsi hemen merkep için ağlamaya başladı. Kitap bilgisine dayanan kurt hayvanların neden oldukları kötü durumların sonucuna katlanmaları gerektiğini söyledi. merkebin darağacı için uygun olduğunu düşündüler. Bir başkasının çimenine el koymak en büyük rezilliktir! Ölüm ancak ölümü böylesine çirkin bir suçun cezası olabilirdi.

Fontaine’in En İyi Masallarından

Jean de La Fantaine, 1621-1695

Musab Yasir Özen

                                                                                              www.musabyasirozen.com.tr

Alkol Bağımlılığı

ALKOL BAĞIMLILIĞI

Alkol bağımlılığının temel belirtileri arasında şunlar yer almaktadır:

Kullanımı kontrol etme kabiliyetinin bozulması,Alkol kullanmayı bırakmak ya da denetim altında tutmak için sürekli bir istek ya da sonuç vermeyen çabalar olması,Alkol kullanımına diğer etkinliklere göre daha fazla öncelik verilmesi,İşte, okulda ya da evdeki konumunun gereği olan başlıca yükümlülüklerini yerine getirememe,Zararlarla veya olumsuz sonuçlarla karşılaşılmasına rağmen kullanıma devam edilmesiyle kendini gösteren güçlü bir alkol kullanma isteği,Alkolün gitgide eski etkisini kaybetmesi (tolerans geliştirilmesi),Çoğu kez, istendiğinden daha fazla ya da daha uzun süreli olarak alkol alınması,Alkolün etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici toplumsal ya da kişiler arası sorunlar olmasına karşın alkol kullanımını sürdürme,Yineleyici bir biçimde, tehlikeli olabilecek durumlarda alkol kullanma,Alkol kullanımının kesilmesi veya azaltılması sonrasında yoksunluk belirtilerinin görülmesi.

Alkol Yoksunluğu Nedir?

Alkol kullanım bozukluğu ile ilgili sıkça karşılaşılan durumlardan biri, alkol yoksunluğudur. Uzun süre yüksek miktarda alkol kullanımının bırakılmasından ya da azaltılmasından sonra kandaki alkol düzeyinin azalmaya başlamasından 6-8 saat sonra, genellikle ilk 24 saat içinde ortaya çıkmaktadır. İki hafta kadar aşağıdaki belirtilerin hepsi veya en az ikisinin gelişmesine alkol yoksunluğu denir. Kısaca yoksunluk; alkol kullanılmadığı zaman dilimlerinde ruhsal ve fiziksel sorunların ortaya çıkmasıdır. Belirtiler hafif şekilde seyredebileceği gibi ölüm riski taşıyan tablolara da dönüşebilmektedir.

Alkol yoksunluk belirtilerinin şiddet düzeyinin değerlendirilmesi ve bireyin risk taşıyan olası zararlardan korunması için bırakma sürecinde bir uzman desteği alması önem arz etmektedir.

Bireyde alkol yoksunluğu sürecinde aşağıdaki belirtiler görülmektedir:

Isı artışı (hipertermi)Kalp ritminde değişiklikler (aritmi)Terlemede ve titremede artışBulantı veya kusmaBaş ağrısıUykusuzlukKaygı, huzursuzluk vb.Bunaltı (iç sıkıntısı)Algı bozuklukları (halüsinasyonlar veya yanılsamalar)Sara nöbetleriTansiyon yüksekliği (hipertansiyon)Dikkat bozukluğu

Alkol Bağımlılığı

Alkol Bağımlılığının Yol Açtığı Sağlık Sorunları Nelerdir?

Alkol riskli kullanımı dünya nüfusunun sağlığı konusunda önde gelen risk faktörlerinden biridir ve birçok hastalığa yol açmaktadır, toplumlar üzerinde sosyal ve ekonomik açıdan pek çok yük oluşturmaktadır. Alkol bağımlılığı sıklıkla farklı psikolojik veya bedensel sorunlarla birlikte görülür. Alkol bağımlılığı tanısı alan kişilerde farklı maddelere bağımlılık riski, duygu durum bozuklukları, depresyon, kaygı sorunları şizofreni, kişilik bozuklukları gibi ruhsal problemler görülürken aynı zamanda bedensel olarak da karaciğerde büyüme, yağlanma, sarılık, kanser ve siroz, yüksek tansiyon, kalpte büyüme ve ani kriz, damar tıkanıkları görülmektedir.

Riskli alkol kullanımı beyin işlevlerinde bozulmalara neden olmaktadır ve buna bağlı olarak dengede bozulma, beceri isteyen uğraşları gerçekleştirmede zorlanma, alkole bağlı bunama, hafızada bozulma gibi süreçlerde çok sık görülmektedir.

Alkol testosteron (erkeklik) hormonunu azaltırken, östrojen (kadınlık) hormonunu yükseltmektedir. Vücutta vitamin dengesini bozar. Susuzluğa yol açar. Yağ depolanmasını arttırdığı için kilo problemine ve ayrıca kas erimesi ve kaslarda zayıflığa neden olur.

Riskli alkol kullanımı sinir sistemine zarar vermektedir, ellerde titreme ve bacaklarda karıncalanma, uyuşma hissine neden olabilir.

Alkol kullanımı bazı süreçlerde cinselliğe olumlu etki ettiği düşünülerek veya cinselliği kolaylaştırıyor sanıldığı için kullanılabilmektedir; ancak bilinenin aksine birçok soruna sebep olmaktadır.

Hamilelikte alkol kullanımı bebekte büyüme ve gelişme sürecinde geriliğe neden olur.

Yapılan araştırmalara göre alkolün riskli kullanımına bağlı olarak dünya çapında 3 milyon ölümün gerçekleştiği bilinmektedir. Alkolden kaynaklanan zararlar, hem alkol kullanan kişiye hem de onun aile üyelerine ve çevresindeki kişilere zarar vermekte; sağlık açısından çeşitli bozukluklar ve sosyal sorunlar yaşamasında neden olmaktadır.

Alkol Kullanımının Çocuk ve Ergenler Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Bireylerin gelişim süreçlerinde belirli aşamalar mevcuttur. Sosyal, fiziksel ve bilişsel gelişim süreçlerinde belirli görevler vardır ve birey bu görevleri tamamlayarak bir sonraki aşamaya geçer. Çocuk ve ergenlik döneminde de benzeri süreçler söz konusudur. Çocukluk ve ergenlik dönemi keşifler, denemeler ve davranışsal değişimler dönemidir. Özellikle ergenlik, özerkliğin arttığı, akran etkisinin önem kazandığı ve ebeveynlerin doğrudan etkilerinin azaldığı bir yaşam evresidir. Ergen için bireysel kimliğini oluşturma çabası gündemdedir. Alkole başlama açısından da kritik bir dönemdir. Ergenlik döneminde düşünme, planlama, karar alma becerilerinden ve sosyal/duygusal gelişimden sorumlu beyin devrelerinin hızlı bir şekilde değişmeye devam ettiği görülmektedir. Alkol kullanımı ile beraber çocuk ve gençlerde, bu gelişimsel değişimleri olumsuz etkilemektedir.

