Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK / Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Mustafa Özen

Fikir adamı, Şairler Sultanı, Üstadım;

Biz gençlerin varlık şuuru kazanmasında, kültürel ve ideolojik hayat maceramızın oluşumunda önderlik eden muallim. Ben bir genç arıyorum gençlikle Köprübaşı! Mısralarında bahsettiğin; size bir o kadar hasret, fikir ve düşüncelerinizi benimsemiş, yokluğunuzdan şikayetçi, kitaplarınızla sizi arayıp bulmaya çalışan, bu mısraların hakkını vermek isteyen yok mu. Konferans vereceği yerde tek sandalye dahi boş ise konuşmasını yapmayacak kadar fikre, düşünceye saygı gösteren, önem veren biz gençlerin ellerinden tutacak Necip Fazıl, diyen bir gençlik doğuyor. 

Bu arayıştan sonra bizler diyoruz bizler olmalıyız yeni gençlerin Necip Fazıl’ı çünkü bizler hasretiz meclislerimizde. “ Hakimiyet Allah’ındır“ yazısına bizler hasret kaldık ama bizden sonrakileri hasret bırakmamak için yılmadan çaba göstereceğiz. Senin yolundan, izinden giderek bu hasrete son vermeliyiz. Çünkü artık bizler gecenin zifiri karanlıkta ak sütün içindeki akıl’ı fark etmeye başladık. Gençliği Hitabede bahsettiğiniz gibi annesi, babası, nenesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş Müslümanlarsınız. Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!“ diyecek ve gerçek Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü her haliyle gösterecek gençlik“ bizler göstermeye başladık. Şairler sultanı Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü. Bunu da yine sizin bir gençlere verdiği “Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. Yürüyeceğim de bas yürü” öğüdünde başarabiliyor, cesaret alıyoruz.

Mustafa Özen

Üstadım siz’ki Müslümanların çil yavrusu gibi dağıldığı sükunete büründüğü zamanda Müslümanların sesi olan “Zaten bu Müslümanlardan bir şey olmaz” yaftasını söküp attınız. Rabbim sizden razı olsun. Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri sadece beyni zonklayan biri! Mısralarızı affınıza sığınarak kabul etmiyoruz. Fikir dünyamızın önderi. Siz şairler sultanı biz gençlere Önder olan, ufkumuzu açan, fikirlerinizle düşünce hayatımızı etkileyen, şiirlerinizle edebiyatımızı süsleyen sanatkârsınız. Hani diyorsunuz ya “bir duam bir de eski seccade hepsi hepsi bu kadar işte benim sermayem!” Bir de senin yolundan gelmeye çalışan gençlerin var kabul edersen eğer. Kim var denildiğinde sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım” diyen gençlerin. Halka değil Hakka inanan gençler. Babamın hayaline şahit olmak da bana nasipmiş demek ki. “ siz o gençliğin habercilerisiniz” diyen Mehmet Ağabeyimizin , oğlunuzun bahsettiği gençler. Evet, bizler bugüne kadar hep engellenmeye çalışılan taraftık, önlerimize setler çekildi. Kimi taşıdığımız değerlerden korktu, kimi önyargılarının esiri oldu. Ama bizler susup bir kenara çekilmedik ve şimdi değerlerimizi yaşıyor olabilmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Bir kesim tarafından cehalete gömülmeye çalışılırken, onları kendi cehaletleriyle baş başa bıraktık.

Şimdilerde biz gençlerin dilinde senin duan var üstadım. “Allah’ım bizleri hem af hem de adam et“ ne güzel bir duayı miras bırakmışsın bizlere Allah senden sonsuz kez razı olsun Şairler sultanı. Bizlere dua et, geçmişimizin karanlıklarının bütün izleri gitsin, Allah vatanımıza o günleri bir daha yaşatmakla birlikte makamlarımızın duvarlarında asılı durmak zorundaki put yerine “Hakimiyet Allah’ındır” yazısını görmeyi nasip etsin

Selam ve dua ile …

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

Mustafa Özen

Abdulmecid zamanında, bilhassa Kırım Harbi’den sonra devlet merkezi olan İstanbul halkı çılgın bir (lüks) ve Sefahet hayatına düşmüştü. Bunun memlekette açtığı yaralar, o kadar derin oldu ki, imparatorluk hazinesinin duyunu umumiye boyunduruğuna , vatandaş kesesinin de gayri Türk sarraf pençesine düşmesine kadar verdi. Müverrih Cevdet Paşa, gençliğine rastlayan o yılları ne acı anlatır:

