Fatih Sultan Mehmet Han 1453

FATİH SULTAN MEHMET HAN ( 1453 )

İstanbul’un, Konstantinopolis’in fethini vazifelendiren, müjdeleyen ve bu fethi gerçekleştirecek başbuğ ve askeri “ ne güzel başbuğ! “ ve “ ne güzel asker! “ diye anlatan muazzam hadis…

ALLAH Resulünün, hangi dil ve soydan olursa olsun, bütün İslam birlik ve topluluklarına ana cadde işareti veren bu emirlerini yerine getirmek şerefi, başlıca İslam aksiyonu halinde, bundan beş yüz şu kadar yıl evvel, Türk topluluğuna ve onun başbuğu Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu.

Öyle bir emirdir ki bu, Fatih’e gelinceye kadar. Resulullah serverinin, hicaz ve Suriye’den kalkıp İstanbul’a kadar gelen ve gerçek şehitler sıfatıyla kanlı elbiseleri içinde İstanbul surlarının dibine gömülen muazzam sahabelerinden başlayarak, kaç defa tecrübe edilmiş, fakat başarılamamıştı.

Bedir gazası tohumunun, batıyı can evinden toslama yolunda ağacını vermek ve yemişini dermek gibi bir harikayı, bundan 6 asır kadar evvel Türk topluluğu ve onun genç başbuğu yerine getirdi.

Bütün yolların kendisine çıktığı Roma’nın şark bölümü Bizansiyum, gerçekte doğu ve batı düğümünün merkezi bin bir yol ağzı; onun fatihi, Sultan Mehmet’te, Türk cemiyetini, dünü, evvelki günü, bugünü ve yarınıyla saran binbir mananın kavşak noktasıdır. Fatih’ten yola çıkıp nereye varamayız ki?

İlk mana, büyük mana, kurtarıcı mana; Fatihi anlamak için, uçurumun dibinden dağ başına bakarak ve uçurumu göremeyecek değil, dağ başından uçuruma göz atarak ve her an yüksekliğin şartını içimizde gizli tutarak hükme varmak lazımdır. Biz çent zamanından beri, tarihi mefahirimizle pohpohlanırken palasparelere bürünmüş dilencinin, boynuna ölü bir plaka asıp şehzadelik iddia etmesi gibi, ne kendi öz gerçeğini, şu andaki gerçeğini, ne de kaybettiği büyük hakikat mazideki maktul hakikati görebilen, gözlere mil çekici ve ruha zift doldurucu bir halet, bir piskoz içindeyiz. Fatih’i görebilmek için, başımızı abdal abdal havaya kaldırıp, nur saçarak dünyayı devreden füzeye bakmalıyız; bir an o füzenin içinden dünyaya ve kendimize bakmalıyız! Ancak bu şekilde büyük başbuğ ordusunun dümen neferi olabilmek fazileti ve liyakatine ereriz.

