Musab Yasir Özen

Büyük Doğu Necip Fazıl KISAKÜREK / Tarkan Balcı

Büyük Doğu Necip Fazıl KISAKÜREK

Tarkan Balcı

Bir şair için en kötü şey sadece birkaç şiiri ile tanınması, bu şiirler dışında şair ile ilgili hiçbir şey bilmediğimiz. “Düşüncesi ne? Amacı ne? “ gibi sualleri kendimize sormadan “bu şiir güzelmiş“ deyip üstü kapalı bir şekilde hissiyatlardan uzak durmamız, şairin birkaç şiiri ile yetinmemize sebep oluyor. Acaba bu zamana kadar herhangi bir şair’i en ince detaylarına girecek şekilde inceledik mi? İşte bizim eksiklerimiz burada başlıyor. Bu düşüncelerde şairleri etkisi altına alıyor ve kendilerini kanıtlama düşüncesine giriyor. Şairler bir toplumun haykıran sesi, gören gözü, duyan kulağıdır. Ve en önemlisi de vicdan aynasıdır. Bazıları bunun dışında kalsa bile hassas ruhlarıyla farklı âlemlerden aldıklarını, bize şiir diliyle aktarırlar. Bu mana çerçevesine giren şairler birkaç şiire hapsedilmeyerek bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Cumhuriyet devri Türk şiirine nefes olmasını sağlayan Necip Fazıl Kısakürek, son dönemde yapılan çalışmalarla hak ettiği yeri almışsa da, onun halk tarafından tanınması Sakarya türküsü, zindandan Mehmet’e mektup ve kaldırımlar olmuştur. Necip Fazıl’ı bu üçgende tanıyıp, belli bir kalıba hapsetmek, şairin diğer fikirleri hakkında bilgi sahibi olmamızı engeller. Bizce Necip Fazıl’ı esas sanatkâr ruhunu aksettiren diğer şiirleri ile değerlendirmek icap eder.

Ben’ki Toz Kanatlı Bir Kelebeğim

Toz kanatlı bir kelebek edasıyla Kaf Dağı’nı omuzlayan şairimiz 1905’te kocaman bir konakta doğar, ilk öğrenimini yaptıktan sonra Fransız mektebi ve Amerikan koleji gibi okullara devam eder. Orta öğreniminden sonra Mekteb-i Fünuni Bahriye’ye kaydolur. Öğrenim gördüğü bu okul bir yıl uzatılınca burayı bırakarak Darü-l Fünün’un Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Bu yıllarda şair ruhu, onu şiir yazmaya zorlar. Yazdığı şiirlerin bir kısmını dönemin edebiyat Necip Fazıl’ı Yakup Kadri’ye gösterir. Bir taltif olarak şiirleri bir süre sonra devrin sanat ve edebiyat alanında nabzını tutan Yeni Mecmua’da yayımlanır. Aslında Necip Fazıl’ın şairliği kendi ifadesiyle 12 yaşında, tuhaf bir bahaneyle başlamıştır.

Şairliğim 12 yaşında başladı. Bahanesi tuhaftır. Annem hastanedeydi ziyaretine gitmiştim beyaz yatak örtüsünde siyah kaplı küçük ve eski bir defter, bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde, haberi veren annem bir an gözlerimin içini tarayıp “senin” dedi, şair olmanı ne kadar isterdim! Annemin bu dilediği bana, içimde besleyip de 12 yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin taa kendisi… gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kan ve uluyan rüzgâra karşı, içimden kararımı verdim. Şair olacağım! Ve oldum. O gün bugün, şairliği küçük ve adi hissiliklerin üstünde gören, onu idrakin en ileri merhalesi sayan ben, bu küçük ve adi bahaneyi hiç unutmadım. Aslında patlamaya hazır bir duygunun ortaya çıkması için sürenin dolması anlamındadır. Annesinin isteği zaten şair bir ruha sahip olan, şiiri bir ihlas olarak gören Necip Fazıl için şiirin ve şairliğin ortaya çıkmasıdır bu küçük bahane.

Zamanın Milli Eğitim Bakanlığı, yurt dışına burslu olarak talebe göndermek için bir imtihan açar. Kazananların gideceği yer, edebiyatın kalesi olarak nitelendirilen Paris’tir. Edebiyatın kalesi olan Paris’e gitmek için Necip Fazıl’da bu imtihana girer. Yıl 1924 Paris’e geçen şairimiz, meşhur Sorbonne Üniversitesi’ne kaydolur. Yaşamış olduğu fikir bunalımları neticesinde düzensiz bir hayat yaşayan şairimiz okula devam edemez. Fransa’nın gece hayatında bulur kendini. Bu şartlar altında bütün parasını kumarda kaybeden şair, devletin dönüş için verdiği bileti bile aynı şekilde kaybeder. Başarısız geçen bu tahsil dönemi neticesi devlet bursu kesilir. İstanbul yolu görünür şairimize.

Yıl 1925’tir. Bu dönüş onun için yeniden doğuş’un ilk tohumları olacaktır. İleriki yıllarda. Şairin ruhundaki fırtınalar, varlık ve yokluk arasındaki gelgitlerden kurtulamamıştır henüz.

Bir arkadaşının vasıtasıyla Felemenk bahri Sefid bankasında işbaşı yapar. Bir süre sonra Osmanlı Bankası’nın çeşitli şubelerinde çalışır. 1934’e kadar içindeki gelgitlerle yaşayan şair, bir tevafuk eseri durgunlaşmanın ilk yansımalarıyla tanışır. Bir gece çalıştığı bankadan evine vapurla dönerken karşısında oturan ve gözlerini ondan ayırmayan “Hızır” tavırlı bir adam ona kurtuluş reçetesi yazacak bir hekimin adresini verir. Bu hekim, şairin içindeki iniş çıkışları düzlüğe çevirecek, gelgitleri yutacak, ruhunu sakinleştirip onun hakikat ilmini çevirecek bir zattır; Abdulhakim Avrasi.

Şairin, “EFENDİM! Benim efendim, benim güzeller güzeli efendim!” diye hayranlık ve aşk derecesinde bağlı olduğu Abdulhakim Arvasi; tam 30 yıl şairin ufkunda bir hakikat güneşi gibi doğar.

YARAM VAR, HAVANLAR DÖVEMEZ MERHEM

Yaram Var, Havanlar Dövemez Merhem

Artık, yeni bir hayat başlar Necip Fazıl için . Hayat bakış tarzı değişir. Yeni bir isim arayışı içindedir bu yeni haline çünkü heybesi hayat doludur bundan böyle. Tek meselesi sonsuza varmak olur. Artık eskilerde barınamayan şair.

“KAÇIR beni ahenk, al beni birlik!” der yalvarırcasına birilerinin çok değer verdiği şairliği, sanatkârlığı dahi istemez:

“ Ver cüceye onun olsun şairlik şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta”

mısralarıyla bu dönemde şiirdeki gaye ve anlayışını belirler. Artık şiir, mutlak hakikati aramakta kullanılan bir vasıtadır onun için.

Necip Fazıl’ın bu dönüşü hazmedemeyenlerin taarruza geçtikleri görülür. Bir zamanlar Türk edebiyatı‘nın gelecek vaat eden genç şairi olarak takdim edilen Necip Fazıl, bu dönüşten sonra sabık şair diye resmedilir bir süre. Fakat şairimizin tenkitlere değer vermez ve kendini hakikat arayisi içerisine sokar. Değişmenin önünde direnmek veya insanı sabit fikirlerle yaşamaya alıştırmaktan daha büyük bir yobazlık var mıdır yeryüzünde? Ama şunu unutmamak gerekir ki, bu karşı duruşların, altında yatan temel düşünce aydınımızın tarihi ile ve kültürüyle olan yakınlaşmasından duyulan rahatsızlıktır. “ Kendi geçmişini bilmeyenler, başka milletlerin şikarı (avı) olmaya mahkumdur.” Sözüyle zıtlaşma, bizim aydınlarımızın en bariz vasfı haline gelmiştir. Son dönem Türk edebiyatında.

Bütün bu tepkilere kendi çapında göğüs geren Necip Fazıl için, artık yeni bir dünyada bulmuştur kendini. Bu değişim sürecinde Türk fikir ve edebiyat dünyasında yabancı fikir akımlarının sesi çıkmaktadır. Buna bir nebze de olsa “Dur!” Demek için, 1936’da “Ağaç” dergisini çıkarır Necip Fazıl. Devrin bir çok yazarını bünyesinde barındıran bu dergi bir çok sanat ürününün de tanınmasında vesile olur. Mücadelelerle geçen bu dönem akabinde 1943’te Büyük Doğu dergisini de yayın hayatına hediye eder. 35 yıl yayımlanan bu dergi, edebiyat ve fikir tarihi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Dergilerde çıkan yazıları, kalem kavgaları Necip Fazıl’ın isminin yurdun her tarafında duyulmasını sağlıyordu. Konferanslar bütün yurdu dolaşarak Sinesindeki hakikatleri nesne boşaltma imkanı veriyordu şaire. Hemen hemen yurdun dört bir yanını dolaşan şair, konferanslarıyla geniş bir kitleye ulaşma imkanı bulur. Konferansları sürerken kendini şiir ve yazıdan da uzaklaştırmayan Necip Fazıl, 1980 yılına kadar 13 yıl süren ve siyasi, kültür ağırlıklı olan meşhur “Rapor” larını fikir hayatımıza armağan eder.

26 Mayıs 1980’de Türk edebiyatı Vakfınca “sultânu’ş-şu’arâ” (Şairler sultanı) seçilir. Bunu, 1982 yılında ‘Batı tefekkürü ve İslam tasavvufu’ eseri vesilesiyle aldığı yılın fikir ve sanat adamı mükafatı takip eder. Artık hayatının son demlerini yaşayan şair, kendini tamamıyla çok önem verdiği eserleri yazmaya adar. Cemiyetteki aksiyoner kişiliği yerini bir tasavvuf dervişine bırakır. İnzivaya çekilir, bir daha çıkmamak üzere küçücük odasına kapanır. Kendisinden fikir almak için yanına gidip gelenleri kabul eder.                                                                                              Ömrünün son günlerinde 25 Mayıs 1983 gecesinde şu mısralar dökülür dilinden ;

“ Ben ölünce etsin dostlarım bayram,

üst üste tam kırk gün kırk gece düğün!”

“ Açı doyurmaksa kabirde meram,

yemeğim Fatih’a, günde beş öğün.”

Necip Fazıl da son randevusunun hazırlığı içerisindedir. Ama bilsem nerede, saat kaçta Tabumun tahtası, bilsem hangi ağaçta diyerek bu randevunun ölüm olduğunu fısıldar kulaklarımıza.

Her şeye küsmüştür şair. Bu dünyada ne varsa renk, nakış, lezzet, ne varsa küstür. Gözündeki son marifet, Azrail’e tebessümdür. Yahya Kemal’in Sessiz gemi şiirinde ifade ettiği gibi, Artık demir almak günü gelmiştir zamandan. Meçhule giden bir gemi kalkmaktadır hayat limanından. Yolcusunu almaya kararlıdır. Son gidişte ne mendil sallanır ne de kol. Çok kimse gitmiştir bu sefere, ama seferinden dönen olmamıştır. Sessiz gemiye bu sefer de Necip Fazıl binmiştir, ve dilinde şu mısralarla bize el sallayarak mutluluk diyarına doğru yol almıştır:

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber… Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber?!“

 

Ver Cüceye Onun Olsun Şairlik

Ver Cüceye Onun Olsun Şairlik

Osmanlı’nın son dönemlerini yaşamış cumhuriyetin ilk dönemlerini idrak etmiş Necip Fazıl, tam bir kültür buhranının ortasında kendisini bulmuştur. Bir taraftan Trablusgarp Savaşları, bir taraftan meşrutiyet, bir taraftan Çanakkale ve milli mücadele… Cemiyetin en hassas ferdi olan şairlerimizin ruh dünyalarında bir nevi şok tesiri yapmıştır bu tarihi hadiseler.

Fikirleriyle olduğu kadar şiirleri ile de Türk edebiyatında farklı bir yere yerleşen Necip Fazıl, Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin kurulmasında temel fonu teşkil etmiştir. Bir yandan halk şiiri bir yandan da batı şiiri ölçülerini aynı potada eriterek şiiri, basit hislenmelerden kurtarıp insanın kendi ‘ben’ ini arayan bir vasıta haline getirmiştir. Türk şiirinde yeni bir oluşumu sessiz ve derinden yapmıştır.

Onu sadece bir şair olarak görmemek gerekir, tiyatroları, nesirleri, romanları, hikayeleri, anıları ve kalem kavgalarıyla da bir devre ışık tutmaktadır Necip Fazıl. Bu mevzuda mutlaka söylenecek çok söz vardır. Necip Fazıl’ı en iyi tanıyan ve yorumlayanlardan olan son dönem Türk edebiyatının şair ve mütefekkirlerinden Sezai Karakoç’un şu nefis yorumuna kulak verelim bir de:
Necip Fazıl’ın şiirinin asıl özellik, gerçeği arama ve ona vararak üstün ruh erginliğine, ebedi iyilik tadına varma olunca ‘Çile’ şiirinin tahlili, bütün şiirinin anahtarı olabilecek demektir. Çile şiirinin Necip Fazıl’ın daha önceki şiirlerine bakan bir yüzü, daha sonraki şiirlerine bakan bir başka yüzü vardır. Daha doğrusu sanki dört bölümlü olan şiirin birinci ve ikinci bölümleri yer yer daha önceki şiirleri benliğinde, belli belirsiz özetlemiştir. Son bölümü de gelecek şiirlerinin bir habercisi, bir proloğudur. Çile‘nin birinci bölümünde içinde bulunulan ve sanki hakikatmiş gibi benimsenen peşin hükümler ve alışkanlıklar dünyasının yıkılması ve bu yıkılıştan duyulan acı anlatılmaktadır. İkincide bunalıma düşen ruh, artık eşyanın, varlığın varoluşun sırlarını aramakta ve bu arayışın ölümden beter azabını dillendirmektedir. Üçüncü bölümde şair hakikati bulmanın ve bunalımdan kurtulmanın metot ve çarelerini arar gibidir. Mesafeler ve yolların insanı aldatışı, büyücünün hıncı, aynaların geçen zamana eş verdiği ızdırap, lügat kavramıyla sembolize edilen bilginin yetersizliği, tabiatın insanın içindeki iniş ve çıkışlardan daha basit bir yapıda oluşu, yani insan girişliliğinin dış dünyayı aşması, umudun bunlarda olmadığını bize göstermektedir. Fakat son bölüm bir var oluş bunalımına sürükleyen galiplerden gelme sesin bu kez aydınlıklarla ansızın ‘ben’i sardığını ve ezel fikrin ve ebedi duygusuna götürdüğünü, ansızın mavera perdelerinin yırtılarak insanın hakikatin kucağına düştüğünü, artık insanın saman yollarından daha ötesi ile deniz dibindeki incilere sahip çıkarcasına en değerli tutanak olan ebedi olmaya yönelmesi gerektiğini, yani ALLAH’ı bulmak ve ondan asla ayrılmamak için yeni, büyük ve ulu hayatına başlamasıyla kurtulabileceğini Türk şiir tarihinde unutulmaz bir poetik bütünlükteki kıtalarla anlatmaktadır.

Halk şiiri motiflerinden, eşyanın ötesinde bekleyen mesaja giden ve ondan yeniden topluma dönen Necip Fazıl şiiri, uygarlığından soyulmuş bir toplum için, uzun vadede yeni bir kurtuluş umudunun kaybolmadığını, eşyanın ezildiği yerden mistik, tarihin koptuğu yerden metafizik kurtuluş çizgilerinin fışkırdı ruhun uyanışı şiiri oluyor.

Necip Fazıl, şiiri merkez alınmadığı için Cumhuriyet sonrası şiirimizin gerçek yorumu yapılamamıştır. Toplumdaki ekmek kavgası, ne Orhan Veli şiirini ne de Nazım Hikmet özentisi şiiri kurtarabilmiştir. Çünkü toplumumuz ekmek derdini bile lirik ve daha doğrusu poetik planda, en soylu dolaylı anlatıma kavuşturacak bir mizaçtadır.
Bin yıldır varoluş davasına ekmek kavgasının çok üstünde yaşamış bir toplumu, tarihsiz, geçmişsiz, onursuz bir toplummuşçasına dile getirmeye imkan yoktur. İsterse o toplum gerçekten aç olsun. Onun açlığında tarihin sıkıntısı vardır. O, ekmeğin içinde bile tarihe acıkmışken, tarihini bile ekmeğe acıkma şeklinde anlatma, bu toplumu anlamama ve onun ruhuyla gerçek bir bağ kuramama demektir. Hatta böyle bir bağ kurabilmenin bütün imkanlarını da kaybetmek demek.

 

Tarkan Balcı                

www.musabyasirozen.com.tr

 

 

LEMAN DERGİSİ VE SİMON SOYU İŞ BİRLİKÇİLERİNE MUSAB YASİR ÖZEN’DEN MEKTUP VAR

LEMAN Dergisi Ve Simon Soyu İş Birlikçilerine MUSAB YASİR ÖZEN’den Mektup Var

LEMAN DERGİSİ VE SİMON SOYU İŞ BİRLİKÇİLERİNE MUSAB YASİR ÖZEN’DEN MEKTUP VAR

Leman Dergisi, Türkiye’de yayımlanan ve merkezi İstanbul Beyoğlu’nda bulunan sözde mizah ve karikatür içerikli yayınlar yapan, Fransa özentisi bir kuruluş. Dün alçakça bir karikatür çizimi ile toplumda infial oluşturup gündeme geldiler. Leman Dergisi ve Lut kavmi atığı işbirlikçileri, çalışanları her hal baş başa verip fikir teatisi yapmış olacaklar ki… Bizler zaten LEMAN Dergisi Ailesi olarak mezhep yönünden soysuz, ahlak yönünden alçak insanlarız, lakin bu sıfatlarımızı toplum nezdinde daha köklü ve derinlemesine nasıl tescilleriz diyerek… Yaradan’ın bizzat övdüğü, iki cihan serverimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’mi (yazmakta bile imtina ettiğim) karikatürize etme gibi bir gevşekliğe soyundular. LEMAN Dergisinde yayınlanan bu içerikler, Türkiye’nin 81 ilinde milyonlarca kişinin şiddetli tepkilerine, öfkelenmelerine, tv başında yumruklarını sıkmalarına sebep oldu. İstanbul’da binlerce kişi foseptik çukuru LEMAN Dergisi Bürosu’nu basarak yakıp, yıktılar. Yoğun şikayet ve tepkiler üzerine LEMAN Dergisi ve yönetim kadrosuna emniyet mensupları operasyon düzenledi ve 85 milyon bu soytarılarından yarı çıplak, beyaz donlarıyla nasıl derdest edilip, ceza evine paket edildiklerine şahit olup birebir gözlemlediler.

LEMAN Dergisi

LEMAN dergisi’nin geçmişten günümüze yayın politikaları hem edebi yönden hem ahlaki yönden ele alacak olursak, edebi eser ve yapıtlar bir toplumun dini inanç, örf, adet, kültür ve ananelerinde ayda tuttuğu ölçüde, daha açık ifade ile duygu ve düşüncelerine tercüman olduğu minimalde toplum için sanatsal bir değer taşır. Aksi durumlarda toplum ile özdeşleşmeyen eser o toplumun eseri olmaktan çıkar, başka hesaplara hizmet eden bir aparattan öteye gidemez. Yazımıza sebep simon soyu gurubun hazırladığı LEMAN Dergisini elimize aldığımızda içerik, yazı, kurgu ve karikatürlerin kutlu Türk nesli ile hiçbir yönden bağdaşmadığı, inanç ve kültürel değerlerimizi yansıtmadığı gayet net anlaşılacaktır. LEMAN Dergisi içerik olarak anadan üryan çizimler, gayri ahlaki ağır diyaloglar, hiçbir aile bireyinin katlanamayacağı kurgular ve sapkınlığa dair ne varsa bünyesinde toplanmış leş bir mecmuadır. Bu üslub ve tarzda içerik hazırlayan şahısların droid dünyalarına ve aile yapılarını tahmin etmek, hiçte zor olmasa gerek.

Küresel dünyada islam’ın yegane sancaktarı olan Türkiye gibi bir ülkede ilgili şarlatanların kalkıştıkları bu alçaklık dehşet verici bir gerçekliktir. Komedi ve karikatür mahrumiyeti altında kainat güneşi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e dil uzatma bedbahtlığı’na kalkışan bu köpeklere ilahi mukadderat gerekli cevabı mutlak sürece verecektir. Nasıl ki Fransa’da aynı terbiyesizliğe kalkışan charlie hopkins dergisinin elim sonunu gördüysek LEMAN Dergisi be iş birlikçilerinin devam eden zaman sürecinde başlarına ne tür talihsizlikler geleceğini gözlemleyeceğiz. Leş LEMAN Dergisi ve ilgililerini tek tek lanetliyor, yaptıkları bu alçakça hareketlerden dolayı haklarında en adil mukadderatın tecelli etmesini diliyoruz.

Musab Yasir Özen

“Baş koymuşuz bu sevdaya”  / “ALLAH YOL DAVA İDEAL…”  

“Musab Yasir ÖZEN”

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Büyük Doğu

BÜYÜK DOĞU (DAVAMIZ) Musab Yasir Özen

BÜYÜK DOĞU (DAVAMIZ)

Musab Yasir Özen

Anlaşılırlık
Biz insanlara, amacımız apaçık sunmayı, sistemimizi gözlerinin önüne sermeyi ve onları güneşten daha parlak, sabahın beyazlığından daha açık, gündüzlerin aydınlığından daha aydınlık olan davamıza açıkça ve mertçe davet etmeyi severiz.

