Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK / Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Mustafa Özen

Fikir adamı, Şairler Sultanı, Üstadım;

Biz gençlerin varlık şuuru kazanmasında, kültürel ve ideolojik hayat maceramızın oluşumunda önderlik eden muallim. Ben bir genç arıyorum gençlikle Köprübaşı! Mısralarında bahsettiğin; size bir o kadar hasret, fikir ve düşüncelerinizi benimsemiş, yokluğunuzdan şikayetçi, kitaplarınızla sizi arayıp bulmaya çalışan, bu mısraların hakkını vermek isteyen yok mu. Konferans vereceği yerde tek sandalye dahi boş ise konuşmasını yapmayacak kadar fikre, düşünceye saygı gösteren, önem veren biz gençlerin ellerinden tutacak Necip Fazıl, diyen bir gençlik doğuyor. 

Bu arayıştan sonra bizler diyoruz bizler olmalıyız yeni gençlerin Necip Fazıl’ı çünkü bizler hasretiz meclislerimizde. “ Hakimiyet Allah’ındır“ yazısına bizler hasret kaldık ama bizden sonrakileri hasret bırakmamak için yılmadan çaba göstereceğiz. Senin yolundan, izinden giderek bu hasrete son vermeliyiz. Çünkü artık bizler gecenin zifiri karanlıkta ak sütün içindeki akıl’ı fark etmeye başladık. Gençliği Hitabede bahsettiğiniz gibi annesi, babası, nenesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş Müslümanlarsınız. Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!“ diyecek ve gerçek Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü her haliyle gösterecek gençlik“ bizler göstermeye başladık. Şairler sultanı Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü. Bunu da yine sizin bir gençlere verdiği “Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. Yürüyeceğim de bas yürü” öğüdünde başarabiliyor, cesaret alıyoruz.

Mustafa Özen

Üstadım siz’ki Müslümanların çil yavrusu gibi dağıldığı sükunete büründüğü zamanda Müslümanların sesi olan “Zaten bu Müslümanlardan bir şey olmaz” yaftasını söküp attınız. Rabbim sizden razı olsun. Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri sadece beyni zonklayan biri! Mısralarızı affınıza sığınarak kabul etmiyoruz. Fikir dünyamızın önderi. Siz şairler sultanı biz gençlere Önder olan, ufkumuzu açan, fikirlerinizle düşünce hayatımızı etkileyen, şiirlerinizle edebiyatımızı süsleyen sanatkârsınız. Hani diyorsunuz ya “bir duam bir de eski seccade hepsi hepsi bu kadar işte benim sermayem!” Bir de senin yolundan gelmeye çalışan gençlerin var kabul edersen eğer. Kim var denildiğinde sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım” diyen gençlerin. Halka değil Hakka inanan gençler. Babamın hayaline şahit olmak da bana nasipmiş demek ki. “ siz o gençliğin habercilerisiniz” diyen Mehmet Ağabeyimizin , oğlunuzun bahsettiği gençler. Evet, bizler bugüne kadar hep engellenmeye çalışılan taraftık, önlerimize setler çekildi. Kimi taşıdığımız değerlerden korktu, kimi önyargılarının esiri oldu. Ama bizler susup bir kenara çekilmedik ve şimdi değerlerimizi yaşıyor olabilmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Bir kesim tarafından cehalete gömülmeye çalışılırken, onları kendi cehaletleriyle baş başa bıraktık.

Şimdilerde biz gençlerin dilinde senin duan var üstadım. “Allah’ım bizleri hem af hem de adam et“ ne güzel bir duayı miras bırakmışsın bizlere Allah senden sonsuz kez razı olsun Şairler sultanı. Bizlere dua et, geçmişimizin karanlıklarının bütün izleri gitsin, Allah vatanımıza o günleri bir daha yaşatmakla birlikte makamlarımızın duvarlarında asılı durmak zorundaki put yerine “Hakimiyet Allah’ındır” yazısını görmeyi nasip etsin

Selam ve dua ile …

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

Mustafa Özen

Abdulmecid zamanında, bilhassa Kırım Harbi’den sonra devlet merkezi olan İstanbul halkı çılgın bir (lüks) ve Sefahet hayatına düşmüştü. Bunun memlekette açtığı yaralar, o kadar derin oldu ki, imparatorluk hazinesinin duyunu umumiye boyunduruğuna , vatandaş kesesinin de gayri Türk sarraf pençesine düşmesine kadar verdi. Müverrih Cevdet Paşa, gençliğine rastlayan o yılları ne acı anlatır:

Öteden beri herkes iradına göre masraf ederdi. Alafranga hane ve sahil han temayülatı yoktu. Abdulmecid’in saltanatı başlarında Mısır’dan İstanbul’a pek çok paşa ve beyler ve hanımlar hicret ettiler. Gayet yüksek bağlarla konaklar ve yalılar satın aldılar. Alafranga eşya ile süsleyip döşediler. Bol bol paralar sarf ve israf eylediler. Sefahat kapılarını açtılar. İstanbul vükela ve kibarı da mısır‘lılarla aşık atmaya; vükela ve Kibar’ıda mısırlılarla aşık atmağa: vükela haremleri, Mısırlı Mehmet Ali Paşa kerim esi Zeynep hanımı taklide kalkıştılar. Mesela Sadrazam Ali Paşanın dairesi masrafı ayda 4000 altına vardı. Ali Paşa’nın Ali adında çarebru bir delikanlısı vardı ki: masrafı, Efendi’den bir adamın hanesini Kibar’hane bir surette idare edebilirdi. Sadaret maaşı Paşa’ya yetmez oldu.

Abdulmecid

Sultanlara gelince, Vükela haremlerinden üstün olmalıydılar. Hesapsız masraf etmeye başladılar. Maaşları ile idare olamayıp borca battılar. Eskiden beri sarayda kapalı yaşayan kadın efendiler’de, Zi hükmü icabınca arabalarla gezmeye başladılar. Masrafları arttı: borçlandılar. Alışverişlerine vasıta olan kahveci ve Baltacılar pek acayip suistimalleri koyuldular. Mesela: bir tüccardan yüzbin kuruşluk mal alırlarsa ellinin kuruşta nakit alıp sultan namına 150.000’in senet verirlerdi. Bu yüzden Sarayı hümayun‘un üç yıl içinde 3 milyon kese akçe borcu çıktı.

