TAKLİT VE TAHKİK

Taklit“ öncelikle kişinin kendisine güvensizliğini veya kendisine güvenmenin aşırı bir risk üstlenme durumunu peşinen kabullenmeyi gösterir. Bu yüzden taklit bir varlığı ya da kuruma referansla telafi etmesi ile açığa çıkar. Daha açık bir deyişle sorumlulu ve özgürlüğün bir başkasına devredilmesi otoritenin emri veya yönlendirilmesi ile harekete geçen bir risk grubunu ortaya çıkarmaktadır. Buna karşılık “tahkik” ise kişinin kendi özgür araştırmaları tecrübeleri ve öngörülerini emanet etmesi durumudur. Bir başka değişle kendi aklıyla hareket etmesidir.

Aksine her iki düzlemde de doğrudan güven kelimesinin anlamı değişmekte ve yeniden tanımlanmaktadır. İşin açığı yukarıdaki yaklaşımlara benzer düşünme biçimleri modern dünyamızın güven duygusunu bitirmek tedir. Zira güvenin referansı akıl, tecrübe, uzmanlaşma veya otoritenin kendisi değil farklı bağlamlarda ve farklı zamanlarda ne tür anlam verdiğidir. Sözgelimi Gazali, Descartes, Sokrates veya ibn tufeyl Belli varlık düzlemlerinde akla güvenden söz ettiklerinde burada akıl değil güvenin kendisinden ne anlaşılacağı üzerinedir Sokrates’e seni 30 kişi öldürecek sen intikamını nasıl alacaksın diye sorulduğunda tabiat benim intikamını alacaktır dedi! Burada bir tahkik ve güven söz konusudur. Yani taklidi olmayan tek şey cesarettir. Taklitte güven cesaret, tahkik de ise güven akıldır.

TAHKİK

Örneğin doktora güven, doktorun hastalığı ne ölçüde doğru teşhis ettiği ve hastalığın giderilmesi için ne ölçüde iyi belirlediği “tatbik“ ile sınırlıdır. Oysa Allah’a güven, doğrudan varoluşsal bir dayanağı ve şifanın kaynağına güvendir. Bu nedenle güven var olmanın diğer adıdır. İnsanın hayatta kalabilmesi için, yeme, içme, soluma faaliyetlerini Yerine getirmesi gerekiyorsa, güvende insanın fiziki ve Ruhi ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Güveni sağlayan en asli unsurlardan inanca bağlı duygu birliği (tevhit) Ve yaşanan mekandır. Çünkü güvenle bağlanamadığımız hayatta diğer ahlaki davranışlarımızı geliştirme ve ilişkiler bağımızı ölme imkanımızın varlığından söz edilemez. Bu zeminde başarı, mutluluk, geçim, cesaret, hakkaniyet gibi gelişme imkanı bulur. Güveni zeminden çekersek, bütün bu erdemler sarsılır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle bilmeliyiz ki güvenin en büyük düşmanı şiddet,yalan ve taklittir. Annesinin tehditleri, babasının da ayağı altında ezilen bir çocuk kendisini nasıl güvenebilir? Sahte sevgilerle boş hayale kapıdan bir çocuk doğruları öğrendiğinde yalanın ve taklitlerini boş hayalleriyle kalakalır ahir ömründe kendisini nasıl güvende hissedebilir? Sadece derin ve sessiz bir duygu değildir güven. Çünkü ailede ebeveynler de oluşan güven iklim toplumu doğrudan etkileyecek bu ilişki ağını dahil edecektir. Dolayısıyla güvenen ve güvenilen insan yetiştirmek sadece bireyin değil toplumun ve ümmetin geleceğini de şekillendirmektir.

GÜVEN

Bu aşamada artık yapmamız gereken önce kendimizi güven testine tutmaktan geçer, bu insanın Cihat’ı kendi ile başlar sonra da evine geçer sonra da topluma sirayet eder. “Taklidi iman“ ve “tahkik iman“ tezlerini çürütende gerçek bir iman ve mümince yaşamdan geçer. Testimize başlayacak olursak ilk önce güvensizlik oluşturan hallerimizden vazgeçelim; yalan, dolan, hileyi, taklidi, şiddeti hayatımızdan çıkaralım. Sonra mahremiyete özenli, Sırrı saygılı, dedikodu ve fitneden uzak güvenilir bir ilişki tarzını ailemizde yerleştirelim. Sonra da ektiğimiz fidanın nasıl kök saldığını göreceğiz.“ eman toplumun oluşumunda payı bulunan emin insanlar olmak için çaba sarf etmeliyiz” Şöyle bir tespit yerinde bir değerlendirmedir. Yiyecek içecek ve giyecek üretimi yapan firma kuruluşların durumunu iyi incelemek gerekiyor. Toplum nezdinde güven kazandıktan sonra üretti yiyecek ve içecekleri helal olmayan katkı maddelerini katan sanki bunlar yokmuş gibi reklamını yapıp insanları aldatanlar var, halbuki bunlar taklitten ve tahkikten oluşan unsurlardır. Bu açıdan içinde yaşadığımız toplumda zor süreçlerden geçmektedir. Bu yüzden insanlar birbirlerini art niyetle yaklaşabilmekte, bu da bir kısım tatsız olayların vuku bulmasına neden olmaktadır.

Bir ülke içinde yaşanılan güven bunalımı da uluslararası düzeyde devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini de çok yakından ilgilendirmektedir. Sonuç olarak ister insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde ister devletlerin ve toplumların birbirleriyle olan münasebetlerin de güven duygusu neler kazandırıyorsa taklit ve tahkik te tam zıddı olarak kazanımların tamamen yok olmasına neden olacaktır.

Bu bakımdan güven gibi son derece önemli değerin erezyona uğramasını önleyip dünyayı taklit ve tahkik lerden uzak tutup güven duygusunu aşılamalıyız. Bu yazı kapsamında önce güven duygusunu hareketlendirmeli, İki taraf öznesini bertaraf Edip “güvendeyiz, güvendesiniz sloganının devamını getirmeliyiz.”

Saygılarımla değerli aziz okuyucularıma.

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr