MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

Bir çok insan “Kendini tanımayı “bilinç düzeyindeki ego kişiliğinin bilgisi ile karıştırır. Biraz ego bilincine sahip herkes kendisini tanıdığından emin görünür. Ama ego sadece kendi içeriğini bilir, bilinç dışını ve onun içeriğini bilmez. İnsanlar kendilerini tanıma derecelerini çevrelerindeki ortalama bir insanın kendisini tanıma oranı ile değerlendirirler, büyük ölçüde kendilerinden gizlenmiş olan asıl ruhsal gerçeklerle değerlendirilmek izler. Bu bakımdan, ruh fizyolojik ve anatomik yapısı ile ortalama insanın aslında hakkında pek az şey bildiği bildiğini gibi davranır. Onun içinde yaşadığı ve onunla birlikte hareket ettiği halde, sıradan bir insan için bedeninin büyük bölümü hemen hemen tümüyle bilinmeyen bir şeydir. Bilinmeyen ama var olan tüm şeyler bir yana, İnsana bedeni hakkında bilinen şeyleri tanıtmak için özel bir bilimsel bilgi gerekir.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

Sonuçta, yaygın olarak “kendini tanımak istiyor” denen şey, büyük bölümü sosyal faktörlere ve insan ruhunda olup bitenlere bağlı olan çok sınırlı bir bilgidir. Dolayısıyla, daima filanca veya falanca şeyin “kendisine olmayacağı” veya “ailesinde” ya da arkadaşlarında ve tanıdıkların da görülmediği ön yargılarıyla karşılaşırız. Öte yandan, en az bunun kadar hayali varsayımlarla, gerçek olguları gizlemeye yarayan bir takım nitelikleri bulunduğu iddiaları dinleriz. Bilinçli eleştiri ve kontrolden muaf olan bu geniş bilinçsizlik kuşak’ı içinde tüm etkilere ve ruhsal enfeksiyonlara açık ve savunmasız durumdayız. Tüm tehlikeler de olduğu gibi, ancak bize saldıran şeyin ne olduğunu nasıl, nerede ve ne zaman bize saldıracağını bildiğimiz zaman psişik enfeksiyon riskine karşı kendimizi savuna biliriz. Kendini tanımak bireysel gerçekleri bilmek olduğuna göre, teoriler bize bu konuda fazla yardımcı olamazlar. Bu teorinin evrensel geçerlilik iddiası ne kadar güçlü ise, Tek tek bireysel gerçeklerin hakkını verme kapasitesi o kadar zayıf olur. Deneyime dayanan her teori zorunlu olarak istatikseldır; yani terazinin her iki ucundaki istisnaları atarak bunların yerine soyut bir ortalama koyarak, ideal bir ortalama formüle eder. Bu ortalama oldukça doğrudur, ancak gerçek yaşamda bunun böyle olacağı anlamına gelmez. Buna rağmen, teoride doğruluğundan kuşku duyulmayan temel bir gerçek olarak yer alır. Terazinin her iki ucundaki istisnalar, tümüyle gerçek oldukları halde, sonuçta gözükmezler, çünkü birbirlerini İptal ederler. Örneğin ben eğer Çakıltaşı dolu bir çanağın içindeki her taşı tartıp ortalama 145 gr. Ağırlık elde etsem bu bana Çakıl taşlarının gerçek niteliği hakkında çok az bilgi verir. Bu hesaba dayanarak eline aldığı bir Çakıltaşının 145 gram ağırlığında olacağını düşünen birisi ciddi bir yanılgıya düşebilir. Hatta, istediği kadar Arasın tam 145 gram gelen tek bir Çakıltaşı bulamayabilir.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

İstatiksel yöntem gerçekleri ideal bir ortalamanın ışığı altında gösterir, ama onların ampirik gerçeklikleri hakkında bilgi vermez. Gerçeğin tartışma götürmez bir yönünü göstermekle birlikte, fiili gerçeği son derece yanıltıcı bir şekilde bozabilir. Bu istatistiklere dayanan teoriler için özellikle geçerlidir. Oysa gerçek olguları ayırıcı özellikleri onların tek oluşları, Bireylikleridir. Diyebiliriz ki, gerçek tablo sadece kuralın istisnalarından oluşur ve sonuçta mutlak gerçeklik baskın olarak kural dışı bir gerçeklik taşır. İnsanın kendisini tanımasına yardımcı olan bir tavır da söz açıldığında, bu düşünceleri akılda tutmakta yarar vardır. Teorik varsayımlara dayanan hiçbir benlik bilgisi yoktur. Ve olamazda, çünkü kendini tanımanın nesnesi tek bir bireydir. Göreceli bir istisna ve kural dışı bir fenomendir. Dolayısıyla, bireyi tanımlayan şey evrensel ve kurallı değil, eşsiz olma niteliğindedir. Birey, aynı şekilde tekrarlanan bir birim olarak değil, tek ve benzeri olmayan ve son tahlilde başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak ve bilinemeyecek bir şey olarak düşünülmelidir. Biyolojik bir türü olan insan, aynı zamanda istatiksel bir birim olarak da Tanımlanabilir, ve tanımlanmalıdır; Aksi halde onun hakkında hiçbir genelleme yapılamaz.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

