Musab Yasir Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK VE BÜYÜK DOĞU / Musab Yasir Özen

 

NECİP FAZIL KISAKÜREK VE BÜYÜK DOĞU

Musab Yasir Özen

Baharın ilk çiçeğiydi o, kardelen’ di. Karı deldi, soğuk rüzgâr ve tipiye rağmen dimdik ayakta durdu ve büyüdü. Yeni Kardelen’ler için zemin hazırladı, gecenin karanlığında Necip Fazıl‘dan bahsediyoruz, ilk defa İslam diye haykıran milletin bilinçaltına hapsettiği değerleri ortaya koyan ilk ve en cesur şair ve yazardır. İslam adına kaybettiğimiz ne varsa hepsine gönülden talip bir şair. Kılıçtan keskin kalemi ile zehir gibi diliyle küfrün buz dağlarını nefesiyle eritmeye başlayan şairdir. Bütün çilesi ve derdi bu milletin “OH” diyebil baharı başlatmaktı. O kalabalıklar coşturmakla memurdu. O zamanın ihtiyacı da zaten o idi insanların ilimden ziyade fikre ve dava şuuruna ihtiyacı olduğu bir dönemdi.

Musab Yasir Özen

Necip Fazılın zamanı tam bir adam kıtlığının yaşandığı zamandı. Zira milletin çoğu Avrupa tarzında akımları benimsemiş, İslam’ı benimseyen az bir kısım insan ve Anadolu’nun bilinçsiz ve şuursuz köylü evlatlarından ibarettir. Necip Fazıl bu hakikati şöyle ifade edecektir, sen yürü! Arkamdan kimler gelecek! Bu kinaye söz aslında arkasından az kişinin geldiğini göstermektedir. bu sıkıntısı yaşadığı bir dönemde mahkemeye düşmektir. Onu dinlemek için gelen üç üniversite öğrencisi olduğunu görür. Eve dönmeyi beklemeden mahkeme koridordaki telefondan eşi Neslihan Hanım‘ı arayıp koridorları inleten bir çığlıkla neslihan görmeliydin, bütün üniversite öğrencileri arkamdaydı. İfadesi aslında insanın ne kadar az olduğunun bir ifadesi, Necip Fazıl’ın o gençleri çok büyük telakki etmesi bunun göstergesidir. Herkeste olduğu gibi Necip Fazıl’ın da insan olması hasebiyle ve kötü akımlara maruz kalması sebebiyle hataları çöktü Rabbimiz affetsin. Ama o günahlarım var deyip durmadı, yılmadı, hapis gördü ama yine de bırakmadı. Çocukları Mehmet ve Ömer’e süt parası dahi alamadığı günler oldu ve yine bıkmadı. Hala yaptığı işler, yazdığı kitaplar ve şiirler okunmaya devam ediyor.

Necip Fazıl

Müslümanlara hep imanı aksiyoner bir şekilde yaşamayı karşılayan temasıyla müslüman‘ların ezilmesini ya da kendilerini kenarda kalmış hissetmelerini önlemiştir. O, sessizliğe Boğulan müslüman‘ların sesi olmuş, kenarda kalan ve pısırıklaşan müslüman‘ların ayağa kalkıp cesaretlenmesine vesile olmuştur. Eğer araştırırsanız göreceksiniz ki Necip Fazıl gece gündüz ibadet eden değil, tam aksine ibadetlerini  tam bir kimlik olarak Ortaya çıkmaktadır. Bu ahlak yapısı onun davası savunmasını hiç ama hiç aksatmamıştır. Ayrıca bizim de bir ön yargı sahibi olmamızı gerektirmez. Zira ibadet kul ile Rabbi arasındadır. ayrıca vefatına yakın beni sevenlerin adıma iki rekat namaz kılsınlar. Şafii mezhebinde caizdir. Dediği rivayet edilir. Bu üstadın günahlarından pişman olduğunun açık bir beyanıdır.

Necip Fazıl Kısakürek

Takriben 30 yaşına kadar hayat üstü bir hayat arayışıyla ve birini arayarak ömrünü geçirmiş ama ne bahem’likte Ne Arap atına binmede ne de evindeki dekor da bunu bulmuştu. Nihayet bir gün çalıştığı bankadan çıkıp hayriye vapuruna bindi ve bir adam karşısına oturmuş gözlerini ondan hiç ayırmıyordu, ve kalkıp giderken ona büyük vaadin randevu adresini veriyordu. Ağa cami her cumaya gitti ve o adamı hayatı boyunca bir daha hiç görmedi. Hızır tavırlı bu adam, onu dehlizlerden beraat ettirip güneşin sımsıcak özgürlüğüne giden istasyonun adresini vermişti. O camiye gidip ilk karşılaştığında gözlerinin içine bakmış ve görünenin ötesini gören o gözlerinin içindeki Derya’ya kendini bırakıvermişti. İşte İslam’a namzet oluşu ve kendini İslam’a adayışı işte böyle başlamıştı. Kendini Abdulhakim Arvasi hazretleri’nde bulmuştu. O zamana kadar geçip giden hayatı işte bu buluşma anını beklemenin doğum sancılarıyla dolu bir hayat ruhunun putları bir Sarsılış’ta yerle bir olmuş ve her şeyi kaybetmiş ama Allah’ı kazanmıştı.       

Diz çök ey nefis önümde diz çök

Heybem hayat dolu deste ve yumak,

Sen bütün dalların birleştiği kök

Biricik meselem sonsuzu bulmak.

İşte şiir‘inde yazdığı sonsuzu bulmak aslında onu 30 yaşında bulmuştu. Bundan sonra çıkardığı Büyük Doğu dergisi rejimin tüm putlarına kafa tutmaktadır, ve yine hapis ve özlem geri kalan acılarla dolu hayatının neredeyse tamamını hapiste geçirir. Düşündükçe insanın içini burkan bir evlat ve bir eş acısı zindanlarda geçen bir hayat. hayatını İslam’ın baharı uğruna kısa kısa çeviren bir adamdır.

