İnsan kaynat düzeni için konulan konularla, kendi benliğine hükmeden ve mecburi olarak boyunediği konuları kavramaktan aciz olduğu için, insan ile kaynat, iç benliği ile dış (Görünür) hayatı arasındaki uyumu, uzlaşmayı ve düzeni sağlayacak mükemmel bir hayat düzeni tespit etmesi ve uygulanabilir hale getirmesi imkansızdır. Böyle bir fonksiyonu icra etme hakkı, yalnız ol kainatın ve insanı yaratan, her konuda onları sevk ve idare etme gücüne sahip olan yüce yaratıcınındır. İnsanla Kainat, insanla, kendi içsel ve dışsal yaşamı arasındaki kurulması gereken bu uyumu sağlayabilmek için ALLAH’ın koyduğu konuların uygulanması kaçınılmazdır. Ancak bu uygulama eylemi, İslam’ın inanç sistemine mutabık olmalıdır. İslam’ın birey ve toplum hayatında etkinlik kazanması ancak insanların ihlasla tek Allah’a kulluk etmeleri ve kulun nasıl yapılacağına Dair kesin bilgileri Allah Resulünden olmaları ile mümkündür. Bir başka deyimle tam teslimiyet ve harici sistemleri reddetme öğretisinin yaşama geçirilmesi ile mümkünleşebilir.

İnsan hayatı ile kainatı idare eden yasalar arasında sağlanacak uyum, insan hayatını her türlü fesattan kurtaracağı gibi, insanlık için yararlı olan her şeyi sağlayacaktır. Bu uyum sayesinde insanlar, her şeyden önce kendileriyle barışık yaşarlar. İnsanın kainat düzeni ile mutabakat içerisinde olması meselesine gelince bu insanların hareket ve davranışlarının, kainat hareketleri ile uyum içerisinde olması, insanların yönelimi ile kainatın Yöneliminin örtüşmesi ile mümkün olur. İnsanların kendileri İle barışık yaşamaları ise, iradeleri ile yaptıkları hareket ve davranışların, Fesada uğramamış saf fıtratları ile örtüşmesi ile gerçekleşir. Bunun gerçekleşmesi halinde insanın yapısı ile fıtri yapısı arasında herhangi bir çatışma veya çelişme meydana gelmez. Çünkü Allah‘ın koyduğu Şeriat, insanın içsel yapısı ile Dışsal yapısının, içsel Hareketleri ile dışsal hareketlerinin arasını telif eder. Kolaylık ve barış içerisinde hareket etmelerini sağlar. Bu telif ve düzenleme insanlar arası ilişkilerde ve insanların genel aktivitelerinde de başka bir telifi, Başka bir düzenlemeyi meydana getirir. Böyle bir durumda insanlar kainat sisteminin uyumlu bir parçası haline gelerek kendileri ile kainat arasında yüce Allah‘ın koyduğu ortak yönteme uygun davranırlar. Yani kainatla da tam bir barış içerisinde yaşarlar. Bundan başka Allah‘ın şeriatı sayesinde kainatın kendisinden gizli olan sırlarını da kolay yoldan keşfeden insan, orada saklı olan hazineleri ortaya çıkarıp insanlığın yararına sunabilir. Bu imkanlarla kainat arasında herhangi bir çatışmaya meydan vermeyen insanlığın ortak çıkarları için Kullanılmalarını sağlar.