Masumluk
Yine aynı şekilde milletimizin bütün müslümanlar’ın Büyük Doğu” davasının masum ve saf bir dava olduğunu bilmelerini isteriz. Davamızın saffiyeti öylesine berraklaşmıştır ki, davetçilerimiz şahsi arzularını aşmış, maddi menfaatleri değersiz görerek bırakmış, arzu ve heveslerini arkasına atmış. Hak Tebareke ve Teala’nın davetçileri için belirlediği yolda ilerlemeye başlamışlardır.

De ki, bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar apaçık bir şekilde insanları ALLAH’a davet ederiz. O ALLAH ne yücedir. Ben asla O’na şirk koşanlardan olamam. (Yusuf, 108)

Biz insanlardan bir şey istemiyoruz. Bize mal vermelerini şart koşmuyoruz, mükafat da beklemiyoruz. Onların bizi övmelerini beklemiyoruz. Ne bir karşılık ne de bir teşekkür umuyoruz.

Karşılıksız Sevgi
Yine milletimizin bilmesini isteriz ki onlar bizlere kendi nefsimizden daha sevimlidirler. Bilinmelidir ki bu insanlar feda edilecek bir şeyleri varsa onu bu ümmetin izzeti için feda etmeye can atanlar, eğer bir mal varlıkları varsa onu bu milletin varlığı, saygınlığı, dini ve amaçları için sarf etmeyi arzularlar. Bizi bu konuma getiren şey kalplerimizi saran, hislerimize hakim olan sevgimiz, uykularımızı kaçıran ve gözlerimizden kan yaşları akıtan endişemizdir. Milletimizi bu halde gördükten sonra yine tembelliğe devam etmemiz, gevşekliğe ve ümitsizliğe boyun eğmemiz bizim için asla mümkün değildir. Biz kendi nefsimiz için çalıştığımızdan çok ALLAH yolunda insanlar için çalışıyoruz. Bizlerin varlığı türküm ve Müslümanım diyenler içindir.

“Üstünlük Ve Başarı Yalnızca ALLAH’ındır.”

Biz, hiçbir şeyi kendi başarımız olarak görmüyor, kendimizde bir üstünlük hissetmiyoruz. Biz sadece ALLAH‘ın şu sözüne iman ediyoruz.

“Aksine, sizi hidayete erdirmek suretiyle en büyük işi ALLAH yapmıştır. Eğer doğrulardansanız.” (Hucurat, 17)

Eğer dilediğimiz fayda verirse, dileriz ki ALLAH ümmetimizin kalplerini açsın da görsün ve işitsinler, baksınlar ki acaba “Büyük Doğu İdeolocyası na samimi olarak gönül vermişlerdi, milletin ıslahı için gayret göstermekten başka hiçbir his var mı? Biz de içine düştükleri bu hale üzülmemizden başka bir şey bulabilecekler mi? Fakat bize ALLAH yeter. O bunların hepsini biliyor. Bizi hak yoldan ayırmamak için onun kefaleti yeterlidir. Kalplerimizin bağları ve anahtarları onun elindedir.

ALLAH kimi hidayete erdirirse o artık sapmaz. Kimi de saptırırsa o artık doğru yolu bulamaz” (Zumer, 36-37)

“ O, bize kafidir, o ne güzel yardımcıdır.”

“ALLAH , kuluna yeterli değil midir? “ (Zumer, 36)

Büyük Doğu’nun İstediği Dört Sınıf

İnsanlardan istediğimiz yegane şey karşımızda şu dört sınıftan biri olmalıdır.

Salih Mirzabeyoğlu

1. İnananlar

Büyük Doğu” davasına inanan, sözümüzü doğrulayan ve prensiplerimizi beğenen, onda bir hayır gören, kalben tatmin olan ve faydasına inanan kişi. Biz bu kişiyi derhal bize bağlanmaya ve bizimle beraber çalışmaya çağırıyoruz. Ki böylece mücahitlerin sayıları artsin ve davetlilerin sesleri yükseltsin. Çalışmaya katılmadıkça inanmanın hiçbir anlamı yoktur. Sahibini onu gerçekleştirmeye ve uğurun da fedakarlık yapmaya sevk etmeyen bir inancın da hiçbir faydası yoktur. Kalplerine ALLAH‘ın hidayetini yerleştirmesi ile hayırda öne geçen Sahabeler de böyle davranmış, peygamberlerine tabi olmuş, onun getirdiklerine iman etmiş, ve onun yolunda hakkıyla cihad etmişlerdi. Bu kişiler için ALLAH en güzel mükafatı verecektir. Onların sevabı tıpkı tabi oldukları kişinin sevabı gibi olacak ve asla ondan eksik kalmayacaktır. 

2. Tereddütler

Bu kişi, henüz, hakkı tespit edememiş, sözlerimizdeki samimiyeti ve faydayı anlamamış olan kişidir. O, henüz kararsız bir şekilde bocalamak ta’dır. Bu kişiyi tereddütle baş başa bırakır ve ona şöylece tavsiyede bulunuruz:

– Bizimle bol bol ilişki kur, uzaktan ve yakından faaliyetlerimizi takip et, kitaplarımızı oku, cemiyetlerimizi ziyaret et, kardeşlerimizle tanış, inşallah bundan sonra bizim hakkımızda senin kalbine güven gelecektir. Daha önce de peygamberlere uyanlar arasında evvela böyle tereddütlü şekilde davrananlar olmuştur.

3. Menfaatperestler

Kendisine bir menfaat kazandıracağından emin olmadıkça destek vermeyi istemeyen ve ancak bir ganimet karşılığı gayret gösteren kişilerdir. Onlara deriz ki:
– Kusura bakma. Bizim yanımızda, ancak samimi davrandığın takdirde ALLAH‘ın sana vereceği sevap ve hayırla davranışlara devam ettiğinde kazanabileceğin bir cennetten başka bir şey yoktur. Biz, şeref yönünden üstün mal yönünden ise fakir kimseleriz. Bizim işimiz, beraberimizdeki insanlar için fedakarlık etmek, elimizdeki bütün malımızı dağıtmaktır. Tek dileğimiz de en güzel dost ve yardımcı olan ALLAH‘ın rızasıdır. Eğer Allah’ü Teala onun kalbini hırsın baskısından kurtarırsa, ALLAH indinde olanın hayırlı ve ebedi olduğunu bilecek, bu dünyaya ait bütün varlığını, ALLAH‘ın ahirette vereceği sevaba nail olmak için feda etmek üzere ALLAH ordusuna katılacaktır.

“Sizin yanınızdaki şeyler tükenir, ALLAH’ın yanındakiler ise bakidir.” (Neml, 96)

Eğer bu kişi, uzak durur, nefsine, malına, dünyasında, ahiretin de, ölümünde ve yaşamında evvela ALLAH‘ın hakkı olduğunu kabullenmez ise hiç şüphesiz ALLAH ondan ve hakkı görmeyen her kişiden münezzehtir. Resulullah (S.a.v)’a biat ederken de onun vefatından sonra da kendilerine amirlik verilmesini isteyenler de aynen bunlar gibiydiler. Fakat Resulullah, onlara sadece şunu bildirmekle yetindi.

“Arz Allah’a aittir. Onu kullarından dilediğine verir. Akıbet müttakilerindir.” (Araf, 123)

4. Karşı Çıkanlar

Bunlar, bizim hakkımızda kötü düşünen, şüphe ve tereddütten kurtulamayan kimselerdir. Bunlar bize koyu siyah bir gözlükle bakanlar. Bizden şüpheyle ve dışlayarak söz ederler. Gurur da inat etmekten sakınmaz, şüpheleri gidermeye çalışmaz ve evhamlarıyla birlikte yaşarlar. Bu durumda ALLAH’ın ona ve bize hakkı hak gösterip ona tabi olmamızı, batılı batıl gösterip ondan sakınmamızı sağlamasını niyaz ederiz. Çünkü her şey onun elindedir, hidayete erdirmek de ona aittir. Eğer çağrıya kulak verenlerden ise onu davet eder, söz dinleyenlerden ise ona nasihat ederiz. Yegane ümit kaynağımız olan ALLAH’a onun hayrı için dua ederiz. ALLAH’u Teala bu insanların bir kısmı hakkında peygamberlerine şu ayeti kelimeyi indirmiştir.

“Sen sevdiklerini hidayete erdirmezsin, fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. “ (Kasas, 80)

Bu nedenle onları seveceğiz ve onların bize meyletmelerini, davamıza güven duymalarını temenni edeceğiz. Onlar hakkında efendimiz Muhammed Mustafa’nın bize bildirdiği şu sözü söylemekle yetineceğiz.

“Allah’ım kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar. “

Artık insanların bize karşı bu dört sınıftan biri olmayı tercih etmelerini diliyoruz. Artık müslümanların amaçlarını anlamalarının, yönlerini tayin etmelerinin ve bu yolda amaçlarına erinceye kadar çalışmalarının vakti çoktan geçmiştir. Bu şaşırtıcı gaflete, eğlenceli oyalanmalarla, aldatılmış kalplere, kör yönelişlere ve her konuşanın peşine takılmaya, stadyumları doldurup, Semt hoklabazları’na, akıllarını kiraya vermeye, uyuşturucu bataklıklarında çırpınmaya ve bu tip şeylere yer yoktur.

“Delikanlı hala ne diye oyunda oynaştasın, Fatih’in İstanbul’u fetih ettiği yaştasın.“

Kendi Varlığından Vazgeçmek

Milletimizin bilmesini isteriz ki ancak her yönüyle uyum sağlamayı kabullenenler, canından, malından, vaktinden ve sıhhatinden sorumlu olduğu oranda fedakarlık yapabilirler bu davaya layık olabilirler.

“De ki; eğer, babalarınız, evlatlarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretleriniz, kazandığınız mallarınız, kesat gitmesinden korktuğunuz alışverişiniz, ve hoşlanmadığınız evleriniz size Allah’tan, Resulü’nden ve onun yolunda cihad etmekten daha sevimli geliyorsa, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyiniz. Allah fasıklar kavmini hidayete erdirmez” (Tevbe, 24)

Büyük Doğu’nun daveti asla şirki kabullenmeyen bir davettir. Tevhid, onun karakteridir. Kim bu esası kabullenirse Büyük Doğu davasını yaşar ve yaşatır. Bu temel esası ihmal ederler ise mücahitlerin sevabından mahrum kalır, geride kalanlara denk olur ve oturanlarla beraber otururlar. O zaman ALLAH çağrısını başka bir kavme yöneltir.

“O, müminlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı şiddetlidir. Müminler, ALLAH yolunda cihad eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, ALLAH’ın dilediğine verdiği bir mükafattır. (Maide, 52)

Büyük Doğu Davasının Açıklığı

Biz insanları bir takım prensiplere davet ediyoruz. Bu prensipler, açık, belirli ve insanların bir çoğunu teslim olduğu İslam’ın prensipleridir. Bütün müslüman ülkeleri (Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Brunei Darüsselam, BurkinaFaso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suriye*, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Yemen.) bu prensipleri tanır, gereğine iman eder ve bu prensiplerin mutluluk ve rahatlığı için yegane reçete olduğuna samimiyetle inanırlar. Bu prensipler, ebedi iyilik ve varlık âlemini ıslah edebileceğini bizzat tarihi tecrübelerince ispatladığı prensiplerdir.

Bu prensiplere iman etmek noktasında birleştikten sonra kavmimizle bizim aramızda kalan yegane fark onların imanı ; kalplerde uyuklayan, miskin ve tembel bir duygu olarak algılamalar, hükmünü uygulamayı ve gereğini yerine getirmeyi istemeleri, Büyük Doğu’cuların ise imanı, nefislerinde alevli ve canlı, kuvvetli ve uyarıcı bir şekilde kabullenmeleridir. Biz doğulularda söyle acayip bir psikolojik hal vardır; inandığımız şeyden bahsedilince öyle heyecanlanırız ki bizi gözetleyen insanlar bu inanç uğurun da başarıncaya dek dağları devireceğimizi, canimizi, malımızı feda edeceğimizi, her türlü zorluklara katlanacağımızı ve kahramanlıklar göstereceğimizi zannederler. Fakat sözün tesiri geçip topluluk dağılınca, imanımızı tamamen unutur ve fikrimizden uzaklaşırız. Bu yolda en basit bir mücadeleye gelişmeyi bile aklımıza getirmeyiz. Bu unutkanlık ve gaflet o derece büyür ki bazen fikrimizin tam zıddını kasten veya gayri ihtiyari isteriz. Fikir, amel veya düşünce adamlarından birisinin aynı günün iki yakın saatinden birinde inkarcılarla ikarcı, ötekisinde ise ibadet edenlerle beraber abid olduğunu görseniz şaşırarak gülmez misiniz? İşte bu gevşeklik, unutkanlık, gaflet ve uyuşukluk bizi, davamızı anlatmaya sevk etmiştir. Bu dava, sevgili milletimizin ana esaslarına zaten iman etmiş olduğu Büyük Doğu İslam Davasıdır.

Davalar, Davetçiler Ve Araçlar

Sözümüzün başına dönerek diyoruz ki, Büyük Doğu Davası, esaslı prensipleri olan bir davadır. Bugün doğuda ve batıda insanların akıllarını işgal eden ve kalplerini karıştıran ideolojiler, prensipler, fikirler, mezhepler, münakaşalar vardır. Bunlardan her birini öven taraftarları, yaymaya çalışan evlatları, aşıkları ve mürşitleri vardır. Onlar davalarının meziyet ve güzelliklerini anlatır, davalarını insanlara güzel, şaşaalı ve parlak bir şekilde sunmaya çalışırlar.

Günümüzdeki davetliler eskiye oranla özellikle batı’da daha iyi eğitilmiş, hazırlanmış ve donatılmış kişilerdir. Her fikir kendi karanlık yönlerini açıklayan, güzelliklerini ortaya seren, insanların kalplerine en kolay yoldan sızması ve onları tatmin etmesi için bütün reklam ve propaganda yollarını kullanan bir davetçi ordusuna sahiptir.

Davetçilerin kullandığı araçlara gelince bunlarda eskiye oranla son derece farklıdır. Eski davetliler ancak topluma söyleyebildikleri veya eserleri geçirebildikleri birkaç sözle davalarını anlatabilirlerdi. Şimdiyse yayın organları, dergiler, gazeteler, kitaplar, tiyatro ve filmler, radyo ve televizyon propaganda aracı olarak kullanılmakta, bu fikirlerinin kadın-erkek bütün insanların kalplerine, evlerine, ticarethanelerine, fabrikalarına ve tarlalarına ulaştırılması için bütün vesilelere başvurulmaktadır. Bu nedenle davetlilerin arzuladıkları amaca ulaşıncaya kadar bu araçların tamamını en güzel şekilde kullanmaları gerekmektedir. Bu açıklamaları neden yapıyoruz? Burada, ikinci kez geriye dönerek diyeceğim ki; dünya şu anda siyasi, milliyetçi, ırkçı, ekonomik, askeri ve barışcı ideolojilerin arasında sıkışıp kalmıştır. Büyük Doğu mensuplarının güttüğü bu kutsal davanın bu karmakarışık ortamda konumu nedir?

Büyük Doğu

Büyük Doğu Işığında İslam Anlayışımız

Büyük Doğu Davasını tüm yönleriyle ifade eden tek kelime İslam’dır. Bu kelimede insanların anladigi dar manalardan başka çok geniş manalar gizlidir. Biz inanıyoruz ki; İslam, hayatın bütün safhalarını düzenleyen, bütün problemlere çözüm yolu gösteren, her konuda en hassas hükümleri veren, hayati problemler karşısında eli kolu bağlı kalmayan ve insanların ıslah etmesi mümkün olan yegane nizam olarak çok geniş manalar içermektedir. Bazı insanların İslam’ı sadece, bazı ibadet biçimleri ve ruhi haller olarak dar bir alana sıkıştırmaları büyük bir hatadır. Onlar, islam hakkındaki bu dar anlayışları nedeniyle yaşamlarını ve iradelerini çok dar bir çerçeveye sıkıştırmışlardır. Fakat biz İslam‘dan bundan başka, dünya ve ahiret işlerini düzenleyen geniş ve derin bir anlam çıkarıyoruz. Biz bunu kendimiz iddia etmiyor veya uydurmuyoruz. Aksine bu bizim ALLAH‘ın kitabı olan ve ilk müslümanlar’ın yaşayış tarzlarından çıkardığımız bir sonuçtur. Bizle alakadar olanlar “Büyük Doğu Davası” olan İslam kelimesinin ifade ettiği en geniş manayı anlamak istiyorsa, nefsini, heva ve ön yargılarından arındırdıktan sonra Mushaf-ı Şerif-i eline alsın ve Kur’an ‘ ın ne demek olduğunu anlatsın. Bu takdirde Büyük Doğu Davası’nı kolaylıkla anlayacaktır. Evet davamız İslam davasıdır. Bu kelimenin ifade ettiği bütün özelliklere sahiptir. ALLAH’ın kitabı islamın esasları ve temelidir. Resulullah’ın sünneti kitaba dayanır. ve onu açıklar. Selefi Salih’in yaşam tarzları ise ALLAH‘ın emirlerine uymaları ve doğrudan doğruya Resul’ünün öğretisinden haberdar olmaları nedeniyle İslam’ın pratikteki öğretisidir.

ÇEŞİTLİ DAVALARA KARŞI BÜYÜK DOĞU TAVRI

Bu asırda insanların kalplerini ayıran fikirlerini karmakarışık eden davaları, davamızın terazisinde tartarız. Uygun düşenleri hoşlukla kabul eder, aykırı olanlardan ise uzak dururuz. Biz inanıyoruz ki davamız genel ve kapsamlı bir davadır. Hangi davada olursa olsun, hayırlı olan şeyleri asla dışlama, alır ve kabulleniriz.

1. Vatanseverlik

İnsanların bazen vatanseverlik, bazen de milliyetçilik davalarına sarıldıkları görülmektedir. Doğuda, özellikle doğulu milletlerin batılıların kendilerine yaptıkları kötülükleri, şereflerine, üstünlüklerine ve istiklallerine el uzattıklarını, mallarını aldıklarını ve kanlarını akıttıklarını görmelerinden sonra bu milletler batının içlerinde yaktığı bu ateşle tutuşmuşlar, vatanseverliği ihmali mümkün olmayan bir görev saymışlar, bütün güçlerini, gayretlerini ve imkanlarını harcayarak batının boyunduruğundan kurtulmaya koşmuşlardır. Liderlerin dilleri, gazetelerin sahifeleri, hatiplerin konferansları ve insanların sloganları vatanseverlik ve milliyetçiliğin önemini haykırmaya koyulmuştu. Bütün bunlar güzeldi. Fakat güzel olmayan şey doğulu müslümanlar’ın, bu fikirlerin Avrupalıların söylediklerinden ve yazdıklarından daha güzel, daha etraflı, daha hassas ve daha arınmış bir şekilde İslam’da ifadesini bulmasına rağmen İslam‘dan kaçınmaları, Avrupalıları kör bir şekilde taklide dalmaları ve İslam’la bu fikirlerin karşıt iki tarafı temsil ettiğini zannetmeleridir. Hatta, bazıları İslami düşüncenin milletin birliğini parçalayacağını ve gençler arasındaki bağları zayıflatacağını sanmışlardır. Bu hatalı kuruntu doğulu milletler için her yönden zararlı olmuştur. İşte bu yanlış kuruntu nedeniyle şimdi sizlere Büyük Doğu’nun vatanseverliğe yönelik bakışının ne olduğunu belirtmekte fayda var. Bu tavır Büyük Doğu’cuların kendilerinin kabul ettikleri ve insanlara yaymak için gayret gösterdikleri tavırdır.

a) Duygusal Vatanseverlik

Eğer vatanseverler davalarından bu toprakları sevmeyi, bağlanmayı, ona karşı arzulu olmayı ve vatana derin duygularla bağlanmayı kastediyorlarsa bu hem insan fıtratında bulunan hem de İslam tarafından emredilen bir husustur. İşte, her şeyini dini ve inancı uğruna feda eden Bilal (r.a) hicret yurdu Medine’de vatanı olan Mekke’ye ince ve hassas duygularıyla şöyle hitap ediyor:

“Mekke vadilerinde bir gece kalabilecek miyim?
Çevremdeki güzel otlar ve çiçekler arasında …
Bir gün meccane suyuna varabilecek miyim?
Same ve Tufeyl dağlarını görebilecek miyim?”

