Uyan İslam Ümmeti Mazlum Gazze İçin Uyan

Uyan İslam Ümmeti Mazlum Gazze İçin Uyan

Gazze mazlum, Gazze aç, Gazze susuz, Gazze katlediliyor. Nerdesiniz ey krallar, ey ağalar, ey paşalar Dünyanın gözü önünde mazlum ümmet diye, mi ilk kıblemiz için vatan toprağı namusu için direnişinden dolayı soykırıma uğruyor. Bugün uyanmayacaksınız da ne zaman uyanacaksınız. Ayağa kalkıp birleşeceksiniz artık bu sistemi yöneten küresel güce Siyonist ittifaklara baş kaldırmayacaksınız da ne zaman baş kaldıracaksınız. Biz ki komşusu açken tok bile yatmayı Öğreten bir dinin, ümmetin mensupları iken gözümüzün önünde 100 senedir tüm imkansızlıklara, yoklukları rağmen göstermiş oldukları direniş harikası bir halkı Filistin halkını katlediyorlar. Ey Müslüman liderler siz ne yapıyorsunuz siyasi ve farklı bedel ödememek için şiddetle kınıyoruz. İhtilale davet ediyoruz gibi çeşitli söylemlerinden başka bir şey yok bilmiyorsunuz ki katliam yapmadan durmayacaklar. Bu söylemlerin hiçbir anlamı yok Şer ortakları Okyanus üzerinden gemi floraları savaş uçakları Gazze’ye gönderiyorlar. Tüm Müslüman ülkelerine adeta meydan okurcasına Siyonistlerle beraber olduklarını söylüyorlar ve medyada bile aba altından sopa gösteriyorlar karışmayın diye. Gizli görüşmelerdeki söylemleri pazarlıkları tahmin etmek zor değil. İşid gibi İslam la alakası olmayan bir örgütü kurup İslam’a Müslümanlara verdikleri zararın tarifi bile mümkün değilken buna rağmen ilk etapta bu örgüte verilen destek cihatçılardan tutun tüm güç odaklarına kadar Bugün hak dava olan Filistin mücadelesinin davasına verilmiyor. Gazze katlediliyor bu katliam başladığından belli saraylarında köşelerinde çok yıldızlı kral daireleri, otellerinde Ye kürküm ye sofraları kuran Müslüman liderleri sorarım, özel hazırlanan, özel yetişmiş mahsuller den Şeflerin yaptıkları yemekleri yerken hiç aklımıza geldi mi Gazze. Çocukları mazlumları? Burada reel politik bir yorum yapmak gerekir ki uluslararası ilişkileri ve şu anki dünya sisteminin %70’i bu katliamı yapanlar tarafından yönetilmektedir.

Bu sisteme olan bakışlar menfaatler siyasi çıkarlar doğrultusunda pasif kalmaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı veya daha büyük bölgesel savaşlar çıkmasını kesinlikle istememekteyiz, ama bu gidişata da kararlı bir şekilde dur demesini beklemekteyiz.

İslam aleminde Müslüman ülkelerde de bu kadar güç fazlasıyla mevcuttur, işte sorun da burada bunun yapılmaması bedel öderim veya ödetirler koltukları iktidarlara gider korkularıyla pasif kalıp hareket edilememektedir. Tüm farklılıkları mezhepleri, hasımlıkları yani her şeyi bir tarafa bırakıp tüm İslam alemi bir olarak ve diğer destek veren devletlere tek vücut tek yürek olup karşılarında durulursa bu zülüm son bulur, hatta zulme uğrayan Müslüman olsun olmasın dünyanın neresinde olursa olsun mazlum hakları için kurtuluş olur. Tüm dünya değişir. Buradan Müslüman olmayan ama Müslüman ülkelerinden daha çok tepki veren Siyonizm e destek Vermeyen ülkelerin liderlerine ve haklarına.