 

  Musab Yasir Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

 

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI UĞUR GÜVEN

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI

İnsanlar zaman, zaman değişim gösterip büyük depresifler geçirebilir. Ruhen daralmalar, fiziksel yapıların değişmesi, çeşitli organ zararları geçirebiliyor… Sosyolojik erezyonlar içerisinde boğuşup Halet-i Ruhi’ye Ruh hali parçalanması dağılma sürecine girebiliyorlar. Dünya düzenine zarar, doğaya zarar, doğada yaşayan tüm canlılara zarar veren düzen tekrardan canlının elinden oluşabiliyor. Optimal bir dengesi olmayan insan çoğu zaman istenmedik cinnetler geçirebiliyor. Bu maksat ile daha kötüsü, insan ölümleri, cinayetler, farklı suç unsurları oluşabiliyor. Fakat bu tür durumların olmaması adına, sosyolojik refah, insanlık adına bütün güzel kuralların insanlık hizmetine koyulması şarttır. Ekonomik bağımsızlık, eğitim seviyesi, sosyal devlet anlayışlarının bir mozaik gibi insan hizmetine sunulması şarttır. Eğer ki bu durumların heyecanı insanların ferasetine empoze edilirse her şeyin kıymetli ve kıymete değer olduğunu fark edebiliriz.

Sosyal devlet anlayışında tüm vatandaşlarına daha refah ve geleceğe dayalı bir zemin hazırlaması, yeni reform zenginliği oluşturması mübah ve kesindir. Gelişim tesisleri, eğitim seviyesinin hızlı bir şekilde artması adına tesisler, spor, müzik, tiyatro insanların mutlu olması adına her şey. Sosyal devlet anlayışına ve modeline uygun Olmayan sistem her zaman yıkıcı ve suç oranlarının daha fazla nüks etmesi demektir.

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI UĞUR GÜVEN

Kendi yaşadığımız şehir, ortam, insan psikolojisi ne fark edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Cezalandırma sisteminin daha ağır şartlarda olduğu, ruh ve Sinir odalarının bayağı fazlalaşması, amatemlerin, Uyuşturucu bağımlılığına yönelik özel hastaneler çoğalması durumun ne derece vahim olduğunun en büyük göstergesi bizlere. İnsan toplum ”ortam“ içinde yaşadığından kendisine benzer ve kendisi gibi hassas kişilerle sarılmış bulunmaktadır. Daralmış bir ruh, lal olmuş bir dil, benzi benzi solmuş bir ten… Ya da mutlu yüz, neşeli bir hayat, pekala sevgi dolu bir tutku. Dedik ya insan kendisine benzer, ve kendisi gibi hassas kişilerle sarılmış bulunmaktadır. İşte tam da bu minvalde sosyal devlet anlayışına ya da modelini çok ihtiyaç olduğu radikaldir. Aslında biraz örnek verici durumlardan konu ele alırsak, mesela cezaevleri bireylerin suç işleyip girdikleri sözüm ona ıslah kampları maalesef ki psikolojik olarak daha da yıpratıcı durumlar mevcut. Sosyal devlet anlayışında her yerde yani Islah kamplarında sosyal faaliyetlerin yoğun olması ve her bireyin yaptığı suç şekline göre konferanslar yapılması, birebir psikologlar tarafından tedavi edilmesi şarttır.Fakat benim de geçmişte yaşadığım cezaevi pratiğinde gözlemlediğim ve içinde bulunduğumuz ortamın ihtiyaç duyduğu hiçbir faaliyetin olmaması daha da psikiyatrist durumların çoğalmasına sebeptir.

Sosyal devlet anlayışında hiçbir mevkii, coğrafya, bölge gözetilmeksizin sosyal devlet anlayışına göre avrupayi sitili uygun olması Islâh-i durumların hem ailesel, ortamsal, toplumsal olgularla dolanması lazım. Hem mahkumiyetler adına hem de sosyolojik olarak rahatlamalar olacaktır. Bilindiği üzere dünyanın var olmasının temel taşı insandır. Fakat yıpranmasının bilakis temel taşı tekrardan insandır. Bilinçlendirme sempozyumların olmamayışı yeni bir toplum modelinin düşünülmeye işi koskocaman bir gaflettir. Sonrasında dışarı adaptasyonlar ekonomik olarak iş imkanları fırsatları arzu edilmelidir. Sosyal devlet anlayışında yaşlı bakım evlerinin modern hizmetlerle donanması, sağlık hastanelerinin halka daha iyi hizmet vermesi adına bilinçli temeller hazırlanması. Zanaat, sanat üzerinde yeni yaratımlar oluşturulmalı.

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI UĞUR GÜVEN

Aslına karar verilirse kişiler düşebilir, hatalar yapabilir farklı depresif nedenler sonucunda hayata küsebilir fakat, sosyal devlet modeli her zaman bu tür durumlara karşılık alternatifler yaratması lazım. Topluma adapte etme maratonu Stiller oluşturulması lazım… Sanat okullarında her zamanki oluşum karakteri oturtmaktadır… Hastanedeki oluşum sağlığa, edebiyat gramerindeki gibi ebedi düşünceleri daha şeffaf hale getirmek için toplumdaki algıları da nazik, daha saygı ve sevgi bağına ulaşmakta an meselesi hedefi olmalı. Aslında konunun ne kadar basit ve keyifli olma durumunun kolektif bir biçimde köy meclisleri, mahalle meclisleri, ilçe ve il meclisleri kurulmalı köy kendi içerisindeki sorunları mahalle kendi bulunduğu sokağı ve caddeyi tartışıp ilçe meclislerine yollayıp daha şeffaf ve daha da basit sorunları bir arada güvenli ve kolektif tartışmalarla Sonuçlara götürebilir. Burada aslında kaba kuvvet bir anlayış değil hiyerarşi oluşumu değil daha çok yatay bir feraseti baz alıp sorunların daha az düşünüp oluşacak suç oranlarının daha da gözle görülür bir şekilde düşüneceğini görebiliriz, fakat çoğu zaman bu tür komisyonların olmayışı, Çok hızlı surette suç oranı fazla oluşu kaçınılmaz oluyor. Sıkı bir denetim mekanizması maddi ve manevi yasalar koyulmalı, kültür hareketliliği oluşturmaları köy, mahalle anfileri kurulmalı. Sevgi ve saygı bağını oluşturacak her şey, ahlak ve din ilişkileri örtüşmeli ve serpiştirinmeli bu şekilde kollektif her zaman huzuru ve refahı getirmekte, insanların birbirlerini sevme fırsatı daha çok oluyor. Suç oranlarının daha da minimuma düşmesi görülür. Maddi manevi bağlılık ve sadakat daha da güçleniyor kaba kuvvetlerin bitişi birbirlerine tahammüllülükte gülümsemelerine fırsat veriyor. Üzüntülerin çok az’a, mutlulukların yüz mimiklerine vurumu ruhen rahatlamalar insanların birbirlerine çok azimli bir şekilde yardım kapılarını açmalarını Kişiler arasındaki, diyalogların sabırlı olması herzaman mükemmelliğe götürür.