Yine Resulullah (S.a.v) şair Useyl’in Mekke’yi anlatışını dinlerken hasretle gözlerinden yaşlar akarak:

“-Dur ey Useyl dur ki kalplerimiz durulsun.” Demiştir.

b) Hürriyet ve Şeref Açısından Vatanseverlik

Eğer onlar, vatanseverlikten vatanın işgalcilerin elinden kurtulmasını, istiklâlini kavuşturulmasını ve vatan evlatlarının kalbine hürriyet ve şeref duygularının yerleştirilmesi için elden gelen bütün gayretin sarf edilmesini kastediyorlarsa bu husus da, biz onlarla müttefikiz. Bu konuda İslam son derece sert ve tavizsiz bir tavır takılmıştır;

“Şeref ALLAH içindir, Resulü içindir ve müminler içindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. “ (Münafikun, 8)

“Allah, kâfirlerin eline, müslümanların aleyhine bir fırsat vermeyecektir. (Nisa, 141)

c) Sosyal Açıdan Vatanseverlik

Eğer onlar, vatanseverlikle aynı ülkenin insanları, arasındaki bağların kuvvetlendirilmesini, fertlerin faydaları gereği olan bu bağı kuvvetlendirmek için aydınlatılmalarını kastediyorlarsa bu hususta da aynı şekilde onları destekleriz. Bunu bizzat gerekli bir vecibe olarak görmüş ve İslam peygamberleri şöyle buyurmuştur :

“Ey ALLAH’ın kulları, kardeşler olunur.” Kur’an ise şöyle demektedir:
“ Ey iman edenler, sizden olmayanları dost edinmeyiniz. Onlar sizi helak etmek isterler, sizin sıkıntıya düşmenizi dilerler. Kinleri ağızlarına, dökülmüştür. Kalplerinde gizledikleri ise daha fazladır. Bu ayetleri size açıkladık, umulur ki akıl erdirirsiniz.” (Ali İmran, 13)

d) Fetihçi Vatanseverlik
Eğer vatanseverlikten, ülkelerin feth edilmesini ve dünyada üstünlük kurulmasını kastediyorlarsa zaten İslam’ın farz kıldığı ve fetihlerin en mübarek ve en faziletlisine teşvik ettiği yol budur. Bu hususta Allahu Teala şöyle buyurmuştur :

“Yeryüzünde hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın “ (Bakara, 193)

e) Bölücü Vatanseverlik
Eğer vatanseverlikten maksat, milletimizi çeşitli gruplara ayırıp aralarına çekişme, kin, iftira düşürmek, birbirlerine sövüp itham ederek tuzaklar kurmalarını sağlamak, şahsi menfaatleri için kurulan partilere sımsıkı bağlanan taraflar haline getirmekse bu anlayış, toplumdaki ateşi alevlendirmekten ve onları Haktan ayırıp batıla bağlamaktan başka bir iş göremez. Bu anlayış, insanların birbirleri arasındaki bağları koparır, birbirleriyle yardımlaşmalarını Önler. Onların çekişme ve iftiralar ile uğraşmasını sağlar. Bu tip bir vatanseverliğin ne insanlara ne de davetlilere bir faydası vardır. İşte gördüğünüz gibi biz de vatanseveriz. Fakat biz ancak vatanımız ve milletimiz için hayırlı olan yönleri kabulleniyoruz. Yine gördüğünüz gibi uzun uzun anlattığımız bu vatanseverlik davası da esasında İslam’ın öğretilerinin bir bölümünden başka bir şey değildir.

Necip Fazıl Kısakürek

Vatanseverliğin Amacı Ve Birlik

Vatanseverler bugün Avrupalıların yaptığı gibi önce vatanlarını kurtarmayı, ardından da maddi açıdan yükselmeyi hedef edinmişlerdir. Biz, ise müslümanların boynunda canlarını, kanlarını ve mallarını feda ederek yapmaları gereken bir görevlerinin olduğuna inanıyoruz. Bu görev, insanlığın İslam nuruyla aydınlatılması ve İslam bayrağının yeryüzünün her tarafına yükseltilmesidir. Bu görev yerine getirmek için ne mala ne şöhrete ne saltanata ne de bir millet üzerine sömürge kurmaya ihtiyaç vardır. Bunun için yalnızca Allah‘ın rızasını gaye edinmek yeryüzünü onun diniyle saadete erdirmek ve onun ismini yüceltmek yeterlidir. İşte bu metod, Mukaddes fetihleriyle dünyayı dehşete düşüren, sürat, adalet ve fazilet yönünden tarihin şahit olduğu bütün harikalara aşan Selefi Salih’inin (Allah onlardan razı olsun) metodudur.

İslam dini birlik ve eşitlik dinidir. Karşılıklı hayırda yardımlaşmaya devam ettikleri müddetce diğer dinlerin bağlılarıyla Müslümanlar arasındaki bağları korumayı garanti altına almıştır.

“Allahü Teala sizin, din hususunda sizinle savaşmayanlara ve sizi vatanınızdan sürüp çıkarmayanlara yardımda bulunmanızı ve iyilik etmenizi yasaklama. Allah iyilik yapanları sever.” (Mümtehine,8)

O halde ayrımcılık nereden kaynaklanmaktadır?
Görmüyor musunuz, bir vatan için ülkemizin hayrı için, kurtuluşu ve yükselmesi için, Cihad yolunda insanların ifratta en şiddetli gidenleri ile bile ittifak ediyoruz bu uğurda samimiyetle çalışan herkesi destekliyor ve onlara yardım ediyoruz. Onların gayretleri vatanın kurtulması ve maddi açıdan ilerlemelerini sağlanmasıyla sınırlı kalıyor. Fakat bütün bunlar Büyük Doğu nazarında yolun bir kısmı veya mücadelenin sadece bir aşaması olarak kabul ediliyor. Bunun ardından yeryüzünün diğer bölgelerindeki İslam ülkelerinin ilerlemesini sağlamak ve Allah hitabının, bayrağının oralara da yükselmesini gerçekleştirmek görevi gelir.

2. Milliyetçilik
Büyük Doğu İdeolocyası’nın milliyet karşısındaki tavrına değinecek olursak;

a) Ecdad Milliyetçiliği
Eğer bu tip milliyetçilik fikrini kabullenenler bununla yeni nesillerin ilerlemek, hızlı bir şekilde yükselmek ve başarı kazanmak için atalarının metod’larını takip etmelerini en güzel örnek olarak onları almalarını, evlatların da aynen babalarının yücelttikleri ve zafer kazandıkları yollarla yücelteceklerini kastediyorlarsa bu çok güzel bir metod’dur. Biz bu metodu alır ve destekleriz. Şuanki milletimizi uyarma da, atalarımızdan aldığımız derslerden faydalanmakta değil miyiz? Resulullah (S.a.v)’de şu sözünde büyük bir ihtimalle buna işaret etmektedir:
“İnsanlar madenler gibidirler. Cahiliyye devrinde hayırlı olanları derin anlayışlı davrandıkları takdirde İslam döneminde de hayırlılardan olurlar.”
Görüldüğü üzere milliyetçilik bu faziletli ve değerli şekli ile İslam’da yasaklanmamaktadır.

b) Ümmet Milliyetçiliği
Eğer milliyetçiler, milliyetçilikten kişinin iyilik etmesine ve yardımına en layık olanların, içinde büyüyüp geliştiği kendi kavmi ve milleti olduğunu kastediyorsa bunda hiçbir mahzur yoktur.

c) Teşkilatçı Milliyetçilik
Eğer milliyetçilikten hep birlikte çalışıp cihad etmemizi, her milletin kendine düşen görevi yapması ve Allah’a kavuşuncaya kadar zafer yolunda yürümesi kast ediliyorsa bu çok güzel bir amaçtır. Hürriyet ve istiklal amacıyla doğulu milletlerden hep birisi kendi alanında teşkilatlanarak mücadeleye atılırsa biz onları desteklemekten başka bir şey yapmayız. Bu ve benzeri manalarda milliyetçilik, yegane ölçümüz olan İslam’ın yasaklanmamadığı, üstelik kalplerimize yerleştirdiği ve teşvik ettiği güzel ve hayranlık duyulacak bir fikirdir.

 

Büyük Doğu (Davamız)

d) Cahili Milliyetçilik
Eğer milliyetçilikten eskimiş cahili adetlerin diriltilmesini, geçmiş masalların canlandırılması, yerleşmiş faydalı medeniyetin silinmesini, İslam inancıyla milliyetçilik davası arasındaki ilişkinin koparılması, bazı devletlerin isimlere, yazının harflerine ve konuşmanın kelimelerine varıncaya kadar her yerde İslam’ın ve Türklüğün izlerini silmeye kalkıştıkları gibi saçmalıklara ve yıkılıp gitmiş cahiliyye adetlerini dönmeyi kastediyorlarsa bu tip bir milliyetçilik çirkin, aptalcasına ve akıbeti kötü bir milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik, doğulu milletleri şiddetli bir husumete götürür. Bununla birlikte maddi varlıklarının yok olmasına, değerlerinin azalmasına en mühim özelliklerinin şeref ve asaletlerinin en mukaddes görüntülerini kaybetmesine yol açar. Onların böyle davranması Allah‘ın dinine bir zarar vermez.

“Eğer siz yüz çevirirseniz sizin yerinize başka bir milleti getiririz ve onlar sizin gibi dönek de olmazlar.” (Kıtal, 38)

e) Kinci Milliyetçilik
Eğer milliyetçilikten diğer milletleri küçümseyerek onlara düşmanlık yapıp onların aleyhine kendi milletlerinin yücelmesi için daha önce Almanya’nın ve İtalya’nın yaptığı gibi mücadelede bulunmayı kastediyorlarsa ki her millet bu manada kendi üstünlüğünü iddia eder. Bu çirkin bir iddiadır, insanlıkla alakası yoktur. Bunun manası hakikatle alakası olmayan ve hiçbir hayır getirmesi mümkün olmayan insanların birbirleriyle çekişmeleri demek demektir.

Büyük Doğu İdeolocyası’na mensup bireyler bu anlamda ve benzeri noktalarda milliyetçiliğe inanmazlar. Firavunculuk, araççılık, Kürtçülük, Türkçülük, fenikecilik iddiasında bulunmazlar. İnsanların birbirleriyle çekişmek için kullandıkları isim ve lakapları kullanmazlar. Onlar insanların en mükemmeli ve insanlara hayrı öğreten muallim Resulullah (S.a.v)’in şu sözüne kulak verirler:
“Allahu Teala cahiliyyetle Övünmeyi ve atalarla kibirlenme size yasakladı. İnsanlar Adem’dendir. Adem ise topraktandır. Arabın aceme, üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. “ (Veda Hutbesinden)
Ne doğru, ne güzel ve ne gerçek bir söz… insanlar Adem’den yaratılmışlardır. Bu noktada bütün insanlar eşittir. İnsanlar amellerle fazilet kazanabilirler. Bu nedenle onlara gereken şey hayırda yarışmaktır. İşte iki sağlam prensip. Eğer insanlık bu iki prensip üzerine dayanırlarsa en yüksek derecelere ulaşırlar. İnsanlar Adem’dendir ve birbirlerinin kardeşleridir. Bu nedenle birbirleri ile yardımlaşmaları, birbirlerini desteklemeleri, birbirlerine merhamet etmeleri, hayır yolunda birbirlerine yol göstermeleri amellerde yarışmaları ve insanlık iyice ilerleyinceye kadar her alanda gayret göstermeleri gerekir. İnsanlık için bundan daha kapsamlı bir anlayış, daha faziletli bir terbiye var mıdır?

Yaşasın Büyük Doğu Bizlerden Doğarak.

BAŞIBOŞ

Vatanımda sular akar başıboş;
Herkes birbirini kakar, başıboş.

Bozkırlardan topal bir tren geçer;
Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.

Yanmaz da yürekler, ateşe atsan!
Bir kibrit bir orman yakar, başıboş.

Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş.

Yirmi dokuz harflik sözde aydınlar,
Yafta yazar, isim takar, başıboş.

Allah’ım, sen acı bu saf millete!
Aksam yatar, sabah kalkar, başıboş.

                                                                                                                                                                                          Necip Fazıl Kısakürek (1964)

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

 

TÜRKİYE'DEKİ FETÖ (FETULLAHCI TERÖR ÖRGÜTÜ) GERÇEĞİ NEDİR? KRONOLOJİK SIRAYA GÖRE FETÖCÜLERİN GELİŞİM SÜREÇLERİ, ILIMLI İSLAM PROJESİ ADI ALTINDA FETÖCÜLER NASIL ÖRGÜTLENMİŞTİR? FETÖCÜ İŞ ADAMLARININ ÜLKEMİZDEKİ GİZLİ EMELLERİ NEYDİ?

TÜRKİYE’DEKİ FETÖ (FETULLAHCI TERÖR ÖRGÜTÜ) GERÇEĞİ NEDİR? KRONOLOJİK SIRAYA GÖRE FETÖCÜLERİN GELİŞİM SÜREÇLERİ, ILIMLI İSLAM PROJESİ ADI ALTINDA FETÖCÜLER NASIL ÖRGÜTLENMİŞTİR? FETÖCÜ İŞ ADAMLARININ ÜLKEMİZDEKİ GİZLİ EMELLERİ NEYDİ? / Emrah SAĞLIK

TÜRKİYE’DEKİ FETÖ (FETULLAHCI TERÖR ÖRGÜTÜ) GERÇEĞİ NEDİR? KRONOLOJİK SIRAYA GÖRE FETÖCÜLERİN GELİŞİM SÜREÇLERİ, ILIMLI İSLAM PROJESİ ADI ALTINDA FETÖCÜLER NASIL ÖRGÜTLENMİŞTİR? FETÖCÜ İŞ ADAMLARININ ÜLKEMİZDEKİ GİZLİ EMELLERİ NEYDİ?

Değerli Fikir kulübü okuyucularımız öncelikle FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) ve hayat bulduğu Ilımlı İslam (Modern İslam) projesi ile alakalı kaleme alacak olduğum bu yazımda Fetö (Fetullahcı Terör Örgütü) yapılanmasının gerçek yüzü ortaya çıkana kadar sadece ALLAH rızası için faaliyet gözettiklerini düşünen ve saf temiz duygularla kandırılan suçsuz insanları tenzih ederek başlamak istiyorum.

FETÖ Terör örgütü (Fetöcüler)’nün Teolojiden beslenerek oluşturduğu Fetö ideolojik temel yapısının dayandığı insanları sömürmek, mankutlaştırma amaçlı kullandığı nurculuğa dayanmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin başlattığı bu teolojik akımdan beslenerek örgütlenip kendi ve hizmet ettikleri odaklar için yeniden dizayn edip kurdukları Fetö Terör Örgütü’nün başlangıç yılları Said Nursi’nin vefatından sonra 1960 darbesiyle ivme kazanarak başlıyor. 2002 yılına kadar devam eden süreçte Türkiye’de ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) yaşanan tüm siyasi krizler, darbeler, 28 Şubat, Ekonomik krizler, ulusal ve uluslararası sistemdeki yaşanan değişiklikler, bölgesel vekâlet savaşlarında Fetö ( Fetullah Terör Örgütü) örgütünün merkezi Türkiye olmak üzere dünyanın her yerinde örgütlendi ve yaşanan her şeye rağmen güçlenerek büyüdü, ta ki “15 Temmuz “ süreci ne kadar. İslam temelli Fetöcü Terör Örgütü’nün dünyanın her yerinde örgütlenip yaşam alanı bulduğu tüm devlet kadrolarında her mevkide militanlarının olduğu tüm ülke faaliyetlerinde resmi ve gayri resmi her alanda faaliyet gösterdiği bir örgüte dönüştü. 2002 yılındaki Türkiye’deki iktidar değişimi sadece bir iktidar değişimi değildi. Bir devletin teolojik olarak özgür yaşanması ve ideolojik değişimdi. Fetö’cü Terör Örgütü’nünde bu ideolojik değişime hizmet ettiği amacı olduğu bilindiğinden ve bu amaç doğrultusunda faaliyet göstermiş olduğundan bir iktidar ve cemaat adı altında Fetö‘cü bir yapılanma meydana gelerek ittifak oluştu. Okullarında yetiştirdikleri ve ülkemizin her okulundaki zeki öğrencileri radarlarına alarak yetiştirdikleri parlak beyinleri devletin her kadrosuna daha doğrusu en kılcal damarlarına kadar yerleştirdiler. Ülkemiz içinde sınanamaz bir güç haline geldiler. Tüm siyasi kararlar olsun ve diğer sosyolojik, ekonomik, yönetimsel tüm kararlarda Fetö dahili olarak kararlaştırıldı. Devletin tüm mahrem sırlarına vakıf oldular. Bunları arşivleyip okyanus ötelerine taşıdılar. Fetö’cü Terör Örgütü’nün ülkemizde ve dünyada yaptıklarını örgütün yapısını belirtmeden önce eylemlerindeki hareket alanlarının kısıtlanmamasının destek bulmasının hangi proje kapsamında olduğunu yazarak başlamak gerekir. Bu da FETÖ’nün Türkiye’ye sunduğu Ilımlı İslam projesidir.

Etiketler: TÜRKİYE’DEKİ FETÖ (FETULLAHCI TERÖR ÖRGÜTÜ) GERÇEĞİ NEDİR? KRONOLOJİK SIRAYA GÖRE FETÖCÜLERİN GELİŞİM SÜREÇLERİ, ILIMLI İSLAM PROJESİ ADI ALTINDA FETÖCÜLER NASIL ÖRGÜTLENMİŞTİR? FETÖCÜ İŞ ADAMLARININ ÜLKEMİZDEKİ GİZLİ EMELLERİ NEYDİ?, Fikir Klübü, Fetö, Fetullahçı Terör Örgütü, ALLAH, İdeoloji, 15 Temmuz, Bediüzzaman Said Nursi, 1960 Darbesi, Türkiye, Siyasi krizler, darbeler, ekonomik kriz, 28 şubat, ideolojik, iktidar, cemaat, siyasi kararlar, örgüt yapısı, Ilımlı islam projesi, Fetöcü İş Adamları

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ)’NÜN TÜRKİYE’YE EMPOZE ETMEYE ÇALIŞTIĞI ILIMLI İSLAM PROJESİ NEDİR?

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ)’NÜN TÜRKİYE’YE EMPOZE ETMEYE ÇALIŞTIĞI ILIMLI İSLAM PROJESİ NEDİR?

Fethullahçı Terör Örgütü’nün Türkiye ayağını oluşturan 1987’de Amerika Birleşik Devletleri’nde ABD’de yayınlanan Yeşil Kuşak Doktorini ile komünizme karşı sözde radikal olmayan cemaatleri ve grupları destekleme projesi olan bu doktorin’dir. Fetöcü Terör Örgütü’nün Dünya sistemini yöneten ülkeler tarafından sınırsız desteğe kavuşturulmuştur. Müslümanları canavarlaştıran, radikal İslam propagandası ile İslam’la değil biz teröristlerle savaşıyoruz, kılıfıyla asıl amaçlarını her zamanki gibi gizlemeye çalıştılar. Komünizm‘in yıkılışıyla tek kalan düşmanlarının radikal İslam unsurları olarak dünyaya deklare ettiler. Bu proje ile de bizim sorunumuz Müslümanlar da değil deyip Müslüman ülkelerdeki Müslüman’lara ve İslam’ı yönetmek kontrolde tutmak, kendi amaçları ve politikaları doğrultusunda hizmet ettirmek Siyaseti yapılmıştır. Bu projeyle İslam ülkeleri‘ndeki FETÖ’cü cemaat adı altındaki örgütlerle devlet adamlarının kendileri ve çocukları dahil hepsini kendilerine hizmet eder vaziyette tuttular. Ki çoğu da bunun farkına çok sonraları farkına vardılar, tabii ki bu farkındalık iş işten geçtikten sonra oldu.
Türkiye’deki farkındalıksa 15 Temmuz ihanet gecesi’nde kimlik buldu. Türkiye halkının ve devletinin tarihi direnişi olmasaydı. Darbe gerçekleşseydi, vay ülkemizin haline. Irak’ın işgalinde Kesnizani’nin yaptığının sonuçları ortada, hafızalarda hala tazedir. Saddam’ın zulmüne karşı canilerin katliamlarını yaşayan Müslüman halkının hali o yılları yaşayanlar çok net hatırlamaktadır. Saddam canileri çölde suyla boğar, şöyle yapar, böyle yapar… Bir çok savaş analistlerinin ve yorumcularının söylemleri vardı. Netice ne oldu, tek mermi atılmadan Irak ( Hüseyin Sarı, Uzman Çavuş , Sedat Yabalak, Polis Memuru Semih Özbey, Jandarma Astsubay Çavuş Adil Kavaklı, Tankçı Er Vedat Kaya, Polis Memuru, Süleyman Sungur, Er, Mevlüt Kahveci, Jandarma Uzman Çavuş, Müslüm Altıntaş, Topçu Er, Sedat Sorgun, Er, Ümit Gıcır, Uzman Jandarma, Kademeli Çavuş, Aydın Köse, Muhammet Salih Kanca, Sivil Cotyar Muhsin, Sivil) düştü. %80 bunun nedeni Kesnizani’dir. Üst düzey komutanların ve devlet kademesinin bir kısmı bu örgütün mensubuydular. Sahte şeyhten talimat gelince mankutlaştırıldıkları için ona uydular, itaat ettiler. Şeyh’ede talimat verenler, o canileri oraya gönderenlerdi. Diğer dünyadaki Müslüman ülkelerde de ister ufak çapta olsun ister büyük çapta olsun bu proje kapsamında o ülkeye mensup bir hoca çıkartılıp parlatıyorlar zaten bizdeki Fetö‘cü üst düzey hainler ülkemizin İslam dünyasındaki liderliğini ve sevilmesini çok iyi kullanıp diğer İslam ülkelerinde de örgütlenip devlet ve ticari alanda faaliyet gösterdiler. Bu Ilımlı İslam projesi ile radikal olmayan eğitim seviyesi yükselen ilimi, bilimi idrak etmeye başlayan yeni nesil Müslüman gençlerin sömürüp kullanılması amaçlı dini duygulara olan bağlılığını kullanıp kendilerine hizmet ettirdiler, kritik alanlarda her türlü faaliyeti yaptırıp işlerini yürüttürdüler. Adeta ateşi maşa ile tuttular maşanın bile hangi elin onu tuttuğunu bilmediği bir yapı oluşturdular.