Sultanların ve kadın efendilerin asım takımı Beyoğlu sarrafları elinde rehin kaldı.

Kırım muharebe’sinde Fransız ve İngiliz ve sardunya askerleri İstanbul’a geldiklerinde çarşıya su gibi altın akıttılar. İstanbul esnafı çok para kazandı. O esnada yapılan saray düğünlerinden de çarşı esnafı, bilhassa kuyumcular fevkalade istifade ederek Kibar’hane yaşamaya alıştılar. Boğaz içinde yalılar tuttular. O zaman Kadıköy ve Adalar henüz mamur değildi . Kızıl Toprak’ın adı bile yoktu İstanbul’un tek seviyesi Boğaziçi idi. Boğaziçi kiralanacak köşe bucak kalmadı. Büyükdere’de dört odalı bir kira evi bulmak bir saadet sayıldı. Şeyhül İslam Saadettin Efendi altı aylığı 40.000 kuruşa Baltalimanı’nda bir yalı kiralamıştı. Nakil tebrik için gelen ihtiyar bir adam ben bu yalının filan tarihte 40.000 kuruşa satıldığını bilirim… Dediğinde herkes hayret etti. Ki bu yalı bilahane Mısırlı Halim Paşa tarafından alınmıştır. Akarların kıymet ve kirası bu kadar yükseldiği esnada esnaf ve rençberlere göre para kazanmak da, balık tutmak kadar kolay bir iş oldu. Gariptir ki, kırım muharebesinden evvel İstanbul ve civarında pek çok hırsız vardı. Harpten sonra hırsızların adı battı. Anlaşıldı ki memleketimizde hırsızlığın artması parasızlıktan imiş…

Mustafa Özen

Abdulmecid kızlar’ağası Münire Sultana göndererek israflarından dolayı akıllarını başlarına toplasınlar, artık aşırıp taşırdılar. Tektir şöyle dursun dayak attırırım, diye azarlamış. Bir gün de at ile Babı Ali’ye geldi. Bir kimseye iltifat etmeyerek dairesine girdi. Vükela dehşet içinde kaldı. Refik Sultanın zevci olan Kaptanı Derya Mehmet Ali Paşa’yı karısının 60.000 kese borcundan ötürü tektir etti: (Hain herif) diye bağırdı. Diğer damat paşalara da Sultanlar gece Mehtaplarda gezermiş… Benim gece Mehtap’ta gezer kızım yoktur. Onları da reddederim, bu heriflerin hareketleri artık namusuma dokunuyor dedi. Bir gün sonra da hepsini memuriyetlerinden azletti. Saray kadınlarının arabaya binmemeleri için Ser asker Rıza Paşa’nın saray arabalarını zincir ile birbirine bağladığı söylendi.

Abdulmecid’in ilk zamanı doğrusu pek güzel geçti. Hele 1260 tarihinden 1270 tarihine kadar İstanbul ve Boğaziçi ferah ve Meserret ve tarif olunmaz eğlence ve şenlik cennetinden bir numune idi. Fakat sonraları israf ve sefahet yolları açılmakla çok sıkıntı çekildi. Devlet borca battı, kendi de kederinden hastalandı… Cevdet paşa merhumun (Maruzat)’ından naklettiğim bu satırlar, bugün ibret ile okunmaya değer işte kökleri.

 

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

EBÜ EYYÜB EL-ENSARI (R.A.)

EBÜ EYYÜB EL-ENSARi (R.A.) / MUSTAFA ÖZEN

EBÜ EYYÜB EL-ENSARİ (R.A.)

Mustafa Özen

Resulullah ( s.a.v.) Medine’yi Münevvere‘de bir kuşluk vakti Hazreti Ebu Bekir’i Sıddık ve Hazreti Ömer’ül Faruk ile beraber Ebu Eyuubi Ensari hazretlerinin evine gittiler. Bahçede çalışmakta olan Ebu Eyuubi Ensari  hazretleri Resulullah’ın (s.a.v) sesini işitip koşarak eve geldi. “merhaba ya Resulullah! Arkadaşlarınızla beraber hoş geldiniz, safa geldiniz.” Diyerek karşıladı, hurma ağacından kopardığı bir salkım ile geldi. Salkım da üç çeşit hurma vardı. Hazreti Resulullah efendimiz “Ya Eba Eyyüb! bu salkımdaki kuru hurmaları ayır”  buyur’unca ya Resulullah! Emir sizindir.ancak, size hayvan kesip et ikram edeceğim” dedi. Resulullah da: “ eğer hayvan keseceksen sağmal hayvan kesme “ buyururdu. Eyyubi ensari Radiyallahu Anh oğlak kesti. Hanımı ümmü Eyyüb (r.a) da yarısını söğüş yaptı diğer yarısını da kızarttı. Etleri ekmeğin üzerine koyup sofraya getirdi. “ Ya Resulullah, buyrunuz dedi. Resulullah (s.a.v):  “ Ya Eba Eyyüb! Bu ekmek ile etten bir parça da kızım Fatıma’ya gönderin. Biliyorum ki, epey zamandan beri Fatıma bu yemeği yememiştir.” Sofra kalktıktan sonra peygamberimiz “ bütün bu nimetler, ekmek, et, hurma, taze hurma ne güzel . Bu nimetler şükür ister. Buyurup ağladılar. Nefsim, yed-i kudretinde olan Allahu Tealaya yemin ederim ki, bu nimetler yüzünden, yarın kıyamet gününde Sual olunacaksınız… Buyurdular.