Öteden beri herkes iradına göre masraf ederdi. Alafranga hane ve sahil han temayülatı yoktu. Abdulmecid’in saltanatı başlarında Mısır’dan İstanbul’a pek çok paşa ve beyler ve hanımlar hicret ettiler. Gayet yüksek bağlarla konaklar ve yalılar satın aldılar. Alafranga eşya ile süsleyip döşediler. Bol bol paralar sarf ve israf eylediler. Sefahat kapılarını açtılar. İstanbul vükela ve kibarı da mısır‘lılarla aşık atmaya; vükela ve Kibar’ıda mısırlılarla aşık atmağa: vükela haremleri, Mısırlı Mehmet Ali Paşa kerim esi Zeynep hanımı taklide kalkıştılar. Mesela Sadrazam Ali Paşanın dairesi masrafı ayda 4000 altına vardı. Ali Paşa’nın Ali adında çarebru bir delikanlısı vardı ki: masrafı, Efendi’den bir adamın hanesini Kibar’hane bir surette idare edebilirdi. Sadaret maaşı Paşa’ya yetmez oldu.

Abdulmecid

Sultanlara gelince, Vükela haremlerinden üstün olmalıydılar. Hesapsız masraf etmeye başladılar. Maaşları ile idare olamayıp borca battılar. Eskiden beri sarayda kapalı yaşayan kadın efendiler’de, Zi hükmü icabınca arabalarla gezmeye başladılar. Masrafları arttı: borçlandılar. Alışverişlerine vasıta olan kahveci ve Baltacılar pek acayip suistimalleri koyuldular. Mesela: bir tüccardan yüzbin kuruşluk mal alırlarsa ellinin kuruşta nakit alıp sultan namına 150.000’in senet verirlerdi. Bu yüzden Sarayı hümayun‘un üç yıl içinde 3 milyon kese akçe borcu çıktı.

Sultanların ve kadın efendilerin asım takımı Beyoğlu sarrafları elinde rehin kaldı.

Kırım muharebe’sinde Fransız ve İngiliz ve sardunya askerleri İstanbul’a geldiklerinde çarşıya su gibi altın akıttılar. İstanbul esnafı çok para kazandı. O esnada yapılan saray düğünlerinden de çarşı esnafı, bilhassa kuyumcular fevkalade istifade ederek Kibar’hane yaşamaya alıştılar. Boğaz içinde yalılar tuttular. O zaman Kadıköy ve Adalar henüz mamur değildi . Kızıl Toprak’ın adı bile yoktu İstanbul’un tek seviyesi Boğaziçi idi. Boğaziçi kiralanacak köşe bucak kalmadı. Büyükdere’de dört odalı bir kira evi bulmak bir saadet sayıldı. Şeyhül İslam Saadettin Efendi altı aylığı 40.000 kuruşa Baltalimanı’nda bir yalı kiralamıştı. Nakil tebrik için gelen ihtiyar bir adam ben bu yalının filan tarihte 40.000 kuruşa satıldığını bilirim… Dediğinde herkes hayret etti. Ki bu yalı bilahane Mısırlı Halim Paşa tarafından alınmıştır. Akarların kıymet ve kirası bu kadar yükseldiği esnada esnaf ve rençberlere göre para kazanmak da, balık tutmak kadar kolay bir iş oldu. Gariptir ki, kırım muharebesinden evvel İstanbul ve civarında pek çok hırsız vardı. Harpten sonra hırsızların adı battı. Anlaşıldı ki memleketimizde hırsızlığın artması parasızlıktan imiş…

Mustafa Özen

Abdulmecid kızlar’ağası Münire Sultana göndererek israflarından dolayı akıllarını başlarına toplasınlar, artık aşırıp taşırdılar. Tektir şöyle dursun dayak attırırım, diye azarlamış. Bir gün de at ile Babı Ali’ye geldi. Bir kimseye iltifat etmeyerek dairesine girdi. Vükela dehşet içinde kaldı. Refik Sultanın zevci olan Kaptanı Derya Mehmet Ali Paşa’yı karısının 60.000 kese borcundan ötürü tektir etti: (Hain herif) diye bağırdı. Diğer damat paşalara da Sultanlar gece Mehtaplarda gezermiş… Benim gece Mehtap’ta gezer kızım yoktur. Onları da reddederim, bu heriflerin hareketleri artık namusuma dokunuyor dedi. Bir gün sonra da hepsini memuriyetlerinden azletti. Saray kadınlarının arabaya binmemeleri için Ser asker Rıza Paşa’nın saray arabalarını zincir ile birbirine bağladığı söylendi.

Abdulmecid’in ilk zamanı doğrusu pek güzel geçti. Hele 1260 tarihinden 1270 tarihine kadar İstanbul ve Boğaziçi ferah ve Meserret ve tarif olunmaz eğlence ve şenlik cennetinden bir numune idi. Fakat sonraları israf ve sefahet yolları açılmakla çok sıkıntı çekildi. Devlet borca battı, kendi de kederinden hastalandı… Cevdet paşa merhumun (Maruzat)’ından naklettiğim bu satırlar, bugün ibret ile okunmaya değer işte kökleri.