Bu minvalde yürütülen tüm anlayışlar kollektif fikirler sosyal devlet anlayışının anayasasıdır. İngiltere modelinde stres artık iş kazası olarak kabul edilmektedir, çalışanın üzerinde gereksiz stres oluşturur ve zarar veren işveren yüksek tazminatlar ödemek tedir. Toplumsal depresyon kişisel depresyon, insanların Bireylerin kendini yetersiz ve değersiz görmesi kötü hissetmesi zaman zaman herkes için geçerlidir, bu bir suç ya da zayıflık değildir. Bu duygular toplumsal, ya da bireysel depresyonla dönüşmezse büyük bir yardım ile rahatlatabilir rehabilite edilebilir.

Sosyal devlet her zaman kendi toplum menfaatini gözler, sevgiyi saygıyı aşılar topluma bireye mükemmel bir ayna olma rolünü isyan eder. Bu temenni ile daha güzel yarınlarla başarılı sosyal devlet ümidi ile toplumsal refah modeli oluşturma arzusu ve içtenliğiyle…

Uğur Güven 

www.musabyasirozen.com.tr

İDEALİST İNSAN MODELİ VE İNSANIN SAADETİ

İDEALİST İNSAN MODELİ VE İNSANIN SAADETİ

Melankolik Avrupalı filozof Niçe’nin Örnek insan olarak insanlığa sunduğu üstün insan anlayışı hemen hemen bütün Batı medeniyeti dairesinde benimsenmiş, Batının dünyayı sömürgeleştirme macerasına sebep olmuştur. Buna göre, insan güç sahibiyse değerlidir. Üstün insan egosu, gelişmiş diğer insanlara yukarıdan bakan, üst seviye giyinen, görünüşü, yaşayışı ile diğer insanların üstünde, adeta yarı tanrı insan tipidir. Ona göre, güçsüz insanlar eski Romadaki gibi insanlığın başına beladır ve sürünürler, ancak güçlü insanlara hizmet ettikleri oranda değerlidirler. Bu bakış açısından ortaya çıkan bir çok ideoloji, son iki asırda dünyayı kasıp kavurmuştur. Niçe’nin zihniyeti Darvin ve Freud gibi İlmi adamlarının anlayışlarıyla birleşince materyalist felsefe pekişmiştir. Neticede mesela faşist anlayışa sahip Adolf Hitler Gibi liderlerin üstün ırk oluşturma çabaları sonucu milyonlarca insan katledilmiştir. Bu olay sadece Avrupa’da değil, ABD’de de yaşanmıştır ki; Bu evgenik harekete daha önceki Fikir Klübü  sayfamızdaki makalelerimizde değinmiştik. Komünizm ve kapitalizm gibi ideolojilerde uygulamada farklılıklar içerse de temellerinde Batı’nın bu materyalist bakış açısı ve üstün insan anlayışı yer almaktadır.

İDEALİST İNSAN MODELİ VE İNSANIN SAADETİ

Aynen Roma imparatorluğunda asilzade olmayanlara uygulanan köle muamelesinde olduğu gibi, son 3-4 Asırdan beri batılıların Afrika, Amerika ve Asya’da uyguladıkları sömürge çalışmalarından dolayı Avrupa zaten bozuk bir sicile sahiptir. Amerika’da yer edinmek için yaptıkları Kızılderili katliamları yanında enka ve Aztek medeniyetlerinin izlerinin bile silinmesi, Afrika’daki zulümler ve sömürü incelendiğinde batılı üstün insanların kendi dışında kalan insanlara hiçbir değer verme işi insanlara bakışdaki bu yanlışlığı gözler önüne sermektedir.

Bugün gelinen nokta itibari ile de kapitalizm, bütün insanlığı adeta çok az sayıdaki üstün insana hizmet ettirmek istemektedir. Bugün güç sahipleri, bilim ve teknolojiyi insanları kontrol altına alma ve manipüle etme vasıtası olarak kullanmaktadırlar. Bir kapitalistin çıkarı için yüz binlerce insan acımadan ezilip geçirebilmek de, ülkeler talan edilebilmektedir. ABD de yaşayan çok küçük bir azınlığın ( yaklaşık 400 aile) Maddi varlığının, o ülkedeki yaklaşık 250 milyon insanın maddi varlığından daha fazla olduğunu söylemiştik. Son zamanlarda ABD de başlayan Wall Street İsyanları bu duruma öfkenin “insani” bir tezahürü olarak görülmektedir. Bu sakat insan anlayışının insanlığı mutlu etmediği bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Hatta üstün sayılarak adeta dünyayı sömürmeye çalışan kapitalist insanların bile mutlu olmadığı kamuoyuna yansımaktadır. Daha önce kısmen değindiğimiz ve son yıllarda yerleştirmeye çalışan, Popüler kişisel gelişim kültürü ise, batının vahyiden yoksun, dini anlayıştan uzak bu bakış açısının bir sonucudur ve yine üstün insan anlayışına hizmet etmektedir.