Bu amaçla insan karşılaştırılmalı bir birim olarak düşünülmelidir. Buda insanın tüm bireysel özelliklerinin çıkartıldığı, ortalama bir birim olarak soyut bir tablo içinde gösteren ve evrensel geçerlilik taşıyan antropoloji veya psikoloji biliminin ortaya çıkartır. Ama insanı anlamak için gereken en önemli özellikler bu çıkartılanlardır. Eğer bir bireyi anlamak istiyorsan, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayız. Anlamak işine ancak tam özgür ve açık bir kafayla yaklaşabilirim, oysa insanı bilme veya insan karakterini Kavrama çabası insanlık hakkında her türlü genel bilgiyi önceden varsayar. Şimdi ister bir başka insanı anlamak ister kendimizi tanımak söz konusu olsun, her iki durumda da tüm teorik varsayımları Bir kenara bırakmak zorundayız. Bilimsel bilgi sadece evrensel bir saygınlığa sahip olmakla kalmayıp, modern insanın gözünde tek entelektüel ve ruhsal otoriteye de Sahip olduğu için bireyi anlama gayreti bizi sözün gelişi büyük ihanete Ve bilimsel bilgiye arkamızı dönmeye mecbur ediyor.

Bu hafife alınacak bir fedakarlık değildir, zira bilimsel tavır taşıdığı sorumluluk duygularından kendini kolay kolay kurtaramaz. Ve eğer söz konusu psikolog, hastasının sadece bilimsel olarak sınıflandırmak değil, aynı zamanda 10.01 insan olarak da anlamak isteyen bir tıp doktoru ise birbirine zit ve karşılıklı olarak birbirini dışlayan iki yaklaşım yani bilmek ile anlamak-arasında Mesleki bir ilişki yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu çelişki “ya bunu, ya onu “seçersin mantığı ile değil, ancak iki-yönlü bir düşünme ile çözülebilir, yani birini yaparken, diğerini de gözünde tutmakla.

M.YASİR ÖZEN

www.musabyasirozen.com

SOSYOLOJİK AÇIDAN SUÇ DÜNYASI

SOSYOLOJİK AÇIDAN SUÇ DÜNYASI

Habil ve Kabil Arasında yaşanan menfi hadise ile başlayan cürüm (suç) Silsilesi, günümüz 20. yüzyılda kendini geliştirmiş, çoğaltmış ve bir çok sosyolojik parametrelerinde Etkisi ile kentleşmenin güçlü olduğu demografik yapılarda yerini almıştır. Bugün küresel çaptaki sağlık kuruluşlarının genç kitleler üzerindeki araştırmaları neticesinde uyuşturucu, alkol, antidepresan, kullanımları rekor seviyelere ulaşmış olup; Suç işleme, suça bağımlılık, çeteleşme ve benzeri kent otoritelerinin bünyesinde var olabilme amaçlı suç çeşitliliği ciddi oranda artış yakalamıştır. Özellikle gelişmiş metropol ortamlarında bu yapılar kemikleşmiş bir yapı haline almıştır.

Suçun genel olarak ulaştığı kültürler; Alt kültür olarak tanımlanan kendini geliştirememiş, eğitimsiz, vizyonsuz, varoş semti ve çevrelerinde yaşayan, çok Çocuklu ailelerde yetişmiş, anne veya babasını erken yaşta kaybeden, ani ölüm ve tramva hikayeleri olan aile içinde geçimsizlik ve şiddetin olduğu. Ailede sevgi dengesinin olmadığı, sigara, alkol, uyuşturucu kullanımının aşikar sergilendiği, maddi geçim sıkıntısının yaşandığı, oturulan bölgenin kültür ve bilinç seviyesinin düşük olduğu ayrı tiplerinin oluşturduğu kültürel çevrelerdir. Alt kültür olarak nitelendirilen Bu toplumlar özellikle kent ortamında hissedilen ekonomik farklılıklar, hızla gelişen Sanayi ve teknolojinin ezici yapısı, gelir dağılımındaki ciddi eşitsizlikler ve finansal yapıya. Dayalı çeşitli SORUNLAR, şehir ortamında bireyin kendi varlığını, yaşamına, ailesini sorgular hale getirmiştir. Toplumların sistemleşen bu yapıların da bireylere yönelik etki eden faktörleri neticesinde kişi psikolojik bir buhrana girerek; Farklılaşma, normalin dışına Çıkma, bir kurtuluş reçetesi bulma gibi yollara girmektedir.