Fetö ve Fetö’cü Militanların devletimize ve dinimize ettiği ihanetin parametrelerine, bu ihanet öyle bir ihanet ki dinimize düşmanlık yapan odaklara Müslüman ahaliyi dini vecibelerini ve aidiyetini İslam’a hizmet amaçlı yapıyorlar diye kandırıp düşmanlarımıza hizmet edip ettiler. Ülkemize sosyolojik, ekonomik birliğimize beraberliğimize yapılan ihanetlerin haddi hesabı yoktur. Bu ihanetlerin gerçekleşmesi için 2002 yılına kadar ki Türkiye’nin kötü rejimi, yönetimi devletin kurumlarının çökmüş rüşvet iş halledilmez adeta 3. değil 4. dünya ülkesi statüsündeki yaşayışını çok iyi kullandılar. Türkiye halkından taban bulmalarının doğruluk, dürüstlük, ilim irfan sahipleri dinimiz için Türkiye için mücadele ediyorlar, rüşvet yemezler adaletsizlik yapmazlar, eski rejime karşılar, ehli sünnet ışığında hedefe ilerleyip nesil yetiştiriyorlar, altın nesil deyip hizmet ehliler olarak maskelenip insanları peşinden sürükleyip, kendilerine yeni Fetö Terör Örgütü’ne katılmalarını sağladılar. Bu katılımlardan sonraki süreçlerde beyin yıkama ve mankutlaştırma aşamaları ile adeta ne yapılırsa, ne emir gelirse gelsin, en zeki ilim irfan sahibi olanları bile dahil yıkanmış beyinlerle itaat ettirdiler. Şu unutulmamalıdır ki en etkili afyon dindir. İnsanları kandırmak için. Tarihe baktığımızda da bu net bir şekilde gözlemlenmektedir. Hak dinimiz dahil 3 semavi dinin tarihi ve diğer batıl inançların tarihi incelendiğinde insanların teolojik duyguları kullanılarak kandırılıp neler yaptırıldığı tarihi olaylar ve vakalarla sabittir. Ki ister radikal olsun ister ılımlı olsun adları yöntemleri kişiler değişse de bu oyunu kurup fitneyi yayanlar, yönetenler bu süreci çok iyi bilip, kullanıyorlar. Fetö Terör Örgütü ve Fetöcü’lerin derinliğini anlamak için bunları çok iyi analiz etmek lazım. Türkiye’nin eski rejim yıllarında kurdukları banka ilk beş içinde olması bile başlı başına bir kitap konusudur. O yıllarda bile sınırsız bir şekilde destek ve hareket alanına sahiplermiş, ama halka bunu öyle bir yansıtıyorlardı ki çok büyük bir baskıya karşı savaş verip, başarıyorlar. İmkansızlıklarla mücadelede çabası olarak belirtip sürekli yardım yapılması lazım. Ticari her alanda faaliyet lazım ve çeşitli Fetö propagandalarıyla tabanlarına ve halka yayılmak taydı, tabii ki işin aslı öyle değildi. Fetö Terör Örgütü ( Fetöcü)’nün hizmet ettikleri düşmanlarımızın sınırsız destekleri mevcutken bizim halkımızın ve ülkemizin tüm imkanlarının kendilerine verilmesini sağladılar öyle aileler vardı ki çoluk, çocuğunun rızkından kesip Fetö‘cü kurumlara kutsal bir amaca hizmet ediyorlar propagandasına kanıp bağışlarda bulunmuşlardır.

Fetö (Fetullahçı Terör Örgütü)’nün liderinin ve diğer terör örgütü olan PKK’nın liderlerinin değişen konjöktör ve politika gereğince yapılan değiş tokuş işlemini bile profesyonelce yaptıkları örgüt propagandaları ile lehlerine çevirmişlerdir. PKK terör örgütünün liderlerinin özgür olarak kullanım süresi bitti diye teslim edip, diğer baş hainin kullanım süresi hedefleri çok büyük olduğunun ve pür, pak (o dönemde) temiz kılıflara sarılmış olan Fetullah Gülen’in kendi yanlarına almaları tüm Müslüman ülkelerinde (Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bruney Darüsselam, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan ) en önemlisi de ülkemizdeki her kademeye devasa sınırsızca kolu olan bir ahtapotu kontrol altında tutup her anını faaliyet aşamalarını takip edeceği ve olurda hesapta olmayan bir şey olur, proje sekteye uğrar, başına bir şey gelir diye rahat yönetim ve mağdur edebiyatı yapabileceği yere aldılar. Hatta Fetöcü Terör Örgütleri altın çağını sürerken niye gelmiyorlar diye sorgulanmalar olduğunda orayı Müslümanlaştırıyor cevabına şahit olanlar çoktur. Rahmetli Ecevit‘in bir sözü vardır. Öcalan’ı teslim alınca bunu bize niye teslim ettiler, hala anlamadım demiştir. Bunu söyleyen ülkenin başbakanı olduğundan dolayı kurulan oyunda o zamanlarda ne derece piyon olduğumuzu göstermektedir.

Fetö Terör Örgütü (Fetöcüler) Türkiye’de 2002 yılında yaşanan iktidar değişimi ile başlayan süreçte devlet içindeki tasfiyelerle en yoğun şekilde her kademede teşkilatlanmaya başladı. Kurulan kumpaslarla, farklı yöntemlerle tasfiyeler gerçekleştirip, atamalar yaptırıldı. En alt makamlardan en üst makama kadar sıfırdan dizayn edildi. Fetöcüler siyasi ve askeri alanda en ücra taşralardaki devlet kurumlarında hizmet adı altında faaliyetler gerçekleştirildi. Devlet içi faaliyetlerden ziyade iş dünyası (Fetö’cü iş adamı), spor, eğitim medya yani bir ülkenin tüm faaliyet alanlarına sorumlu imamlar atanarak bu imamları kimi resmi görevde kimisi ise bir şekilde kurumlarla ilişkili bireyler olurdu. Sınırsız güç destek olarak ve karşı müdahale olmayarak yapılan muhalefet bile onların yani Fetö‘cülerin ve Fetö’cü iş insanları’nın değirmenine su taşıdı. Ele geçirilen devlet ve devlet dışı alanların en öncelikli olanlarından tek tek ayrı ayrı başlıklar altında analiz etmek gerekmektedir.

Etiketler: FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ)’NÜN TÜRKİYE’YE EMPOZE ETMEYE ÇALIŞTIĞI ILIMLI İSLAM PROJESİ NEDİR?, ABD, Fetullahçı Terör Örgütü, Amerika Birleşik Devletleri, Yeşil Kuşak Doktrini, Fetöcü Terör Örgütü, Dünya, Radikal islam, Kominizm, İslam Ülkeleri, Devlet, Fetöcü cemaat, Türkiye, 15 Temmuz, Darbe, Irak, Kestinazi, Saddam, Şeyh, Ilımlı İslam Projesi, Fetö ve Fetöcü Militanlar, sosyolojik, ekonomik, 4.dünya ülkesi, ehli sünnet, beyin yıkama, hak din, semavi 3 din, batıl inançlar, tarihi, teolojik, savaş, fetö propogandası, pkk, örgüt, propogandası, pkk terör örgütü, fetullah gülen, öcalan, ecevit, fetöcü iş adamı, fetöcü iş insanları, M.E.K

FETÖ (FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ)'NÜN EYLEMLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ELE GEÇİRİP, DİZAYN ETTİĞİ FAALİYET ALANLARI.

FETÖ (FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ)’NÜN EYLEMLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ELE GEÇİRİP, DİZAYN ETTİĞİ FAALİYET ALANLARI.

1- FETÖ’NÜN DEVLET YAPILANMASINDAKİ SİYASİ OLUŞUMU

Fetö yapılanması hakkındaki yazımın başında da belirttiğim gibi teolojik ve ideolojik olarak iktidar ile aynı hedefi şiar edinmiş olduğundan dolayı uluslararası ulus içindeki suç ortaklarının eğilimleri birlikte hareket edilmesi telkinleri iktidara gelin diyalog neticesi ile kurulan ittifakın sınırsız hareket alanı ve korunma elde edilmesi, ilerleyen zamanda da Başbakanlıktan, Cumhurbaşkanlığı’ndan önce Pensilvanya’dan icazet alınmaya başlanması millet vekilliği ya da siyasi kadrolaşmalardaki faaliyet alanlarında devletin siyasi yönetimdeki belli kişiler hariç yani lideri ve bir kaç kişi hariç herkesin biat ettiği döneme getirildi. Fetöcü iş insanlarının dershane olayı patlak verene kadar ki yönetim lider kadrosu daha önce ittifakın bozulduğunun Fetöcü‘lerin gerçek amaçlarının ortaya çıktığının kesinlikle farkındadırlar. Ama Türkiye öyle bir güç kazanmıştı ki ve gelinen noktada ipler tamamen koparılmayıp üst kadrolarda iktidar savaşı olarak kalması gerekmekteydi. Bu gücü kim yönetecek, iplerin tamamen kopması demek ülkenin Fetö‘cüler nazarında çöküş demekti. Örneğin iki öz kardeşin devletin en üst kadrolarında görevliyken biri iktidarı, diğeri Fetö’cü hain örgütü desteklemekteydi. O dönemde Fetö’cüler ile topyekün savaşın başlatılmasının neticesinin nelere sebep olacağı, bu örnekle net bir şekilde ortaya konulmaktadır. Nitekim Fetö Terör Örgütü ile alakalı 15 Temmuz’a kadar top yekün temizlik yapılmadı. Çünkü her yerde akıl almaz şekilde kriptolarından, mahremlerine ve Fetöcü iş adamları kadar vardılar. Örneğin C.başkanı‘nın yaveri silahla yanına girebilen kişi Fetö Terör Örgütü’ne mensuptu. Karlov suikasti bizlere çok şey anlatır. Mankutlaştırılmış özel yetiştirilmiş, devlet başına yaver yapılan, emir geldiği zaman o silahı devlete de doğrulturdu, neticede alırdı. Ama ALLAH işte tuzak kuranların en hayırlısıdır, onların da tuzaklarını başlarına çaldı.. Netice itibari ile Fetö Terör Örgütü’nün Siyasal alandaki faaliyetleri ile ülkedeki tüm gündemi ve sistemi yıllarca yönettiler. Devlet‘teki her faaliyet alanlarında birbirleriyle sıkı sıkıya bağlı, ayrılmaz ilişki içinde amaçlarını gerçekleştirdiler. Fetöcü iş adamları bunu da yapabilmelerinin en önemlisi siyaseti ele geçirmekti. Neticede alıp yıllarca yönettiler. Hem de bunlara ideolojik olarak düşman olan siyasi kişiler bile bilmeden hain Fetö Terör Örgütü’nün amaçlarına hizmet edici politikalar üretip muhalefet edip siyaset yaptılar. Toplumca bilinen en belirgin birkaç örneğine değinmek gerekirse… MİT tırları, MİT başkanının ifadeye çağrılması, açılım sürecinin sabote edilmesi, Ergenekon, balyoz davalarındaki süreçte yaşananlar, Hrant Dink Suikasti, Danıştay saldırısı, Rus uçağının düşürülmesi, Uludere faciası… Bu yaşanan olaylardaki yapılan muhalefet bu hainler sözde ve Özde düşman olanların yaptıklarına bugün arşivleri açıp bakın nasıl onların amaçları doğrultusunda planlarının gerçekleştirilmesi için zemin hazırlamıştır. Bu da aleni bir şekilde görülecektir, böyle olunca Fetöcü hainlere de hamleler yapıp Siyaseti dizayn edip, politikaları yönetmek kalmıştır. Sonuç olarak devlet büyüklerimiz farkına varana kadar. Teolojik, ideolojik yapı olarak da siyasi olarak da düşmanları da dahil o adamların emellerine gerçekleştirmelerine zemin hazırlayıp, fırsat alanları sundular. Devletlerde Siyaseti yöneten ülkedeki her şeyi herkesi yönetir. Siyasetin anlamı ve tarihine baktığımızda insanları yönetme sanatı olduğunu görmekteyiz. Düşmanlarımız da bu sanatı çok iyi icra ediyorlar. İçimizden devşirdikleri uşaklar bile bu sanatı uygulamayı öğretiyorlar.

Etiketler:FETÖ (FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ)’NÜN EYLEMLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ELE GEÇİRİP, DİZAYN ETTİĞİ FAALİYET ALANLARI, Fetö yapılanması, teolojik, ideolojik, iktidar, başbakanlık, c. başkanlığı, pelsilvanya, milletvekilliği, devletin siyasi yönetimi, fetöcü iş insanı, fetöcüler, 15 temmuz, karlov suikastı, ALLAH, fetö örgütü, fetöcü iş adamları, mit tırları, mit başkanı, ergenekon, balyoz, hrant dink suikastı, danıştay saldırısı, rus uçağı düşürüldü, uludere faciası, fetöcü hainler, insanları yönetme sanatı, FETÖ’NÜN DEVLET YAPILANMASINDAKİ SİYASİ OLUŞUMU

FETÖ (Fetö Terör Örgütü) YAPILANMASINDA ORDU VE EMNİYET TEŞKİLATI

FETÖ (Fetö Terör Örgütü) YAPILANMASINDA ORDU VE EMNİYET TEŞKİLATI

Fetö Terör Örgütü’nün en basit tabiriyle devlet içerisindeki silahlı kanadını oluşturmaktadır. Malesef ki içeriği bu kadar basit değil, terör örgütleri tarihinde örgütlerin silahlı kanatları dağ da, şehirdeki gettolarda, finans kuruluşlarında Fetöcü iş adamı kılığında, yabancı ülkelerde çeşitli örgüt kalıplarındadır. Fetö Terör Örgütü’nde ise devletin bizzat içindeydi. Bunun nasıl bir şey olduğunu 15 Temmuz bize acı bir şekilde yaşayarak anladık. Bu acıyı ve ülkenin ipten dönüşünü bize yaşatanların bu kurumlarda nasıl örgütlendiğini çok iyi bakıp anlamak lazım. Yıllarca şanlı ordumuzun %80’i halkın %80’inden dini, ideolojik, güven veren, benim ordum, mehmetçiğim dedirtip dört elle sarılacağı yapıda olmayıp halkın ordusu politikaları üretmeyip halktan kopuk yönetilmesi Fetö Terör Örgütü’nün çok silahlı kanadının oluşmasını sağladı. Şöyle ki peygamber ocağı dediğimiz, ALLAH ALLAH nidaları ile Savaşan atalarımızdan bu yana İslam Sancağının Sancaktar olan ordumuz da yemekten sonra ALLAH’ımıza hamdolsun bile denilmemekteydi. Aylarca yıllarca ister zorunlu ister kadrolu askerlik olsun yemekten sonra Allah’ımıza hamdolsun diyenlerin üstlerinin onlara neler yaptığı çok iyi bilinmektedir. Zorunlu askerlikte 18 ay veya dönemlerde süre farklı olsa da ordu’ya katılan Mehmetçik‘e neler yapıldığını o dönemleri yaşayan herkes biliyor. Teskere alınıp sivile döndü mü bunun etkileride çok iyi biliyor. Namaz bile kıldırılmayan bir ordumuz vardı. Kadrolu olarak katılıp, halktan gelenler de aynı şiddette baskı görüyordu. Yıllarca Ordu’nun ülke yönetimindeki etkisi yaptıkları darbe zamanları olsun normal seçimle başa gelen halkın istediği siyasetler olsun uzun yıllarca yaptıklarından dolayı ailelerde yetişen asker olmak isteyen yeni nesillerde de fetönün bürünmüş olduğu kılıftan dolayı katılımlar da örgüte (Fetö) yoğunlaştı. Ordu’nun müslümanlaştırılması ateistlerden halkına zulmedenlerden tavizleri olarak lanse edilen Fetönün (Fetö Terör Örgütü) ordu içindeki silahlı kanadını oluşturma amacı başarıya ulaştırıldı. Ordu’nun her kademesine nüfus edip mankutlaştırıldıkları militanlar girmiş oldu. Mankutlaştırılmamış olanlar ise yukarıda belirtmiş olduğum nedenlerden dolayı kutsal bir amaca hizmet ediyorlar kılıfıyla destek oldular. Ve halkın politize olmamış ideolojik olarak aşırılaşmamış kesimi olan %60’lık halk kesiminin bir kısmından destek bir kısmından sempati alındı. Ufak bir kısmı ise kötünün iyisi denilerek sadece izlendi. Fetö Terör Örgütü’nede her istediğini yapma fırsatı doğdu. Böylece siyaset, ordu, emniyet, yargı, iş adamları (Fetöcü) birleşmesi ile var olan eski rejim zihniyetine sahip ve eski zulümlere imza atan kadrolar temizliği gerçekleşti. Ve bir kısmı da cezalandırdılar. Operasyonlarına başlanınca bunlara karşı olan ve amaçlarını gerçekleştirmek istedikleri makam mevkide olanları da bu operasyonlara katarak Türkiye’de (Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) %10’luk kesim hariç hiçbir tepki de almıyorlardı. Çok ufak eleştiriler olsa da, etkili değildi. Halkın bezmiş olduğu yıllarca gitmelerini istedikleri kişilerin rejim yanlılarını temizliyorlardı gerçi işin aslı eski zulmü yapanlar da fetöyü yönetenler de aynı kişiler. Tavşana kaç, Tazıya tut diyen asli düşmanlarımız. Bu kişiler bunları bildikleri halde en büyük hizmetkarınız biziz demekten vazgeçmiyorlar. Güç hırsı böyle bir şey büyük şeytanın hizmetkarı olup, aynı yatağı paylaşanlar finalde kaybedeceklerini bildikleri halde kendilerini büyük şeytanın hizmetine sunan FETÖ ve üst düzey Fetöcüler sırf güç desteği için en aşağılık şeyleri dahi yapıyorlardı. Ordu içindeki subayların Fetöcü olduklarının anlaşılmaması için yaptırdıkları takiye olarak adlandırılan aslında İslam’ın kalbine soktukları bir hançerdi. Yapılan bu aşağılık taktikler, tüm toplumca da bilinmektedir. İçimin yandığı en üzüldüğüm konuda bu aşağılık eylemlerini ülkenin en parlak masum temiz genç beyinliler ve güzel Anadolu’nun şerefli haysiyetli ailelerinin duygularını sömürerek yapmalarıdır. Hala da az da olsa devam etmektedirler. Neticede kanayan yara olan geçmiş rejimin oligarşik bir yapı tarafından yönetilmesinin halkımızda açtığı yarayı iyileştireceğiz diyerek aslında oligaşik yapının kullanımı dolduğunda bunların hizmet ettiği aynı odağa hizmet amaçlı faaliyet gösteren, bu hain örgütün ordumuzun içinde silahlı kanat olarak, her kademesinde hatta devlet başkanı yaverine kadar mevkileri sızmasıyla ordumuzun ele geçirilme projesi başarılmaya çalışılmıştır. Önemli oranda Fetö Terör Örgütü’nün iç işlerindeki emellerini gerçekleştirmek herkese her yere sınırsız operasyon yapabilecekleri emniyet teşkilatının ele geçirilmesi eski rejimde olan işkence olmayacak rüşvet dönmeyecek suçsuz insanlara suç yıkılmayacak ve diğer iç işlerinde emniyette dönen yozlaşmış düzen düzeltilecek ve düzeltiliyor propagandası ile emniyet teşkilatının ele geçirilerek ülke gündemine oturan tüm operasyonları gerçekleştirdiler. Bunların başına yansıyan gündeme gelen herkesçe bilinmektedir. Ya afişe olmamış, bilinmeyenleri ise daha can alıcıdır. Bu ülkede dokunulmaz olanlara operasyon yapılamayacakları cezaevlerine (Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.) arttılar. Devleti yönetenlerin bile bazen müdahale edemediği operasyonlar tutuklamalar gerçekleştirildi. Genelkurmay başkanının tutuklanması, başbakanlığın dinlenmesi, Mite operasyon çekilmesi, ve sayısızca operasyon yapanlar normal halka fetöcülerin ele geçirmek istedikleri alanlarda faaliyet gösteren iş insanı olsun, memur olsun, legal, illegal olanlar da olsun. Neler yapmadılar ki, Karlov suikasti bizlere çok şeyler anlatır. 15 Temmuz hain darbe gecesi sonrası olması özellikle hala tek emirle devletin silahlı güçlerinin içinde kendisini ölüm fedaisi yapacak millitanrılarının olduğu göstergesinin ispatıdır ki Hükümetin 15 Temmuz gecesi emniyet teşkilatının içindeki Fetöcüler’in %70’inin temizlenmiş olmasına rağmen ki öyle olmamış olsaydı, 15 Temmuz gecesi yaşananların seyri çok farklı gelişirdi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün önündeki hainlerin tankının içinden çıkan eski polis mensubunun olması bunu bize net bir şekilde göstermektedir. Bunlar gibileri emniyetten temizlenmeseydi müdürler, amirler olarak görevde olsalardı o zaman kayıplarım da devletin aldığı hasar da çok çok daha ağır olurdu. 15 Temmuz sonrasındaki top yekün temizlikten sonra bile adamlar rus büyükelçisini polis görevlisine öldürttüler. Bu suikastın şifrelerinin mesajını amacını net bir şekilde ortalama zekaya sahip herkes anlamaktadır. Emniyet teşkilatı ile ilgili başlığımızdan sonra devletten çok halkın her kesiminin canının yandiği yargı organına geçerken Fetöcü polislerin siyasi ve devlet kurumları ile ilgisi olmayan normal halktan yüzlerce kişinin üzerlerine ne suçlar yakılıp mahkumiyetler verilip, hayatlar tarumar edilip, cezaevlerinde (Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.) insanlar çürütülmekteydi.