Bir özgür Filistin sevdalısı gönüllüsü olarak teşekkür etmek isterim…! Yazımın son bölümünde belirtmek isterim ki; Hamaslı kardeşlerimizin yapmış olduğu saldırının başında sivil, kadın ve Siyonizm le alakasız kişilerle birlikte anlayabiliyoruz, sahada makul görülebilecek hatalardır ki yıllardır taşla sopayla fosfor bombalarına bile direnen Siyonist hapisanelerin de esir olan Filistinli kadınlara, çocuklara, masumlara akıla lmaz işkenceleri, eziyetleri tarifi mümkün olmayan insanlık dışı zulümleri yaşayan bir halkın esir olan kardeşlerini  hapishanelerdeki masumları kurtarmak için şu anki yaşayan katliamda koz aracı olarak kullanmak amaçlı yapılmış mazur görülebilecek Bir hata olarak görmek gerekmektedir. Ama ne yazık ki bir hayatı yıllardır yapılan zulmün en aşağılık davranışların görmezden gelerek örtülmesi için fırsat bilip öyle propaganda yapılmaktadır. Şu anki soykırımın bahanesi olmaktadır. Bir de en acılarından birisi de Müslüman devletlerin kendi çıkarları için vermedikleri desteğin bahanesi olmaktadır ki Yıllardır bu hatanın tarif edilmeyecek derecede ağır zulmünü yaşamış ve yaşamakta olan bir halka son olarak Siyonist olmayıp dinimize düşmanlık etmeyen Yahudi halkına seslenmek istiyorum. Tarih boyunca uğradığımız tüm soykırımlarda size İslâmiyet in doğuşundan belli, o çağın egemen Müslüman devletleri ve halkı sahip çıkmıştır. Bu devletlerde özgür barış içinde hiçbir zulme kısıtlamaya maruz kalmadan yaşamışsınızdır. En yakın tarihten örneğin Nazi Almanya sı 1492 İspanyasından ve belirtmediğim eski çağlardaki uğradığımız katliamlar da soykırımlarda hep Müslümanlar kurtarmışlar. Kurtarmak için mücadele etmişlerdir, şu anki gibi bir gücümüz yokken şimdi siz bu soykırıma sessiz mi kalacaksınız. Size asla zülüm etmemiş bir halka Siyonist, faşist devletimizin yapmış olduğu bu katliama dur demeniz sizin Şeref namus borcumuzdur.

Yazıma son verirken Rabbim her daim Filistin mücahitlerinin yar ve yardımcısı olması dileklerimle Allaha emanet olun…!

Selam olsun Özgür Filistin halkına, selam olsun hak yolunda Savaşan şehit olan Filistinli Mücahit’lere…

Emrah Sağlık / 14/10/2023

                                                                                              www.musabyasirozen.com.tr

DEVLET İKTİDAR VE SİYASET

DEVLET İKTİDAR VE SİYASET

Siyaset sosyolojisinin geniş kapsamlı bir biçimde tanımlanması bir önceki makalede işlendiği gibi, 1980 lerden itibaren genel kabul görmesine rağmen bir çok siyaset sosyoloğu Ve hatta bu tanımı bizzat kendilerine mal eden siyaset sosyologları bile siyaset toplumun bir çok farklı alanında, örneğin aile, eğitim gibi bir dizi toplumsal kurumlarda analiz etmektense yine devlet çerçevesinde, devlet aygıtının sınırları dahilinde meydana gelen bir olgu olarak irdelemeye devam Etmişlerdir. Siyaset olgusunun devletle bu şekilde özdeşleştirilmesinin Tabi bir çok nedeni vardır. Bunlardan biri siyaset sosyolojisinin çok uzun bir süre geleneksel olarak nitelendirilebileceğimiz Bir kurumsal Siyaset bilimi anlayışının etkisi altında kalmış olmasıdır. Siyaset sosyologlarının zihin haritasının bu şekilde çizilmesi ve edindikleri düşünce alışkanlığı onların devlete, merkezi bir önem atfetmelerine ve devlete Siyasal sürecin odağı ve neredeyse tek dayanağı ve kaynağı Olarak algılamalarına neden olmuştur.