Bazı şer fikirli insanların Allah’ın nizami yerine ortaya koydukları değerler, insanlığın hevasıdır. Kutsal kitabımız Kur’an böyleleri hakkında şu açıklamayı yapar. Eğer hak onların istediklerine uyusaydı, gökler ve yer içindekiler Fesada uğrardı. ( Müminun,23/72) Bu nedenle, İslami bakış açısı, İslam’ın dayanağı olan “Hak” İle göklerin ve yerin dayanağı olan “Hak” kavramlarını birleştirerek dünya ve ahiret işlerini, bu yeni kavram muvacehesinde düzerler. Çünkü Allah insanları bu ölçüye göre hesaba çekecek, ona uygun hareket edeni ödüllendirecek, ona tecavüz edeni cezalandıracaktır. Çünkü o Parçalanması imkansız bütünsel bir kavramdır. Her halükarda Allah’ın bu varlık alemi için dilediği kavmi Bir sistemidir. Yasalar manzumesidir. Canlı cansız tüm alem o sisteme boyun eğmek Ve onu değişmeyen bir ilke olarak kabul etmek zorundadır. Konu ile alakalı kuran şu açıklamayı yapmakta;
And olsun, size içinde şanlı ve şerefiniz olan bir kitap indirdik. Akletmiyormusunuz? “ Halkı zalim olan nice kenti kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka bir topluluk getirdik”
“ Azabımızı hissettiklerinde, derhal ondan kaçmak için binek hayvanlarını Mahmuzluyorlardı”
“ Boşuna kaçmayın bol bol verilip içinde Şımartıldığınız nimetlere ve Yurtlarınıza dönün; Çünkü sorgulanacaksınız. Eyvah bize derler gerçekten biz zalimlermişiz. Bu mırıldanmaları sürüp giderken biz onları biçilmiş ekin gibi yaptık; Sunup gittiler”
“ Biz göğü, Yeri ve bunların arasında bulunanları eğlence olsun diye yaratmadık”
“ Eğer biz eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan bir eğlence edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık”
“Hayır biz hakkı batılın üzerine atarız da o, onun beynini parçalar, derhal batılın canı çıkar. Allah’a yaklaştırdığınız niteliklerden ötürü vay sizin halinize!“
“ Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Onun yanında bulunanlar, ona kulluk etmekten dolayı kibirlenmez ve usanmazlar”
İnsan fıtratı, çünkü fıtratının yapısal özelliği, onu çevreleyen kainat sisteminin oluş, özellikleri benliğine, Bu varlık âleminin hakka dayandığını,
“Hak” Üzere kurulduğunu, bu konuda “ Hakkın temel olduğunu ilham eder. O “Hak” İlahi düzenleme temeli üzerine yerleştirilmiştir. Kesinlikle sarsılmaz, değişik yollara ayrılmaz, işlevi değişmez, birbiri ile çelişir nede çatışır; Geçici raslantılar, yoldan çıkmış Kaçamaklar, değişken tutkular ve istemlerini uygun biçimde yürümez. Ölçüleri önceden belirlenmiş sağlam ve son derece incelikli bir düzen içerisinde seyreder. Bu yüzden insan ile benliğinin derinliklerinde saklı “Hak” arasında, hevasının etkisi ile bir ters düşme, bir ayrılık baş gösterdiğinde, insanla fıtratı arasında çelişme ve çatışma meydana gelir. Böylesi bir çelişme ve çatışma, ancak insanoğlu, hayatını Allah‘ın şeriatına değil, kendi hevasına dayalı, yaşama biçimine Dayandırdığında, yaratıcısına kayıtsız şartsız bağlı olan su kaynat gibi Allah’ına teslim olmadığı zaman söz konusu olur.
Bu ayrılığa ve çatışmaya düşme vakiasının Bir benzeri fertler cemaatler, Ümmetler ve kuşaklar arasında meydana gelebileceği gibi, insanlık ile onu çevreleyen kainat arasında da meydana gelir. Bu durumda kainat sistemine bağlı güçleri, hazineleri, insan oğlunun huzuruna ve Medenileşmesine vesile olur. Bu takdirde Allahın kanunu yeryüzüne yerleştirmenin görünürdeki belli başlı hedefi salt ahiret için çalışmak, hazırlanmak için olmaz. Çünkü dünya ve ahiret insan hayatı için birbirini bütünleyen iki aşamadır. Allahın Kanunları insan hayatında bu iki aşamanın arasını ulaştırır; İnsan hayatı ile kainat düzeni için Allah’ın koyduğu düzenin arasını bağdaştırır. Cihansümul İlahi düzen ile uzlaşmak, insan oğlunun mutlu olmasını ahirete bırakmaz. Aksine mutluluğa erme meselesini ilk aşamada yani dünyada gerçekleştirilebilecek bir olgu olarak kabul eder. Ahirette ise insanın bu mutluluğunu zirveye ulaştırır.
İslam düşüncesinin ( veya dünya görüşünün) Kainat ve bu kainatın gölgesinde yaşamını sürdüren insan varlığı hakkındaki temel kanaati Ve tutumu böyledir. Bu fikri temel, Özü itibari ile insanlığın tanıdığı Diğer dünya görüşlerinden farklıdır. Bu nedenle İslami dünya görüşü başka sosyal düzen verin, ideolojilerin Hiç birisinin dayanmadığı özgün gereklilikler temeline dayanır.
09.11.2022
M.Yasir ÖZEN