 

Hazreti Ebu Eyyüb Ensari Bedir, Uhud, Hudeybiye ve diğer gazvelerde bulundu. Hazreti Ebu Eyyub Ensari (r.a) Cemel ve sıffın vakalarında Hz. Ali’nin (k.v.) kumandanları arasında idi. M. 670 de Kostantiniyye’nin (İstanbul) Fethi için Hz.Muaviye‘nin gönderdiği orduya iştirak etti. Hz. Eyyüb-i Ensari Muhasara sırasında hastalandı. Hasta yatağından harbin seyrini takip ediyordu. Ordu kumandanı Yezid Bin Muaviye kendisini ziyaret etti. Yezid’in ziyaretinden memnun olan Ebu Eyyüb Ensari peygamber efendimizin Kostantiniye’de kalenin yanında Salih bir zat defn olunacaktır. Hadisi rivayet etti: “ şayet burada vefat edersem cenazemi ordunun gidebileceği yerin en ileri noktasına defin edin”  şeklindeki vasiyeti yerine getirildi.

 

Mustafa Özen

Mübarek kabirleri 1453 yılında Kostantiniyye (İstanbul) nin fethinden evvel Akşemseddin (k.s.) hazretleri tarafından keşfedilmiştir.

 

 Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr      

 

 

 

 

 

Mustafa Özen

Disiplin / MUSTAFA ÖZEN

Disiplin

Günah Allaha giden dosdoğru yolun engelleri ve saptırıcı kollarıdır. Onun için ki, günahı Allah’a ermenin manileri bilmek ve onlarla mücadele nefsine ne kadar ağır gelirse gelsin, mukavemetten en derin disiplin zevkini almak lazımdır. Günah bu gözle görülecek olursa mukavemeti Nefise acı gelen bir şey olmaktan çıkar ve onları tek tek bilmek, düşman ordusunu unsur unsur tanımak gibi zevkli bir anlayışa döner.

Günahların niçin, neden, nasıl, olmasa olmaz mıydı? Gibi nefs acısı belirten istifhamlara tahammülü yoktur. İlahi disiplin; işte o kadar…

Büyük Doğu,

  Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

EMANET

Emanet

Büyük HuzurKainatın Efendisi ve muazzez sahabi’leri… Birden meclise bir arabi gelip oturuyor ve Allah Resulünün sözlerini kesercesine soruyor:

Kıyamet ne zaman, Ey Allah’ın Resulü!

Allahın Resulü göğü yere indiren konuşmalarını kesmiyorlar. Gözler nur kaynağı yüzlerinde ve kulaklar nur örgüsü sözlerinde… Kimsenin arabiye dikkat ettiği yok… Hatta bazıları bu tepeden inme suali beğenmemiş, bazıları da her halde Allahın Resulü işitmediler! Diye düşünmüştür.

Varlığın Tacı, sözlerini bitirince buyuruyorlar:

Bana kıyameti soran nerede?

Buradayım, Ey Allahın Resulü!

Emanet kayboldu mu kıyameti bekle!

Emaneti kaybetmek nasıl olur, ey Allahın Resulü?

İşler ehil olmayanlara verilince kıyameti bekle!

 

ADI DEĞMEZ  ( BÜYÜK DOĞU )

Derleyen                     

  Mustafa Özen  

www.musabyasirozen.com.tr   

Mustafa Özen

YİNE DÜN VE BUGÜN

Mustafa Özen

Bu iki sadeleştirilmiş ferman sureti dört asır önceki devlet sağlamlığı hükümet gücü ve cemiyet dayanışmamızı belirtmeye yeter:

İstanbul kadısına hüküm ki: sapasağlam kisbemukte’dir olan kimseler sokak ve mahallelerde dolaşıp dilenciliği meslek ediniyorlar. Bazıları da kör cariyeler ve köleler satın alıp onları dillendirip ticaret ediyorlar. Bir adamın boynuna zincir takıp borçludur, mahpustur diye halkı acındırıp dolandırıyorlar. Halk bütün bu dilencilerden çok inciniyor. Şehir Su başısı vasıtası ile bunun önüne geçilecektir. Hakikaten dilenmekten başka çaresi olmayan pir-i fani ve malûlleri de tespit Edip isimleri Divan’ı hümayun’a gönderilecek, bulaşıcı hastalıkları olan dilenciler de dışarı sürülecektir. 1568

İstanbul kadısına hüküm ki: İstanbul’da sık sık görülen yangın afetine karşı İstanbul ahalisinin de elbirliğiyle tedbir alması lazımdır: herkes evinin çatısına kadar ulaşacak bir merdiven ile bir büyük fıçı dolusu su bulunduracaktır. Bir yerde yangın çıktı mı, ev halkı can kaygısıyla kaçmayacaktır. Mahalleli de kendi malı kaygısına düşmeyecektir. Asker yetişinceye kadar, mahalleli ve civar mahalleler halkı yangını büyümeden söndürmeye çalışacaktır. Her iki üç ayda bir, yangın ihtimali fazla olan yerlerde evlerin yangın merdivenleri ve su fıçıları teftiş olunacaktır. 1572

                                                                                                                                                                                                 Prof. R.B.

                                                                                                                                                                                 Büyük Doğu 22.mayıs.1978

                                                                                                                                                                                    34. yıl 16. Devre 3. sh. 13 

                                                                                                                                                                                                     Mustafa Özen

                                                                                                                                                                                    www.musabyasirozen.com.tr

 

Mustafa Özen

Dr. NUSSBAUM İSTANBUL’A KOŞUYOR

Mustafa Özen

Türkiye’de vicdan hürriyeti davasının birinci derecede bir konu manzarasını alması. Batı aleminde ilgi uyandırdı; Milletlerarası din hürriyetini savunma cemiyetinin Avrupa Şubesi Genel Sekreteri İsviçreli Dr.Nussbaum Türkiye’ye geldi. Bundan sonra da devamlı ziyaretlerle bizimle temas halinde kaldı. Bir müddet gidip geldikten sonra Genel Sekreter şu inanca vardığını bana anlattı:

Hristiyanlık alemi, Müslümanlığın taassubun esiri ve din hürriyetiyle toleransın düşmanı olduğu hakkında bir cereyan uyandırdı. Bir çokları da buna körükörüne kapıldı. Halbuki ben bu işi derinden derine inceledim. Şu inanca vardım ki tarihi gerçek bunun tamamıyla aksinedir. Bunun en açık delili de, Başka dinlere mensup olanların asırlarca müddet Türkiye’de kendi dini inançları ile beka bulabilmeleridir. Halbuki mesela Endülüs idaresi altında evvelce tam bir Müslüman çevresi olan İspanya tekrar Hristiyan işgali altına düşünce bütün Müslüman’lar yok edilmiş ve kaçmaya mecbur edildi. Hristiyan işgaline uğrayan diğer eski Müslüman memleketlerinde de aynı yolda gelişmeler görüldü.