Etiketler: 2-FETÖ (Fetö Terör Örgütü) YAPILANMASINDA ORDU VE EMNİYET TEŞKİLATI, Fetö Terör Örgütü, Devlet, Terör Örgütleri Tarihi, fetöcü iş adamları, fetöcü iş insanları, 15 temmuz, şanlı ordu, peygamber ocağı, ALLAH, Zorunlu askerlik, Fetö, ideoloji, emniyet, yargı, Türkiye, Şeytanın hizmetkarı, fetöcü üst düzeyler, oligarşik, devlet başkanı, ülke, karlov suikasti, mit operasyonları, 15 temmuz gecesi, emniyet teşkilatı, Fikir Klübü

TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN TÜRKİYE YARGI SİSTEMİNDEKİ HAİN FAALİYETLERİ

TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN TÜRKİYE YARGI SİSTEMİNDEKİ HAİN FAALİYETLERİ

Adalet herkese bir gün lazım olacak kurumdur. Bu organ toplumun kanayan en çok acıtan yarasıdır. Eski rejimdeki sistem olsun fetöcülerin dönemindeki haksızlıkları yaşayanlar bu acıları bilir. Bir devlette halkın canını en çok acıtan yerin yargı olmasının nedeni ister suçlu olsun ister suçsuz olsun, herkes o kapıya adaletin sağlanacağı umudu ile ve bu yöndeki tarifsiz hislerle gider. Netice itibari ile oradaysa bekledikleri adaleti bulamayınca ve orada güçlülerin lehine hükmedildiğini görünce umutları ve inancı yıkıma uğrar acısı da her şeyden çok ağırdır. Şöyle ki: Yargıya gitmeden öncesindeki hareket işitse ve bu tarzda tüm olumsuz şeyleri yaşamış dahi olsa hiçbir şeyin etkisi tam hissedilmez. Çünkü adaletin sağlanacağa yere gitmeyi bekliyordur. Orada yıkılınca o devletin ve halkın haline Fetöcüler’in yargısı da işte böyle çok büyük acılara imza attılar. Verdikleri kararlarla suçsuz kişileri hayatlarını geleceklerini çaldılar. Ailelerin perişan olmasına sebep oldular. Suçlu olanlarınsa hak ettiklerini kat ve kat fazla cezalar vererek zalimce kararlarla hayatlarını bitirdiler. Gerçekten de suçlu olup ta kendilerinden olanlara veya kullandıkları kişiler olsun yakınları olsun Fetö Terör Örgütü’nden icazet almış olanlara ise çok büyük suçları bile yanlarına kar kaldı. Bunu da bu haksızlıkları adaletsizlikleri yaşayanlar iyi bildikleri için. Daha çok acı verdi. İronik olacak bir örnek var. Ülkemize mal olmuş bir film senaryosu var. Pardon filmi isminde, suçsuz yere yıllarca hapis yatıp pardon demişti, bu filmde asıl can alıcı nokta sistemin nasıl olduğudur. Adeta yıllarca bu filmin biraz daha değiştirilmiş halini yaşadık ülkece. Ve tüm medyada da izledik. Pardon filminde eski rejimdekiler tarafından yönetenlere atıf yapılarak işkence, cezaevi (Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.) yönetimleri, ve adaletsizlikler anlatılmaya çalışılmıştır. Bunlarda ise çok az kişilere yapılanlar hariç işkence yoktu. Cezaevi şartları belki yaşamsal olarak biraz daha iyileştirilmişti. Ama daha beteri vardı “Kalem” bu dünyadaki en büyük silah, bu silahın da kendi emelleri doğrultusunda Fetöcüler çok güzel kullandılar. İstedikleri gibi suçlar üretip, deliller yapıp, bir A4 kağıdı bir adet kalemle hayatlar bitirildi. Topluma mal olmuş büyük davalar herkesçe bilinmektedir. Özel yetkililer, süper savcılar, yıllarca sadece kurguyla tutuklu yatırılıp hayatını bitirip o da tiplerin de yoğun baskıda kafayı yedirtip insanları mağdur ettiler. Bunlardan birisi de merhum dava adamı ehlisünnet‘in Cumhuriyet sonrası, ilk ve son çileli sesi kumandan Salih MİRZABEYOĞLU‘dur. F tiplerinde yaklaşık 17-18 yıl tek kişilik hücrelerde yıpratılmaya ya ve kutsal Büyük Doğu hareketini engellemeye çalıştılar. Ağırlaştırılmış müebbetlerle, binlerce yıllarla insanlar sindirilerek kapatılan dosyalar infaz edildi. Hala binlerce suçsuz yere yatanlar daha da cezaevlerinde yatmaktalar. Fetöcülerin yargı ayağı topluma mal olmuş güçlü kişilere binlerce sayfalık iddianamelerle hükümlerle veya üç kişinin bile bir araya getirilip Çete yapılmasına kendilerine karşı olan herkesin finalinin ya terör örgütü ya da Çete kapsamında zindanları boylamalarına az çok herkesçe bilinmektedir. Sadece yaşayan kişiler ve ailelerinin bilebilecekleri topluma mal olmamış gölgede kalan yapılanları belirtmek istiyorum.

Fetö (Fetö Terör Örgütü)’nün polis, jandarma, yargı üçgeninde normal halktan kişilere yaptıkları bu kişiler ister görevli ister suç dünyası’nda faaliyet göstermiş kişiler olsun Fetöcü Polislerin çok şahıs yakalayıp işlem yapmak rütbe ve ödül almak ve siyasetin devletin içinde üst düzey toplantılarda yakalamak verilerini göstererek toplumu suçtan koruyoruz huzurlu toplum tarzında söylemlerle her devlet yöneten yöneticilerin olmasını istediği söylemlerle düzenlerini sürdürdüler. Bu düzende de yapılanlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Resmi polis arabası ile gezen üç Fetöcü Polislerin ister daha önceden suçlu olsun, olmasın emniyet teşkilatındaki tabirle kaplama yapmaları özellikle varoş suç yoğunluğunun çok olduğu bölgelerde, yolda gidiyorsunuz sizi “asayiş uygulaması“ için durdurdular. Üst araması GBT sorgu derken suç atıyorlar. Siz istediğiniz kadar feryat edin bu da memura mukavemetten bir dosya daha olmuş oluyor. Çok sinirlendirirseniz ilk önce rüşvet teklif etti bırakmamız için, kabul etmeyince karşı geldi diyerek toplamda üç dosyanız olmuş oluyor. Karakola götürüyorsunuz, bir A4 kâğıt bir adet tükenmez kalemle her şey bitiyor. Karakoldaki amirin de Fetöcü olup olmaması fark etmiyor. Potansiyel suçlusunuz. Sizi gözaltına alanlar tutanağı tutup karakol teslimini yapıp tekrar görevine gidecekler. Sözde hakkımızı koruyorlar. Tutanaklarda yazılanlara gelirsek gözaltına alındığı saat, tarih, yer, adreste asayiş uygulaması yaptığımız sırada daha önce o bölgede suç işlendiği ihbarlarındaki tariflerdeki şahıslara benzediğimizden dolayı şu isim-soy isim şahsı durdurmamız neticesinde yapılan aramada saklamaya çalıştığı ama yakaladığınız hangi suç eşyası ise belirtilerek ve parada katılması gerekiyorsa yine üzerinde bulunan suçtan elde edildiği düşünülen denilerek falanca miktardaki paraya el konulmuştur. Bu parayı da bize rüşvet olarak teklif etmiştir. Kabul etmememiz neticesinde de mukavemete başladığı sözlü orantılı güç kullanılmak zorunda kalındığı derdest edildiğiniz yazılıyor. Orantılı güçte ilk alındığınız yerdeki üzerinize suç yıkıldığını anladığınız da verdiğiniz tepkiden dolayı yediğiniz dayağın hastane raporlarında belirli olacağından dolayı yasal bir kılıftır. Netice itibari ile biraz daha yaşanılanları süsleyip bir adet A4 kağıdında hayatınızdan çok uzun yıllar çalınıp, tüm düzeniniz yıkılıyor, böylelikle de sizi karakola teslim edip, gidiyorlar sonrası karakol prosedürü başlıyor. Avukatlar, ifade yani olayın haticesi ertesi gün savcıya çıkartılıyorsunuz, ne anlatırsanız boş işler Fetöcü olsun ister Fetöcü olmasın istisnalar hariç potansiyel suçlusunuz. Ülkemizin adaletli, şerefli savcısıyla garibim tutuklamaya sevk etse adaletine sığmaz, etmese her gün böyle yüzlercesi geliyor. Hangi birini bırakacak, açığa alıp makamından ederler. Tutuklamaya sevk ettiği kişiler ise Sulh ceza Mahkemesi içinde yukarıda söylediklerim aynen geçerlidir. İstisnalar hariç böyle dosyalarda geceyi cezaevi karantinasında sonlandırıyorsunuz. Yani sonun başlangıcı evresine geçiyorsunuz. Ölümden önceki son durak. Genel yargılama aşamasıysa avukat tutmak, delil sunmak sadece prosedür gereği, çok güçlü kuvvetli yerlerde kimseniz yoksa geçmiş olsun. Bu tür dosyaların %80’i o dönemlerde mahkumiyetle sonuçlanmıştır. Şöyle ki yargılayan Fetö Terör Örgütü mensubu, Yargıtay’da cezayı onaylayan Fetöcü cezayı yatsan da halkın gariban avam tabakası, açıklanan hüküm ise çok uzun yıllar mahkumiyet. Bu sistemin başka işleyiş yönleri de var ama genel olarak budur. Müştekili suçlarda biraz daha değişik oluyor. Önceden bu tarzda suçlardan sabıka varsa önceki tarihlerde yapılan faili meçhullerin müştekileri çağırılıyor. Yönlendirme ile teşhis ettiriliyor. Kaleme almış olduğum yaşanan olayların ispati ise yıllardır Türkiye’de (Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) yaptıkları ve yaşananlardır. İkincisi ise bir gecede beş bin hakim, savcının ihraç edilmesi ve sonradan alınan kriptolar, açığa alınan asker ve polislerdir. Bir de darbeden sonra Türkiye (Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.) yaşanan içler acısı durum vardır. Yakalanma ve mahkumiyet aşamasına kadar ki kişilerin hepsi Fetö Terör Örgütü Mensubu olmasına rağmen bu kişilerle beraber mahkum edilen kişiler aynı cezaevlerinde yatmaktadırlar. Fetö Terör Örgütü’nün bu yaptıkları hukuk ve konularla ilgili akademik bir makale yazmak gerekir ki yeniden yargılanma olsun, hukuki tüm konular anlaşılsın.

Fetö Terör Örgütü’nü başımıza bela edenlerin ülkesinde ise bir polis şefinin soruşturma ile ilgili sahte delil ürettiği anlaşılınca 30 yıllık görevinde tüm müdahil olduğu dosyalar yeniden incelemeye alınıp yeni yargılama yapılmaktadır. Bizde ise ayyuka çıkmış adaletsizlikler, yargı sistemi çöker, veya başka parametrelerden dolayı göz ardı ediliyor. Netice itibari ile Fetö Terör Örgütü’nün yargı yapılanmasının ülkemize yaptıklarının bir kısmını kaleme almaya çalıştım. Ülkemizin adalet sisteminin ne derece yara aldığının siz değerli Fikir Klübü okuyucularının takdirlerine sunarım.

Etiketler: TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN TÜRKİYE YARGI SİSTEMİNDEKİ HAİN FAALİYETLERİ, adalet, yargı, suçlu, fetöcüler, pardon filmi, hapis, ceza infaz kurumları, cezaevi şartları, özel yetkili süper savcılar, dava adamı, kumandan salih mirzabeyoğlu, büyük doğu hareketi, çete, terör örgütü, infaz, polis, jandarma, suç dünyası, asayiş uygulaması, gbt, sulh ceza mahkemesi, fetö terör örgütü mensubu, yargı sistemi, fikir klübü

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN MEDYA YAPILANMASININ TÜRKİYE TOPLUMUNU, DİZAYN ETMEK İÇİN YAPTIKLARI PROPAGANDALARIFETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN MEDYA YAPILANMASININ TÜRKİYE TOPLUMUNU, DİZAYN ETMEK İÇİN YAPTIKLARI PROPAGANDALARI

Fetö Terör Örgütü (P.Y.D)’nün medya yapılanması herkesçe bilinen Samanyolu TV ve Zaman gazetesi ile başlarsak, siyaset, askeriye, emniyet, yargı yapılanmalarını yapmış olduğu tüm faaliyetleri toplama yaptıkları yayınlarla haklı doğru gösterip, çeşitli propaganda teknikleri ile desteklenmesini ses çıkarılmamasını sağladılar. Bu ülkede kitleleri normal halkın özellikle bizim gibi ülkelerde politize olmamış %70 halk kesimini beyinlerini düşüncelerini yönlendirip etkileyebileceğin alan medyadır. Fetöcüler bunu da yaptılar. Örneğin zaman gazetesi Fetöcü olanlar veya sırf ona yardım etmek isteyenler abone oluyorlardı. Ama adamlar ücretsiz olarak adreslere bırakıyorlardı. Metropol’de Anadolu’da 81 ilimizde (Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak ) bunu yaptılar. Hafta sonu hariç normal halk kesiminden olan kaç kişinin evine gazete alınıyor. Ki düşünün siyasi gündemi takip ediyor. Veya politika ve devlet yönetimini iktidar güç savaşı’nın oyunlarının bilincinde. Hal böyle olunca da her gün kapınıza kadar gelmiş olan içinde ülkenizin örf, adet ve ahlakına aykırı olmayan gazeteyi evinize alıp okursunuz. Ev ahalisinden gazeteyi gören herkes bir göz gezdirir. Yapılan yayınlardan da etkilenir. En düşük seviyede olsa bile. Bir de başka kanallardan yönlendirici doğru haber iletimi alınmıyorsa o propagandaya inanıp beynine işler. Bir de diğer yapılanmalar da bahsettiğim üzere eski rejime savaş açmış çürümüş devlet yapılanması ile savaş veren olarak kendilerini lanse ettiler. Zamanla o yayınlarda yapılan diğer örgüt propagandalarına da kanarsınız. Tabi günümüzde teknolojik gelişmeler sosyal medya ve diğer platformlar gelişimi çok az diye bilgiye erişim kısıtlıydı. Bir de ana akımı medya içinde de olan TV kanallarındaki yayınlar ( haber, dizi, belgesel, tartışma programları) olsun herkes o dönemde bu kanalı açıp izlemişizdir. İlgimizi çeken bir yayınsa izlemişizdir. İster bağımsız TV olsun, ister siyasi amaçlı bir yayın yapan TV kanalı olsun hiçbir program istisnalar hariç sadece reyting ve reklam geliri için yapılmaz, hepsi özellikle çalışılmış izleyici yönlendirme, beyne gönderme düşünceleri etkileme amaçlıdır. O program izleyen herkesin neyi düşünmesi hedefleniyorsa o yönde yayın yaparak, istedikleri konuyu kitlelere düşündürüyorlar, nasıl düşüneceği ise kişinin kendisini ilgilendirir. Türkiye’deki TV kanallarında yapılan yayınlardan sadece birisinden örnek verirsek konu anlaşılır. Meşhur Hollywood filmlerinden adamların 90’larda yaptığı filmler bile hala ülkemizde üst sınırlarda izleyici bulabilmektedir. Bu filmlerle ABD’nin üst düzey propagandası, algı operasyonları yapılmaktadır. Çoğu da CIA ve diğer şer yapılanmalarının tek elinde ve desteğinde çekilmiştir. Bunlar da sayısızca ilgilenmesine rağmen ülkemizde hala 30 yıl önceki filmleri üst sıralarda izleyici bulabilmektedir. Yani adamlar da tarihe karışan propagandaları bile biz de hala devam etmekte, o kadar ki geri kalıp yönetiliyoruz. Beyniniz ve zihniniz ele geçirilmiş. Kendi ülkelerinde ise bunların hiçbiri yayınlanmaz, yeni nesil versiyonları olsa yine gam yemeyeceğim güncel bazı şeyler içermesinden onları bile hiç yoktan izleyicinin bilgi edinme aracı göreceğim. Bizde durum böyleyse diğer gelişmiş ve gelişmemiş olan Müslüman ülkelerinin vay haline Fetö Terör Örgütü’nün medya yapılanmasında yaptıklarında bilinmesi gereken bir hususta onlardan olmadığı zannedilen aslında onların propaganda yayınlarını yapan sözde tamamen aykırı ideolojik görüşte oldukları bilinen yazılı ve görsel medya platformlarında yapılan ve ülke gündemine oturan yayınlar herkes tarafından Hatırlanmaktadır. 15 Temmuz hain saldırı sonrasında belgelerle ifşa olan platformlar öğrenince toplumun çoğunluğu şok yaşamıştır. Sözde düşman ideolojilerde oldukları bilinenlerin aslında danışıklı, dövüşüklü oldukları anlaşılmıştır. Fetö Terör Örgütü olsun, başka örgütler olsun veya devletlerin istihbarat örgütlerinin medya yapılanmalarında yaptırdıkları yayınları çok iyi analiz ederek bakmak lazım. Toplumumuzu bunlardan da korumamız gerekir.

Etiketler: FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN MEDYA YAPILANMASININ TÜRKİYE TOPLUMUNU, DİZAYN ETMEK İÇİN YAPTIKLARI PROPAGANDALARI, fetö terör örgütü, PYD, Samanyolu tv, zaman gazetesi, siyasi, askeri, Emniyet yapılanması, propaganda, fetöcüler, gazete, devlet yönetimi, devley yapılanması, savaş, örgüt, sosyal medya platformu, tv. kanalları, abd, cia, müslüman ülkeler, 15 temmuz hain saldırısı, istihbarat

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN TÜRKİYE'DEKİ EĞİTİM ÖĞRETİM YAPILANMASI

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN TÜRKİYE’DEKİ EĞİTİM ÖĞRETİM YAPILANMASI

Değerli “Fikir Klübü” okuyucularımız bir terör örgütünün can damarını oluşturan varoluşunun devamını ayakta kalmasının prometizlerinin ilk sırasında olanı milîtanrıları mankutlaştırma radikal örgüt ideolojisinin inşasına başladıkları alandır eğitim. Ve bu eğitime, resmi eğitim katarak istedikleri gibi eğitim tamamlanmış kalifiye nitelikli radikal örgüt mensubu yetiştirilmiş oluyor, bunların da istedikleri alanlarda devlet veya devlet dışı sektörlere hizmetli olarak yerleştirip eylemlerini gerçekleştirmektedirler. Temel eğitimin ilk etabından son etabı olan üniversite eğitimi de dahil kurdukları eğitim kurumlarıyla çok uzun yıllar yeni nesil örgüt mensubu yetiştirdiler. Bu kurumlar yetmeyip dershanelerle kendilerininkinin dışındaki kurumlarda eğitim gören düşük başarıya sahip olanları da burada eğittiler özellikle dershanelerde kendi kurumlarının dışında eğitim alanlara ayrı özen gösterip başarılı olmaları sağlandı ve örgüt ideolojisi oluşturuldu, bu da kendilerinde ailelerinde çevrelerinde de örgüte katılma da pozitif yönde yetki oluşturuldu örneğin Yks sınavına katılmış başaramamış kişilere çaldıkları soruların cevaplarını normal ders yapılıyormuş gibi o soruların cevaplarının konularını yoğun olarak çalıştırmaları neticesinde gelen başarıdır. Ve kendi kurumlarında radikal örgüt ideolojisi ile yetiştirdikleri kişileri ister ÖSM‘nin sınavları olsun ister görev yaptıkları yerdeki kurum içi sınavların cevapları olsun. Gizlilik yeminleri ettirerek, başarılı olmaları sağlandı. Bu kişilerin başarılı olduğunu gören kişiler de örgüt artı başarı demek algısı oluştu. Her kesimden de katılımlar sağlandı maddi durumu olmayanlar da orta derecede desteklerle, bir nevi Fetö Terör Örgütü nüfusuna geçirildi. Bağlı oldukları örgüt (Fetö) abileri izin vermeden dahi aileleri ile görüşemediler. Kolejlerle, özel üniversitelerle gelir seviyesi yüksek kişilerin çocuklarını örgüt üyesi yapıldı. Bir nevi iş dünyasındaki faaliyet gösteren ailelerin çocuklarını ele geçirerek ailelerin içlerindeki yönetime ortak oldular. Adamlar eğitim sistemini öyle bir ele geçirdiler ki ülkede yetişecek parlak zekalar olsun yeni nesil çekirdekler başlayarak kendileri için yetiştirdiler. Bu kişileri ülkemizin devlet ve devlet dışı alanlarının hepsinde örgüte hizmet ettirdiler. Sınırsız kalifiye eleman yetiştirme alanı buldular. Atalarımızdan bu yana kurulan devletimizin hiç birindeki örgütler böyle militan yetiştirme razkanına sahip olamadılar. Fetö Terör Örgütü’nün temelini de bu oluşturmaktadır. Zaten iktidar örgüt savaşının perde arkasında devam ederken iktidarın dershaneler kapatılacak kararı savaşın patlak vermesine neden olmuştur. Fetö Terör Örgütü’nün ve gelecekte kurulacak örgütlerle mücadelenin başarıya ulaşması için eğitim alanının devlet tarafından çok çok iyi yönetilmesi ülkemizin evlatlarının çok iyi eğitilip yetiştirilmesi gerekmektedir.