Alkollü Araç Kullanımının Riskleri Nelerdir?

Araştırmalar alkol kullanımı gerçekleştikten sonra, kullanılan alkol limiti fark etmeksizin, alkol kullandıktan sonra araç kullanımının güvenli olmadığını belirtmektedir. Alkollü araç kullanımında;

Karayolu trafik yaralanmaları önemli bir halk sağlığı sorunudur ve dünya çapında meydana gelen ölüm ve yaralanmaların önde gelen sebeplerinden biridir. Buna göre: Her yıl, çoğu düşük ve orta gelirli ülkelerde olmak üzere, trafik kazaları sonucunda yaklaşık 1.2 milyon insan ölmekte ve milyonlarca insan yaralanmakta veya sakat kalmaktadır. Alkolün zararlı kullanımı sürücü, binici ve yayaların kazaya karışma ihtimalini önemli ölçüde etkilemektedir.
Alkollü araç kullanan sürücülerin kazaya karışma oranları, alkollü araç kullanmayan sürücülere kıyasla yüksektir.
Alkol, zayıf muhakemeye, dikkat eksikliğine ve görüş kabiliyetinde azalmaya neden olduğu için kaza olasılığını artırmaktadır. Ayrıca kan basıncını düşürebilmekte; bilinci ve solunumu baskılayabilmektedir.
Kan dolaşımında bulunan alkol miktarı, küçük bir kan veya idrar numunesi test edilerek veya solunan nefesin analizi yoluyla ölçülebilmektedir. (Dünya Sağlık Örgütü Alkollü Araç Kullanma: Uluslararası İyi Uygulama Örnekleri Kılavuzu, 2007)

Biliyor musunuz?

Dünya Sağlık Örgütünün 2018 yılı Küresel Alkol ve Sağlık Durum Raporu’na göre 2016 yılında;

Yaklaşık 3 milyon ölümün, alkolün zararlı kullanımından kaynaklandığı ve bu ölüm oranının, tüm ölümlerin yüzde 5.3’ünü temsil ettiği tahmin edilmektedir.Dünya genelindeki 69 yaş ve altındakiler arasındaki erken ölümlerin yüzde 7.2’sinin alkole bağlı olarak ortaya çıktığı öngörülmektedir. 20-39 yaş arasındaki ölümlerin yüzde 13.5’inden alkolün sorumlu olduğu düşünülmektedir.Alkolün zararlı kullanımı, 200’den fazla sağlık sorunuyla ilişkilidir.Sadece yüksek düzeylerde alkol alımı değil düşük ve orta düzeyde alkol alımı da kalp hastalıkları ve felç, karaciğer sirozu ve bazı kanser türlerinin gelişimi açısından önemli bir risk faktörüdür. (Avrupa Komisyonu ve OECD’nin AB’de Sağlığın Durumu: Bir Bakışta Sağlık, 2020)

Bırakmak Mümkün!

Alkol iyileşebilen bir beyin hastalığıdır. Alkolü bırakmak zor olabilir, ancak bağımlılık üzerine uzman bir ekipten destek alarak bırakma sürecini daha detaylı öğrenebilir ve kolaylaştırabilirsiniz. Alkolü bıraktığınızda yaşadığınız ve gözlemlediğiniz iyileşmeler, bırakma sürecine bağlı kalmanızdaki motivasyonunuzu artıracaktır. Bırakma yöntemleri ve bırakma süreci hakkında bilgi edinmek için YEDAM ile iletişime geçebilirsiniz. 115 numaralı YEDAM Danışma Hattı’mız üzerinden, bir arkadaşınıza, aile üyelerinize veya bir tanıdığınız için alkolü bırakma konusunda uzman psikologlarımız ve sosyal hizmet uzmanlarımızdan ücretsiz destek alabilirsiniz.

Tedavi İçin

Alkol psikoaktif madde olduğu için kötüye kullanımını veya bağımlılığının geliştiğini kabul etmek zaman alabilir. Alkol kullanan birçok kişi sosyal kullanım düzeyinde devam ederken bağımlılığı gelişmektedir. Alkol kullanan ve bırakmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM), hastanelere bağlı alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak destek alabilirler.

Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.Hedef hiç alkol kullanımı olmamasıdır. Eşlik eden diğer ruhsal bozuklukların tanısı ve tedavisi için bu önemlidir.Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse tekrar alkol almaya başlaması muhtemeldir. Düzenli aralıklarla psikolojik danışma almak veya yardım gruplarına katılmak tekrar başlama riskini azaltır.Tekrar alkol kullanımına başlama (kayma) süreci ilk 6 ayda sıklıkla görülebilir.Bağımlılık aynı zamanda bir aile hastalığıdır. Aile bireylerinin tedavi sürecine olumlu etki edecek doğru iletişim becerilerini öğrenmeleri ve bağımlılığı iyi tanımaları bağımlı bireyin tedavi sürecine olumlu katkı sağlamaktadır.Alkol bağımlılığı ile ilgili destek almaya hazır olmayan birey tedavi ve destek alması için zorlanmamalıdır. Bağımlılık ve iyileşme ile ilgili bilgilendirilmesi yapılmalıdır. İyileşme sürecini kendisinin talep etmesi beklenmeli, sorumluluk kişiye bırakılmalıdır.

Ne Yapmalı?

Bağımlı kişinin davranışlarının sonuçlarını görmesine yardımcı olun.Alkol probleminin bir hastalık olduğunu unutmayın, değişim zaman alır. Birey ile doğru iletişim kurma şeklini bir öğrenin ve değişim için sabırlı olmaya çalışın.Bağımlılık tedavi metotları hakkında bilgi sahibi olun. Bağımlıya bunlardan bahsedin.Tedavi sürecinde bir merkeze gitme konusunda ona eşlik edebileceğinizi vurgulayarak motive edebilirsiniz.

Ne Yapmamalı?

Nefret, düşmanlık, kötü söz söyleme, lanetleme, ahlak dersi vermek gibi yaklaşımlardan uzak durun ve ona yardım etmeye çalıştığınızı unutmayın.Gizlilikte bağımlılık devam eder ve artması mümkündür. Saklamak, çevreye belli etmemeye çalışmak sorunun daha derinleşmesine neden olacaktır.