 

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

EBÜ EYYÜB EL-ENSARI (R.A.)

EBÜ EYYÜB EL-ENSARi (R.A.) / MUSTAFA ÖZEN

EBÜ EYYÜB EL-ENSARİ (R.A.)

Mustafa Özen

Resulullah ( s.a.v.) Medine’yi Münevvere‘de bir kuşluk vakti Hazreti Ebu Bekir’i Sıddık ve Hazreti Ömer’ül Faruk ile beraber Ebu Eyuubi Ensari hazretlerinin evine gittiler. Bahçede çalışmakta olan Ebu Eyuubi Ensari  hazretleri Resulullah’ın (s.a.v) sesini işitip koşarak eve geldi. “merhaba ya Resulullah! Arkadaşlarınızla beraber hoş geldiniz, safa geldiniz.” Diyerek karşıladı, hurma ağacından kopardığı bir salkım ile geldi. Salkım da üç çeşit hurma vardı. Hazreti Resulullah efendimiz “Ya Eba Eyyüb! bu salkımdaki kuru hurmaları ayır”  buyur’unca ya Resulullah! Emir sizindir.ancak, size hayvan kesip et ikram edeceğim” dedi. Resulullah da: “ eğer hayvan keseceksen sağmal hayvan kesme “ buyururdu. Eyyubi ensari Radiyallahu Anh oğlak kesti. Hanımı ümmü Eyyüb (r.a) da yarısını söğüş yaptı diğer yarısını da kızarttı. Etleri ekmeğin üzerine koyup sofraya getirdi. “ Ya Resulullah, buyrunuz dedi. Resulullah (s.a.v):  “ Ya Eba Eyyüb! Bu ekmek ile etten bir parça da kızım Fatıma’ya gönderin. Biliyorum ki, epey zamandan beri Fatıma bu yemeği yememiştir.” Sofra kalktıktan sonra peygamberimiz “ bütün bu nimetler, ekmek, et, hurma, taze hurma ne güzel . Bu nimetler şükür ister. Buyurup ağladılar. Nefsim, yed-i kudretinde olan Allahu Tealaya yemin ederim ki, bu nimetler yüzünden, yarın kıyamet gününde Sual olunacaksınız… Buyurdular.

 

Hazreti Ebu Eyyüb Ensari Bedir, Uhud, Hudeybiye ve diğer gazvelerde bulundu. Hazreti Ebu Eyyub Ensari (r.a) Cemel ve sıffın vakalarında Hz. Ali’nin (k.v.) kumandanları arasında idi. M. 670 de Kostantiniyye’nin (İstanbul) Fethi için Hz.Muaviye‘nin gönderdiği orduya iştirak etti. Hz. Eyyüb-i Ensari Muhasara sırasında hastalandı. Hasta yatağından harbin seyrini takip ediyordu. Ordu kumandanı Yezid Bin Muaviye kendisini ziyaret etti. Yezid’in ziyaretinden memnun olan Ebu Eyyüb Ensari peygamber efendimizin Kostantiniye’de kalenin yanında Salih bir zat defn olunacaktır. Hadisi rivayet etti: “ şayet burada vefat edersem cenazemi ordunun gidebileceği yerin en ileri noktasına defin edin”  şeklindeki vasiyeti yerine getirildi.

 

Mustafa Özen

Mübarek kabirleri 1453 yılında Kostantiniyye (İstanbul) nin fethinden evvel Akşemseddin (k.s.) hazretleri tarafından keşfedilmiştir.

 

 Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr      

 

 

 

 

 

Mustafa Özen

Disiplin / MUSTAFA ÖZEN

Disiplin

Günah Allaha giden dosdoğru yolun engelleri ve saptırıcı kollarıdır. Onun için ki, günahı Allah’a ermenin manileri bilmek ve onlarla mücadele nefsine ne kadar ağır gelirse gelsin, mukavemetten en derin disiplin zevkini almak lazımdır. Günah bu gözle görülecek olursa mukavemeti Nefise acı gelen bir şey olmaktan çıkar ve onları tek tek bilmek, düşman ordusunu unsur unsur tanımak gibi zevkli bir anlayışa döner.

Günahların niçin, neden, nasıl, olmasa olmaz mıydı? Gibi nefs acısı belirten istifhamlara tahammülü yoktur. İlahi disiplin; işte o kadar…

Büyük Doğu,

  Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

EMANET

Emanet

Büyük HuzurKainatın Efendisi ve muazzez sahabi’leri… Birden meclise bir arabi gelip oturuyor ve Allah Resulünün sözlerini kesercesine soruyor:

Kıyamet ne zaman, Ey Allah’ın Resulü!

