GİZLİ NARSİSTLER / SESSİZLİĞİN ARDINDAKİ YÜZ

GİZLİ NARSİSTLER / SESSİZLİĞİN ARDINDAKİ YÜZ

GİZLİ NARSİSTLER / SESSİZLİĞİN ARDINDAKİ YÜZ

-Hepimizin bildiği gibi “Narsist” dendiğinde, son derece öz güvenli, dikkat çekici, her yerde ve her ortamda parlamayı seven kendine aşık insanlar gelir aklımıza. Durum sanılanın tam aksinedir halbuki… Peki ya daha sessiz, daha sakin, daha gizli olanlar? Kendini kamufle etmede usta olanlar?
İşte onlar “Gizli Narsistler”…
Bu yazıda kendini gizlemekte usta olan bu narsist’lerin ilişkilerinde nasıl bir davranış, tutum sergilediğini, karşı tarafa neler bıraktığını ve ondan neler alıp götürdüğünü ele aldım çünkü bu insanlar göstererek değil sessiz ve gizlice ama derin izler bırakarak toplumumuzun görünmez yarası haline dönüşüyor.

GİZLİ NARSİSTİ NASIL TANIYORUZ ?

-Bu kişiler hepimizin bildiği narsist‘lerden çok daha farklı olarak, daha içe dönük, daha kaçıngan ve daha hassas görünürler fakat bu bir maske… İçten içe ilgi alakaya duyulan açlık ve başkalarından gelecek onaylanma ihtiyacı döngüsü içerisinde hapistelerdir. Ancak bunu, kendilerini gizleyerek, açık vermeyerek yaparlar. Son derece pasif agresif ve kırılgandırlar. Dışa vurum olarakta bundan başka bir tutum sergileyemezler.

GİZLİ NARSİSTİN MASKELERİ

-Sessiz bir şekilde bekler ve dargındır,
Mağdur edilmiş ve hakkı yenmiştir,
-Haklı çıkıp, suçlu hissettirmek için kelimelerle oynar. Bu konuda usta bir yeteneğe sahiptir,
-Çekingen, kaçıngan ve durgun davranışlar sergiler ve saatler süren sessizlikle karşısındakini cezalandırır, (Pasif-agresiftir)
-Kendi istek ve ihtiyaçlarından başka herhangi bir şeyin önemi yoktur, başkalarının duygularını önemsemez, o duyguyu anlayamaz ve reddeder. Duyarsız ve katıdır.

GİZLİ NARSİSTELERİN AĞZINDAN DUYABİLECEĞİNİZ CÜMLELER

-“Ben öyle demek istemedim.”
Suçluluğu üstlenmez, duygularınla seni yapayalnız bırakır
-“Sen beni hiç anlamıyorsun.”
Ben bunun için çabalamam, sen bir şeyler yap çabala ve yorul
(Bu sana kendini eksik hissettirmek için bir oyundur aslında ve bunu sık sık tekrar eder)
-“Bunu senin iyiliğin için söylüyorum-yapıyorum.”
Eleştiriyorum ama seni düşündüğüm için… Şimdi sus ve minnet duy
(Masum görüntüsünün altındaki seni ezmenin vermiş olduğu kibirle yukarıdan bakmaya devam eder)
-“Her şeyi kişisel algılıyorsun, büyütüyorsun, abartıyorsun.”
Üzüldüysen bu senin problemin, duygularını önemsemiyorum.
Bu bir Gaslighting…
Bu ve benzeri manipülasyonlarla sınırlarınızı mutlaka deneyecektir…

GİZLİ NARSİSTLERİN PSİKOLOJİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Bu tip bir birey, karşısındaki kişiyi doğrudan incitmeyecektir fakat zamanla kişinin kendini sorgulamasına ve suçlamasına neden olacaktır. Kişi kendini bastırır ve sonrasında Gizli narsisti kırmaktan kaçınır hale gelebilir bir duruma evrilecektir. Günün sonunda suçluluk, yetersizlik, huzursuzluk duygusu bu ilişkinin temeline oturur. Gizli narsistin ihtiyaç ve istekleri karşılanırken kişinin kendi sınırları ihlal edilmiş ve duygusal şiddete maruz kalmış olur.

GİZLİ NARSİSTLERİ NASIL ANLARIZ ?