İDEALİST İNSAN MODELİ VE İNSANIN SAADETİ

Ön yargılar sebebi ile verdiği mesaj yeterince anlaşılmayan veya yanlış temsiller sebebiyle doğru algılanamayan İslam ise, 15 asırdır bütün insanların tek tek önemini vurgulayıp durmaktadır. İslam’a göre insanın maddeyle tatmin olması mümkün değildir. İnsan içinde yaşadığımız dünyadan istifade etmeli, nasıl biri olmalıdır. Fakat onun mutlu olması ancak manevi tatminle mümkün olacaktır. İslam’a göre, insanın gerçekten hür olması; kalbinde Allah’tan başka hiçbir şeyi ilah tutmamakla mümkün olacaktır. İnsanın kalbinde dünyevi arzu ve istekler ihtiyaç ötesi geçtikçe objektif veya subjektif Tabular bulundukça gerçek hürriyete ulaşması, dolayısıyla huzura ermesi mümkün değildir. Bu yüzden İslam’ın ilk şartı “Lâ ilahe illallah ( Allah’tan başka ilah yoktur) Diyebilmek ve bütün kalbiyle, ruhuyla buna inanabilmektir. Fıtratta bunu gerektirmektedir. Cenabı Allah insanın yaşatan gayesini anlatırken “ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ( Zariyat : 51/56) demektedir. Bu yüzden kulluk, insan için yüce bir makamdır ve yaratıcı ya teslimiyettir. Bu kulluk bilinci ile hareket eden insan ancak, misyonun gereğini yapmanı huzuruna kavuşacaktır. En önemli vazifelerden biri İslami öğreti ye göre dünyayı güzelleştirmek, iman etmektir. İslam’ın estetik anlayışı bu anlayıştan ortaya çıkmıştır. “Kulluk, insan için yüce bir makamdır ve yaratıcı ya teslimiyettir. Kalbinden bu dünyaya bağlılığı tam olarak adamamış bir insan bu seviyeye ulaşması mümkün gözükmemektedir.”

İnsanın tabiyatı ve çevreye saygısıyla ilgili şu olaydan daha etkisini bulabilir miyiz? Allah’ın Resulü, Taif Seferine çıktığında Ordu’nun yolu üzerinde bir köpeğin yavrusunu gezdirdiğini görürler. Bunun üzerine o yüce insan, “emen ve emziren rahatsız edilmeyecek“ diye emir verir. Bunun üzerine binlerce kişilik ordu yolunu değiştirir, köpek ve yavruları rahatsız edilmez. ( İbni Hisam, siyer). Biz bu olayı bugün insanlara olduğu gibi, hayvanlara da yeşil çevreye de, mesela ozon tabakasına karşıda genelleyebiliriz.

İnsanlara gelince; Mümin bir insanın dünya hayatındaki en önemli beklentisi Allahın rızasını almaktır. Hakkın rızası ise halkın rızasındadır. Yani çevresindeki insanları da kendisine verilmiş birer emanet ( vediatullah) Kabul etmeli ve onlar içinde çalışmalıdır. Çevredeki bu insanlar bazen aile ve akrabaları bazen komşular bazen çalışanlar olabilir. Hepsine karşı insanın sorumlulu vardır. Makamlar yükseldikçe bu sorumluluk artmaktadır. Bu anlayış içinde olan Osmanlı padişahlarının tatların da “value külli mazlumin“ ( Bütün mazlumların koruyucusu, kollayıcısı) yazarmış. Bu insanların hangi dinden, hangi ırktan, hangi renkten olduğu da önemli değildir. Cemil Meriç’in dediği gibi insanlık olarak en büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ise ön yargıdır. Bugünkü çıkmazdan kurtulmak isteyen batı insanı, işte bu ön yargıları sebebiyle İslam’ı tanıyamamakta veya yanlış tanımaktadır. Bugün maalesef batıda İslam adeta bir terörist dini gibi görünmekte ve bu sebeple ondan korkulmaktadır. Bu yaklaşımda bazı art niyetliler tarafından körüklemekte, arayış içindeki insanları böylece korkutarak İslamdan uzaklaştırmaktadır. Oysa bütün insanlığın olduğu gibi Batının da kurtuluşu Allahın son dini olan İslam düşüncesi ndedir.

Musab Yasir Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

DÜŞÜNME VEÇHELERİ

DÜŞÜNME VEÇHELERİ

Düşünmeme olumsuzluğu üzülerek belirtelim ki sanıldığı gibi her zaman avamın, okuma yazma bilmeyenlerin, ümmilerin düştüğü bir hastalık gibi gözükmüyor bize. Düşünmek de düşünmemek de bir durumdur, duruştur. Her insan, her Bilgin, her düşünür, herhangi bir zaman ve mekanda tüm birikimini rağmen hiç düşünmeyebileceği gibi çok az düşünüyor olabilir. Düşünür, bilgin, sanatçı ve aydınları sürekli düşünen, doğru düşünen insanlar sanmak yanılgıdır. Yine kuranı Kerim’de tefekkür kavramıyla zaman zaman eş anlamlı kullanılan tezekkür kavramı vardır demiştik. Bir ayet meali üzerinde düşünelim şimdi: “Rabbimiz bizi çıkar; Yaptıklarımızın yerine iyi işler yapalım diye feryat ederler. Size düşünecek ( yahut hatırlayacak) kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi; uyarıcılar gelmedi mi? ( Fatıt süresi, 37)

Bilen insanın, düşünürün, sanatçının, Aydın’ın, bilmeyen ve halk edildiği gibi yaşayan avam kadar, aynen düşünmeme, hatırlamama gafil olma tehlikesiyle her an karşı karşıya bulunduğu özellikle vurgulamak gerekir. Hatta biraz daha ileri gidersek diyebiliriz ki zihnini, düşünme merkezini lüzumsuz sorunlarla daha ziyade meşgul eden aydınların gaflete düşme tehlikesi daha ziyadedir. Bu bakımdan yeterince düşünmeyen bilginler, düşünmeyen düşünürler, düşünemeyen aydın ve sanatçılar bizi şaşırtmamalı. Bu bahis de son olarak düşünmemin üç vecihli bir eylem olduğundan söz edecek olursak; 

1- Vahye doğru düşünmek

2- Vahye göre düşünmek

3- Vahye rağmen düşündüğünü sanmak ki buna daha önce bazen hezeyan bazen felsefe, demiştik. 