( Ahmet Emin Yalman )        (Yakın tarihte, Gördüklerim ve Geçirdiklerim Yenilik Basım evi İst.1970 C.4 sh.306 )

 

  Mustafa Özen 

                                                                                                                                                                                       www.musabyasirozen.com.tr

ŞİİRLER / MUSTAFA ÖZEN

ŞİİRLER / MUSTAFA ÖZEN

ESİRSİN

(ŞİİR)

Ölüm, yaman hasmını yere serer,

Korkun sona erer sevinirsin,

Aynı akıbet seni de bekler,

Gassal’ın elinde esirsin.

Not: Ölü yıkayan adam.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: ESİRSİN, ÖLÜM, GASSAL, MUSTAFA ÖZEN ŞİİRLERİ, MUSTAFA ÖZEN, ŞİİR

 

GÖZLERİM

(ŞİİR)

Kendini görmez gözlerim.

Nefsime geçmez sözlerim,

Gurbetten asker gözlerim.

Serhatte düşman gözlerim.

Not: Serhat: İki devlet arasındaki hudut boyu

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: GÖZLERİM, SERHAT, MUSTAFA ÖZEN ŞİİRLERİ, MUSTAFA ÖZEN, ŞİİR

 

BİZLERİZ

(ŞİİR)

Dünya dönek değil, ikiyüzlü bizleriz.

Günaha dalıp, figan etmeyen bizleriz,

Fıtrat ahdine ihanet eden bizleriz,

Din’i cehlimizle yaralayan bizleriz.

Figan: İnleme, feryat.

Ahd: Cenab-ı Hakka karşı olan sözleşme, yemin, mukavele. (Cenab-ı Hakruhları yarattığında “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Mealinde (elestü bi Rabbiküm) diye sorduğunda ruhlar (Kalu bela) yani evet sen bizim Rabbimizsin dediler. Söz verdiler, sözleştiler) İnsanoğlu fıtratının icabına yani ahdine aykırı hareket ettiğinden masul tutulmuştur.

Cehl: İlimsizlik, cahillik

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: MUSTAFA ÖZEN, ŞİİR, BİZLERİZ, DİN, MUSTAFA ÖZEN ŞİİRLERİ, FITRAT, AHD, FİGAN, CEHL

 

BULUNMAZ

(ŞİİR)

Yüzsüzden his, ırz sorulmaz,

Huysuza fikir, akide aranmaz,

Terazide iffet, izzet tartılmaz,

Yokluğa delil bulunmaz.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: FİKİR, ŞİİR, İFFET, İZZET, MUSTAFA ÖZEN

 

DÖNMEK

(ŞİİR)

Ruhlar ebedidir, çürüyen iskelet,

Mesele kendini bilerek ölmek,

Her saniye kesiliyor ukbaya bilet,

Artık yok, dünyaya dönmek.

Ukba: Ahiret

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: MUSTAFA ÖZEN, RUHLAR, DÖNMEK, ŞİİR, UKBA

 

SAFHASI

(ŞİİR)

Hakk’a meydan okuyan aklın,

Dünya’da yok safası

Hayat aynasında riyanın

Sende hangi safhası.

Safa:Rahat, Huzur, eğlence (Safa sürmek)

Safha: Yüz, bir şeyin düz yüzü.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: HAKK, MUSTAFA ÖZEN, DÜNYA, SAFHASI, ŞİİR

 

KANMA

(ŞİİR) 

Güneş  ufuk’ta belirir,

Batmayacağına aldanma,

Ömür bir anda tükenir,

Bitmeyeceğine kanma.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: ŞİİR, MUSTAFA ÖZEN, KANMA, GÜNEŞ

 

HAK BİLİRDİK

(ŞİİR)

Kainatı yaratanın sırlarını,

Peygamberler gönderilmeseydi ne bilirdik,

Anlamazdık kitapların manasını,

Batılları, hurafeleri hak bilirdik.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: HAK BİLİRDİK, ŞİİR, MUSTAFA ÖZEN, KAİNAT

 

İSLAM’A GEBE

(ŞİİR)

Beyin hazinesinin kilidi,

Hak söze gebe,

Batıl hak’la silindi,

Avrupa islam’a gebe.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: İSLAMA GEBE, MUSTAFA ÖZEN, ŞİİR, AVRUPA, İSLAM

 

MES’UL

(ŞİİR)

İnsan hareketinde aklı hür,

Hür olduğu için mes’ul.

Suçu kadere yükleyenin,

Kadere isyanından mes’ul.

Mes’ul: İş ve hareketinden dolayı cevap vermeye mecbur ve kusurunun cezası kendisine ait olan.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: MESUL, ŞİİR, MUSTAFA ÖZEN, HÜR, İNSAN, KADER

 

SENED

(ŞİİR)

Ey mazisi olmayan ezel,

Geçmiş günahlarımı,

Affet gelmeden ecel.

Ey sonu olmayan ebed,

Gelecek günahlarımı,

Affa elimde yok sened. (*)

(*)Günahların affına dayanağın yoksa günah işlemekten uzak dur.)

 Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

ETİKETLER: SENED, ŞİİR, MUSTAFA ÖZEN, EZEL, ECEL, EBED

Dipnot: Esirsin, Gözlerim, Bizleriz, Bulunmaz, Dönmek, Safhası, kanma, Hak Bilirdik, İslam’a Gebe, Mes’ul, Sened, başlıklı (isimli)şiirler “Mustafa ÖZEN’in “ŞUUR ŞİİR”leri isimli kitabından alıntı yapılmıştır.