Büyük doğu ilke ve kaideleri

BÜYÜK DOĞU İLKE VE KAİDELERİ

  • Türk’ün ruh kökünü kurtarmak ve onu yeni zaman ve mekana tatbik etmek idealinin eşliğinde her daim olabilmek, hali.
  • Kainattaki her noktanın kıymet hükmüne ve bütün bir dünya muhasebesine sahiplik siarı… Hayatı bütün dallarıyla kuşatıcı, renklendirici, süsleyici bir ( estetik, güzellik sanatı ) dağları taşları devirip sürükleyici ve gaye noktasına sürücü bir ( diyalektik – metodlu düşünme ifadelendirme sanatı ) boş başları mıknatısların demir tozları çektiği gibi toplayıp derleyecek bir ( retorik – örgüleştirme sanatı ) silahların tesir kudretini saha saha bölgeleştirecek bir ( teknik – terbiye ) sanatı
  • Aksiyonculuk seciyesi, inanılan ve bağlanılan davanın fert ve cemiyetinin yoğurma şekillendirme cehdi. Ani hamleci ve teşkilatçı enerji.
  • Ruhunu islamiyetten alan Türk ve bu Türk’ün Türkçülük davası.
  • Ya devlet başa, ya kuzgun leşe… düsturunun temsilcisi
  • Öyle bir nesil ki; Hilalimizi yıldızından ayırmak isteyen, ( komünistler, devrimbazlar, batıcılık taslayanlar, Türk’ün ruh kökünden kopanlar, sancağımızı gizli gizli makaslayanlara ) karşı direniş abidesi.
  • Öyle bir ideal ki; Sancağımızda hilal islam ve yıldız Türk’tür. Türk bir yıldız şeklinde bu hilalin kıskacı içine girdiği andır ki, yolunu bulmuş, insanlığa mutlak yolu göstermiş ve küçük bir oymak çerçevesinden cihan imparatorluğu sahasına geçiş, sarkış mücadelesi.
  • Bize herşeyden evvel, bürüneceğimiz bir ruh, bu ruh etrafında örgütleştireceğimiz bir nizam ve onlara bağlı sistem olarak üç kutuplu eriş ve davranış gerek…
  1. RUH
    1. Doğu kaynağından gelip batıya bütün tecrübeleriyle manada zapt ve fethedilmiş olmanın yepyeni terkip ideali… ve her sahada bu ideale şahsiyet ifadesi.
    2. İçinden ve dışından bütün yanlış anlayış ve tahriplere karşı müdafaalı, olanca asliyet ve saffetiye din bağlılığı, vatan şuuru… ve bu bağlılığın topyekün kainata nizam teşkil edici ölçüyü dinde bulmaya kadar giden genişlik ve derinliği…
    3. Köyde, şehirde, sokakta, meydanda, okulda, ailede, işte, dairede, itfaiye edası ile büyük ahlak seferberliği…
  2. NİZAM
    1. Bu ruha göre, bütün ‘iyi’ leri getirici ve ‘kötü’ leri süpürücü, bir algoritma bütünlüğü içinde, ( ideolojik ) kanunlar, emirler ve yasaklar tablosu… ve bu emir ve yasaklarda, şiddetle merhametin son haddi; ve insanda nüfuz arttıkça inkıyadı arttırıcı şuur…
    2. Milli irade temsilciliği ocağının duvarında ve cins kafaların alınlarında “ Hakimiyet ALLAH’ındır.” nakşı… ve içtimai nizamı batının ne ( demokratik ) nede ( anti-demokratik ) ne ( kapitalist ) ne ( anti-kapitalist ) rejimlerinde görmeksizin, her tarafın hakkını istiklalli bir dünya görüşünde toplayıcı çifte kanatlı cemiyet muvazenesi…
    3. Asker, memur, köylü, işçi, tüccar, sanatkar, hoca, fikir adamı, bütün sınıflar arasında, hilkat ve keyfiyet baremine göre hak tayini… ve bu hilkat ve keyfiyet ayrımının, insanlık noktasından herkesi aynı güneş altında, namaz safında ve hak kürsüsünde birleştiren mutlak eşitlik ve adalet düsturu…
  3. SİSTEM
    1. Zirai, teknolojik, enerji temelli milli ekonomi… Milli bünye içinden geliştirilmesi şartına bağlı sınai hamle… Ferdi mülkiyet esası etrafında, sermaye istismarına mani devlet tedbiri…
    2. Yüzde yüz tam bağımsız Türkiye ve totaliter devlet, belli başlı kıstaslar içinde hizmetçisi gibi hareket eden halk tipi. Ve imamla cemaat, mekteple aile, hakimle mahkum, şununla bu, bununla şu arasında birbirine kenetli dişliler şeklinde aynı ahenk…
    3. İçe doğru, tam 6 asırlık gecikmeyi giderici, gece uykusundan kaldırıcı ve mutlaka mana ve maddede erdirmenin yolunu açıcı, dışar doğruda bütün islam ve doğu alemini kapsayıcı, ona rehber olucu ve batının karşısında doğu eksiğini batıya ekleyerek çıkıcı büyük politika… ve bu politikanın mana ve maddede bir inşa ve tesisi…

Yol budur ve tektir. Ve ikisi o türlü bitişmiş ve birleştirmiştir ki, aynı çizginin şimal ve cenup kutuplarını gösteren ok işaretleri haline gelmiştir.

Bu ölçüler dışında herşey de, her gün biraz daha can nefes ve ümit kaybetmekten ibaret kalmıştır. 

Bizi ancak, yüce Yunus’un tabiriyle zehirli aş kurtarabilir.

Onu yemeye ve yedirmeye kim gelir?

error: İçerik korunuyor !!!