Doğruluk insan için fıtraten, doğal olarak tercih edilecek bir yönelimdi. Yalnız konu bireyin iki cihanda saadeti, toplumun bu cihanda selameti ise, kendisini var edenin, yaşatan ve öldürecek olanın buyruğu yönünde doğru olması tek ve en çıkar yoldur. Ancak konu dinse yani hangi dinin hak, hangisinin batıl olduğuysa, o zaman aklı selim ( Aslı kalbi selimdir) Olarak ve tek başına düşünecek yani vahye doğru düşünecektir. Biz Hazreti İbrahim kıssasını vahye doğru düşünmek, vahyin rahmetini, desteğini aramak olarak niteliyoruz. Vahye ulaştıktan sonra yol alabildiğince aydınlanacaktır artık. Vahyin insana rahmet olarak peşin bilgiler, ipuçları, yol levhaları, röperler verecektir. Selim akıl (kalp) Sahipleri bu bilgilerden hareketle bireysel ve toplumsal hayatını tek doğru seçenek olan vahyin öğretisi yönünde gerçekleştirmeyi hedefleyecektir. Kısacası “Vahye göre düşünecektirVahiy bir rehberdir. Birey ve toplumların iki cihanda kurtuluşlarının rehberi analitik haritasıdır. Bu rehber ona iki seçenek sunacaktır. Bu Seçenekler üzerinde sık sık hatırlatmalar da bulunacaktır. Seçeneklerin akibetini ihtar edecek, bütün bunları yaparken, insana düşünmeden özgür olduğunu bildirecek, onu zorlamayacak, en önemlisi onu şaşırtıp aldatmayacaktır. Sadece onu şaşırmış bulduğunda bu şaşkınlıkdan kurtaracak deliller, burhanlar gösterecek, ikna etmeye çalışacaktır. Sonuçta iman da inkar da insanın elindedir. İnsanın yapıp ettiklerinden başka geriye bir şey kalmayacaktır. Bir bahanesi olmayacaktır. “İnsanın çalışmasından başkası kendisinin değil”(Necm, 39)

DÜŞÜNEN İNSAN

Vahye rağmen düşünmeye çabalamak ise bizce muhali zorlamaktır. Zira bu durumda insan Vahye rağmen Önce kendisinin sınırlılığını unutmuş yahut inkar etmiş demektir. Buda aklın devredışı bırakılmasıdır. Hiç olmazsa bir veçhile akıl devreden çıkmış demektir. Zira alet kendi alanının dışında kullanılırsa iş görmez. Bu tavır fıtratla inatlaşmadır, düşünme değildir, böbürlenmedır. Kibirdir. Hezeyan felsefesidir. Ulaşabileceği sonuç kuruntu, ziyan, vehim ve cinnettir. Çünkü düşünen insan kendini yaratmamıştır, kendini aşamaz. Esasen düşünme yetisi Allah’ın evrendeki sayısız sözsüz vahyinden birisidir. Kendisini yadsıyarak nereye varabilir. Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir akıl sahibi vahye ulaştıktan sonra artık vahye göre düşünmeye başlar. Vahye ulaşmak onun düşünme eylemini azaltmaz, hatta yönlendirip çoğaltır. Vahiy ona esasları ve ilkeleri belirtir. Bu esas ve ilkeler doğrultusunda hayatın teferruatına salih ameli doldurulmasını, onu düzenlemesini emreder. Bu tür düşünmenin adı da kuranda fıkhetmek olarak alınır. Düşünme işi artık sahici fonksiyonuna kavuşmuş tur. Fıkıh yani ince anlayış sahibi olmak, onun kulvarıdır. Orada lehinde ve aleyhinde olanı anlayıp uygulamaya geçecektir düşünen insan.

Muhayyelliklerde, müşkül durumlarda reyini kullanacak galip zannına göre davranacaktır.

Cehd kökünden Cihad ve içtihat kavramlarını bir konuda bütün gücünü kullanarak davranmak demektir. İnsan gücü ise, fiziksel ve ruhsal gücünün ikisinin de patronu olan akl etmesi ile ölçülür. İşte bir tür düşünmenin, bütün delilleri inceleyerek gücünün ulaşabildi her kapıyı çalarak elde ettiği son kararı içtihad denilmiştir. İçtihat ulaşılmış beşeri bir sonuçtur. Her zaman yanılgı ihtimalini içinde taşır. Ne var ki insanın bu onurlu faaliyeti sonunda ulaşılan kanaat yanlış dahi olsa, İslam fıkhında bir sevap kazanılacağı savunulmuştur. Ecir unutulmuştur. İnsan düşüncesinin böylesi bir faaliyetine bile mükafat veren İslam’ın kurduğu sistemi, beşeri telakkilerle karşılaştıranlar ziyan ederler. Bir kul olarak her zaman yanılabilme ihtimalini yedekte tutan anlayış sahibi, rasyonalistlerden o akılcı son olanlardan ne kadar uzaktır. İnsan düşüncesini patlaştıranlar, aklı her şeyin ölçüsünü koyan olarak görenlerle bize bir tutmak insafla bağdaşmaz.

Umulan önce düşünme mekanizmasının faaliyet içinde bulunmasıdır, ikincisi diğer beşeri yetilere egemenliğidir. Selim biçimde çalışırsa vahye ulaşacaktır. Vahye ulaştıktan sonra ise Fıkhetmeye çalışırken beklenen bütün gücünü harcayarak doğruyu aramasıdır. Bu esnada doğruya isabet etmesi ya da etmemesi çok önemli değildir artık. Zorunluluğu yoktur en azından. Asıl sorumluluk düşünmeyi bırakmak da, fark ederken bütün gücünü harcamamaktadır. Biz akılsız olmaz diyoruz. Akletme ise rehbersiz olmaz. Biz Allah’ı birleyenler her türlü putlaştırmadan ALLAH’a sığınırız.

Musab Yasir Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

UĞUR GÜVEN

YENİ DÖNEM TOPLUM MODELİ

Yeni dönemde insanoğlunun ve insan kızının yaşama modeli kişinin kendi öz kültüründen uzak konformist, popülist ve açık ara egoizmin merkezini yaşamaktadır. Ahlaki kuralları yaşama da zorluk çekebilen fıtrat olgusunu kendisine göre yorumlayan bencil bir toplum modeli oluşturuldu. Bu toplum modeline verilen kimlik “özgür” olma, özgürlükçü ve her şeyin kendisine verilmiş bir haktır, zihniyetini yaşatan suni bir popülist modeldir. Milenyum çağı diye adlandırılan yeni dönem sloganını, maalesef ki Toplumsal deformasyon, ortamsal parçalanmayı ve Ailesel şuuru yitirmeyi hedeflemiştir. Bunun baş mimarisi ve patronu “Kapitalist “düzen ve sanatçı şablondur.

Ahlaki değerlerin kayboluşunun ana merkezi TikTok’uların ve benzer dijital haberleşme platformlarının gelişmesi ve yaygınlaşması ile toplumların yoldan çıkması başarılı bir şekilde sağlanmış oldu. Hz.Muhammed (s.a.v) Kendi yaşadığı tarihten kürtçe kırna 14 da diye adlandırılan yani her bir kırnanın 100.yıl olarak hesaplandığında Buda 20.Y.Y tekabül ettiği ve ALLAH Resul’ünün öngörüsünün mükemmel bir hakikati ve gerçeği ortaya koyduğuda aşikardır.