Gizli Narsist’leri tanımak, Narsist‘leri tanımaktan çok daha zor ve tehlikelidir çünkü onlar son derece içimizden biriymiş gibi davranırlar. Yakın ve uzak çevresinin gözüne girmek isterler. Son derece cömert, centilmen ve naziktirler… Hiçbir zaman bir narsist gibi “Ben buradayım.” demezler. Kendilerini asla göstermezler. Tam aksine mağdur gibi sessiz ve hassas hatta bazen ‘çok düşünceli’ gibi davranırlar…

MAĞDUR ROLÜ

Zaman içerisinde mağdur rolüne bürünür. Herkes ona kötülük yapmıştır. Herkes onu terk etmiştir ve hiç kimse onu sevmemiştir… Duygusal suçluluk yaratarak seni yönetmeyi hedefler ve sadece bundan beslenir. Her tartışmada kırılan ve incinen kendisiyken karşısındakini yıkıcı ve acımasız gibi lanse eder. Bunu hissettirir…

NE YAPILMALI ?

-Kişi kendi duygusal sınırlarını korumalı,
-Gizli narsistin sessizliğinin içinde kaybolmamak ve hatta bu oyundan kendini bularak çıkmayı hedeflemek, farkındalık kazanmaya çalışmak,
-Onun sessiz cezalandırmalarını çözmeye çalışmamak çünkü bu onun manipülasyon aracının ta kendisidir…
-Suçluluk ve yetersizlik duygusunu böylesine derinden hissettiren bu bağdan kopmanın ve kişinin kendi hayatını seçmesinin “bencillik” olmadığı bilincine ulaşması,
-Gerekirse profesyonel destek almak

DÖNGÜYÜ KIRMAK

Bir gizli narsistin gölgesinde bir yaşam sürmek, parmaklıklarla çevrili bir ilişkide debelenmekten ibarettir. Kişi ilişkide kaldığı her gün karşısındakini yaşatmaya çalışırken kendi sonunu hazırlar ve devam ederse kendine ihanet eder. İnsan, en zor tercih anlarında bile kendini seçmeyi bilmelidir. Çünkü kendine saygı, başka hiç kimseden alınmaz; öz benlikten doğar.

www.musabyasirozen.com.tr

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

Bir çok insan “Kendini tanımayı “bilinç düzeyindeki ego kişiliğinin bilgisi ile karıştırır. Biraz ego bilincine sahip herkes kendisini tanıdığından emin görünür. Ama ego sadece kendi içeriğini bilir, bilinç dışını ve onun içeriğini bilmez. İnsanlar kendilerini tanıma derecelerini çevrelerindeki ortalama bir insanın kendisini tanıma oranı ile değerlendirirler, büyük ölçüde kendilerinden gizlenmiş olan asıl ruhsal gerçeklerle değerlendirilmek izler. Bu bakımdan, ruh fizyolojik ve anatomik yapısı ile ortalama insanın aslında hakkında pek az şey bildiği bildiğini gibi davranır. Onun içinde yaşadığı ve onunla birlikte hareket ettiği halde, sıradan bir insan için bedeninin büyük bölümü hemen hemen tümüyle bilinmeyen bir şeydir. Bilinmeyen ama var olan tüm şeyler bir yana, İnsana bedeni hakkında bilinen şeyleri tanıtmak için özel bir bilimsel bilgi gerekir.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

Sonuçta, yaygın olarak “kendini tanımak istiyor” denen şey, büyük bölümü sosyal faktörlere ve insan ruhunda olup bitenlere bağlı olan çok sınırlı bir bilgidir. Dolayısıyla, daima filanca veya falanca şeyin “kendisine olmayacağı” veya “ailesinde” ya da arkadaşlarında ve tanıdıkların da görülmediği ön yargılarıyla karşılaşırız. Öte yandan, en az bunun kadar hayali varsayımlarla, gerçek olguları gizlemeye yarayan bir takım nitelikleri bulunduğu iddiaları dinleriz. Bilinçli eleştiri ve kontrolden muaf olan bu geniş bilinçsizlik kuşak’ı içinde tüm etkilere ve ruhsal enfeksiyonlara açık ve savunmasız durumdayız. Tüm tehlikeler de olduğu gibi, ancak bize saldıran şeyin ne olduğunu nasıl, nerede ve ne zaman bize saldıracağını bildiğimiz zaman psişik enfeksiyon riskine karşı kendimizi savuna biliriz. Kendini tanımak bireysel gerçekleri bilmek olduğuna göre, teoriler bize bu konuda fazla yardımcı olamazlar. Bu teorinin evrensel geçerlilik iddiası ne kadar güçlü ise, Tek tek bireysel gerçeklerin hakkını verme kapasitesi o kadar zayıf olur. Deneyime dayanan her teori zorunlu olarak istatikseldır; yani terazinin her iki ucundaki istisnaları atarak bunların yerine soyut bir ortalama koyarak, ideal bir ortalama formüle eder. Bu ortalama oldukça doğrudur, ancak gerçek yaşamda bunun böyle olacağı anlamına gelmez. Buna rağmen, teoride doğruluğundan kuşku duyulmayan temel bir gerçek olarak yer alır. Terazinin her iki ucundaki istisnalar, tümüyle gerçek oldukları halde, sonuçta gözükmezler, çünkü birbirlerini İptal ederler. Örneğin ben eğer Çakıltaşı dolu bir çanağın içindeki her taşı tartıp ortalama 145 gr. Ağırlık elde etsem bu bana Çakıl taşlarının gerçek niteliği hakkında çok az bilgi verir. Bu hesaba dayanarak eline aldığı bir Çakıltaşının 145 gram ağırlığında olacağını düşünen birisi ciddi bir yanılgıya düşebilir. Hatta, istediği kadar Arasın tam 145 gram gelen tek bir Çakıltaşı bulamayabilir.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