Madde Bağımlılığı

MADDE BAĞIMLILIĞI

Psikoaktif madde; merkezi sinir sistemini etkileyerek beynin fonksiyonlarını değiştiren algıda, duyularda, davranışlarda, bilinçte ve ruh halinde değişikliklere neden olan kimyasal maddelerdir. Aralarında belirli ilaçların da bulunduğu psikoaktif maddelerin, tek seferlik kullanımında dahi kullanıma bağlı çeşitli bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Bağımlılık yapıcı maddeleri yalnızca psikoaktif maddelerle sınırlandırılmamalıdır. Kimyasal olmayan ancak bağımlılık riski olan ve tıbbi amaçlı olmayan ilaçların zararlı kullanımından kaynaklanan bozukluklar da bu sınıflandırmaya dâhildir. Madde kullanımına bağlı bozukluklar aralarında belirli ilaçların da yer aldığı psikoaktif özellikteki maddelerin, tek seferlik ya da tekrarlanan kullanımından kaynaklanan çeşitli bozuklukları içermektedir. Bununla birlikte psikoaktif olmayan maddelerin tıbbi amaçlı olmayan, zararlı kullanımından kaynaklanan bozukluklar da bu sınıflandırmaya dâhildir. Madde kullanımı beyinde ödül yolaklarını uyarmaktadır. Madde kullanımına bağlı keyif veren ve cazip gelen etkiler beyinde ki dopamin hormonunu bozarken bozulma ile birlikte tekrar kullanımı pekiştirmektedir. Madde kullanımı tekrarlayan kullanımlara dönüştüğünde bağımlılık yapabilmektedir. Aynı zamanda zihinsel ve fiziksel sağlığı tehdit eden birçok zarara yol açabilmektedir.

Amerikan Psikiyatri Birliğinin belirlediği DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’na göre madde kullanım bozukluğu aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.
12 aylık bir süre içinde, aşağıdakilerden en az ikisi ile kendini gösteren, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellikte düşmeye yol açan, sorunlu bir madde kullanım örüntüsü:

  • Çoğu kez istendiğinden daha büyük ölçüde ya da daha uzun süreli olarak madde alınır.
  • Madde kullanmayı bırakmak, denetim altında tutmak için sürekli bir istek ya da sonuç vermeyen çabalar vardır.
  • Madde elde etmek, madde kullanmak ya da yarattığı etkilerden kurtulmak için gerekli etkinliklere çok zaman ayrılır.
  • Madde kullanmak için çok büyük bir istek duyma ya da kendini zorlanmış hissetme durumu söz konusudur.
  • İşte, okulda ya da evdeki konumunun gereği olan başlıca yükümlülüklerini yerine getirememe ile sonuçlanan, yineleyici madde kullanımı vardır.
  • Madde etkilerinin neden olduğu yineleyici, toplumsal ya da kişilerarası sorunlar olmasına karşın madde kullanımını sürdürme durumu söz konusudur.
  • Madde kullanımından ötürü önemli birtakım toplumsal, işle ilgili faaliyetlerin, eğlenme-dinlenme etkinliklerinin bırakılması ya da azaltılması söz konusudur.
  • Maddenin tekrar eden bedensel ya da ruhsal bir sorunu olduğu bilgisine karşın madde kullanımı sürdürülür.

Aşağıdakilerden biriyle tanımlanabilecek bir dayanıklılık (tolerans) gelişmiş olması söz konusudur:

  1. A. Sarhoşluk ya da istenen etkiyi sağlamak için belirgin olarak artan ölçülerde madde kullanma gereksinimi
  2. B. Aynı ölçüde madde kullanımının sürdürülmesine karşın, belirgin olarak daha az etki sağlanması.

Aşağıdakilerden biriyle tanımlandığı üzere, yoksunluk gelişmiş olması:

  1. A. Maddeye özgü yoksunluk sendromu
  2. B. Yoksunluk belirtilerinden kurtulmak ya da kaçınmak için madde (veya yakından ilişkili bir madde) alma.

Madde Yoksunluğu Nedir?

DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’na göre madde yoksunluğu şu şekilde tanımlanmaktadır:

  1.  Aşırı ölçüde ve uzun süreli (genellikle, en az birkaç ay süresince, her gün ya da neredeyse her gün kullanım) madde kullanımının bırakılması.
  2.  A tanı ölçütünde tanımlanan madde kullanımının bırakılmasının ardından, yaklaşık bir hafta geçtikten sonra, aşağıdaki üç (ya da daha çok) belirti ya da bulgunun gelişmesi:
    • Kolay kızma, öfke ya da saldırganlık
    • Sinirlilik ya da bunaltıUyku sorunu (Örneğin; uykusuzluk, rahatsız edici düşler)
    • Yeme isteğinde azalma ya da kilo verme
    • Huzursuzluk
    • Çökmek
    • Belirgin rahatsızlığa neden olan, şu bedensel belirtilerden en az biri: Karın ağrısı, sarsılma/titremeler, terleme, ateş, ürperme ya da baş ağrısı.
  3. B tanı ölçütündeki belirtiler ve bulgular klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya; toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında düşmeye neden olur.
  4. Bu belirtiler ve bulgular başka bir sağlık durumuna bağlanamaz; başka bir madde zehirlenmesi ya da yoksunluğu olmak üzere, başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

Madde Bağımlılığının Yol Açtığı Sağlık Sorunları Nelerdir?

Madde ile ilişkili bozukluklar, madde kullanım bozuklukları ve maddenin yol açtığı bozukluklar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Maddenin yol açtığı durumlar arasında; esriklik (entoksikasyon), yoksunluk ve maddenin/ilacın yol açtığı ruhsal bozukluklar (psikozla giden bozukluklar, iki uçlu ve ilişkili bozukluklar, depresyon bozuklukları, kaygı bozuklukları, takıntı-zorlantı bozuklukları ve ilişkili bozukluklar, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, deliryum ve nörobilişsel bozukluklar) yer almaktadır.

Madde kullanım bozukluğu olan kişilerin düşünce ve davranışlarında çeşitli problemler meydana gelebilmektedir. Beynin yapısındaki ve işlevlerindeki değişiklikler, insanlarda yoğun istek duygusuna, kişilik değişikliklerine, alışılmadık hareketlere ve diğer davranışlara neden olmaktadır. Beyin görüntüleme çalışmaları, madde kullanımından dolayı beynin yargılama, karar verme, öğrenme, hafıza ve davranışsal kontrol ile ilgili alanlarında değişiklik yaşandığını göstermektedir. Ayrıca bağımlı kadınların bebeklerinde yenidoğan yoksunluk sendromu görülebilmektedir.

Madde kullanım bozukluğu olan kişilerde genellikle akciğer veya kalp hastalığına, felce, kansere veya zihinsel sağlık ile ilgili çeşitli problemlere de rastlanmaktadır. Bu kişilerde ayrıca HIV, Hepatit C gibi bulaşıcı hastalıkların ve erken ölümlerin görülmesi muhtemeldir.

Madde kullanım sıklığı, bir defada alınan madde miktarı, madde kullanımına ya da kullanıldığı bağlama bağlı olarak ortaya çıkan riskli davranışlar, maddenin bedene alınma biçimi veya tüm bunların bileşimi madde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarını artırmaktadır.

Madde Kullanımının Çocuk ve Ergenler Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Avrupa Komisyonu ve OECD tarafından 19 Kasım 2020 tarihinde yayımlanan AB’de Sağlığın Durumu başlıklı Bir Bakışta Sağlık: Avrupa 2020 raporuna göre;

Ergenlik dönemindeki gençlerde esrar kullanımı oldukça yaygındır.

Ergenlik döneminde sık esrar kullanımı;

  • Uzun vadede bağımlılık riskinin artırmaktadır.
  • Bilişsel işlev sorunları yaratmaktadır.
  • Hafıza kaybına yol açmaktadır.
  • Dikkat eksikliği gibi sorunlara neden olmaktadır.

