ÜSTAD
Abdülaziz Çekirge
Bir kitabı şöyle dursun, bir hikayesinin, bir şiirinin ucundan tutsam şimdi; sayfalarca anlatır kendini o şiir yahut hikaye.
Lakin bir rüyada demleneceği varmış kelimelerin. Bir rüyanın harflerini dizeceğim cümleden iplerime. Rüya dediysem, hayali bir hal değil, saf bir gerçek. Üstadın ses renginde bir tını, Necip sözlerden örme bir teselli…
Cihat zaferin yolculuğuna azık ettiği rüyasını resmetmeye talip bu fakirin kelimeleri.
Buyurun düşünelim bu Hülya’nın içine…
Arabalı vapurun istikameti Eski hisar. Vakit gece vapurdaki otobüsün yolcularından biri uyarıyor. Nabzı bir çarpıntı halinde seyrediyor, zihni darmadağın, korkusu da eksik değil sağında ve solunda geziniyor telaşlı bakışları. Kendinde olsa kendine soracak: ÜSTAD nerede? Çünkü yolcu emin az evvel burada olduğundan. Koltuğundan kalkıyor, otobüsten vapura biniyor.
Suyun ve göğün seyrine dalıyor. Gördüğünü tarifine duruyor dili :
“Sabah olmak üzere, o açık lacivert semaya, kahveye süt karıştırır gibi, ALLAH günün aydınlığını katıp duruyor, denizde Sütliman “
Tarifine fon oluyor vapurun gürültüsü. Martıların çığlığı ekleniyor sonra. Yolcunun korkusu hala taze içinde bir heyecan tortusu, durulmuyor. Yolculuğun durgun bir suda olması, yolculuğu dindirmiyor. Aslında ilk kez olmuyor bu daha evvel de Necip Fazılı görmüştür rüyasında. Ama bu defa farklı, sesi , nefesi hâlâ kulağında; “ Korkma gemidesin pas pas da olsan gemidesin” . Yol boyu bu üç kısa cümle zihninin duvarını dövüp duruyor. Evine varır varmaz uyuyakalıyor. Uykusunun ömrü telefon çalana dek. Henüz sekiz olmamış saat. Telefondaki ses Ömer Kısakürek‘e ait “ Babam seni çok sever cihat.” Diyor ve aynı cümleyi tekrarlıyor Ömer Kısakürek. Sesinde tuhaf bir tını. Sanki biraz evvel Necip Fazıl‘dan da işitmiş gibi.
Yolcuyu bir ürperti kuşatıyor, vapurdaki gibi. Kelimeleri tutuluyor, diyemiyor içindeki o susarken, Ömer Kısakürek‘ten bir davet geliyor: “Hemen bana gel” Bir “peki” ye sığdırıyor bütün cevaplarını ve yine yola düşüyor yolcu.
Yeni taşınılmış bir evin alt katında, yorgunluk emareleri görülen bembeyaz yüzüyle koltukta oturuyor Ömer Kısakürek. ”Bak sakın korkma, ipek gibisin cihat, babam seni çok sever. Sakın korkma, yem desin pas pas da olsan gemidesin” Yolcu cihat “Tesadüfmü” sorusunu geçiriyor aklından. Ve saatlerce susuyorlar, yalnızca ara sıra çay bardaklarının sesi duyuluyor.
Sonra;
Sana söylemedi mi babam? Bana söyledi. Gemidesin cihat bu gece söyledi babam bana manada. Seni çok sever babam.
Çay faslına geçiliyor yine. Çay… Çay… Çay… süküt yarenlik, çayın buharına. Ve Ömer Kısakürek’e düşüyor;
Haydi git.
Yine yola düşüyor yolcu. Yolcuya yine yollar düşüyor şaşkın değil. Biliyor artık, sahiden bir irtibat var üstadı ile arasında. Biliyor, rüyalar bazen hakikatten ibaret. Çay şahit, buharlarında tüten sükut şahit…
Abdülaziz Çekirge
www.musabyasirozen.com.tr