Böyle bir durumda kişinin kendini koruma zırhı delinmiştir. Yani nefsi, irfan kaybolmuştur. Ahlak betonlaşması parçalanmış, bir karanlık yola evrilmiştir. Savaşların yoğun, insan ölümlerinin basit ve demogratif yapıların hızlı bir şekilde değişmesini isteyen budala beyinlerin gönüllü esirleri haline geldi. Toplum yaşam biçimi fiziksel, düşünsel ( fiziksel üretebilme) yetisini kaybetmiştir. At gözlüğü takıp sadece toz pembe bir filmi canlandıran, birer figüran ve navigasyon misali her yolu mübah Sayan bir toplum algısı yaratıldı. Şimdiki “Tanrı bilinci”ni aşılayan “Tanrı” paradır prodigmasını insanların beynine hızlı bir şekilde nüfus ettiren, köhne bir yapının esiri haline geldi, toplumlar. Her zaman savaş halinde olan iyilik ve kötülük kazananı da maalesef kötülük oldu.

GÜVEN UĞUR

Kötü algı, toplumların ahlaki düzenini bozan ve buna karşı insanların daha da karanlığa gömülmesi de işler acısıdır. Yeni Dünya düzeninde insanların tek tipleşmesi gelecekteki nesillere bırakacağı düzen, kırık ayna ütopyası hayal kırıklığı olacaktır. İnsan toplum aynası değil, insan kötü doğurma mekanizması haline gelecektir. Yani İsrafil’in üflemesine gerek kalmadan , Kıyameti koparan bir zihniyet modeli oluşturacak. Özenti her insanın hayatında boy gösterip, kopyasıymış gibi birbirini kopyala yapıştır, maksadı oluşturulmuştur. Kendisiymiş gibi zannedip aslında bir kumanda ile yön veriyor ve her yöne istekli bir şekilde koyulabilen sürü psikolojisi oluşturuldu, bağnaz anlayış bir elektrik ( parça, parça) düşünceler, serpiştirildi toplum inine.

Toplumların ve bizim bu mekanizma karşısındaki duruşumuz nasıl olmalı. Ailesel temel taşının anne, babaya düşen ailede iyi bir ahlak sevginin, saygının yoğun bir şekilde nüfuz etmesi, tarihini, dini inançlarını, etnik, kültür, folklorik, sanatsal manevi bağı güçlü tutulması ve bu şekilde kapitalizmin panzehri üretilmiş olacaktır. Böyle bir dönemde muhafaza kasamız ilki, ve ALLAH’a yakın fena fillah olmaktır.

23.12.2023

UĞUR GÜVEN

www.musabyasirozen.com.tr

ZEKA

ZEKA

İnsanın entelektüel yeteneği kadar gurur duyduğu bir şey yoktur, çünkü hayvan dünyasında ona hakim konumu veren şey bu yeteneğidir. Birisinden bu bakımdan kesinlikle üstün olduğumuzu, o kişinin başkalarının görmesini sağlamanız son derece düşüncesizce bir harekettir… Bundan dolayı mevki ve zenginlik toplumda her zaman farklı davranılmayı sağlarken entelektüel kapasitenin asla bekleyemeceği bir şeydir bu. Gözardı edilmek ona gösterilecek en büyük lütuftur; Eğer insanlar olurda fark ederlerse, fark etmelerinin nedeni bunu küstahlık olarak görmeleri veya sahibinin sahip olmaya hakkı olmadığı ve gururlandığı bir şey olarak görmeleridir; Bu davranışın intikamı olarak insanlar o kişiyi başka bir şekilde aşağılamaya çalışırlar, eğer bunu yapmak için beklerlerse bu yalnızca uygun bir fırsatın doğması içindir. Kişi tavırlarından olabildiğince mütevazi olabilir, ama insanlar onun kendilerinden zekalıca üstün olması suçunu ender olarak görmezden gelirler. Gül bahçesinde Sadi şu yorumda bulunur; “Aptal insanların akıllılarla birlikte olma isteksizliği, akıllıların Aptallarla birlikte olma isteksizliğinden yüz katı daha fazladır.”

Öte yandan aptal olmak gerçekten tavsiye edilir. Çünkü tıpkı sıcaklığı vücut için hoş olması gibi üstün olduğunu bilmek de zihin için güzel bir şeydir; İnsan kendisini bu duyguyu verecek birini arar, tıpkı ısınmak istediğinde içgüdüsel olarak şömine yaklaşması veya güneşe çıkması gibi. Ama bu, üstünlüğü yüzünden kendisinden hoşlanılmayancağı anlamına gelmektedir; Eğer bir insan kendisinden hoşlanılmasını istiyorsa zeka konusunda gerçekten aşağı düzeyde olmalıdır.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

TAKLİT

TAKLİT VE TAHKİK

Taklit“ öncelikle kişinin kendisine güvensizliğini veya kendisine güvenmenin aşırı bir risk üstlenme durumunu peşinen kabullenmeyi gösterir. Bu yüzden taklit bir varlığı ya da kuruma referansla telafi etmesi ile açığa çıkar. Daha açık bir deyişle sorumlulu ve özgürlüğün bir başkasına devredilmesi otoritenin emri veya yönlendirilmesi ile harekete geçen bir risk grubunu ortaya çıkarmaktadır. Buna karşılık “tahkik” ise kişinin kendi özgür araştırmaları tecrübeleri ve öngörülerini emanet etmesi durumudur. Bir başka değişle kendi aklıyla hareket etmesidir.

Aksine her iki düzlemde de doğrudan güven kelimesinin anlamı değişmekte ve yeniden tanımlanmaktadır. İşin açığı yukarıdaki yaklaşımlara benzer düşünme biçimleri modern dünyamızın güven duygusunu bitirmek tedir. Zira güvenin referansı akıl, tecrübe, uzmanlaşma veya otoritenin kendisi değil farklı bağlamlarda ve farklı zamanlarda ne tür anlam verdiğidir. Sözgelimi Gazali, Descartes, Sokrates veya ibn tufeyl Belli varlık düzlemlerinde akla güvenden söz ettiklerinde burada akıl değil güvenin kendisinden ne anlaşılacağı üzerinedir Sokrates’e seni 30 kişi öldürecek sen intikamını nasıl alacaksın diye sorulduğunda tabiat benim intikamını alacaktır dedi! Burada bir tahkik ve güven söz konusudur. Yani taklidi olmayan tek şey cesarettir. Taklitte güven cesaret, tahkik de ise güven akıldır.