Madde Bağımlılığı

Biliyor musunuz?

2021 yılı Dünya Uyuşturucu Raporu’na göre;

2019 yılında 15-64 yaş grubundaki yaklaşık 275 milyon kişi, her 18 kişiden 1’i en az bir kere uyuşturucu madde kullanmıştır. Bu bulgu 15-64 yaş grubu arasındaki toplam dünya nüfusunun yüzde 5.5’ini oluşturmaktadır.

Uyuşturucu kullanımının kadınlarda erkeklere nazaran daha düşük olduğu görülmektedir.
Geçen 10 yıl boyunca uyuşturucu madde kullanımına bağlı ölümler 2 kat artmıştır. 2019 yılında madde kullanımına bağlı olarak yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerin yarısından fazlası Hepatit C’ye bağlı karaciğer kanseri, siroz ve diğer kronik karaciğer hastalıkları nedeniyle ortaya çıkmıştır.

2021 yılı Avrupa Uyuşturucu Raporu’na göre;

Esrar, en yaygın kullanılan uyuşturucu maddedir.
Esrar, diğer maddelerden yaklaşık beş kat daha fazla kullanılmaktadır.
Avrupa Birliği’nde yaklaşık 83 milyon yetişkinin (15-64 yaş) (veya yetişkin nüfusun yüzde 28,9’u) yaşamları boyunca en az bir kez yasa dışı uyuşturucu madde kullandığı tahmin edilmektedir.

Ne Yapmalı?

Uyuşturucu madde bağımlılığı tedavi edilebilir bir sağlık problemidir ancak tedavisi kolay değildir. Bağımlılık kronik bir hastalık olduğundan, insanlar sadece birkaç gün uyuşturucu madde kullanmayı bırakmakla iyileşememektedir. Çoğu hasta, kullanmayı tamamen bırakmak ve hayatını kurtarmak için uzun süreli ve tekrarlı bir biçimde desteğe ihtiyaç duymaktadır.

Bağımlılık tedavisi ve müdahalesi, kişinin aşağıdakileri yapabilir hale gelmesine yardımcı olmalıdır:

Uyuşturucu maddeyi kullanmayı bırakmasına. Uyuşturucu maddeden uzak durmasına. Ailede, işte ve toplumda üretken olmasına.

Ne Yapmamalı?

Ebeveynler çocuklarının madde kullanımını öğrendikleri süreçte; kabullenememe, süreci inkâr, üzüntü, şok, hayal kırıklığı, öfke, kullanıcıyı sorgulama gibi durumlar yaşayabilirler. Buna bağlı olarak çocuklarına karşı beklenti, davranış ve tutumları değişebilmektedir. Bu davranış ve tutumların getirdiği tepkiler süreci olumlu etkilemek yerine, daha çok olumsuz etkileyebilir ve bu tepkilerden kaçınmak gerekmektedir.

Benim çocuğum asla yapmaz, Bu çocuk senin yüzünden böyle oldu, Daha iyi anne-baba olamadık, Ben seni bunun için mi yetiştirdim, Benim böyle çocuğum olamaz, Senden hiçbir şey olmaz gibi cümleler kurmanın süreci iyileştirmeyeceği unutulmamalıdır.
Öncelikle kişiyi dinlemeli ve yargılamadan anlamaya çalışmak faydalı olacaktır. İçinde bulunulan zor durumla doğru şekilde başa çıkma yöntemlerini öğrenmek için ebeveynlerin bir uzmandan destek alması faydalı olabilir.

Önleyici Faktörler

Madde kullanım bozukluğundan koruyucu ve önleyici bazı faktörler vardır. Bunlar arasında;

Çocuk ile gençlere uyuşturucu maddelerin zararlı etkileri ve bağımlılık konusunda yaşlarına uygun doğru bilgilendirmeler yapma. Aile sistemi içinde güçlü ve pozitif bağlar inşa etme. Ebeveynlerin çocuklarının arkadaş olduğu kişilerden ve sosyalleştikleri ortamlardan haberdar olması. Açık, anlaşılır kurallar koyma ve kurallara uyma konusunda tüm aile üyelerinin hassasiyet göstermesi. Okul, sivil toplum kuruluşu ve kulüp gibi kurum ve kuruluşlarla temas içinde olma.

Madde Kullanım Bozukluğunda İyileşmek Mümkün!

Bağımlılık doğru tedavi ve müdahale ile iyileşebilen bir hastalıktır; ancak iyileşmenin gerçekleşmesi için çaba ve zaman gerekmektedir. Kişinin tedavi olmayı istemesi ve kendini tedaviye hazır hissetmesi en önemli aşamadır. Bu süreçte yakınlarının bağımlı kişiyle sağlıklı bir iletişim içinde olması; bağımlı kişinin de yaşadıklarını yakınlarıyla paylaşması önemlidir. Bağımlılık tedavisi ile müdahalesi, kullanılan maddenin cinsine ve kullanım süresine göre değişkenlik göstermektedir. Madde kullanım bozukluğu olan bir kişinin madde kullanımını bırakması tek başına oldukça zordur. Bu tür durumlarda muhakkak uzman yardımına ihtiyaç vardır.

Madde Kullanımına Zemin Hazırlayan Risk faktörleri

Madde kullanım bozukluğu konusunda birçok farklı risk faktörü vardır. Bu risk faktörleri arasında en öne çıkanları şöyle sıralanmaktadır:

Psikolojik sorunları olan ya da herhangi bir madde bağımlılığı bulunan ebeveynlere sahip çocukların daha fazla risk altında olması muhtemeldir. Ebeveyn-çocuk bağlanmasının güvensiz olması ve ilgi eksikliği (Özellikle ebeveynlerin çocuğun gelişim sürecinde ihmal davranışında bulunmaları)Sınıfta aşırı utangaçlık ya da şiddet içeren davranışlar. Aile içi kuralların açık olmaması ve belirlenmiş kurallara aile üyelerinin uymaması. Okul başarısında düşüş. Biyolojik ve çevresel faktörler.

Önleme Önemlidir!

Toplumda bağımlılık yapıcı maddelerin kullanılmasını ve yayılmasını önleme çalışmaları, bu maddelerin yarattığı bireysel ve toplumsal sorunları en aza indirmek ve toplumda sağlıklı davranışların gelişmesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Bağımlılık bir anda gelişmeyebilir. Bağımlılık geliştiğinde tedavi zorlayıcı olabilmektedir.

İyileşme bir anda gerçekleşmez, zaman alır. İyileşmeyi tamamlayan etmenlerden biri tıbbi destek ile birlikte psikososyal destek almaktır. Psikososyal destek ile bağımlılık hakkında bilgi sahibi olma ve tekrar kullanıma gitmemek için koruyucu faktörler çalışılmalıdır. Tıbbi destek iyileşme sürecinde tek başına yeterli değildir.

Madde kullanımının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle ülkenin sağlık harcamaları artmaktadır. Her türlü önleme programı maliyetinin, tedavi maliyetinden daha düşük olduğu gözlenmiştir.