Allahın Resulü göğü yere indiren konuşmalarını kesmiyorlar. Gözler nur kaynağı yüzlerinde ve kulaklar nur örgüsü sözlerinde… Kimsenin arabiye dikkat ettiği yok… Hatta bazıları bu tepeden inme suali beğenmemiş, bazıları da her halde Allahın Resulü işitmediler! Diye düşünmüştür.

Varlığın Tacı, sözlerini bitirince buyuruyorlar:

Bana kıyameti soran nerede?

Buradayım, Ey Allahın Resulü!

Emanet kayboldu mu kıyameti bekle!

Emaneti kaybetmek nasıl olur, ey Allahın Resulü?

İşler ehil olmayanlara verilince kıyameti bekle!

 

ADI DEĞMEZ  ( BÜYÜK DOĞU )

Derleyen                     

  Mustafa Özen  

www.musabyasirozen.com.tr   

Mustafa Özen

YİNE DÜN VE BUGÜN

Mustafa Özen

Bu iki sadeleştirilmiş ferman sureti dört asır önceki devlet sağlamlığı hükümet gücü ve cemiyet dayanışmamızı belirtmeye yeter:

İstanbul kadısına hüküm ki: sapasağlam kisbemukte’dir olan kimseler sokak ve mahallelerde dolaşıp dilenciliği meslek ediniyorlar. Bazıları da kör cariyeler ve köleler satın alıp onları dillendirip ticaret ediyorlar. Bir adamın boynuna zincir takıp borçludur, mahpustur diye halkı acındırıp dolandırıyorlar. Halk bütün bu dilencilerden çok inciniyor. Şehir Su başısı vasıtası ile bunun önüne geçilecektir. Hakikaten dilenmekten başka çaresi olmayan pir-i fani ve malûlleri de tespit Edip isimleri Divan’ı hümayun’a gönderilecek, bulaşıcı hastalıkları olan dilenciler de dışarı sürülecektir. 1568

İstanbul kadısına hüküm ki: İstanbul’da sık sık görülen yangın afetine karşı İstanbul ahalisinin de elbirliğiyle tedbir alması lazımdır: herkes evinin çatısına kadar ulaşacak bir merdiven ile bir büyük fıçı dolusu su bulunduracaktır. Bir yerde yangın çıktı mı, ev halkı can kaygısıyla kaçmayacaktır. Mahalleli de kendi malı kaygısına düşmeyecektir. Asker yetişinceye kadar, mahalleli ve civar mahalleler halkı yangını büyümeden söndürmeye çalışacaktır. Her iki üç ayda bir, yangın ihtimali fazla olan yerlerde evlerin yangın merdivenleri ve su fıçıları teftiş olunacaktır. 1572

                                                                                                                                                                                                 Prof. R.B.

                                                                                                                                                                                 Büyük Doğu 22.mayıs.1978

                                                                                                                                                                                    34. yıl 16. Devre 3. sh. 13 

                                                                                                                                                                                                     Mustafa Özen

                                                                                                                                                                                    www.musabyasirozen.com.tr

 

Mustafa Özen

Dr. NUSSBAUM İSTANBUL’A KOŞUYOR

Mustafa Özen

Türkiye’de vicdan hürriyeti davasının birinci derecede bir konu manzarasını alması. Batı aleminde ilgi uyandırdı; Milletlerarası din hürriyetini savunma cemiyetinin Avrupa Şubesi Genel Sekreteri İsviçreli Dr.Nussbaum Türkiye’ye geldi. Bundan sonra da devamlı ziyaretlerle bizimle temas halinde kaldı. Bir müddet gidip geldikten sonra Genel Sekreter şu inanca vardığını bana anlattı:

Hristiyanlık alemi, Müslümanlığın taassubun esiri ve din hürriyetiyle toleransın düşmanı olduğu hakkında bir cereyan uyandırdı. Bir çokları da buna körükörüne kapıldı. Halbuki ben bu işi derinden derine inceledim. Şu inanca vardım ki tarihi gerçek bunun tamamıyla aksinedir. Bunun en açık delili de, Başka dinlere mensup olanların asırlarca müddet Türkiye’de kendi dini inançları ile beka bulabilmeleridir. Halbuki mesela Endülüs idaresi altında evvelce tam bir Müslüman çevresi olan İspanya tekrar Hristiyan işgali altına düşünce bütün Müslüman’lar yok edilmiş ve kaçmaya mecbur edildi. Hristiyan işgaline uğrayan diğer eski Müslüman memleketlerinde de aynı yolda gelişmeler görüldü.

( Ahmet Emin Yalman )        (Yakın tarihte, Gördüklerim ve Geçirdiklerim Yenilik Basım evi İst.1970 C.4 sh.306 )

 

  Mustafa Özen 

                                                                                                                                                                                       www.musabyasirozen.com.tr

error: İçerik korunuyor !!!