MUSTAFA ÖZEN

ŞUUR ŞİİR’LERİ / MUSTAFA ÖZEN TAKDİM

İslami idrak vasıtalarından en mühimi akıldır. Kur’an çoğu yerde aklınızı kullanmaz mısınız mahiyetinde bizleri uyarıyor. İnsan doğru ile eğriyi ayırt ederken aklını kullanır. Onu hakem tayin eder. Aklı olmayanın dini de yoktur. Yani dini emirleri yerine getirme de mesul değildir.

İstek ve arzularımızın harice yansıtılması, başkalarıyla anlaşmak veya düşünce karşılaştırmaları yapmak sözlerimizle gerçekleşir. Bazen bir söz hayatımızı değiştirebilir. Tesirli bir şiir kalabalıkları hem etkiler, hem de harekete geçirebilir. Demek oluyor ki, sözün tesiri diğer kuvvetlerden daha etkilidir. Hele fikirler bir de hakka dayanıyorsa, ülkeler gönüller fethedilir. Edebi sanatının kıymeti hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Bütün mesele Ölçülü olmaktır. Fert ve cemiyet Hürriyet adına, Beşerin fıtri yapısının aksine bir faaliyet içinde bulunuyorsa, fikre güce malik bulunanlar, bunları her bakımdan tenkit etmeye ve düzeltmeye hakları vardır. Cemiyetlerin kurtuluşu, hakikate göz yummaktır. Bilmediğini idrak edememektir. Bu asırda insanlık kendi eliyle yaptığı düzenlemelerle henüz olgunluk çağına girmekten uzaktır. Tarih ve hadiseler bunun canlı şahididir. Yaşanmış tecrübelere arkasını dönmüş, hem kalesini, hem de siperini kaybetmiştir. İskelet halinde var olduğu iddiasındadır. Bu ise boş bir hayaldir. Kahkahalar arasında feryatlar duyulmadığında, o toplum çarmıha gerilmiş demektir. Mukaddes değerleri sataşan doğruları yanlış tefsir eden, putlara toz kondurmayanların zemme edilmesi hak davayı savunanların birinci vazifesidir. Kullanılan vasıtalar zamanın geçerli silahları olmalı, feryatlar indirilmelidir.

Her devirde olduğu gibi, bu asırda da basın, kitap, gazete, broşür vb. Yayın organlarının her biri birinci kuvvet olmaktan çıkmamışlardır. Milyonları etkileyen haberleşme araçları, anında uzak dünya köşelerine yayılmak suretiyle tesirini icra etmektedir. Umumi efkar ehemmiyetli veya ehemmiyetsiz meselelerle meşgul edilmekte, kitleler kendi istikametleri nde kullanıla bilmektedir. Derhal söylemek lazım ki bütün bu faaliyetler hakikati gizlemek maksadıyla cereyan ediyorsa, elbette bunların karşısına çıkarak, örtbas edilmek istenen hakikatleri ortaya koyma gibi bir vazifemizin olduğunu itiraf etmek zorundayız. Haksızlık karşısında susanlar, dilsiz şeytanın çanını çalıyorlar demektir. Memleketimizde lâik rejimi arkalarına alıp İslam’a saldırmayı kendilerine vazife bilen Kemalistlerin susturulması, itirazsız İslam şuurunun yerleşmesi ile mümkündür. Umumi efkar yıllardır uydurulmuş bir dinle uyutulmuş, laik rejim silahı müslümanların sesini boğmuştur. Her gün insan beynini çürüten tartışmalar, fısıltılar ve gürültülerin umumi efkarda mide bulandırmasından başka bir şeye yaramamıştır. Parti tartışmaları, İlme diz Çöktüren “prof “taslaklarının acıklı halleri şeref bakımından iflas etmiştir.

Menfaat sevki ile taraf olma, beraberinde hakikatin üzerininde kapatılmasına sebep olmuştur. İğrenç batının zebunu olmuş bazı basının sahte sütunları ile bir yerlere sırtına yaslayarak yol alıyorsa, Hürriyet’in aslından, vicdanın sadeliğinden, aklın büyük zaferinden nasıl söz edilebilir! Ferdi hürriyet çığırtkanlığı adı altında cemiyetin üzerine püskürtülen her türlü ahlaksızlığın günümüzde ne içiyorlar açtığı ortadadır. Fazilet rejimi dedikleri demokrasinin hizmeti, ruh ve zihniyeti, başarısı bu derece fenalıkları şemsiye olmuş ise, hayat hakkımızı çeşitli tecavüzlerden nasıl koruyacağız. Gelecek nesil küfür girdaplarına teslim isteniyor. Onlar için aşk adı altında zina pususu, çağdaşlık adına teşhircilik, hoşgörülü kadına dinsizlik, eğlenceli bir hale getirilmiştir. Pez…., fahişeler, dolandırıcılar, lüzumsuz adamlar birinci derece Vatandaş olarak sahneye sürülmekte, gençlerin hayat istikametini alçaklar tayin etmektedir.

Şiirin tesisleri’ne gelince, mayasını hırs ve vahşetin koyu karanlığından alan şair taslakları, ahlak sükutunun birer temsilcisi olmuşlardır. Bir anda saman çöpü gibi alev alarak parlamışlar, tarife sığmaz bir şekilde de dönmüşlerdir. Hele bir de mukaddesata, tarihi kültür köklerine göstermiş oldukları at başı isyanları dehşet vericidir.  Bunları yeniden hortlatmaya yeltenenler nöbet değiştirip yüz kızartıcı neticelere doğru yürüdüklerinin farkında değillerdir. Onlar için en büyük müsamaha cesaret ise laisizm’in temeline dayanır. Açık olan bu kapı hiç tereddüt etmeden Kemalist inkilap mahsulüdür. Kendi cephemize gelince şeytan Taşlar gibi, Şiirde kullanılan her kelime her mısra Hürdoğan insan iradesinin hak namına nişan alması gibidir. İnsan ruhunun bir ihtiyacı olan şiirin müspet ve hayırlı neticeler Doğurması en başta peygamber (s.a.v) tarafından desteklenmiştir. Şiirin insana yüklediği mananın reddi mümkün değildir. Gözden kaçmaması lazım gelen bir hususta Peygamberimizin (s.a.v) Şairi Hasan b. Sabit’e kürsü kurdurarak, Edebi şiirlerinin etrafa yayılmasına müsaade etmesidir. Hasan B. Sabit’e Peygamberimiz (s.a.s) “Allah”ım Onu mukaddes ruhla teyid eyle! Diye dua etmiştir.