Sigara ve Tütün Bağımlılığı

SİGARA VE TÜTÜN BAĞIMLILIĞI

Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerine göre bir kişiye “tütün kullanım bozukluğu tanısı” konulabilmesi için, bireylerin en az bir aydır, düzenli olarak sigara kullanması ve diğer belirtileri taşıması gerekmektedir.

En yaygın tütün ürünleri; sigara, sarmalık kıyılmış tütün mamulü, pipo, puro, nargilelik tütün mamulü, enfiye ve çiğnemelik tütündür.

Tütün Yoksunluğu Nedir?

Tütünün özgün maddesi koyu renkli bir sıvıdır ve bahsedilen bu zehirli sıvıya nikotin adı verilmektedir. Nikotinin şiddetli bağımlılık yapıcı etkisi vardır. 90-120 dakika boyunca alınmadığında, yoksunluk belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Bu belirtiler tütünün bırakıldığı ilk gün en üst düzeyde hissedilebilir; ancak yoksunluk belirtileri zamanla azalarak yok olmaktadır.

Yoksunluk belirtileriyle baş etmek ve istekle başa çıkmak gibi, bırakma sürecinde kişiyi zorlayabilecek bazı durumlar ortaya çıkabilir. Bu süreci bir uzman desteği alarak kendiniz için kolaylaştırabilirsiniz.

Yoksunluk belirtileri arasında;

  • Kolay kızma ya da öfkelenme
  • Baş dönmesi
  • İştah artışı
  • Kas kasılmaları
  • Tansiyon düşmesi
  • Uykusuzluk gibi belirtiler sayılabilir.
  • Çökkün duygu durum
  • Şiddetli nikotin alma isteği

gibi belirtiler sayılabilir.

Pasif İçicilik ya da İkinci El Tütün Dumanına Maruz Kalma Nedir?

Tütün, yalnızca kullanıcı olanlarda değil, doğrudan kullanıcısı olmayanlarda da sağlık sorunlarıyla birlikte ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Tütün ürünlerinin içindeki toksin (zehir) ve kansere neden olabilecek diğer maddeler yanan sigaradan havaya yayılarak, içen kişinin yakınındakiler için zehirli bir ortam oluşturur. Bu sebeple tütün kullanmadığı halde tütüne maruz kalanların durumu da büyük bir önem arz etmektedir. Bu durum pasif içicilik ya da ikinci el tütün dumanına maruz kalma olarak ele alınmaktadır. İkinci el tütün dumanı, sigara ve nargile gibi tütün ürünlerinin kullanıldığı durumlarda kapalı alanları dolduran dumandır. Bu dumanın solunması pasif içicilik olarak adlandırılmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü 2020 yılı açıklamasına göre; ikinci el tütün dumanına maruz kalma, özellikle erken yaşta çok daha kritik sonuçlara sebep olmaktadır. Dünya genelindeki çocuk nüfusunun yaklaşık yarısı tütün dumanının kirlettiği havayı solumakta ve bu durum ciddi sağlık sorunlarını ortaya çıkarmaktadır.

Pasif içiciliğin tehlikeleri şu şekildedir:

Yanan bir sigaradan çevreye yayılan duman 50 adeti kanser yapıcı olan 4.000 kimyasal madde ve toksin içermektedir. Bir sigaranın yaklaşık 12 dakikada yandığını ancak sigara içen bir kişinin sigarayı yalnızca 30 saniye içine çektiğini söyleyebiliriz. Geri kalan dumanı çevredekiler içine çekmektedir. Çevreye yayılan sigara dumanı içilenden daha zararlıdır. Çünkü sigara içildiği zaman ısı daha yüksektir; ancak çevreye yayılan duman daha düşük ısıdan yayılmaktadır. Çevreye yayılan sigara dumanı normal olarak içilen sigaradan 3 kat daha fazla nikotin, yüzde 70 oranında daha fazla katran ve 2,5 kat fazla karbon monoksit içermektedir. Sigara dumanına maruz kalan çocuklarda astım, bronşit, soğuk algınlığı, orta kulakla ilgili sorunlar ve akciğer işlevinde azalma gibi solunum sistemine ilişkin sorunların görülme riski de daha yüksektir. Yanan bir sigaranın üçte ikisi havaya gitmektedir.
Sigarayla mücadele ettiğimizde, yalnızca kendi sağlığımızı değil, sevdiklerimizin de sağlığını korumuş oluruz. Çocuklarımız ve gençlerimize, soludukları havayı sağlıkla ciğerlerine çekebilecekleri, tertemiz bir dünya hediye edebiliriz

Tütün Bağımlılığının Yol Açtığı Sağlık Sorunları Nelerdir?

  • Tütün kullanımı aşağıdaki hastalıkların oluşmasında etkilidir:
  • Kanser türleri (akciğer, mide, cilt, rahim ağzı vs.)
  • Kalp ve damar hastalıkları
  • Diyabet
  • Solunum hastalıkları
  • Gastrit, Ülser gibi mide hastalıkları
  • Diş ve diş eti hastalıkları
  • Gebelikte erken doğum, düşük doğum, çocukta gelişim bozuklukları, sütün kesilmesi

Tütün kullanımı, halk sağlığı açısından kritik bir sorundur ve toplumun genel hastalık riskini ve yükünü artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün 2019 yılı Avrupa Tütün Kullanım Trendleri Raporuna göre; sigara kullanımı erken ölüm riskini artırmaktadır. Aynı raporda tütün kullanımı dünyadaki erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biri olarak bildirilmektedir ve tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 18 üzerinde etkili olduğu belirtilmektedir.

Çocuğunuz sigara kullanıyorsa

Çocuklar ebeveynlerini model alabilmektedir. Ebeveyn olarak bu anlamda olumlu bir model olmanız, bırakma sürecinde çocuğunuza verdiğiniz desteğin etkisini artıracaktır. Çocuğunuzu sigara içerken yakaladığınızda zarar vermeden sadece elindeki paketi alabilir; sigara içilmemesi ile ilgili ev ya da okul kurallarını hatırlatabilirsiniz. Sigara ile her yakaladığınızda aynı tepkiyi vermeniz; tutarlı bir mesaj verebilmek ve sınırlarınızı netleştirebilmek adına önemlidir. Kurallara sizin de uymanız ve çocukların sizi sigara içerken görmemesi, özellikle dikkat edilmesi gereken diğer bir noktadır. Nasihat dilini kullanmadan sigaranın etkileri hakkında konuşabilir ve doğru bilgileri öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Tütün Kullanımının Çocuk ve Ergenler Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Şüphesiz ki tütün kullanımı toplumun tamamını ilgilendiren bir sorun olarak görülmektedir. Öte yandan gelişme çağındaki çocuk ve ergenler üzerinde daha kalıcı etkiler bırakmaktadır. Bu dönemlerdeki etkileri değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz:

Çocukluk ve ergenlik dönemleri, gerek tütün tüketimi gerekse yasa dışı uyuşturucu madde kullanımı da dâhil olmak üzere birçok sağlığa zararlı davranışta bulunma eğiliminin ortaya çıkabildiği bir tür deneme dönemidir. Tütün kullanan çocuk ve ergenlerin yetişkinlik döneminde düzenli tütün kullanıcısı olma olasılığı daha yüksektir. Çocukluk ve ergenlik döneminde tütün içmek kısa vadede astım uzun vadede kalp-damar, solunum ve kanser gibi hastalıkların riskini artırmaktadır. (Bir Bakışta Sağlık: Avrupa 2020 Raporu)

Sigara ve Tütün Bağımlılığı

Biliyor musunuz?