Etiketler: FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN TÜRKİYE’DEKİ EĞİTİM ÖĞRETİM YAPILANMASI, Fikir Klübü, terör, örgütü, radikal örgüt ideolojisi, devlet, üniversite, eğitim, yeni nesil örgüt mensubu, iş dünyası, iş insanı (fetöcü), fetöcü iş adamı

FETÖCÜ İŞ ADAMI, FETÖNÜN TİCARİ YAPILANMASI, FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNE HİZMET EDEN İŞ İNSANLARI (FETÖCÜ İŞ İNSANLARI)

FETÖCÜ İŞ ADAMI, FETÖNÜN TİCARİ YAPILANMASI, FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNE HİZMET EDEN İŞ İNSANLARI (FETÖCÜ İŞ İNSANLARI)

Fetöcü İş Adamları (Fetöcü İş İnsanı) Fetö Terör Örgütü’nün adeta hiç kurumadan çağlayan gibi akan para musluklarının ana kaynağı olan ticari alanlardaki faaliyetlerinin şah damarını oluşturan (Fetöcü İş Adamları)’dır. Kurulduğu yıllardan bu yana Türkiye’de ticareti yapılan her alanda ekonomik faaliyet göstermişlerdir. Mahalle arasındaki bakkaldan tutun da, uluslararası ticaret yapan holdinglere kadardır. En alttan yazarak başlarsak ülkemizin her kesiminden esnafın öğrenci okutup, İslam davasına neferler ülkemize parlak gençler yetiştiriliyor diye yardımlar yapıldı. Bir de örgüte katılan kişilerin ailelerinin ticari alandaki faaliyetlerine destek oluyorlardı. Bankalardan krediler verip, diğer Fetöcü ailelerin ve örgütün kendi bünyesinde yaptırdığı ticaret ağlarından network kurulması sağlanıyor. Böylece 15 Temmuz gecesine kadar her ticari alanda büyüyerek sınırsız sıcak para getirisi sağlandı. Fetö Terör Örgütü’nün ticari faaliyet kademesi üç aşamalıdır.
1- Belirttiğim üzere esnaf kısmı.
2- Bir üst aşama şirketleşmiş, kurumsal faaliyet alanına geçiş yapan elit kesimden gelip, beyaz ve mavi yakalıları bünyesinde barındıran kesimdir.
3- Holding olan patronlar kesimidir. En tehlikeli kesim de bunlardır. Parayı götüren Sefa‘yı süren tüm dünya ile ticaret yapıp, faaliyet gösteren Fetöcü iş insanı (Fetöcü iş adamları) ve uluslararası çevreleridir.

Fetö Terör Örgütü uluslararası alanda faaliyet gösteren Fetöcü iş insanı (Fetöcü iş adamları) finansal olarak bu kadar büyük bir kitleyi yönetmelerini ana nedeni de Yahudilerin sistemini çağırmaktadır. Şöyle ki Yahudi ırkı tarih boyunca hep yerlerinden sürülmüş dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Bu da onlara dünya ticaretinin yönetilmesinin kapılarını açmıştır. Akrabalarıyla yaptıkları ziyaretler sırasında bulundukları ülkeler arasındaki ticareti yapılacak emtiaların farkına varıp, ve bu ticareti adeta sıfır risksiz yapmışlardır. Birbirlerine olan aidiyetlerinden dolayı sağlıklı net neticelenmiştir. İşte Fetöcü iş insanı (Fetöcü iş adamları) da aynı bu şekilde büyümüşlerdir. Örgütün dünyanın her yerine dağılan örgüt üyelerinin (Fetöcüler) aracılığı ile adeta dünya ticaretini network ağına kurmuşlardır. Örgüt bağından dolayı da normal kişinin karşılaşabileceği sorunları minimum derecede olmuştur. Bir de uluslararası sistemi yöneten güçlerin, nasıl ki sınırsız Yahudilere destek verdilerse, fetö terör örgütüne de aynı şekilde köstek olmayıp, destek olmuşlardır. Fetö Terör Örgütü mensupları da Yahudiler gibi nasıl ki Yahudiler yaptıkları her ticarette bulunduğu ülkede çok İsrail’e siyoniz’me vergi verdilerse Fetöcü iş adamları’da ülkemizden çok fetöye vergi verdiler. Hatta bazı Fetöcü iş insanı (Fetöcü iş adamları) tüm gelen parayı fetöye akıttılar. 15 Temmuz (hain darbe) gecesinden sonra kayyum atanan holdinglerde el üstünkörü bir göz bile gezdirmek bile yetmektedir. Ticari boyutun ne kadar büyük evrelere ulaştığının anlaşılması için yeterlidir. Bunun da madalyanın görünen yüzü olduğunu unutmamak lazımdır. Çok uzun yıllarca bu ulusal ve uluslararası ticaret getirisinin Fetö terör örgütü tarafından kullanılarak sınırsız para gücü ve Fetöcü iş insanı (Fetöcü iş adamları) ile kendilerine hareket alanı kurdular bu paranın miktarını hesaplamak imkansızdır. Ama bir devletin gayrisafi milli hafızasına eşdeğer seviyelerde olduğu aşikardır. Bir de Fetö Terör Örgütü’nün diğer terör örgütlerinden avantajı da sınırsız resmi ticaret yapılabilmeli ve gelen paraların da üst kesim ve bir alt kademesi hariç minimum derecede harcanması, herkes de örgütün parasını harcamak kullanmak yerine örgüte destek sağlama amacı vardır.
Hal böyle olunca da nasıl bir maddi gücü yönettiklerini anlamak zor olmasa gerek. Fetö Terör Örgütü’nün mali yapısının en büyük bir kısmını oluşturan ticaret alanı ile ilgili yapısının bir kısmı böyledir sadece çok özel bir ehil kişilerden ekip kurulup bu alanın çok iyi araştırılıp deşifre edilmesi lazımdır. Araştırma sırasında siyonizm ve Yahudilerin, meşhur 13 ailenin uluslararası sistemin parasını yöneten güçlerin sistem sistemler ile Fetö Terör Örgütü’nün sisteminin çok çok benzerlikler olduğunu bazılarının da bağlantılı olduğu tespit edilecektir.

Etiketler: FETÖCÜ İŞ ADAMI, FETÖNÜN TİCARİ YAPILANMASI, FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNE HİZMET EDEN İŞ İNSANLARI (FETÖCÜ İŞ İNSANLARI), Fetöcü iş adamları, fetöcü iş insanları, fetö terör örgütü, uluslararası ticaret, fetöcüler, yahudi ırkı, network, hain darbe 

FETÖ (PYD) TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN SPOR CAMİASINI ELE GEÇİRME PROJESİ

FETÖ (PYD) TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN SPOR CAMİASINI ELE GEÇİRME PROJESİ

Fetö Terör Örgütü’nün Türkiye’de popüler olan ve halktan gelen her kesimin yapabileceği spor branşlarının hepsindeki futbolcuların dini aidiyetlerini kullanarak bir şekilde onlardan destek yardım Fetö Terör Örgütü’ne pasif üye olarak Fetöcü iş adamları ile katılımları sağlandı. Spor branşlarıyla ilgili devlet kurumlarına kendi Fetöcü iş insanı yerleştirdiler, özellikle spor kulüplerine kendi işadamlarının yönetici olmaları sağlandı. Esnaf kesimi ise üye ve kongre üyesi yaparak örgütlenme sağlandı yönetici olanlarla devlet kurumlarındaki militanlarla aktif olarak görüşüp spor camiasında yapmak istediklerini yaptılar. Özellikle futbol camiasında TFF ve diğer branşların resmi kurumlarında ele geçirilip sahte şike operasyonlarına imza attılar. Operasyonlar neticesinde kulüp yönetimleri komple ele geçirilip tamamen spor camiası Fetö Terör Örgütü’ne bağlandı. Hatta Fenerbahçe Spor Başkanı’nın yapılan şike operasyonundan sonra veciz bir sözü vardır. “Ne şikesi kardeşim ülke elden gidiyor.” Demiştir. Kimsenin söyleyemediği sözü söylemiştir. Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinin yönetimini ele geçirmek futbol ekonomisini yönetmek camiaya gönül vermiş üst düzey kişilerle sürekli iletişimde olarak, taraftar gruplarından sempatizanlar devşirmek aynı zamanda Türkiye’nin en güçlü STK’ları olan futbol kulüplerinin ele geçirilip, her yönüyle konvoyu oluşturabilecek olan bu gücü hedefleri doğrultusunda kullanmak, diğer alanlara nazaran örgüt burada başarılı olamadı. Spor camiasının ileri gelen kesiminin eğitim ve ekonomileri ve çeşitli nedenlerden dolayı belli bir sosyal çevreden geldikleri içindir ki tam örgütlenip ele geçiremediler, netice itibari ile Fetö Spor Faaliyetlerinde örgütün amaçları doğrultusunda yıllarca eylemde bulundular. Başarılı oldukları da oldu hüsrana uğradıkları da.

Etiketler: FETÖ (PYD) TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN SPOR CAMİASINI ELE GEÇİRME PROJESİ, Fetö Terör Örgütü, şike operasyonu, fetöcü iş adamı, fetöcü iş insanı, devlet kurumları, spor camiası, futbol camiası, Fenerbahçe spor klübü, Türkiye

ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ, MAFYA, YERALTI DÜNYASI, ÇETELER, ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ MAFYA BABALARI, MAFYA GRUPLARI, İLLEGAL SUİKAST TİMLERİNİN FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NDEKİ BAĞLARI

ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ, MAFYA, YERALTI DÜNYASI, ÇETELER, ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ MAFYA BABALARI, MAFYA GRUPLARI, İLLEGAL SUİKAST TİMLERİNİN FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ’NDEKİ BAĞLARI

Fetö (PYD) Terör örgütünün siyasi terör örgütleri dışında kalan ( organize suç örgütleri, mafya grupları, yeraltı dünyası, çeteler, çıkar amaçlı suç örgütleri, mafya babaları, illegal suikast timleri) yer dünyasıyla ilgili bağlantıları yeri geldiği zaman siyasi bağlantı olmadan Türkiye’nin gündemini belirleyici siyaseti ve siyasi dosyaları etkileyebilecek suikast girişimlerinde bulunduğu organize suç örgütleri, mafya grupları, illegal yapılar kime neye hizmet ettiğini bilmeden her eylemi yaptırabilecekleri kullanıma elverişli mafya tetikçilerinin buldukları yerdir suç dünyası… Şu da unutulmamalıdır ki kayıt dışı ekonominin ana damarıdır suç dünyası. Örgütte olan parada fazla önemi olmasa da ama militanrıları için çok büyük bir posta sektörüdür, yeraltı dünyası öncelikle bilinmesi gereken bir şey daha Fetö Terör Örgütü’nün suç dünyası ile ilişkili olduğu çok uzun yıllar boyunca hiç bilinmedi. Aksine tamamen karşı oldukları biliniyordu. Örgüt mensuplarının ve sempatizanlarının çoğu bile böyle bilmekteydi. Ama gerçek çok farklıydı. tipik fetö taktiği bu alanda da kendini gösterdi. İnsanlar gerçeği anlayana kadar, geçmiş olsun her şey bitmiş oluyordu. Suç dünyasını iki aşamalı olarak belirtmek gerekir. Birincisi siyasetin ülke gündeminin suç dünyasıyla nasıl etkilenlendirilip, dizayn edildiği. Örneğin Hrant Dink Suikasti işlendiği andan itibaren Türkiye gündemine oturan siyasi otoriteye etkisi ve devletteki sonuçları çok iyi bilinmesi gerekir. O dönemi yaşayan bu makamdaki ve bürokrasideki kişilerin gerçekten yaşananları anlatırlarsa gerçekler anlaşılır. 17 yaşında neyi niçin yaptığını kime hizmet ettiğini bile bilmeyen bir çocuğa İstanbul’un göbeğinde siyasi cinayet işletenler suç dünyasından kullandıkları kişilerle bunları yaptırdılar bunun gibi bilinen bilinmeyen ne cinayetler işlendi. Kimlere ne mesajlar verildi, özel mesajlar içeren ne eylemler yaptırdılar ve Hrant Dink Suikasti’nde olduğu gibi kimsede bunlarla yani Fetöcüler’le ilişkilendirmedi. O dönem kaç kişi diyebilirdi ki Fetöcü’lerin parmağının olduğunu aksine, bunlarla mücadele ediyorlar diye bilinmekteydi. FETÖ’nün suç dünyasındaki ikinci ilişkisi ise çeteler, organize suç örgütleri, uluslararası uyuşturucu baronlarına verdikleri gizli dokunulmazlık zırhıdır. Şöyle ki özel yetkili savcıların haber alma elemanı diye sisteme kaydettirilip, kendi mallarını yakalatıp, devlete çalışıyor dedikleri baronlar aslında özgürce uluslararası uyuşturucu ticareti yapılmasını sağladılar. Fetöcü’lerden özel kurulmuş polis ve jandarma ekiplerinin bu baronlarla yaptığı işbirliği neticesinde, yakaladıkları uyuşturucunun kendi adamlarından ihbarcı göstererek yakalanan malın değeri üzerinden aldıkları ikramiyenin meblağları çok yüksek derecelerdedir. Ayrıca süsleme haber alma elemanı olarak kaydettirmedikleri kişilerin veya kayıtlı kişilerin olsun besledikleri çetelerin, mafyaların, suç örgütlerinin ve yeraltı dünyasına mensup kişilerin rakiplerini de piyasadan temizleyerek hem kendi adamlarına hareket alanı, hem de rant alanlarını genişlettiler. Hem de halka devlete hizmet ediyoruz, kılıflarını cila çektiler algısal olarak… Fetö (PYD) Terör Örgütü’nün suç dünyasında yaptıklarının bir kısmı belirttiğim gibidir. Bu örneklerden yola çıkarak sayısızca yaptıkları suikastleri tahmin etmek zor olmasa gerekir.

Değerli “Fikir Klübü” okuyucularımız Fetö Terör Örgütü’nün yapısının ve yaptıklarının faaliyet alanlarının bir kısmını kaleme aldığım bu yazımda dinimiz, halkımız, vatanımız, devletimiz ve tüm Müslüman ülkelerde (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Irak, Cibuti, Katar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Moritanya, Somali, Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen Arap Cumhuriyeti ve Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti.) halklar için oynanan oyunların kurucularının ve yapılarının ne boyutlarda olduğunun içimizden kimleri devşirip kullandıklarını bir nebze de olsa yazmaya çalıştım, bunların farkında olarak, geleceğimizi inşa etmemiz lazımdır, bunu başarmak için yapılması gereken ise en başta eğitim, bilim ve diğer parametrelerin en iyi şekilde kullanılıp, yeni nesiller yetiştirilmelidir. Yoksa uşakların isimleri yapıları değişir, bugün Fetö ve Işid var, yarın bir başka örgüt yine bize yapmak istediklerini yaparlarsa sonuç yine aynı olacak son olarak İslam ümmeti için kurulması elzem olan ehl-i sünnet ışığında siyaset üstü bir hilafet makamının kurulması şarttır. Şöyle ki: dinimize sokulmaya çalışılan bidatların Işid, Fetö ve diğer saygısızca kurulan örgütlerin dinimizi kullanarak insanların dini inançlarını aidiyetlerini sömürüp kullanmalarının önüne geçmek için doğru İslam’ı anlatıp İslam Birliği’nin sağlanması için bu makam şarttır. Tüm İslam ülkelerindeki gerçek alim zatlar bir araya getirilip bir şura kurularak aynı zamanda beraber yönetilen sistemli yapı kurulacak, tamamen siyaset dışı olup sadece dini emirleri hak olarak söyleyip bağımsız bir şekilde İslam’a hizmet edip, bu iblislere de fırsat vermeyecektir. Bu konu başlı başına bir makale ve akademik çalışma konusu olduğundan dolayı kısaca değinmek istedim. Tüm “Fikir Klübü” okuyucularına saygı ve sevgilerimle.

 

Emrah Sağlık              

www.musabyasiozen.com.tr

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mustafa Özen

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR / TANZİMATA SEFAHET

Mustafa Özen

Abdulmecid zamanında, bilhassa Kırım Harbi’den sonra devlet merkezi olan İstanbul halkı çılgın bir (lüks) ve Sefahet hayatına düşmüştü. Bunun memlekette açtığı yaralar, o kadar derin oldu ki, imparatorluk hazinesinin duyunu umumiye boyunduruğuna , vatandaş kesesinin de gayri Türk sarraf pençesine düşmesine kadar verdi. Müverrih Cevdet Paşa, gençliğine rastlayan o yılları ne acı anlatır:

Öteden beri herkes iradına göre masraf ederdi. Alafranga hane ve sahil han temayülatı yoktu. Abdulmecid’in saltanatı başlarında Mısır’dan İstanbul’a pek çok paşa ve beyler ve hanımlar hicret ettiler. Gayet yüksek bağlarla konaklar ve yalılar satın aldılar. Alafranga eşya ile süsleyip döşediler. Bol bol paralar sarf ve israf eylediler. Sefahat kapılarını açtılar. İstanbul vükela ve kibarı da mısır‘lılarla aşık atmaya; vükela ve Kibar’ıda mısırlılarla aşık atmağa: vükela haremleri, Mısırlı Mehmet Ali Paşa kerim esi Zeynep hanımı taklide kalkıştılar. Mesela Sadrazam Ali Paşanın dairesi masrafı ayda 4000 altına vardı. Ali Paşa’nın Ali adında çarebru bir delikanlısı vardı ki: masrafı, Efendi’den bir adamın hanesini Kibar’hane bir surette idare edebilirdi. Sadaret maaşı Paşa’ya yetmez oldu.

Abdulmecid

Sultanlara gelince, Vükela haremlerinden üstün olmalıydılar. Hesapsız masraf etmeye başladılar. Maaşları ile idare olamayıp borca battılar. Eskiden beri sarayda kapalı yaşayan kadın efendiler’de, Zi hükmü icabınca arabalarla gezmeye başladılar. Masrafları arttı: borçlandılar. Alışverişlerine vasıta olan kahveci ve Baltacılar pek acayip suistimalleri koyuldular. Mesela: bir tüccardan yüzbin kuruşluk mal alırlarsa ellinin kuruşta nakit alıp sultan namına 150.000’in senet verirlerdi. Bu yüzden Sarayı hümayun‘un üç yıl içinde 3 milyon kese akçe borcu çıktı.

Sultanların ve kadın efendilerin asım takımı Beyoğlu sarrafları elinde rehin kaldı.

Kırım muharebe’sinde Fransız ve İngiliz ve sardunya askerleri İstanbul’a geldiklerinde çarşıya su gibi altın akıttılar. İstanbul esnafı çok para kazandı. O esnada yapılan saray düğünlerinden de çarşı esnafı, bilhassa kuyumcular fevkalade istifade ederek Kibar’hane yaşamaya alıştılar. Boğaz içinde yalılar tuttular. O zaman Kadıköy ve Adalar henüz mamur değildi . Kızıl Toprak’ın adı bile yoktu İstanbul’un tek seviyesi Boğaziçi idi. Boğaziçi kiralanacak köşe bucak kalmadı. Büyükdere’de dört odalı bir kira evi bulmak bir saadet sayıldı. Şeyhül İslam Saadettin Efendi altı aylığı 40.000 kuruşa Baltalimanı’nda bir yalı kiralamıştı. Nakil tebrik için gelen ihtiyar bir adam ben bu yalının filan tarihte 40.000 kuruşa satıldığını bilirim… Dediğinde herkes hayret etti. Ki bu yalı bilahane Mısırlı Halim Paşa tarafından alınmıştır. Akarların kıymet ve kirası bu kadar yükseldiği esnada esnaf ve rençberlere göre para kazanmak da, balık tutmak kadar kolay bir iş oldu. Gariptir ki, kırım muharebesinden evvel İstanbul ve civarında pek çok hırsız vardı. Harpten sonra hırsızların adı battı. Anlaşıldı ki memleketimizde hırsızlığın artması parasızlıktan imiş…

Mustafa Özen

Abdulmecid kızlar’ağası Münire Sultana göndererek israflarından dolayı akıllarını başlarına toplasınlar, artık aşırıp taşırdılar. Tektir şöyle dursun dayak attırırım, diye azarlamış. Bir gün de at ile Babı Ali’ye geldi. Bir kimseye iltifat etmeyerek dairesine girdi. Vükela dehşet içinde kaldı. Refik Sultanın zevci olan Kaptanı Derya Mehmet Ali Paşa’yı karısının 60.000 kese borcundan ötürü tektir etti: (Hain herif) diye bağırdı. Diğer damat paşalara da Sultanlar gece Mehtaplarda gezermiş… Benim gece Mehtap’ta gezer kızım yoktur. Onları da reddederim, bu heriflerin hareketleri artık namusuma dokunuyor dedi. Bir gün sonra da hepsini memuriyetlerinden azletti. Saray kadınlarının arabaya binmemeleri için Ser asker Rıza Paşa’nın saray arabalarını zincir ile birbirine bağladığı söylendi.

Abdulmecid’in ilk zamanı doğrusu pek güzel geçti. Hele 1260 tarihinden 1270 tarihine kadar İstanbul ve Boğaziçi ferah ve Meserret ve tarif olunmaz eğlence ve şenlik cennetinden bir numune idi. Fakat sonraları israf ve sefahet yolları açılmakla çok sıkıntı çekildi. Devlet borca battı, kendi de kederinden hastalandı… Cevdet paşa merhumun (Maruzat)’ından naklettiğim bu satırlar, bugün ibret ile okunmaya değer işte kökleri.