TAHKİK

Örneğin doktora güven, doktorun hastalığı ne ölçüde doğru teşhis ettiği ve hastalığın giderilmesi için ne ölçüde iyi belirlediği “tatbik“ ile sınırlıdır. Oysa Allah’a güven, doğrudan varoluşsal bir dayanağı ve şifanın kaynağına güvendir. Bu nedenle güven var olmanın diğer adıdır. İnsanın hayatta kalabilmesi için, yeme, içme, soluma faaliyetlerini Yerine getirmesi gerekiyorsa, güvende insanın fiziki ve Ruhi ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Güveni sağlayan en asli unsurlardan inanca bağlı duygu birliği (tevhit) Ve yaşanan mekandır. Çünkü güvenle bağlanamadığımız hayatta diğer ahlaki davranışlarımızı geliştirme ve ilişkiler bağımızı ölme imkanımızın varlığından söz edilemez. Bu zeminde başarı, mutluluk, geçim, cesaret, hakkaniyet gibi gelişme imkanı bulur. Güveni zeminden çekersek, bütün bu erdemler sarsılır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle bilmeliyiz ki güvenin en büyük düşmanı şiddet,yalan ve taklittir. Annesinin tehditleri, babasının da ayağı altında ezilen bir çocuk kendisini nasıl güvenebilir? Sahte sevgilerle boş hayale kapıdan bir çocuk doğruları öğrendiğinde yalanın ve taklitlerini boş hayalleriyle kalakalır ahir ömründe kendisini nasıl güvende hissedebilir? Sadece derin ve sessiz bir duygu değildir güven. Çünkü ailede ebeveynler de oluşan güven iklim toplumu doğrudan etkileyecek bu ilişki ağını dahil edecektir. Dolayısıyla güvenen ve güvenilen insan yetiştirmek sadece bireyin değil toplumun ve ümmetin geleceğini de şekillendirmektir.

GÜVEN

Bu aşamada artık yapmamız gereken önce kendimizi güven testine tutmaktan geçer, bu insanın Cihat’ı kendi ile başlar sonra da evine geçer sonra da topluma sirayet eder. “Taklidi iman“ ve “tahkik iman“ tezlerini çürütende gerçek bir iman ve mümince yaşamdan geçer. Testimize başlayacak olursak ilk önce güvensizlik oluşturan hallerimizden vazgeçelim; yalan, dolan, hileyi, taklidi, şiddeti hayatımızdan çıkaralım. Sonra mahremiyete özenli, Sırrı saygılı, dedikodu ve fitneden uzak güvenilir bir ilişki tarzını ailemizde yerleştirelim. Sonra da ektiğimiz fidanın nasıl kök saldığını göreceğiz.“ eman toplumun oluşumunda payı bulunan emin insanlar olmak için çaba sarf etmeliyiz” Şöyle bir tespit yerinde bir değerlendirmedir. Yiyecek içecek ve giyecek üretimi yapan firma kuruluşların durumunu iyi incelemek gerekiyor. Toplum nezdinde güven kazandıktan sonra üretti yiyecek ve içecekleri helal olmayan katkı maddelerini katan sanki bunlar yokmuş gibi reklamını yapıp insanları aldatanlar var, halbuki bunlar taklitten ve tahkikten oluşan unsurlardır. Bu açıdan içinde yaşadığımız toplumda zor süreçlerden geçmektedir. Bu yüzden insanlar birbirlerini art niyetle yaklaşabilmekte, bu da bir kısım tatsız olayların vuku bulmasına neden olmaktadır.

Bir ülke içinde yaşanılan güven bunalımı da uluslararası düzeyde devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini de çok yakından ilgilendirmektedir. Sonuç olarak ister insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde ister devletlerin ve toplumların birbirleriyle olan münasebetlerin de güven duygusu neler kazandırıyorsa taklit ve tahkik te tam zıddı olarak kazanımların tamamen yok olmasına neden olacaktır.

Bu bakımdan güven gibi son derece önemli değerin erezyona uğramasını önleyip dünyayı taklit ve tahkik lerden uzak tutup güven duygusunu aşılamalıyız. Bu yazı kapsamında önce güven duygusunu hareketlendirmeli, İki taraf öznesini bertaraf Edip “güvendeyiz, güvendesiniz sloganının devamını getirmeliyiz.”

Saygılarımla değerli aziz okuyucularıma.

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

İNSAN VE SADIK YARİ

İNSAN VE SADIK YARİ

Birbirlerine ölümüne bağlı birbirine hayat bahçeden insan ve sadık yari kara toprak. İlk önce toprak insana can verir sonra da insan toprağı işleyip bitkiler, Sebzeler, meyveler elde eder. Hayatımızın can damarı olan suda topraktan fışkırmaktadır. İnsan ne kadar etten ve kemikten yaratılmış olsa da yarıdan fazlası su olsa dahi aslı Özü yaradılışı topraktır.

Allah (C.C) (Hac süresi 147.) Ayetinde bildirdiği üzere “insanlar sözümü iyi dinleyin, Rabbiniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Adem ise topraktandır.“ apaçık insan ile toprağın bağı ayette belirtiliyor. Buna binayen insanın karakteristik özellikleri de aslı olan toprağa çekmiştir. Örnek olarak sert, yumuşak, verimli, verimsiz, kara, kızıl vs vs gibi ayırdığımız toprak çeşitleri vardır. İnsanı da nankör, iyi, kötü, çalışkan, tembel, yumuşak ve sert olarak çeşitlendiririz. Bunu biraz daha açacak olursak her türlü bitkiye kucak açan toprak yine tüm uğraşlara rağmen hiçbir bitkinin bir otun dahi yetişmesini ne kadar emek versem dahi nankörse müsaade etmeyen tam tersine kendi işine bakılmadığı halde sürüp, Ekmeden bitki veren  toprak çeşitleri vardır. Bunu bir insanla da ilişkilendirebiliriz çünkü her şey aslına çeker sözünü ispatlıyor.