O devrin şairleri arasında Ka’b İbn-i Züheyr bulunuyordu. Henüz Müslüman olmamıştı. Hatta peygamberimiz (s.a.v) onun hakkında “kim rastlarsa Ka’b’ı öldürsün artık onun kanı helal kılınmıştır” buyurmuştu. Bu şahıs mekke fethi nde Kabe’nin örtüsü altına sığınmış olsalar dahi öldürülmesi, Resulullah (a.s) tarafından emir olunan kanı helal kılınanlardan birisi idi. Zira kalemini İslam’ın aleyhine kullanıyordu. Ka’b öldürüleceğini duyunca kaçmıştı. Nihayet İslamiyet yayılınca, Ka’b’ın Kardeşi kendisine mektup yazdı. Resulullah (a.s)’ın yanına gelip şehadet etmesini, af dilemesini istiyordu. Mektup ulaşınca Ka’b Hz.Ebu Bekire (r.a) haber gönderdi. Medine’ye gelip Müslüman olacağını, lakin kendisini himayesini almasını istiyordu. Ka’b Medine yolunu tuttu. Hz. Ebu Bekire (r.a) sığındı. Hz. Ebu Bekir (r.a) onu Peygamberimizin (s.a.v) huzuruna çıkardı. Ka’b özür ve af diledi. Şehadet getirerek Müslümanlığı kabul etti. Daha önce peygamberimiz (s.a.v) Aleyhinde kötü şiirler söylemiş ve yazmıştı. Müslüman olduktan sonra “Banet Suad” diye anılan Peygamberimizi (s.a.v) Methe’den meşhur uzun kasidesini okumuştur.

Ka’b’a “Şüphe yok ki Resulullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için sıyrılmış ALLAH’ın (c.c) Keskin ve yalın kılıçlarından bir kılıçtır” mealindeki beyitlerinde gelince Peygamberimiz (s.a.v) yanındaki muhacirlere bakıp gömleğinin yeniyle işaret ederek “Dinleyiniz” buyurduğu. Peygamberimiz (s.a.v) bu kasideyi büyük bir haz ile dinledi. O anda yanında hediye edecek başka bir şey olmadığından üzerindeki hırkasını çıkararak şair Ka’b’a hediye etti. Ondan dolayı bu kasideye “Kaside-i Bürde denir. Hz. Muaviye (r.a) ın hilafeti zamanında bu hırkayı Ka’b’dan satın almak istemişti, vermedi. Ka’b vefat edince mübarek hırkasını Hz. Muavire(r.a) yirmi bin dirheme varislerinden satın aldı.

Hırka kendisinden sonra gelen halifelere intikal ettikten sonra, nihayet Osmanlı hükümdarı yavuz sultan Selim Han’ın Mısır’ı fethi ile mukaddes emanetler arasında İstanbul’a getirildi. Osmanlı sultanlarının son derece dikkat ve hürmetle muhafaza ettikleri bu Hırka-i Şerif halen Topkapı Sarayında Hırka-i saadet dairesinde Emanat-ı mübareke arasında mahfuz olup ziyaret edilmektedir.

Şiir her kavim de tabi hal almıştır. Her milletin kendine mahsus şiirleri vardır. Kullanılan lisan o milletin mensup olduğu Mashalat’a (barışına) uygun düşmeli , eli kalem tutan herkes kendi keyfine göre hareket ederse, kargaşa başlamış demektir. Hele bu devirde, zihinler küflenmiş lügat Uydurma kelimelerin ayla örülmüştür.

Milletin mazisinden gelen edebi, lisanı, tertibi, çalıların Savaşı gibi, cahillerin kötü niyetlerini kurban edilmiştir. Bizi asli hürriyetinden ayrılmaya mecbur bırakan şey, harf inkilabının kamusumuzu zincire bağlayıp, imhası ile neticelenmesidir. Nesiller arası anlaşmazlıklar, bozukluklar, “harf devrimi” adını verdikleri, Murdar çarşafın lisanımız üzerine çekilmesi, asırlardan gelen ve yazılmış olan bütün ilmi eserlerin İnkarı demektir. Yeni nesil ise bu dikenlerin arasında kendisini kaybetmiştir. Milli şair dediğimiz Mehmet Akif’i bile yazmış olduğu milli kültüre ve kimliğe ait Şiirlerini, anlamak için yine kendi kelimelerimizle tefsir etmeyiz, harf inkilabının açmış olduğu derin yaranın dehşetini gösteriyor. Arkadan gelen nice nesiller ise mezarlıklar içinde dedesinin mezar taşını bulup okumaktan ziyade, oturup Matem tutmaktan başka, kendini ruh kökünden ayıranlara lanet yağdırmaktadır. Şiir, yazının iç aleminde esen fırtınaların tercümanıdır. Onun kaleminden canlı, cansız varlıklar dile gelir. Bülbülleri öttürür, suları çağlatır, dağları konuşturur, en nihayet, yorgun düşer. Hakkın eşiğinde nefes nefese kalır. Mahzunluk için de af diler. Bir hiç olduğunu anlar. Mihrabını bulamayanlar ise, Milli değerleri ayaklar altına alıp, inkarlarıyla kör şeytanın söz persenginde boğulup giderler. Mühim olan alemi beka’da karşılaşılacak tavırdır.

Bu küçük eser, Hakka firar etme Nevin’den olup, ihmal ve kusuru bize aittir. Gayret bizden Tevfik ve yardım ALLAH’tan (c.c) dır.