Tütün kullanımı bireyin psikolojik, fiziksel ve sosyal yaşamını olumsuz etkilemekte; erken ölüm riskini artırmaktadır.Tütün kullanımından dolayı ortaya çıkan duman, kullanmayan kişiler için de ciddi sonuçlar doğurmaktadır. İkinci el tütün dumanı; kalp hastalığına, kansere ve diğer kronik hastalıklara sebep olabilmektedirSigara şirketleri her yıl 700 milyar dolar kazanmaktadır.Dünyada her yıl 7 milyon kişi sigara sebebiyle hayatını kaybetmektedir.Dünyada bir günde 19.100 kişi sigaradan kaynaklanan hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmektedir.Günde yaklaşık yarım paket sigara içen bir insan her gün beynine 300 nikotin vuruşu gönderiyor.Türkiye’de her yıl 83.100 kişi sigara kaynaklı sebeplerle yaşamını yitirirken 252 bin çocuk ve 14,5 milyon yetişkin tütün ürünü kullanıyor.

Elektronik Sigaralar Diğer Tütün Ürünleri Kadar Sağlığa Zararlıdır

Tütün ve tütün ürünlerinin zararlarına ilişkin mücadeleye son yıllarda yeni nesil tütün ürünleri de dâhil edilmiştir. Bu ürünler Dünya Sağlık Örgütünün 2019 yılı açıklamasına göre Elektronik Nikotin Dağıtım Sistemleri (ENDS) olarak adlandırılmaktadır. En yaygın türleri; e-sigara, vape veya vape kalem, e-nargile, e-pipolar ve e-purolardır. Elektronik sigaralar, sıvı nikotin ve insanların sağlığı için toksik olabilecek diğer kimyasalları içermektedir.

Tütün endüstrisi tarafından bu ürünler sigarayı bırakmak için kullanılabilecek, daha zararsız ürünler olarak tanıtılsa da Dünya Sağlık Örgütünün 2020 yılı açıklamasına göre bu ürünlerin de tütün ürünleri kadar sağlığa zararlı olduğunu bildirmektedir. Bu ürünlerin kullanımı konusunda özellikle çocuk ve ergenler büyük risk altındadır. Beynin gelişimi 20’li yaşların ortalarına kadar devam ettiği için, bu ürünlerin erken yaşta kullanımı beynin gelişimini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca e-sigara kullanımının kalp hastalığı ve akciğer rahatsızlıkları riskini artırdığı bilinmektedir. Bu cihazlar büyüyen fetüse zarar verebileceği için onları kullanan hamile kadınlar için de önemli riskler oluşturmaktadır.Bu kimyasalları soluyanlar tıpkı sigara dumanına maruz kalanlar gibi dumandan etkilenerek pasif içici olmaktadır. Pasif içiciliğin, kalp rahatsızlığı, akciğer ve mesane kanseri, astım krizi, çocukluktaki solunum yolu hastalıkları, ani bebek ölümleri ve akciğer yetmezliği gibi ölümcül hastalıklara yakalanma tehlikesini arttırdığını göstermektedir. Bunlara ek olarak, elektronik sigaralara kartuşlarında sızıntı, kartuş değişimi sonrası nikotinin kazara alınması, istem dışı yüksek doz nikotin alma olasılığı gibi birçok risk barındırırken; patlama, yanık ve yaralanmalara da neden olmaktadır.

Tütün Ürünlerini Bırakmak İçin Hiçbir Yaş Geç Değil!

Kişi sigarayı bıraktıktan hemen sonra, herhangi bir dumana maruz kalmazsa vücudunda hemen tamir başlar. Nabız sayısı ve kan basıncı normale döner, koroner arter hastalıklarına yakalanma ihtimali düşer

30’larınızda bırakırsanız beklenen yaşam süreniz 10 yıl artar. 40’larınızda bırakırsanız beklenen yaşam süreniz 9 yıl artar. 50’lerinizde bırakırsanız beklenen yaşam süreniz 6 yıl artar. 60’larınızda bırakırsanız beklenen yaşam süreniz 3 yıl artar.

Bırakmak mümkün!

Sigarayı bırakmanın zor olacağı düşünebilir ve bu süreci ertelemek isteyebilirsiniz. Ancak ilk adımı atmaya karar verdiğinizde ve bu süreçte bir uzmandan destek aldığınızda; sürecin çok daha kolay ilerlediğini görebilirsiniz

Sigarayı bıraktığınız anda sağlığınızda/vücut fonksiyonlarınızda meydana gelen iyileşmeler, bırakma sürecine bağlı kalmanızı sağlayacaktır.

Sigara bırakma tedavisinde psikolojik destek ve ilaç tedavisi büyük önem taşımaktadır. Bırakma yöntemleri ve bırakma süreci hakkında bilgi edinmek için Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) ile iletişime geçebilirsiniz. 115 numaralı YEDAM Danışma Hattımızda alanda uzman psikologlarımız; size, ailenize ve çevrenize sigarayı bırakma konusunda destek sağlamakta, bağımlılık hakkında merak ettiğiniz soruları cevaplandırmaktadır. YEDAM, 15 yaş ve üzeri tütün ürünlerini bırakmak isteyen kişiler için danışmanlık desteği sağlamaktadır.

Sigarayı Bıraktıktan Sonra Vücudunuzda Bazı Olumlu Değişimler Meydana Gelir

Sigarayı bıraktıktan sonra vücutta birçok olumlu değişim meydana gelir. Bu değişimler şu şekilde sıralanabilir:

Son sigaranızdan;

20 dakika sonra, kalp atış hızınız ve kan basıncınız düşer.12 saat sonra, kanınızdaki karbonmonoksit seviyesi normal düzeye gelir.2 hafta – 3 aylık süre zarfında, kan dolaşımınız düzene girer ve akciğer fonksiyonlarınızda gelişme kaydedilir.1 – 9 aylık süre zarfında, öksürüğünüz ve nefes darlığınız azalır.1 yıl sonra, koroner kalp hastalığı riskiniz, sigara içenlerinkinin yarısı kadar olur.5 yıl sonra, inme riskiniz, 5-15 yıldır sigara içmeyen birininki kadar azalır.10 yıl sonra, akciğer kanserinden ölme riskiniz, sigara içenlerinkinin yaklaşık yarısı kadar olur.Ağız, boğaz, yemek borusu, mesane, böbrek ve pankreas kanseri riskiniz azalır.15 yıl sonra, koroner kalp hastalığı riskiniz, sigara içmeyen birininkinin seviyesine iner. (Dünya Sağlık Örgütü, 2020)

Sigarayı Bırakmak İçin 10 Adım

  • Bırakma gününüzü belirleyin.
  • Çevrenizdeki bütün sigara, çakmak, kibrit ve kül tablalarını uzaklaştırın.
  • Küçük hedefler koyun.
  • Kendinizi oyalayacak uğraşlar bulun.
  • Sık sık dişlerinizi fırçalayın ve duş alın.
  • Beslenmenize dikkat edin, bol su için.
  • Sigara isteğinizi tetikleyecek etkenlerden uzak durun.
  • Sakız çiğneyerek veya bitki çayı içerek sigara içme isteğinizin önüne geçin.
  • Temiz hava alın, hareket edin.
  • Canınız sigara isterse 10 kez derin nefes alıp verin.