 

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Yasir

DÜŞÜN GENÇ ADAM / Musab Yasir Özen

DÜŞÜN GENÇ ADAM

Musab Yasir Özen

Genç adam düşün! Evvela insan oğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün! Senin yaşadığın devirde insanların meşin toptan birer kafa taşıdığını ve bu topu dolduran havanın en basit fikri bile kavurup kül edici bir ( antiseptik) olduğunu düşün! ( antiseptik) diyorum: zira devremizin kıymet ölçüsünde saf ve gerçek fikir mikroptur.

Filozof: “Madem ki, düşünüyorum, öyleyse varım!” der Bizimde :

Mademki yokuz: öyleyse düşünemiyoruz, dememiz’mi lazım?

Aciz varlığın aciz anası fikir…

Genç adam düşün! Seni bozmak için evvela sen de mücerret fikir istidadını , yani varlık şiarını körletmekle işe giriştiler. Bunu düşün!

Hic, tavugun suyuna dalıp balık avladığına, güvercinin kedilerin ağzından fare çaldığına dair ilmi bir vesika haberi duyulmuş mudur?

Fakat ey genç adam, senin için, seni kandırmak ve hakikate yüzde yüz ait bir şeye inandırmak için sahte ilim yapılmıştır.

BUNU DÜŞÜN!

Amerika’nın bilmem hangi limanını görmemiş olan bir gemi Süvarisi, aranan varlığını ilmen, ilmi tevatür beyyinesiyle bilir ve harita üzerindeki hesapla oraya, dilediği fener istikametinden varır. Ya böyle bir yer mevcut değilse diye düşünebilir mi?

Düşün genç adam! Düşün ki, işte buna benzer bir saçmalık eseri olarak senin için yalancı tarih kitapları ve menkıbeler düzülmüş ve senin, mazur olarak, bunlara inanman sağlanmıştır. Çünkü senin, ilme ve tarihe itimadın vardır.

Bu an’ane ve taktik, meşrutiyet inkılabın dan başlar ve şakavet çığırında bütün zalimliğiyle sürüp gider. Bu taktiği arka planda idare edende Yahudilik erkan-ı harbiyesidir.

Bu taktik, sana bütün gerçek kahramanlarını unutturup sahtelerini: garp emperyalizmasına kozmopolitliğe, Yahudi’liğie yardımcı tipleri mefkureleştirmen için Yaman bir İsrailoğlu tertibidir. İlk masonlardan, küçük çapta münevver örneği Avrupa hayranlarından Mithat paşa, Namık Kemal gibi tipler, asıllarında cüce, her bakımdan değersiz ve zararlı hüviyet ve şahsiyetlerine rağmen işte bu taktiğin ortaya attığı ve pompalayıp şişirdiği kursaktan mamul dev heykelleridir. Daha neler ve neler?

Genç adam! Sen hep düşün! Düşün ki, sana sürdürdükleri bu kaba ve nefsani hayatın ötesine, varlık sebebine, hakikatlerin hakikatine ait bütün telkinler, senden cüzzam illeti gibi kaçırılmış ve sana leşe gibi iğrenç gösterilmiştir. İnsanoğlunun biricik meselesi olan sonsuzluk iştiyakı ve yaşanmaya değer hayatın hesabı etrafındaki insanlar sahtekarsa, şenaatlerini, Dürüstse ulviliklerini tespit, Fikir namusunun en küçük şartıyken, bunları top yekün reddeden ve yerine hiçbir şey getirmeyen bir devrin manasını düşün!

Genç adam! Hazmi ve tenasüli cihazlarının üstünde yaşayan ve hakkını bekleyen dimağı cihazına nafakasını ver: ve artık seni adam akıllı ürpertmeye başlaması gereken bir şafağın ilk söküntüsünde senden neler beklediğimizi kendi kendine tasarla! DÜŞÜN!

Musab Özen

DÜŞÜN!

Talim terbiye diye: itilaf zihniyetinin terbiye ettiği jön Türk anlayışıyla yazılan, bize tarihimiz diye yutturulan tarih kitaplarının, Altı yüzyıl boyunca çok uluslu Osmanlıyı, üç kıtaya hakim: böylesine ayakta tutan mefküreyi düşün!

Yardım eli uzatılmasını isteyen gayrimüslimleri, geri çevirmeyen, ülkelerindeki krizi kapıkule askerinin üniformasını göndererek çözen osmanlı’nın gücünü düşün!

Bizi tarihimizden koparmayı kendilerine misyon edinenlerin amaçlarını düşün!

Mondros ateşkes, sevr barış, diye, bizi nasıl yok etmek istediklerini yaşama alanı bırakmadıklarını sömürge pazarı yapmak istediklerini düşün!

Sevr Barış Antlaşması’nı al eline maddelerini düşün!

Trakya, Yunanistan’ın İstanbul uluslararası, Batı Anadolu Yunan sömürgesi olacaktı. Doğu Anadolu, Ermenistan, Adana, Fransa sömürgesi, Antalya, İtalya sömürgesi olacaktı. Bizi orta Anadolu’da bir iki ile hapsedip esir edeceklerdi. Bir süre sonra da asimile (Kültürleriyle bunu yavaş yavaş yapıyorlar şimdilerde de) Bu idealleri tarihte mi kaldı ?

Hayır hala bu hayallerini gerçekleştirme çabası içinde misyonerliklerini sürdürüyorlar. Bize düşen asıl tarihimizi, asıl kaynaklarından öğrenmek ve düşmanı iyi tanımak olmalı… Her Türk genci en az bir tarih Fakültesini bitirmiş kadar bilgili olmalı, eften püften değil. Hakikatlisinden Ne diyelim?

Yalan söleyen tarih utansın…

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

EBÜ EYYÜB EL-ENSARI (R.A.)

EBÜ EYYÜB EL-ENSARi (R.A.) / MUSTAFA ÖZEN

EBÜ EYYÜB EL-ENSARİ (R.A.)

Mustafa Özen

Resulullah ( s.a.v.) Medine’yi Münevvere‘de bir kuşluk vakti Hazreti Ebu Bekir’i Sıddık ve Hazreti Ömer’ül Faruk ile beraber Ebu Eyuubi Ensari hazretlerinin evine gittiler. Bahçede çalışmakta olan Ebu Eyuubi Ensari  hazretleri Resulullah’ın (s.a.v) sesini işitip koşarak eve geldi. “merhaba ya Resulullah! Arkadaşlarınızla beraber hoş geldiniz, safa geldiniz.” Diyerek karşıladı, hurma ağacından kopardığı bir salkım ile geldi. Salkım da üç çeşit hurma vardı. Hazreti Resulullah efendimiz “Ya Eba Eyyüb! bu salkımdaki kuru hurmaları ayır”  buyur’unca ya Resulullah! Emir sizindir.ancak, size hayvan kesip et ikram edeceğim” dedi. Resulullah da: “ eğer hayvan keseceksen sağmal hayvan kesme “ buyururdu. Eyyubi ensari Radiyallahu Anh oğlak kesti. Hanımı ümmü Eyyüb (r.a) da yarısını söğüş yaptı diğer yarısını da kızarttı. Etleri ekmeğin üzerine koyup sofraya getirdi. “ Ya Resulullah, buyrunuz dedi. Resulullah (s.a.v):  “ Ya Eba Eyyüb! Bu ekmek ile etten bir parça da kızım Fatıma’ya gönderin. Biliyorum ki, epey zamandan beri Fatıma bu yemeği yememiştir.” Sofra kalktıktan sonra peygamberimiz “ bütün bu nimetler, ekmek, et, hurma, taze hurma ne güzel . Bu nimetler şükür ister. Buyurup ağladılar. Nefsim, yed-i kudretinde olan Allahu Tealaya yemin ederim ki, bu nimetler yüzünden, yarın kıyamet gününde Sual olunacaksınız… Buyurdular.

 

Hazreti Ebu Eyyüb Ensari Bedir, Uhud, Hudeybiye ve diğer gazvelerde bulundu. Hazreti Ebu Eyyub Ensari (r.a) Cemel ve sıffın vakalarında Hz. Ali’nin (k.v.) kumandanları arasında idi. M. 670 de Kostantiniyye’nin (İstanbul) Fethi için Hz.Muaviye‘nin gönderdiği orduya iştirak etti. Hz. Eyyüb-i Ensari Muhasara sırasında hastalandı. Hasta yatağından harbin seyrini takip ediyordu. Ordu kumandanı Yezid Bin Muaviye kendisini ziyaret etti. Yezid’in ziyaretinden memnun olan Ebu Eyyüb Ensari peygamber efendimizin Kostantiniye’de kalenin yanında Salih bir zat defn olunacaktır. Hadisi rivayet etti: “ şayet burada vefat edersem cenazemi ordunun gidebileceği yerin en ileri noktasına defin edin”  şeklindeki vasiyeti yerine getirildi.

 

Mustafa Özen

Mübarek kabirleri 1453 yılında Kostantiniyye (İstanbul) nin fethinden evvel Akşemseddin (k.s.) hazretleri tarafından keşfedilmiştir.

 

 Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr      

 

 

 

 

 

Mustafa Özen

YİNE DÜN VE BUGÜN

Mustafa Özen

Bu iki sadeleştirilmiş ferman sureti dört asır önceki devlet sağlamlığı hükümet gücü ve cemiyet dayanışmamızı belirtmeye yeter:

İstanbul kadısına hüküm ki: sapasağlam kisbemukte’dir olan kimseler sokak ve mahallelerde dolaşıp dilenciliği meslek ediniyorlar. Bazıları da kör cariyeler ve köleler satın alıp onları dillendirip ticaret ediyorlar. Bir adamın boynuna zincir takıp borçludur, mahpustur diye halkı acındırıp dolandırıyorlar. Halk bütün bu dilencilerden çok inciniyor. Şehir Su başısı vasıtası ile bunun önüne geçilecektir. Hakikaten dilenmekten başka çaresi olmayan pir-i fani ve malûlleri de tespit Edip isimleri Divan’ı hümayun’a gönderilecek, bulaşıcı hastalıkları olan dilenciler de dışarı sürülecektir. 1568

İstanbul kadısına hüküm ki: İstanbul’da sık sık görülen yangın afetine karşı İstanbul ahalisinin de elbirliğiyle tedbir alması lazımdır: herkes evinin çatısına kadar ulaşacak bir merdiven ile bir büyük fıçı dolusu su bulunduracaktır. Bir yerde yangın çıktı mı, ev halkı can kaygısıyla kaçmayacaktır. Mahalleli de kendi malı kaygısına düşmeyecektir. Asker yetişinceye kadar, mahalleli ve civar mahalleler halkı yangını büyümeden söndürmeye çalışacaktır. Her iki üç ayda bir, yangın ihtimali fazla olan yerlerde evlerin yangın merdivenleri ve su fıçıları teftiş olunacaktır. 1572

                                                                                                                                                                                                 Prof. R.B.

                                                                                                                                                                                 Büyük Doğu 22.mayıs.1978

                                                                                                                                                                                    34. yıl 16. Devre 3. sh. 13 

                                                                                                                                                                                                     Mustafa Özen

                                                                                                                                                                                    www.musabyasirozen.com.tr

 

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Ülkemizde Türk ceza hukuku tarihsel bir geçmişe sahiptir. Modern anlamda kamulaştırma ve güncellemeler, diğer ülkelerin kanunlarına iktibas edilmesi, ceza hukukumuz açısından Tanzimat döneminde başlamıştır. Tanzimat döneminin en mühim belgeleri ise 1839 Gülhane hattı hümayunu ve 1851 ıslahat fermanıdır. Tanzimat dönemi, Gülhane Hattı hümayununda, çıkarılacak kanunlara aykırı istikamette davrananların cezalarının belirlenmesi amacıyla ayrıca bir “ceza İnfaz sistemi“ çıkarılacağı duyurulmuştur. Padişah fermanında ki bu emrin gereği olarak İlk başta 3 Mayıs 1840 tarihli ceza kanunname i Hümayu’nu ve daha sonra bu kanundaki yetersizlikleri gidermek üzere de  14 Temmuz 1851 tarihli yeni bir ceza kanununu oluşturulmuştur. 9 Ağustos 1858 tarihli, “ceza kanunname i Hümayun’u İse, Islahat fermanında açıklanan talimat gereği çıkarılmış olup büyük ölçüde 1810 Fransa ceza kanunundan iktibas edilerek yasalaştırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1926 Türk ceza kanunu ( T.C.K) nın Kabul edilmesine kadar yürürlükte olan 1858 ceza kanunu, önceki iki kanundan farklı olarak genel ve özel hükümler bölümlerin içermesi sebebiyle, modern ceza hukuku kurumlarının oluşturulması ve icraya geçilmesinde önemli bir dönüm noktası olarak bilinmektedir.

Geçen onlarca yıl sonunda global çapta ki hukuki değişikliklere ve reformlara uyum sağlama çabasında olan Türkiye’nin AİHM’e bireysel başvuru hakkını kabul etmesi ve 1999 yılında Avrupa Birliğine aday ülke olarak kabul edilmesi ile birlikte öncelik Anayasa olmakla birlikte “ceza hukuku“ mevzuatında köklü reformlara gidilmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu 26.09.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 12.10.2004 tarihli 25611 Resmî Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe alınmıştır. İkinci temel kanun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu olup bu kanun 4.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bunların yanı sıra Avrupa Birliği Yasalarına uyum kapsamında Ceza İnfaz Sisteminde de reform niteliğinde değişiklikler yapılmış olup, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun 13.12.2004 tarihinde kabul edilerek 25685 sayılı Resmî Gazete’de 29.12.2004 tarihinde yayımlanmıştır.

Türkiye hukuk sisteminde yapılan ard arda bu köklü reformlar ile AİHM ( Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) İçtihatları ilke edinilmiş insancıl bir bakış açısı ile yenilenme yoluna gidilmiştir. Öyle ki; maddi (para) cezaları bakımından kişinin ekonomik durumunun dikkate alındığı, gün para cezası sistemine uyarlama yapılmıştır. Hümanizm ilkesi gereği olarak ölüm cezası (idam) istisnasız olarak kaldırılmıştır. Yeni güncellenen ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunda ise, infaz aşamasında kişinin “zalimhane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı“ muameleye maruz bırakılmaması temel siar olarak kabul edilmiştir.

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Türkiye hukuk sistemi“ tarihçesi, tüm yönleriyle ele alındığında reform üzeri reform yapılan, sürekli yenilenip, güncellenen hümanist ilkeler çerçevesinde kabul edilebilir bir şekilde evrilme çabası ile her ne kadar iyi bir görüntü verse de. Günümüz 2024 yılında hala Türk ceza kanunu, Türk ceza muhakemesi kanunu, Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunlar hakkında ciddi derecede kaygı verici, eşitlik mefhumundan uzak, hümanizm ilkesine aykırı uygulamalar bulunmakta, Anayasa mahkemesi nde ilgili kanunların eşitsizliği ve yıpratıcı sorunları ile alakalı bizzat devlet kurumları, infaz hakimlikleri  ( Adana İnfaz Hakimliği, Adıyaman İnfaz Hakimliği, Afyon İnfaz Hakimliği, Ağrı İnfaz Hakimliği, Amasya İnfaz Hakimliği, Ankara İnfaz Hakimliği, Antalya İnfaz Hakimliği, Artvin İnfaz Hakimliği, Aydın İnfaz Hakimliği, Balıkesir İnfaz Hakimliği, Bilecik İnfaz Hakimliği, Bingöl İnfaz Hakimliği, Bitlis İnfaz Hakimliği, Bolu İnfaz Hakimliği, Burdur İnfaz Hakimliği, Bursa İnfaz Hakimliği, Çanakkale İnfaz Hakimliği, Çankırı İnfaz Hakimliği, Çorum İnfaz Hakimliği, Denizli İnfaz Hakimliği, Diyarbakır İnfaz Hakimliği, Edirne İnfaz Hakimliği, Elazığ İnfaz Hakimliği, Erzincan İnfaz Hakimliği, Erzurum İnfaz Hakimliği, Eskişehir İnfaz Hakimliği, Gaziantep İnfaz Hakimliği, Giresun İnfaz Hakimliği, , Muş İnfaz Hakimliği, Nevşehir İnfaz Hakimliği, Niğde İnfaz Hakimliği, Ordu İnfaz Hakimliği, Rize İnfaz Hakimliği, Sakarya İnfaz Hakimliği, Samsun İnfaz Hakimliği, Siirt İnfaz Hakimliği, Sinop İnfaz Hakimliği, Sivas İnfaz Hakimliği, Tekirdağ İnfaz Hakimliği, Tokat İnfaz Hakimliği, Trabzon İnfaz Hakimliği, Tunceli İnfaz Hakimliği, Şanlıurfa İnfaz Hakimliği, Ağır Ceza Mahkeme Başkanları, Sivil Toplum Kuruluşları, Avukatlar, Vatandaşların yüzlerce basına yansımış Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru dosyaları bulunmaktadır. Bunun son örneği de Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2.defa mükerrir,  2.defa tekerrür olarak bilinen toplumda 4/4 İnfaz rejimi olarak tanımlanan; 13.12.2004 tarihli 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunun; A.14.maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkranın a. Bendinde yer alan “ ikinci Defa Mükerrir”… ibaresinin B.108. Maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, iptallerine karar verilmesine yönelik 25.01.2023 tarihli 2023/13 esas nolu başvurusudur. Anayasa Mahkemesi’nin 25 Temmuz 2023 sa:17:01 de resmî Web sitesinde yayınladığı başvuru belgesinde; Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2023/13 sayılı başvuru dilekçesinde görüleceği üzere 4/4 mükerrer ve 4/4 tekerrür hükümlerinin iptali ne yönelik müracaat edildiği anlaşılacaktır. Haricen bir çok İnfaz Hakimliğinin de çift Mükerrir, çift tekerrür infaz rejiminin kaldırılması, ilgili TCK 58.mad, cik 108/3 mad. İptallerine yönelik başvurularının olduğuda bilinmektedir.

Etiketler : Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına ilişkin “ikinci defa Mükerrir, ikinci defa tekerrür (4/4 mükerrir ve tekerrür) cezalar, T.C.K, Türk Ceza Hukuku, Gülhane Hattı Hümayun, C.İ.K, Tanzimat Dönemi, İslahat Fermanı, Ceza İnfaz Sistemi, Ceza Kanunname-i Hümayunu, Ceza Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti, 1926 Türk Ceza Kanunu, 1858 Ceza Kanunu, Modern Ceza Hukuku, AİHM, Bireysel Başvuru, Resmi Gazete, Avrupa Birliği Yasaları, Hümanizm İlkesi, reform, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Hakimlikleri, tekerrür, mükerrir, çift mükerrir, çift tekerrür, 2.defa tekerrür, 2.defa mükerrir, 4/4 mükerrir, 4/4 tekerrür infaz rejimi, 108/3 C.İ.k, tck 58., Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru, 4/4 sorunu

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SORUNUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin değişiklikler neticesinde ceza İnfaz sistemine tekerrür ve Mükerrir kavramları eklenerek aşamalı ceza İnfaz sistemine geçiş sağlanmıştır. Alınan hapis cezasının 1/2 si 3/2 si 4/3 ü gibi yatar oranları belirlenmiş ve suç tekrarları ve infaz zaman arkalıklarına göre uygulamaya geçilmiştir. Yine 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı kanunun A.14. Maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkrasının (a) bendine “İkinci defa mükerrer” ibaresi eklenerek kişinin aldığı hapis cezasının 4/4 oranında açık cezaevi ve denetimli serbestlik hakkı olmadan tamamının Kapalı ceza İnfaz kurumlarında  (  Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.)  İnfaz edilmesi hedeflenmiş ve uygulamaya başlanılmıştır. Ceza İnfaz sistemindeki farklılıklar ve uygulamaların eşitsizliği beraberinde birçok tartışmaları getirmiş Anayasal bir hak olan “eşitlik ilkesine“ aykırılığı nedeni ile binlerce kişinin mağduriyetine sebep olunmuş ve halende olunmaktadır. Özellikle Dünyada eşi ve benzeri olmayan 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür ( alınan hapis cezasının tamamının Kapalı cezaevinde infaz ettirilmesi ) İnfaz sistemi uygulaması kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştur. Sözde Kıta Avrupa hukukuna tabi olan hukuk sistemimizde uygulanan Ceza İnfaz Rejimlerinin tamamen insan haklarına aykırı, eşitlik ilkesine ters ve hümanizm kavramından uzak bir yapıda olması kabul edilebilir bir durum olmayıp toplum aydınları ve kanaat önderleri tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır.

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

Bilindiği üzere T.C.K (Türk Ceza Kanunu) 1. Maddesinde ceza kanunun temel amacı “ceza kanunun amacı kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlemesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir“ şeklinde belirtilmiştir. Bunun yanı sıra ceza infaz hukuku ceza yargılaması neticesinde verilen ve kesinleşmiş bir hüküm de yer alan ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin yaptırımların adil bir şekilde uygulanmasına, bu kapsamda infazın başlamasına, yerine getirilmesine, gözetleme ve denetime dair kuralları kapsamaktadır. Tüm bu uygulamalar bütünü ile değerlendirildiğinde Sosyal Devletlerin esasında hedeflediği unsur “Adaletçi Teoriler“ kapsamında da yer alan Özel Önleme Teorisi“ nin gerçekleştirilmiş olmasıdır. “Özel Önleme Teorisi“, Türk ceza kanununda yer alan, Anlam olarak cezadan sağlanacak faydayı hedefleyen bir anlayıştır. Özel Önleme Teorisine göre; Cezanın infazı ile suç işleyenin işlediği suçtan dolayı pişmanlık duymasının sağlanıp, ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılmasını görmektir. Bir yandan cezanın infaz sürecinde, Toplum tehlikeden korunmuş olacakken, infaz sonrasında ise ıslah edilerek yeniden sosyalleştirilmiş kişinin tekrar suç işlemesinin önüne geçilmiş olacaktır. Yine hukuk devleti ilkesine göre sosyal hukuk devletlerinin suç politikalarında, Anayasal değerler sisteminin temel norm olarak insan haysiyetinin korunmasına dayanmakta, insancıl bir bakışla adalet mefhumunun sağlanması hedeflenmektedir.