Geleneksel siyaset biliminin inşa ettiği kavramsal çerçeve siyaset sosyolojisi üzerinde etkili olmuştur, dedik ve bu eski kendisini öncelikle siyaset kavramının tanımlanmasında göstermektedir. Gerçekte de siyaset nedir? Bu soru ya Yanıt bulmak için Siyaset sözcüğünün zaman içerisinde, bilim tarihi boyunca, bilim dilinde taşımış olduğu anlamlarına bakmak gerekir. Ama herkes bilir ki, siyaset sözcüğünün bilim dışı gündelik sohbetlerde kullanımın Bile birden fazla anlamı taşıdığıda bir gerçektir. Örneğin bir hükümetin eğitim Siyasetinden yakınıyor, devletin dış Siyasetinden ya da belirli bir işletmenin Personel istihdam Siyasetinden söz ediyoruz. Bunun yanı sıra falanca kişinin siyasi davrandığını söylüyor ya da ben siyasete karışmam diyerek tehlikeli saydığımız bazı tartışmalardan kendimizi sıyırabiliyoruz. Demekki günlük konuşma dilinde siyaset sözcüğünün birden fazla anlam taşıması meselesi bir yana, zaman zaman bir kişinin siyasi davrandığını ileri sürdüğümüzde olduğu gibi, bu sözcüğün olumsuz bir yan anlam taşıdığı da ortaya çıkıyor. Gerçi bu sözcüğü sohbetlerimizde kullandığımız da neyi kast ettiğimiz, siyaset sözcüğünün neye tekabül ettiği konusunda sezgisel düzeyde de olsa belirli bir bilgiye sahibiz. Ama birisi çıkıpta bize siyaset sözcüğü ile kesin olarak ve net bir biçimde neyi kastettiğimizi soracak olsa yanıt vermekte güçlük çeker ve bu amiyane   ( yada vürgel) Bilginin yetersiz olduğunu anlarız. Çünkü Siyaseti bir kavram olarak tanımlamak da güçlük çekeriz.
DEVLET İKTİDAR VE SİYASET
Ne var ki, Siyaseti bilim alanında da bir kavram olarak tanımlanması Çetin çabaları neden olmuş ve bu konuda çeşitli yorumlar birbirleriyle çekişme noktasına gelmiştir. Gerek siyaset biliminin, gerek siyaset sosyolojisinin ortak bilimsel objesi olan siyasetin kavramlaştırılması gerçekten de zorlu Bir uğraş teşkil etmiştir. Oysaki diğer bilim dallarının, özellikle doğa bilimlerinin bilimsel objelerine ilişkin bu türden bir tartışma ve güçlük yok. Örneğin botaniğin bilimsel objesi olan bitkilerin tanımlanması ekoller arasında yaklaşım çarpıtmalarına yol açmıyor. Gerçi bu alanda da tartışma var, ama burada tartışma bilimsel objenin tanımı üzerinde değil bitkilerin mesela organik yapıları üzerinde ya da çeşitli tasnifleri konusunda odaklasıyor. Bu toplumun fiziksel ve de aradan zaman geçtikçe daha iyi tespit edilebileceğimiz Şekilde, sosyolojik anlamda da sarsan 17 Ağustos 1999 depreminden sonra bunu gördük.
Yer bilimcilerin ve jeofizikçilerin bilimsel objeleri, örneğin depremlerin Fay hareketlerinden kaynaklandığı, bir fayın ne olduğu ya da ne olmadığı konusunda tanımsal çalışmalara girmediklerini müşahade ettik. Tartışmalar bilimsel objelerinin teşhisi ve tanıma konusunda değil, başka bir alanda cereyan ediyordu. Fayların aktif olup olmadığı, tek parçalı ya da birden çok parçalı olup olmadığı bir sonraki muhtemel depremin tarihi ve tahrip gücü hakkında anlaşmazlık vardı. Onları dinleyen TV