YEDAM Danışma Hattını (115) Arayarak, Sorularınızı Uzmanlarımıza Sorabilirsiniz!

YEDAM Danışma Hattı’ndaki çağrılar, alanda uzman kişiler tarafından cevaplandırılmaktadır. Bağımlılık ve bırakma süreci hakkında aklınıza takılan soruları sorabilir, süreçle ilgili uzmanlarımızdan destek alabilirsiniz. Haftanın her günü sabah 09.00 ile gece 00.00 arasında hizmet veren danışma hattımız; bağımlı kişilere, ailelerine ve bağımlılık hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese destek vermektedir.

Teknoloji Bağımlılığı

TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI

Oyun Oynama Bozukluğu Nedir?

Dünya Sağlık Örgütüne göre (ICD 11) Oyun Oynama Bozukluğu şu özelliklerle tanımlanmaktadır:

Çevrim içi ya da çevrim dışı oyun oynamanın (buna video oyunları da dâhil) kişinin hayatında öncelikli yer etmesi, her şeyden daha değerli olması.Kişinin dijital oyun oynama davranışı üzerinde kontrolünü kaybetmesi.Fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak olumsuz sonuçların varlığına rağmen kişinin uzak duramaması. Okula, işe gidememesi, derslerinde, işinde problem yaşaması ve aile yaşamını aksatması.
Belirtilen özellikler hem çevrim içi (internet üzerinden) hem de çevrim dışı oyun oynama davranışlarına bağlı olarak ortaya çıkabilmekte; kişisel, sosyal, ailevi, eğitimsel, mesleki ve diğer yaşamsal alanlarda dikkat çekici bazı bozulmalara yol açabilmektedir. Bir kişide oyun oynama bozukluğunun varlığından söz edebilmek için bahsi geçen davranışların sürekli ve yineleyici olması ve kişide en az 12 ay boyunca gözlenmesi gerekmektedir. Ancak bahsi geçen belirtilerin tamamı görülüyorsa ve gözlenen belirtiler şiddetliyse oyun oynama bozukluğu tanısının konulması daha kısa sürede olabilmektedir.

Çevrim İçi/Çevrim Dışı Oyun Oynama Bozukluğu

Dünya Sağlık Örgütüne (ICD-11) göre tehlikeli oyun oynama, kişinin kendisinin ya da çevresindekilerin fiziksel ve ruhsal sağlığına zarar verme riskini artıran çevrim içi ya da çevrim dışı oyun oynama olarak tanımlanmaktadır. Kişinin oyunda harcadığı süreyi artırması, oyunun hayatında öncelikli yer etmesi, bununla ilişkili olarak; aile, iş, eğitim gibi sosyal hayatı olumsuz yönde etkilenmesi risk taşımaktadır.

Oyun Oynama Bozukluğunun Yol Açtığı Problemler

Dünya Sağlık Örgütüne göre oyun oynama davranışı ile ilgili sağlık sorunları sadece oyun oynama bozukluğunun kendisi ile sınırlı değildir. Oyun oynama bozukluğuna eşlik eden yetersiz fiziksel aktivite, sağlıksız beslenme, görme ve işitme problemleri; kas/iskelet problemleri, depresyon, sinirlilik, öfke ve can sıkıntısı gibi birçok probleme yol açmaktadır. OECD’nin 2018 yılında yayımladığı Dijital Çağda Çocuk ve Yetişkinlerin Ruh Sağlığı: Geleceği Şekillendirme başlıklı raporuna göre dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın aşırı kullanımı özellikle çocuk ve gençler açısından siber zorbalığa uğrama veya beden imajının bozulması gibi sonuçlar da doğurmaktadır.

Çocuk ve Gençler Risk Altında

UNICEF’in 2017 yılında yayımladığı Dünya Çocuklarının Durumu: Dijital Dünyada Çocuk adlı raporda çocukların çevrim içi ortamda karşı karşıya kaldığı riskler üç kategoride ele alınmaktadır: İçerik riskleri, iletişim riskleri ve davranış riskleri.

İçerik riskleri, çocukların istenmeyen ve uygunsuz içeriklere maruz kaldığı durumları kapsamaktadır. Çocukların internette pornografik ve şiddet unsuru içeren videolarla/resimlerle, sağlıksız veya tehlikeli davranışları savunan web siteleri ile karşılaşması tehlike oluşturmaktadır. İletişim riskleri çocukların yetişkinlerle fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismarına yol açacak risk faktörlerini içermektedir. Davranış riskleri ise çocukların riskli içeriğe veya iletişime katkıda bulunacak şekilde davrandığı durumları kapsamaktadır. Çocukların diğer çocuklar hakkında nefret uyandıran materyaller üretmesi, yayımlaması veya dağıtması bu kapsama girmektedir. Tüm bu risk unsurları göz önünde bulundurulduğunda çocukların çevrim içi ortamlarda güvende olmasını sağlayacak bilgi ve becerilerle donatılması önemlidir. Bu bilgi ve beceriler arasında içerik oluşturma ve paylaşım yapmadaki risklerin kavranması, çevrim içi gizliliğin ve kişisel verilerin nasıl korunacağının öğrenilmesi, çevrim içi hoşgörü ve empati becerilerinin geliştirmesi vb. yer almaktadır.

Teknoloji Bağımlılığı

Biliyor musunuz?

Dünya Sağlık Örgütünün 2018 yılındaki yayınlarına göre oyun oynama bozukluğu oranları ülkeden ülkeye farklılık gösterse de genel nüfustaki yaygınlığı yaklaşık yüzde 1.3 – yüzde 9.9 arasında değişiklik göstermektedir.
İçinde yaşanılan dijital çağda teknolojinin bilinçli kullanılması büyük önem kazanmıştır. Bu nedenle bu çağın içine doğan çocuk ve gençlerin teknolojiyle bilinçli bir şekilde temas kurmasına özen göstermek gerekmektedir.

Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) Eğitim Programı kaynaklı, Yeşilay’ın önerdiği ekran süreleri aşağıdaki gibidir:

  • 0-3 yaş: Ekrandan olabildiğince uzak tutulmalıdır.
  • 3-6 yaş: Günlük toplam süre en fazla 20-30 dk.
  • 6-9 yaş: Günlük toplam süre en fazla 40-50 dk.
  • 9-12 yaş: Günlük toplan süre en fazla 60-70 dk.
  • 12+ yaş: Günlük toplam süre en fazla 120 dk.