Her ne kadar Türkiye’de ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Hukuki olarak düzenlemeler bu ilkeler çevresinde oluşturulmuş olsa da uygulama süreçlerinde çok ciddi telafisi mümkün olmayan sorunlarla karşılaşmaktadır. Son yıllarda binlerce kişinin tepkisine de yol açan ceza infaz sisteminde ki çift mükerrer, çift tekerrür (4/4 yatar) uygulamaları hiçbir şekilde Türk yargı sistemindeki hümanizm ilkesi ile bağdaşmamakta, cezaya muhatap bireyin topluma psikolojik, sosyolojik olarak hazırlanması bir yana tamamen Mental olarak ruhsal bir çöküntüye neden olmakta, verilen ağır cezalar ve infaz rejimi ile kişi normal ruh halinden uzaklaştırılıp ne olursa olsun düşüncesine itilmekte buna bağlı olarak ta, Aile birliklerinin yıkılması ve benzer bir çok ağır sorunlar yaşanmaktadır. Ceza İnfaz rejimleri nde, daha önce de açıkladığımız üzere kişi toplumdan soyutlanarak belirli bir süre kapalı bir ortamda tutulurken, bu süre zarfında kişinin içsel yolculuğunda olumlu ve pozitif yönde katkı sağlanarak vicdani kanının ve empatik düşünme biçiminin olgunlaşması sağlanmalıdır ki kişi tahliye sonrası toplum ile sorunsuz bir şekilde bütünleşebilirsin. Aksi halde sağlanan ve mevcuttaki çözüm yöntemleri anı kurtarmaktan ibaret olup, ileriye dönük bireysel ve toplumsal ciddi sorunlara yol açacaktır. Yaklaşık 6,7 yıldır uygulanan ve kişiler, aileler üzerinde yıkıcı sıkıntılara yol açan çift mükerrir, çift tekerrür (4/4 yatar oranı) İvedilikle çözülmesi gereken toplumsal bir sorun olup, evrensel hukuk ilkeleri ile uyuşmayan hümanizm ilkesini resmen ayaklar altına alan hukuk dışı bir uygulamadır.  Ceza İnfaz kurumuna alınan bireyler “iyi hali olmaşartı ile “Şartlı salı verilme“, “koşullu salı verilme“, “adli kontrol ile salı verilme  gibi uygulamalar ile dışarıya, özgür bir ortama daha erkenden çıkabileceği düşüncesi taşıtılarak sosyalleşmesi sağlanırken, ceza İnfaz sistemindeki çift mükerrer, çift tekerrür ( 4/4 yatar oranı) rejimi tüm bunların aksine hiçbir umut emaresi bırakma, olan kişinin psikolojik durumunuda travmatik bir çıkmaza sokmakta, Bu patoloji içerisindeki bir bireyin de bırakın topluma kazandırılması mevcut suçluluk Halinin daha da tırmanışa geçeceği şüphe götürmez bir gerçektir.  Her birey toplumla sosyolojik olarak ilişkilidir, her toplumda sosyolojik olarak kendi yapısını oluşturan bireylerle doğrudan ilişkilidir. Ünlü düşünür Montes Puiev’dan bir sözle konuyu bütünleştirecek olursak “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Der ünlü düşünür. Ceza İnfaz sistemindeki sorunların sadece bir bireyi ilgilendiren sorun olmayıp toplumlara, milletleri ve nihayetinde devleti yakinen alakadar eden bir problem olduğu fark edilmelidir.

Etiketler : CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ?, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı, ceza infaz sistemi, tekerrür, mükerrir, yatar oranları, infaz, ikinci defa mükerrir, denetimli serbestlik hakkı, eşitlik ilkesi, dünya, 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür, tekerrür, mükerrir nedir, T.C.K, Ceza Kıta Avrupa Hukuku, Hukuk Devleti, kanun, infaz, Adaletçi Teoriler, özel önleme teorisi, ceza infaz süreci, hukuk devleti ilkesi, insan, adalet, Türkiye, 4/4 yatar, 108/3, Türk Yargı Sistemi, 4/4 yatar oranı, sartlı salıverilme, koşullu salıverilme, adli kontrol, ceza infaz sisteminde çift mükerrir, çift tekerrür rejimi

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

2. Kez tekerrür, 2. Kez mükerrir Ceza infaz rejimine tabi olan kişiler hiçbir şekilde açık ceza İnfaz Kurumu’na çıkamamakla birlikte, Denetimli serbestlik hakkından da istifade edememektedir. Sorun teşkil eden bu durum diğer ceza İnfaz rejimleri ile kıyaslandığında vicdanen kabul edilmesi mümkün değildir. Cezasının 1/2 sini, 3/2 sini ve 4/3 ünü yatan tüm hükümlüler suç ayırt etmeksizin açık ceza evlerini ve denetimli sürelerini ayrılma hakkına sahip olmalarına rağmen ikinci kez tekerrür, ikinci kez Mükerrir olan hükümlüler alınan cezanın tamamını en ağır şartlarda kapalı ceza İnfaz kurumlarında tamamlamak zorundadır. Ceza İnfaz kanunu’ndaki bu uygulama her Türkiye cumhuriyeti Vatandaşının Anayasal hakkı olan eşitlik hakkına aykırı bir uygulamadır. Düşünün ki; 20 yıl ceza alan birisi 1/2 oranında 10 yıl yatması gerekir. Açık cezaevi + Denetimli serbestlik süreleri şu anda 10 yıl (son)  uygulanmasından dolayı 2,3 gün Kapalı cezaevinde yatıp, işlemlerinin ardından açık cezaevine çıkabilirken, sadece 1 yıl ceza alan ve ikinci kez tekerrür ( 2.kez mükerrir) hükümlerine tabi olan bir hükümlü 1 yıl (12 ay) boyunca cezasının son gününe kadar Kapalı cezaevinde yatmak zorundadır. 20 yıl Ceza almak, mevcut adaletsiz uygulamadan dolayı 1 yıl ceza almaktan çok çok daha iyidir. Bu akla ziyan adaletsiz ve insan haklarına aykırı durum bir an evvel bu günlerde konuşulan 10. Yargı paketinde düzeltilmelidir. Söz konusu Türkiye 81 ilinde ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Tekerrür ve mükerrer ceza infaz rejimine tabi olarak cezaevlerinde bulunan 180.000 vatandaşımız ve aileleridir. Bu sayı ailelerle birlikte yarım milyonu geçik bir sayıdaki insanları ciddi derecede mağdur etmektedir. Zaman zaman Ankara’nın Ulus, Kızılay ilçelerinde, İstanbul Bakırköy ve Çağlayan’da binlerce kişi bu Hukuk dışı ve adil olmayan uygulamayı protesto etmek amacıyla toplanmıştır, binlerce tutuklu ve hükümlü yakını durumdan son derece rahatsızdır.

Etiketler : İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ, 2.kez tekerrür, 2. Kez mükerrir, açık ceza infaz kurumu, denetimli serbestlik, ceza infaz rejimi, ikinci kez tekerrür, ikinci kez mükerrir, ceza infaz kanunu, insan hakları, tekerrür ve mükerrir ceza infaz rejimi, Ankara, Ulus, Kızılay, İstanbul, Bakırköy, Çağlayan, tutuklu ve hükümlü

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Çift mükerrer ve çift tekerrür infaz rejiminden kaynaklı mağduriyet yaşayan tutuklu ve hükümlüler, aileleri, yakınları kesinlikle Türkiye cumhuriyeti devletinden genel af veya kısmi bir af talebinde bulunmamaktadır. Burada önemli vurgulanması gereken husus şudur. 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında F-16 Savaş uçağı kaldırıp gazi Meclisi ve kendi milletine bombalayan, taarruz helikopterleri ile polisleri, devlet kurumlarını, çoluk, çocuğu tarayan tanklarla yüzlerce kişiyi adeta biçen terörist vatan hainleri aldıkları cezanın 4/3 ünü yatıp, Denetimli serbestlik hakkı tanınırken… Çift Mükerrir, çift tekerrür (108/3) e tabi adli tutuklu ve hükümlüler bu terörist vatan hainlerinden daha ağır bir ceza infaz rejimine tabi tutulmuştur. Bu noktada bu ağır yaptırımlara muhatap kılınan bu ülkenin insanları neyi, nasıl düşünmelidir, mevcut kanun dışı vaziyeti ne ölçüde sindirmelidir. Asker, polis, ceza infaz koruma memuru, doktor, öğretmen, kadın, yaşlı, çocuk katleden bombalayan teröristler, Tecavüzcüsü, canisi, kadın katili, uyuşturucu satıcısı, hırsızı ve birçok aşağılık suçtan hüküm giyen Kişiler Açık cezaevlerine, denetimi ayrılabilirken 4/4 mağdurlarına bu imkanların tanınmaması vicdanın kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu hususun en erken ve en ivedi şekilde gazi mecliste çözülerek 10. yargı paketinde Kanunlaştırılması gerekmektedir. Burada yarım milyon vatandaşın mağduriyeti söz konusu dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tüm parti başkan ve vekilleri, toplum kanaat önderleri, ülke aydınları, Stk’lar, basın, medya, gazete, barolar, 81 ildeki infaz hakimlikleri, ilgili dernek ve vakıflar yıllardır süren bu hukuk dışı uygulamayı tartışmalı gündeme getirmelidir. Bu ülkede bir terörist bir ırz suçlusu Hasbel kader cezaevine girmiş bir vatandaştan daha iyi şartlarda infaz rejimine tabi olmamalıdır.

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Türkiye’deki ceza İnfaz kurumları ( Ağrı Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Akşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alaşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alanya L Tipi ceza infaz kurumu, Amasya Kapalı ceza infaz kurumu, Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Keskin Kapalı ceza infaz kurumu, Kırklareli Kapalı ceza infaz kurumu, Kırşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Kilis Kapalı ceza infaz kurumu, Kocaeli Kapalı ceza infaz kurumu, Konya Kapalı ceza infaz kurumu, Kozan Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 1 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu, Rize Kapalı ceza infaz kurumu, Sakarya  Kapalı ceza infaz kurumu, Salihli Kapalı ceza infaz kurumu, Samsun Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siirt Kapalı ceza infaz kurumu, ceza infaz kurumu, Silifke Kapalı ceza infaz kurumu, Silivri 3 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 5 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 6 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 7 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 8 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Sinop Kapalı ceza infaz kurumu,  Tekirdağ 1 Nolu T tipi Kapalı ceza infaz kurumu, Ümraniye E ve T tipi ceza infaz kurumu, Ünye Kapalı ceza infaz kurumu, Van Kapalı ceza infaz kurumu, Vezirköprü Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu, Yozgat Kapalı ceza infaz kurumu, Zile Kapalı ceza infaz kurumu, Zonguldak Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siverek Kapalı ceza infaz kurumu, Sungurlu Kapalı ceza infaz kurumu, Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu) teröristlere vatan hainlerine zindan, kendini geliştirip topluma adapte olmak isteyenlere eğitim yuvası, okul, devletimizin milletine manen yatırım yaptığı bir çatı olmalıdır. Şüphesiz en büyük yatırım insan gelişimine yönelik yapılan yatırımdır. Kişileri ağır bir şekilde yıpratıcı akla ve vicdana aykırı uygulamaların kimseye bir faydası olmayacaktır. Yetkililerden 2. kez tekerrür ve 2. kez Mükerrir hususları üzerinde acilen çalışma yapmaları beklenilmektedir. 180.000 kişi ve aileleri adına kamuoyuna önemle duyurulur.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR, Türkiye, Çift mükerrir ve Çift tekerrür, tutuklu ve hükümlüler, genel af, kısmi af, çift mükerrir, çift tekerrür, ceza infaz rejimi, 4/4 mağdurları, 10.Yargı Paketi, 2.kez tekerrür, 2.kez mükerrir, infaz hakimliği

 

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 10.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi” olarak bilinen ve ceza infaz sistemindeki bazı sorunların düzeltileceği yönünde detaylı haberlerin yer aldığı yargı düzenlemesi son aylarda merakla beklenilmektedir. Adalet Bakanımız tarafından da kısmen başlıkların açıklandığı 10. Yargı Paketi milyonların beklentisini karşılayabilecek şekilde son şekli oluşturulmaya çalışılıyor. Bütçe görüşmelerinden sonra 2023 sonu 2024 ocak ayı gibi meclise sunulması bekleniyor. Basında yer alan bazı bilgilere göre 10. Yargı Paketi içeriğinde Çift mükerrir (2.kez mükerrir), çift tekerrür (2.kez tekerrür) T.C.K 58. Mad ve C.İ.K 108/3 maddelerinde de değişiklik yapılacağı. 4/4 yatar oranlarının tamamen kaldırılacağı. 1/2, 3/2, 4/3 yatar oranlarındaki farklılıkların 40/100 oranında çekilerek sabitleneceği dolayısıyla eşitsizlik ilkesine ters uygulamanın düzeltileceği yönünde bilgiler yer almakla birlikte tekerrür ve mükerrir kavramlarında aynı şuçlar harici farklı suçlarda uygulanamayacağı gibi iyileştirici maddeler de yer almaktadır. Yine denetimli serbestlik oranları ve açık ceza infaz kurumlarına ( Adana Açık Ceza İnfaz Kurumu, Isparta Açık Ceza İnfaz Kurumu, Adıyaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskenderun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Afyonkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskilip Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akçakale Açık Ceza İnfaz Kurumu, İzmir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kahramanmaraş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kalecik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Alanya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Karaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ankara Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kars Açık Ceza İnfaz Kurumu, Antalya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kartal Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ayaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kastamonu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Aydın Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırıkhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bafra Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Balıkesir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bergama Açık Ceza İnfaz Kurumu, Konya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bingöl Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kozan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolu Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Kütahya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolvadin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Maltepe Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bozüyük Açık Ceza İnfaz Kurumu, Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumu, Buca Açık Ceza İnfaz Kurumu, Mersin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burdur Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muğla Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burhaniye Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muratlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ceyhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Nazilli Açık Ceza İnfaz Kurumu,Çanakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Niğde Açık Ceza İnfaz Kurumu, Çorum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ordu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Dalaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ödemiş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Denizli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Pınarbaşı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Edime Açık Ceza İnfaz Kurumu, Salihli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Elmalı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sarayköy Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erciş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Saruhanlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sultanhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Siirt Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskipazar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskişehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gaziantep Açık Ceza İnfaz Kurumu, Şebinkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gemlik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tekirdağ Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gevaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumu, Geyve Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Toprakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Giresun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Trabzon Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gümüşhane Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ula Açık Ceza İnfaz Kurumu, Hatay Açık Ceza İnfaz Kurumu, Uşak Açık Ceza İnfaz Kurum, Ünye Açık Ceza İnfaz Kurumu , Yozgat Açık Ceza İnfaz Kurumu) ayrılma sürelerinde de düzenlemeler yapılacak.

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi ndeki düzenlemelerin kesinlikle bir Genel Af veya Kısmi Af ile alakası olmadığı da yetkililer tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Toplumun bir genel af veya kısmi bir af ile toplumsal barışa ihtiyacı var mıdır, buda zaman zaman T.B.M.M. nde tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri “genel afverilmediği bilinirken kısmi bir afverilmesine Gazi Meclisteki bütün partiler olumlu bakmaktadır. Zita Türkiyedeki Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlüler yarım milyona yaklaşmış olup tutuksuz yargılanan ve adliyelerdeki birikmiş dosyalarda baz alınırsa milyonu geçen bir kitle söz konusudur. 10. Yargı Paketi nde tüm kanun maddeler tamamen oluşturulmuş değil, çalışmalarında sürmesi nedeniyle bir ihtimal talepler doğrultusunda eklenecek birkaç madde ile bu sorunlarında çözülmesi mümkündür. Bizlerin temennisi Vatana, Millete en faydalı olacak şekilde 10. Yargı Paketi nin tamamlanarak kanunlaşmasının sağlanmasıdır.

Etiketler : 10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10. YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VARMIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10. YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYORMU?, 10. Yargı Paketi, Yargı Düzenlemesi, Çift Mükerrir, 2.kez Mükerrir, çift tekerrür, 2.kez tekerrür, tck 58.mad., 4/4 yatar, tekerrür, mükerrir, denetimli serbestlik, Yargı Paketi, Kısmi Af, Genel Af, T.B.M.M, Türkiye, tutuklu ve hükümlüler

8.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10. Yargı Paketinde Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinin yayınlamış olduğu haber içeriklerine göre Ceza infaz Kurumları nda şartlı tahliyesi geri alınan (infazı yanan) hükümlüler içinde iyileştirici düzenlemeler olduğu bir defaya mahsus şartlı tahliyelerin geri hükümlülere iade edileceği yönünde bilgiler bulunmaktadır. Çift mükerrir, (2.kez mükerrir) çift tekerrür(2.kez tekerrür) ceza infaz sistemindeki hak yoksunlukları aynı oranda şartlı tahliyesi geri alınanlar içinde geçerli olması sebebiyle benzer beklentiler şartlı tahliyesi geri alınanlar (infazı yananlar) için de gündemi korumaktadır. Öyleki çeşitli ceza infaz kurumlarında 25-30 yıldır yatan ve düzenlemeyi bekleyen infaz yakmaderdinden muzdarip olan hükümlüler bulunmaktadır. Edinilen bilgilere göre, son düzenlemelerde ilgili maddeler kaldırılmazsa infaz yatan hükümlülerde tahliye olabilecek. Yatar süresi şayet tahliye olabilme süresini karşılayamaz ise açık cezaevi ve denetimli serbestlik sürecinden istifade edilmesi içinde Meclis Adalet Komisyonunda çalışma yapıldığı gelen bilgiler arasında yer aldı.

Editör

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 10. YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?, 10. Yargı Paketi, tekerrür, ceza infaz kurumları, şartlı tahliye, infaz yanması, çift mükerrir 2.kez mükerrir, çift tekerrür 2.kez tekerrür, infaz yakma, infaz yatar, tahliye, C.İ.K, 10.Yargı Paketinde Neler Var

Fatih Sultan Mehmet Han 1453

FATİH SULTAN MEHMET HAN ( 1453 )

İstanbul’un, Konstantinopolis’in fethini vazifelendiren, müjdeleyen ve bu fethi gerçekleştirecek başbuğ ve askeri “ ne güzel başbuğ! “ ve “ ne güzel asker! “ diye anlatan muazzam hadis…

ALLAH Resulünün, hangi dil ve soydan olursa olsun, bütün İslam birlik ve topluluklarına ana cadde işareti veren bu emirlerini yerine getirmek şerefi, başlıca İslam aksiyonu halinde, bundan beş yüz şu kadar yıl evvel, Türk topluluğuna ve onun başbuğu Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu.

Öyle bir emirdir ki bu, Fatih’e gelinceye kadar. Resulullah serverinin, hicaz ve Suriye’den kalkıp İstanbul’a kadar gelen ve gerçek şehitler sıfatıyla kanlı elbiseleri içinde İstanbul surlarının dibine gömülen muazzam sahabelerinden başlayarak, kaç defa tecrübe edilmiş, fakat başarılamamıştı.

Bedir gazası tohumunun, batıyı can evinden toslama yolunda ağacını vermek ve yemişini dermek gibi bir harikayı, bundan 6 asır kadar evvel Türk topluluğu ve onun genç başbuğu yerine getirdi.

Bütün yolların kendisine çıktığı Roma’nın şark bölümü Bizansiyum, gerçekte doğu ve batı düğümünün merkezi bin bir yol ağzı; onun fatihi, Sultan Mehmet’te, Türk cemiyetini, dünü, evvelki günü, bugünü ve yarınıyla saran binbir mananın kavşak noktasıdır. Fatih’ten yola çıkıp nereye varamayız ki?

İlk mana, büyük mana, kurtarıcı mana; Fatihi anlamak için, uçurumun dibinden dağ başına bakarak ve uçurumu göremeyecek değil, dağ başından uçuruma göz atarak ve her an yüksekliğin şartını içimizde gizli tutarak hükme varmak lazımdır. Biz çent zamanından beri, tarihi mefahirimizle pohpohlanırken palasparelere bürünmüş dilencinin, boynuna ölü bir plaka asıp şehzadelik iddia etmesi gibi, ne kendi öz gerçeğini, şu andaki gerçeğini, ne de kaybettiği büyük hakikat mazideki maktul hakikati görebilen, gözlere mil çekici ve ruha zift doldurucu bir halet, bir piskoz içindeyiz. Fatih’i görebilmek için, başımızı abdal abdal havaya kaldırıp, nur saçarak dünyayı devreden füzeye bakmalıyız; bir an o füzenin içinden dünyaya ve kendimize bakmalıyız! Ancak bu şekilde büyük başbuğ ordusunun dümen neferi olabilmek fazileti ve liyakatine ereriz.

error: İçerik korunuyor !!!