Mustafa Özen 

12.06.2020

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : şuur şiirleri, Mustafa Özen, takdim, İslam, Kur’an, insan, şiir, söz, sözün tesiri, fikirler, hakk, Fert, cemiyet, fikre, idrak, insanlık, tarih, tefsir, dava, asıl, basın, Kitap, gazete, broşür, Haberleşme araçları, dünya, umumi efkar, hakikat, laik rejim, Kemalistler, prof, hürriyet, demokrasi, vatandaş, hayat, şair, hırs, kültür, cesaret, laisizm, Kemalist inkilap, şeytan, hak, mısra, peygamberimiz (s.a.v), ALLAH, devrin şairleri, Dua, peygamberimizin (s.a.v) şairi Hasan b. Sabit, müslüman, Ka’b İbn- i Züheyr, Helal, kahve, mekke, hz. Ebu Bekir, medine , af, şehadet, Banet suad, Kaside-i Bürde, Hz.muaviye, Hırka, yavuz sultan Selim, mısır, istanbul, Osmanlı, Hırkai Şerif, Topkapı Sarayı, hırkayı saadet dairesi Harf inkilabı, harf devrimi, Mehmet Akif, milli değerler

DÖNÜŞ  ANCAK SANADIR

 

DÖNÜŞ  ANCAK SANADIR

(ŞİİR)

Dönüş ancak Sana’dır

Kainatı yaratıp, hükümler koyan,

Hükmüne boyun eğmeyenleri alçaltan,

Kudret sahibi, bağışlayan

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Yeryüzü beşiğinde bizleri sallayan,

Sıra dağları, birer birer kazık yapan,

Her şeyi çift çift yaratan

Doğmamış, doğrulmamış olan,

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Dinlenmemiz için uyku veren,

Geceyi üstümüze örtü eyleyen

Maişet için gündüzü süsleyen,

Yaratılanları her an gözetleyen,

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Gökyüzü direksiz, yedi kat gök binası,

Gecelerde pırıl pırıl parlayan nur lambası,

Yağmur yüklü bulutlar bol su deryası,

Canlıların rızkına kefil olması,

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Rahmetin düştüğü yerden daneler, bitkiler çıkardın

Sarmaş dolaş bahçelerin tefekkürünü bize bıraktın,

Hüküm verme gününün tayini senin hakkın,

Elçiler gönderip, cihad meydanına attın,

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

O gün sura üfrülür bizler, bölük bölük geliriz,

Gök kapıları açılır hayretler ederiz,

Dağlar yürür Serap’a döner, kalırız çaresiz,

Kullarını hesaba çekmez, göndermeden öndersiz,

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Muhakkak takva sahiplerine kurtuluş vardır.

Hak muratlarına ermede onlara vardır.

Hakka yürüyenlere karşılıksız rızıklar yayılır.

Karun gibilerin malları, mülkleri kalanlara talandır.

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Cennet ehli dolu dolu kadehlerle serinler,

Orada buluşur Allah için birbirini sevenler.

Rablerinin ihsanı ve mükafatı onları bekler.

Peygamberlere bir olur Allah uğrunda şehitler.

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

O göklerin ve yerlerin, ikisi arasında olanların Rabbidir.

Huzurunda söz söylemek kimin haddidir.

O gün Cebrail ve melekler saf saf olup dizilir

Ve kainatın idarecisi, hem nimetlendiricisidir.

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Rahmandan izinsiz, mahşerde hiç kimse konuşamaz,

Konuşsa da ancak doğruyu söyler, eğriye kaçamaz,

İşte hak yol budur, gidilecek başka yol bulamaz.

Alemi nurlandıran kitabına karşı çıkılamaz.

Dönüş ancak Sana’dır

 

Dönüş ancak Sana’dır

Ademoğlu yakın gelecekte, ol emriyle uyandırılır.

Kendi ehliyle yaptıklarına bir bir bakılır.

Kafirler ne olurdu toprak olaydı diye şaşırır,

Müslümanların işittik itaat ettik sözleri, hedefe vardırır.

Dönüş ancak Sana’dır. (*)

(*)Esma-ül Hüsna (Allah’ın isim ve sıfatları). Bakara suresinin son iki ayeti Nebe suresinin bir kısmından atıf yapılıyor.

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : Dönüş ancak Sana’dır, Mustafa Özen, Kainat, Şiir, Hüküm, Sana, Kudret, Gece, Gündüz, Maişet, Gökyüzü, Yedi Kat, Gök, Yağmur, Rahmet, Cihat, Gök Kapıları, Dağlar, Serap, Takva, Cennet Ehli, Allah, Şehitler, Rabb, Cebrail, Ademoğlu, Kafirler, Mustafa Özen

SENSİZ MEVLAMIZ YARDIMCIMIZ

 

SENSİZ MEVLAMIZ YARDIMCIMIZ

(ŞİİR)

Noksanlıktan münezzeh, selamet kaynağı,

Kurtuluşa erdiren, müminlerin sığınağı.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Yenilmez güç sahibi, büyüklüğünü açıklayan,

Her şeyi yaratan, şeklimizi güzel yapan.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Bizleri korudun, gözettin, beladan sakladın,

Zalimliğe gidem yolları, yasakladın,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Asla zulmetmeyen, adalet sahibimiz,

En büyük önder, lider peygamberimiz,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Tevbe etmemiz için kullarına mehil verdin.

Bu esnada hiçbirimizin rızkını kesmedin.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Mülkü dilediğine veren ve alansın.

Her bakımdan övgüye layıksın.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Kullarını diriltmek için öldüren,

Ebedi bir hayatı bize bildiren,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Yüce zatının görülmesi imkansız,

Mahiyetinin anlaşılması akılla tutarsız.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Azamet, yücelik ve kerem sahibi,

Kafirlerin ahirette yoktur nasibi,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Hakimiyetinde hükmünde hiç ortağın yok.

Az iyiliğe karşı veren, sensin çok.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Güneş ve kamer’i ibadet vakitleri için döndürdün,

Atom çekirdeği etrafında, elektronları yürüttün.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Ahşrette bütün insanların hesabı sende,

En ince ölçü yapılır, adalet ve denge,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Kulların istekleri yerine getirilir,

Dilediğine hesapsız zenginlik verir,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Şerde rızan yok, faydalıda rızan var.

Affına geldik, bizi kapından kim kovar,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Yeryüzünü canlılara döşek, göğü tavan yaparsın,

Zulmün her çeşidini yasaklayasın.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Şükrün karşılığını veren Gafuru’ş-Şekur’sun.