Amerikan Psikoloji Derneğinin 2019’da yayımladığı Dijital Kılavuz: Çocuklar İçin Sağlıklı Teknoloji Kullanımının Desteklenmesi başlıklı yayında yaş grubu bazında önerilen ekran süreleri ve kullanımları aşağıdaki gibidir:

  • 18 ayın altındaki çocuklarda görüntülü sohbet dışında ekrana dayalı medyadan kaçınılması,
  • 18-24 ay arasındaki çocuklarda nitelikli programlar seçilmesi ve ebeveynlerin bu programları çocuklarıyla birlikte izlemesi,
  • 2-5 yaş arası çocuklarda nitelikli programlar seçilmesi ve ekran süresinin günde bir saatle sınırlı olması,
  • 6 yaş ve üstü çocuklarda, medyayı ve medya türlerini kullanmaya ayrılan sürenin tutarlı sınırlar dâhilinde olması.

Özellikle yetişkinlerde oynanan oyunların içine para katıldığında kumar bağımlılığı riskinin arttığı ve kumar bağımlılığına geçiş yapabildikleri belirtilmiştir. İnternet kumar bağımlılığı; kumar oynama bozukluğu altında yer alır; ancak internet kumar bağımlılığı olan ergen ve gençlerin aynı zamanda internet bağımlılığı oranları da %30.3 olarak bulunmuştur. (Yalçın, Özhan. & Karaçetin, Gül. İnternet Bağımlılığı ve Diğer Teknolojik Bağımlılıklar. 2016. İstanbul.)

Ne yapmalı?

Çocuklarınızı arkadaşları ile doğal yollardan görüşmeleri için yönlendirin, akran grupları içerisinde sosyalleşmesini sağlayın.Çocuklarınızı yetenek ve ilgi alanlarına uygun spor dallarına yönlendirin.Çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini destekleyin, onları bir araya getirecek aktivite planlayın.Çocuğunuzun bilgisayar kullanımını kontrol edin ve sanal ortamdaki arkadaşlarını tanıyın. Bilgisayarlarınızda güvenli internet uygulamalarının olmasına özen gösterin.Çocuğunuzla birlikte vakit geçirin. Keyif alabileceğiniz aktiviteler planlayın.

Ne yapmamalı?

Akıllı telefon/tablet vb. gibi teknolojik aletleri çocukları teselli etmek, boş zamanlarını değerlendirmek ve susturmak için kullanmayın. Haftalık çizelgeler oluşturarak buna göre teknolojik alet kullanım planı oluşturun.Sadece ekran süresine odaklanmayın, çocukların kontrolsüz ve uzun süre internet kullanmasını denetleyin. İnternet filtrelerinden destek alınabilir.Yemek ve çay saatlerinde bilgisayar başındaki çocuğa servis yapmayın, size katılması için teşvik edin. Sorumluluklarını onun yerine yüklenmeyin.Televizyon veya internet benzeri teknolojik alet merkezli ev düzeni kurmayın. Teknolojik aletler ortak kullanım alanında olabilir. Akıllı telefon/tablet vb. yoğun kullanımı olmaması için ona görevler verin ve aldığı görevleri yerine getirmesi için çocuğunuzu destekleyin.Çocuğunuza internet kullanımının olumsuz süreçleri hakkında çok fazla mesaj vermeye çalışmayın. Çocuk çok fazla verilen mesajları unutur veya karıştırır. Sık sık aynı cümleleri kurmak sürecin önemini azaltacaktır. Az, doğru ve sizin için en önemli mesajı vermeye çalışın. Çocuğunuza ahlak dersi vermeyin, eleştirme/suçlama yapmayın. Onun yaşadığı duyguları inkâr etmeyin, anlamaya çalışın.Yaralayıcı mesajlar kullanmaktan kaçının. Yaralayıcı mesajlar kullanıldığında iletişim bozulur ve iletişimin bozulması ile çocuk kendisini savunmaya başlar. Bu savunmalar sonucu çocuk içine kapanır veya sık sık yalan söyler. Uzun süreli teknolojik alet kullanımını önleyemiyorsanız mutlaka bir uzmandan destek alın.

Fatih Sultan Mehmet Han 1453

FATİH SULTAN MEHMET HAN ( 1453 )

İstanbul’un, Konstantinopolis’in fethini vazifelendiren, müjdeleyen ve bu fethi gerçekleştirecek başbuğ ve askeri “ ne güzel başbuğ! “ ve “ ne güzel asker! “ diye anlatan muazzam hadis…

ALLAH Resulünün, hangi dil ve soydan olursa olsun, bütün İslam birlik ve topluluklarına ana cadde işareti veren bu emirlerini yerine getirmek şerefi, başlıca İslam aksiyonu halinde, bundan beş yüz şu kadar yıl evvel, Türk topluluğuna ve onun başbuğu Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu.

Öyle bir emirdir ki bu, Fatih’e gelinceye kadar. Resulullah serverinin, hicaz ve Suriye’den kalkıp İstanbul’a kadar gelen ve gerçek şehitler sıfatıyla kanlı elbiseleri içinde İstanbul surlarının dibine gömülen muazzam sahabelerinden başlayarak, kaç defa tecrübe edilmiş, fakat başarılamamıştı.

Bedir gazası tohumunun, batıyı can evinden toslama yolunda ağacını vermek ve yemişini dermek gibi bir harikayı, bundan 6 asır kadar evvel Türk topluluğu ve onun genç başbuğu yerine getirdi.

Bütün yolların kendisine çıktığı Roma’nın şark bölümü Bizansiyum, gerçekte doğu ve batı düğümünün merkezi bin bir yol ağzı; onun fatihi, Sultan Mehmet’te, Türk cemiyetini, dünü, evvelki günü, bugünü ve yarınıyla saran binbir mananın kavşak noktasıdır. Fatih’ten yola çıkıp nereye varamayız ki?

İlk mana, büyük mana, kurtarıcı mana; Fatihi anlamak için, uçurumun dibinden dağ başına bakarak ve uçurumu göremeyecek değil, dağ başından uçuruma göz atarak ve her an yüksekliğin şartını içimizde gizli tutarak hükme varmak lazımdır. Biz çent zamanından beri, tarihi mefahirimizle pohpohlanırken palasparelere bürünmüş dilencinin, boynuna ölü bir plaka asıp şehzadelik iddia etmesi gibi, ne kendi öz gerçeğini, şu andaki gerçeğini, ne de kaybettiği büyük hakikat mazideki maktul hakikati görebilen, gözlere mil çekici ve ruha zift doldurucu bir halet, bir piskoz içindeyiz. Fatih’i görebilmek için, başımızı abdal abdal havaya kaldırıp, nur saçarak dünyayı devreden füzeye bakmalıyız; bir an o füzenin içinden dünyaya ve kendimize bakmalıyız! Ancak bu şekilde büyük başbuğ ordusunun dümen neferi olabilmek fazileti ve liyakatine ereriz.

error: İçerik korunuyor !!!