SOSYOLOJİK AÇIDAN SUÇ DÜNYASI

Bu dürtülerini de normal ve olan toplum yapılarına yabancılaşarak normaliteyi ötekileştirerek ortaya çıkartır. Bu tramvatik içsel modelleme ve değişimler zamanla içselleştir ve bir yaşam felsefesi haline alır. Gerekli eğitim ve analitik düşünce yapısına sahip olmayan birey suç dünyasının kapısını aralamaya başlamış, her türlü anormal iş, oluş, eyleme fikri olarak hazır hale gelmiştir. Yıllardır yetiştiği kültürel yapı kişiye aşağılık kompleksi empoze etmiş, kendine ve çevresine yeterli olamama, var olma çabasındaki başarısızlık, kendini ruhen gerçekleştirememe gibi bilinçaltı takıntıları artık kontrolü ele geçirmiştir. Kişi bu ruhsal takıntılar nedeni ile adeta kör olmuş Doğruyu-yanlışı ayırt edemez bir hale bürünmüştür. Bugün Siri’yi katillerin üzerinde yapılan araştırmalarda, görülen o ki seri katillerin çoğu nesepsiz düzgün bir ilişkiden doğmamış, baba genellikle belli değil Varsada sağlıklı bir ruh hali yok, sapkın bir ebeveynden taciz görme ihtimali yüksek tipler olduğu anlaşılmıştır. Yine yapılan uluslararası araştırmalar hayat kadınlığı adı altında çok eşli yaşam biçimi olan kadın bireyler ve seri katillerin amigdalalarının diğer insanlara göre %17 daha küçük olduğunu gösteriyor. Normal insanlara göre korkmaları ve karşı tarafla empati kurmaları normal bir beyin yapısındaki kişiye göre çok daha zor. Bu Profillerin oluşmasındaki başlıca etken, aile ortamında yaşanılan tehdit, hakaret ve taciz gibi vakalar sebebiyle kişinin sürekli kanına karışan stres hormonu kortizol ve adrenalin Stres hormonu ile dolup taşan kanda beslenen beynin normal bir beyin amigdalasından Daha küçük olması gayet olağan. ( Kurbanlıklar İslami kesime göre sakin ve sevinerek kesilir…

SOSYOLOJİK AÇIDAN SUÇ DÜNYASI

Ete kortizol sinir hormonu karışmaması içindir) Bugün özellikle gençler üzerinde yapılan anketlerde kolay para kazanma, şöhret olma duygularının yüksek olduğu gözlemlenmektedir. Yasadışı her türlü fiile sevk eden bu hülyalar kişileri adeta canavarlaştırmaktadır. Sosyal medya ve görsel basın da toplumlara bir. Önder, lider gibi empoze edilen sözde mafya serkeşlerine özenilmekte bir çare, kurtuluş olarak bu çetelere üye olunmaktadır. Gençlerdeki bu tecrübesizliği ve buhranı iyi görebilen inançsız ve kimliksiz müşteriler gençler kullanmakta, bir çok ailenin ocağını söndürmekle Toplumsal yapıyı zehirlemektedirler. Bugün günümüz Türkiyesinde uyuşturucu satışları ilkokul seviyelerine inmiş, hovardacılık iş adamlığı olmuş, hırsızı tefecisi itibara erişmiştir. Öyle ki bu profiller ellerindeki türlü programda aletleri ile gerek sosyal medyadan gerekse çeşitli iletişim araçlarıyla alt kültürlerde kimlik bulup, yer edinebilmiştir. Son zamanlarda artan sosyal medya gücü internet kullanımının çoğalması, kitlesel iletişimin hızlanması da bazı art niyetlerin propagandalarına Hizmet etmektedir. Terör örgütleri, suç örgütleri din pazarlamacısı gruplar, vatan-millet-Sakarya naralarıyla bir nesli tüketmektedir.

Beyinleri yıkanan 1000’ler daha ne olduğunu anlamadan hapishane, hastane köşelerinde yitip gitmektedirler. Global çaptaki terör örgütlerinin coğrafi olarak örgütlendiği belgeler incelendiğinde gelişmemiş kırsal bölgelerin çoğunlukta olduğu görülecektir PKK‘nın Ülkemiz doğu bölgesindeki etkisi buna misal olarak gösterilebilir. Kentleşmenin güçlü olduğu şehirlerde, gelişimi yakalayamamış ilçeler içinde aynı şeyler geçerlidir. Sonuç ise özetle savaş, bölücülük, cinayet, uyuşturucu, alkol, zina, rüşvet, kumar, Fal, gelecekten ve geçmişten endişe, yalancılık, yalnızlık, korku, intihar, işkence, bunalma, kötü muamele, boşanma, kan davası, ruh hastalıkları…

M.YASİR ÖZEN

www.musabyasirozen.com.tr

 

error: İçerik korunuyor !!!