seyircileri gerçi hepsinin bir araya gelip aynı yönünde beyanat vermelerinden şikayetçiydi. Çünkü ekran karşısındaki izleyiciler, bilimsel faaliyetin ve bilimde gerçeği aramanın tartışma ve eleştiri zemini üzerinde temellidiğini bilmiyorlardı. Elbette bilmek zorunda da değillerdi. Bilimsel olarak imkansızı, tek beşi aşmaz bir doğulunun açıklanmasını istiyorlardı. Ama biz yine siyaset konusuna dönelim ve sorularımıza dönelim. Toplumsal hayatta cereyan eden sayısız olaylar arasında neyin siyaset olduğunu neyin olmadığını ayırt etmemizin, yani herhangi bir olayı bir siyasal olay olarak teşhir etmemizin yöntemi nedir? Siyaset kavramını tanımlama çabası belli başlı iki yönde süregelmiştir. Bir grup araştırmacı siyasetin devlet olgusuna ilişkin bir faaliyet alanı teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Bu yorum Aristo‘nun siyaset bilimine miras bırakmış olduğu geleneksel anlayışın temelini oluşturmaktadır.
DEVLET İKTİDAR VE SİYASET
Aristo, Biliyoruz, insan oğlunun doğasını açıklamak için 10.01 Siyasal hayvan (zoon politikon) Olarak tarif etmişti. Ona göre Siyaset İnsan oğlunun doğasında olan toplumsallığının, Yani cinsleri ile iletişim kurma ihtiyacının ve yeteneğinin uzantısı olarak karşımıza çıkıyordu. Gerçi Toplumsallık bazı hayvan türlerinin de sahip oldukları bir özellikti. Hayvanlar aleminde de sürüler halinde birlikte yaşama hareket etme ilişki ve iletişim kurma örnekleri gözlemlenmiyor değildi, Ama hiçbir hayvan türünün geliştirdiği iletişim sisteminin Siyasal düzeyde bir örgütlenmesi, Siyasal nitelikli bir ilişkiler sistemi kurması varit değildi.
DEVLET-İKTİDAR-VE-SİYASET
Oysaki Siyasallık sadece insanlara özgü bir özellikti ama yine de Aristo tüm insanların Siyasal bir toplum oluşturmadıkları ya da oluşturma istidadına sahip olmadıkları kanaatini taşıyordu. Bazıları topluluklar halinde yaşıyordu, ama bu topluluklar henüz siyaset öncesi bir düzen aşamasında oluşan topluluklardır. Bu topluluklar, Atinanın halkı gibi bir Siyasal toplumu insan oğlunun doğallığının en üst düzey bir sonucu olan ve dolayısı ile ona en çok yakışan Siyasal düzeyde bir örgütlenmeyi, polisi oluşturamamışlardı. O gerçekten de, Aristo‘nun Bu konudaki değerlendirmesi kesindir. O site – Devletin (Polis’in) Doğanın yarattığı bir şey olduğu, insan oğlunun da doğası gereği Siyasal bir hayvan olduğu aşikar bir gerçektir diyordu. Gerçi insanlar polisin dışında da Siyasal nitelikte olmayan bazı örgütlenmeleri gerçekleştirmişlerdi. Ama Aristo biliyoruz, polisi (yani devleti) En önemli iki yerde, toplumsal gruplaşmaların tümünü, örneğin aileyi ya da cemaat biçiminde örgütlenmiş insan gruplarının tümünü sinesinde barındıran, siyaset üzerinde temellenmesinden ve siyaset üretmesinden dolayı da hepsini içeren en üstün topluluk olarak tanımlıyordu. Siyaset düşünme tarihi bize gösteriyor ki, bu tanım uzun yüzyıllar boyunca çok büyük rağbet görecektir.
27.02.2023
M.Yasir ÖZEN
error: İçerik korunuyor !!!