İstatiksel yöntem gerçekleri ideal bir ortalamanın ışığı altında gösterir, ama onların ampirik gerçeklikleri hakkında bilgi vermez. Gerçeğin tartışma götürmez bir yönünü göstermekle birlikte, fiili gerçeği son derece yanıltıcı bir şekilde bozabilir. Bu istatistiklere dayanan teoriler için özellikle geçerlidir. Oysa gerçek olguları ayırıcı özellikleri onların tek oluşları, Bireylikleridir. Diyebiliriz ki, gerçek tablo sadece kuralın istisnalarından oluşur ve sonuçta mutlak gerçeklik baskın olarak kural dışı bir gerçeklik taşır. İnsanın kendisini tanımasına yardımcı olan bir tavır da söz açıldığında, bu düşünceleri akılda tutmakta yarar vardır. Teorik varsayımlara dayanan hiçbir benlik bilgisi yoktur. Ve olamazda, çünkü kendini tanımanın nesnesi tek bir bireydir. Göreceli bir istisna ve kural dışı bir fenomendir. Dolayısıyla, bireyi tanımlayan şey evrensel ve kurallı değil, eşsiz olma niteliğindedir. Birey, aynı şekilde tekrarlanan bir birim olarak değil, tek ve benzeri olmayan ve son tahlilde başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak ve bilinemeyecek bir şey olarak düşünülmelidir. Biyolojik bir türü olan insan, aynı zamanda istatiksel bir birim olarak da Tanımlanabilir, ve tanımlanmalıdır; Aksi halde onun hakkında hiçbir genelleme yapılamaz.

MODERN TOPLUMLARDA BİREYLERİN TRAJİK DURUMU

 

Bu amaçla insan karşılaştırılmalı bir birim olarak düşünülmelidir. Buda insanın tüm bireysel özelliklerinin çıkartıldığı, ortalama bir birim olarak soyut bir tablo içinde gösteren ve evrensel geçerlilik taşıyan antropoloji veya psikoloji biliminin ortaya çıkartır. Ama insanı anlamak için gereken en önemli özellikler bu çıkartılanlardır. Eğer bir bireyi anlamak istiyorsan, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayız. Anlamak işine ancak tam özgür ve açık bir kafayla yaklaşabilirim, oysa insanı bilme veya insan karakterini Kavrama çabası insanlık hakkında her türlü genel bilgiyi önceden varsayar. Şimdi ister bir başka insanı anlamak ister kendimizi tanımak söz konusu olsun, her iki durumda da tüm teorik varsayımları Bir kenara bırakmak zorundayız. Bilimsel bilgi sadece evrensel bir saygınlığa sahip olmakla kalmayıp, modern insanın gözünde tek entelektüel ve ruhsal otoriteye de Sahip olduğu için bireyi anlama gayreti bizi sözün gelişi büyük ihanete Ve bilimsel bilgiye arkamızı dönmeye mecbur ediyor.

Bu hafife alınacak bir fedakarlık değildir, zira bilimsel tavır taşıdığı sorumluluk duygularından kendini kolay kolay kurtaramaz. Ve eğer söz konusu psikolog, hastasının sadece bilimsel olarak sınıflandırmak değil, aynı zamanda 10.01 insan olarak da anlamak isteyen bir tıp doktoru ise birbirine zit ve karşılıklı olarak birbirini dışlayan iki yaklaşım yani bilmek ile anlamak-arasında Mesleki bir ilişki yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu çelişki “ya bunu, ya onu “seçersin mantığı ile değil, ancak iki-yönlü bir düşünme ile çözülebilir, yani birini yaparken, diğerini de gözünde tutmakla.

M.YASİR ÖZEN

www.musabyasirozen.com

error: İçerik korunuyor !!!