İsyancı kulların tevbesi için bekler, durursun.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Secde etmeyenleri berbat eder alçaltırsın,

Sana kulluk edenleri izzetli şerefli kılarsın,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Her işin isabetli, insanları itersin doğru yola.

Günahlardan dönmeyenler şeytanla kol kola,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Varlığının inkarı, kanunlarının reddi kimin haddine,

Varlığı kesin ve açık, kurtul gir islam dinine,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Bütün ve tek varlık, Rahman ve Rahim,

Yerlerin ve göklerin nurudur Kur’an-ı Hakim.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Varlığına işaretler, deliller şu kainat.

Tagutlara kul olmayanlara verir mükafat.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Ey nefsin arzularına mağlup mücrim kul.

Her nefes şükre gebe, tevbe et kurtul.

Sensin Mevla’mız, yardımcımız.

 

Bedenin ve ruhların gıdası sultanımız.

Senden başka yoktur ilahımız,

Sensin Mevla’mız, yardımcımız. (*)

 

(*)Esma-ül Hüsna’nın bir kısmından atıf yapılıyor.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : Sensin Mevla’mız, Yardımcımız, Mevla, Mustafa Özen, Selamet Kaynağı, Mümin, Adalet, Lider, Peygamberimiz, Tevbe, Mevlamız, Ebedi, Sabırlı, Azamet, Kerem Sahibi, Güneş, Kamer, İbadet Vakitleri, Gofüruş, Şekür, Secde, İzzetli, Şerefli, İslam, Kainat, Rahman ve Rahim, Kuran-ı Hakim, Kul, Mustafa Özen Şiirleri

 

ESMA-ÜL HÜSNA'DAN

ESMA-ÜL HÜSNA’DAN

Her şey son bulur, baki kalan el’Ahir.

Eski hal muhal, bu alem zahir.

Kainatın delilleri, varlığına ez’Zahir.

O Allah ki her şeye el’Kaadir.

 

Kullarının tevbe etmesine müsaade eden el’Halim.

Tevbe etmezsen olursun zalim,

Noksan sıfatlardan tenzih edilen el’alim,

O Allah ki her şeye el’Hakim.

 

İsyankarları kahreden el’Kahhar,

Lufuna sığın isteme kahhar,

Yenilmez güç sahibidir el’Cebbar,

O Allah ki her şeye el’Gaffar.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : Esma-ül Hüsnadan, Mustafa Özen, Baki, Al Ahir, Muhal, Zahir, Kainat, Ez Zahir, Tevbe, El Halim, Zalim, Al Alim, Allah, El Hakim, El Kahhar, El Cebbar, El Gaffar, Mustafa Özen Şiirleri

ESMA-ÜL HÜSNA'DAN

ZIRZOP GENÇLİK

(ŞİİR)

Bu asrın Zirzop gençleri,

Apiş arası, mevki ve şerefleri.

Dinlenmez sözleri, yırtık hikayeleri,

Nefis ve İblisten alırlar emirleri.

 

Aşk adı altında zina’dır ettikleri,

Sabah, akşam şarkıdır dinledikleri.

Bilinmez hangi soydan geldikleri,

Basiretleri körelmiş, temizlenmez pislikleri.

 

Papağan misali, üç kelimedir bildikleri.

İçtikleri kola, pizzadır yedikleri.

Marifetmiş gusülsüz gezdikleri.

Kabul edilmez şahitlikleri.

 

Ana, baba düşman mazeretleri,

Nuh’un oğlu kenandan yoktur haberi.

Okunmaz yazılan dilekçeleri.

Din-i mübin-i İslam’dır engelleri.

 

Parfüm sevdaları, gül kokusu nefretleri,

Hiçbir canlıya yoktur merhametleri.

Şafak’a kadar dizi futboldur seyirleri.

Ezan’dan habersiz nesilleri.

 

Kanlarında dolaşır kamalist telkinleri,

İçki, kumar, fuhuştur gelirleri.

Sevindirmektir işleri, kafirleri,

Zulmetmek de geçtiler eski kavimleri.

 

Yaradandan vardır şüpheleri,

Musallat ederler görünmez virüsleri,

Batılı hayranlarıdır vezirleri,

Başlarına bela, sahte tarihleri.

 

Evvela çarşı putlarıdır gördükleri,

Saygıda kusuru etmektir adetleri,

Putların üstüne çıkmaz fikirleri,

Soysuzla şahittir cehaletleri.

 

İnkılap kanunlarıdır mezhepleri,

Yetki iblisin, verir vesveseleri,

Çağdaş batıklıkta, kapanmaz gedikleri,

Cehennem gayyasından gelir sesleri.

 

Yamyamlara özenti kıyafetleri, dövmeleri,

Birbirine saldıran hayvan türleri.

Deli, sağır, dilsiz ve kör devletleri,

Hakir görürler asılan âlimleri.

 

Kim düzeltir bozulmuş karakterleri,

Asıl maksat, tanımaktır peygamberleri,

Yola getirdiler nice mücrimleri.

Bir yer gibi geçer, dünya dedikleri.

 

Ayağından ısırır düzenin köpekleri,

Gör ezanı, yükselten minareleri,

Unutma kafir ellerle, ipe çekilenleri.

Helak olursun, ehline vermezsen emanetleri.

Zirzop: Münasebetsiz.

Mustafa Özen

www.musabyasirozen.com.tr

DİPNOT: “Dönüş ancak sana’dır, Sensin Mevlamız, Yardımcımız, Esmaül Hüsna’dan, Zirzop Gençlik isimli şiirler, Mustafa Özen’in Şuur Şiir’leri isimli eserinden alıntı yapılmıştır. Her hakkı mahfuz ve www.musabyasirozen.com.tr ‘ye aittir.

Etiketler : Zirzop Gençlik, Mustafa Özen, Aşk, Papağan, Ana, Baba, Nuh, Kenan, İslam, Gül Kokusu, Şafak, Futbol, Ezan, Kemalist, Kafir, Kavim, İnkilap, Cehennem, Alimler, Peygamber, Dünya, Helak, Mustafa Özen Şiirleri

error: İçerik korunuyor !!!