İNSAN VE SADIK YARİ

Biraz da toprağın farklı özelliklerinden bahsedelim. İnsan vücudundaki elektriği alır, sitresi yorgunluğu alır toprakla temas ettiği an akıp gider o yüzdendir ki toprakla uğraşan kişiler güçlü sağlıklı yaşarlar bir diğer özelliği de Yıldırım paratonerleri topraklama yaparak elektrik akımını doğrudan toprağa iletip tüm zararı ortadan kaldırır. Bir başka özelliği de dini bakımdan su bulamadığımız anlarda Teyemmüm abdesti ile ibadetlerimizi yerine getiririz, yine deterjan yerine kullanılabilir kap, kacak ve bedendeki kirleri temizleyebilir. Bu zeminde eski insanların uzun ve sağlıklı yaşaması Eski toprak deyimiyle  hem toprakla haşır neşir olmaları hem de oturdukları evleri toprakta ve kerpiçten olup sağlıklı yaşayabilmektir.

Sadık yari insanın hayatını idame ettirmesi için her türlü fedakârlığı yapmaktadır. Madenlerden yakıtları saymakla bitiremeyeceğimiz özellikleri ile insanın sadık yarinin namı  madalyonun öteki yüzü niye ölü toprak deyimi ile anılmaktadır. Ben bu deyimi çürütmek istiyorum, ilk önce bu deyimi ne için kullanılıyor acaba ölülerimizi gömdükümüz içinde ya da kaybetmek istediğimiz, yok olmasını istediğimiz şeyleri toprağa gömdüğümüz içinmi dir? Yoksa ben mi böyle algılıyorum? Bence toprak ölü gibi görünüyor olsa da sinesine gömülü herşeyleri yok etmiyor niteliklerini değiştirip içine aldığı canlı-cansız her şeyi maddeye Matar yerlere dönüştürüyor. Örnek petrol, kömür, elmas, doğalgaz gübreye dönüşerek yeni canları geri veriyor, yani sonuç olarak toprak canlıdır bunun bir diğer kanıtı da Bir avuç toprakdaki mikroorganizma ve bakteri sayısı dünyadaki insan sayısından daha fazladır. Madalyonun ise şimdi öteki yüzüne bakacak olursak daha içten daha samimi bir ifadeyle toprak ana sözünü ele alalım. Toprak ana güneşe, ay, yağmur, kar ve fırtınaya karşı hep cömerttir. Kışın uykuya dalıp baharla yeniden dirilip hastalığı bize hep bir fısıldama çabası içerisindedir. Bizim farkına bile varamadığımız onca nimete can vermektedir. Bugün cezaevlerinde onca yatan mahkumun özlediğim tek şey topraktır. Hak ettiği değeri kendisini göstermediği için toprak insanın özgürlüğüdür. Özgürlüğünüzün kıymetini bilmeliyiz. Toprak ana bu hayatın ta kendisidir. Hayatımızın başlangıcından, merkezinde ve kaynağıdır, işte toprağa bu yönden bakmalıyız.

İNSAN VE SADIK YARİ

İnsan olarak toplum olarak topraktan uzakta kalmamalıyız ülke olarak vatanımızın her karış toprağını değerlendirmeli toprak mahsulleri üreterek ülkemizi kalkındırmalıyız. Nitekim toprak ananın cömertliği ve ülkemizin toprak zenginliğinden yararlanarak hızlı bir üretim sistemi kurup şu an ekonomik buhrandan kurtulmamızı da sağlayacak olan tahıl ürünleri başta olmak üzere sebze, meyve ihracatını kesip ürettiklerimizle hem halkımızın ekmeğini çıkartıp hem de ithalat yaparak ülke ekonomimizi kalkındırmak zorundayız. Çünkü üretmeyen sürekli tükenen bir toplum haline dönüşürsek yok olup gideriz. Sonuç olarak insan ve sadık yari arasındaki bu ilişkiyi iyi değerlendirirsek her şeye karşı güçlü bir duruş sergileriz yeterki ellerimiz toprağa gitsin o cömertliğini bizden esirgemeyecektir. “Ya toprakla yaşayacağız ya da yaşamayacağız” toprak bize kelepçe vurmadan, biz ona kelepçe vurmalıyız ki amacımıza varalım.

Değerli okuyucularıma…

Mevlana - İnsan

İNSAN

Hz Mevlana’nın yedi kör ile bir fil hikayesini bilir misiniz: bu hikayede fil hakkında bir şey bilmeyen yedi kör insandan önlerindeki bir fili tarif etmeleri istenir. Körlerden biri filin bacağını tutar ve fili sütuna benzetir, diğeri dişlerini tutar ve fili mermere benzetir, kuyruğunu tutan bir başkası, fili kırbacı, kulağını tutan ise onu yumuşak deri bir kumaşa benzetir… Vs vs. Tabii ki bunlar filin farklı yönlerini kısmen açıklayabilir, fakat fili ancak bunların bütünüyle izah edebiliriz.

İnsan en az bilinen varlıktır. Aslında bildiğimizi sandığımız, çoğunlukla da tek taraflı ele aldığımız bir varlık. Gördüğümüz kadarıyla Mevlana’nın hikayesindeki gibi, herkes kendi bakış açısından anlatır insanı. Oysa biyolojik, fizyolojik, anatomik, psikolojik yönlerinin yanında, sosyolojik, felsefi, tasavvufi, dini, estetik vs yani maddi-manevi bütün cepheleri ile birlikte Bir insanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmez mi? Onu bir bütün olarak ele aldığımızda ise görürüz ki doğru bilgi için bu bakış açılarının hiçbiri ihmal edilemez.

İnsan

Böyle söylemekle birlikte günümüzde bilim o kadar ihtisaslaşma yoluna girdi ki, artık bütünü kavrayabilmek oldukça zorlaşmaktadır. Bu durumda adeta bakan başka gören başka biri olmakta ve insanlar teferruat da bulmaktadırlar. Pozitivist tıbbın veya felsefeyi anlayışların insanın sırrını çözememesinin sebebi belki de budur. Tarih boyu insan kendini ve Konumunu sorgulamıştır. Kendinin farkında olan ve kendini sorgulayan tek maddi varlıktır, aslında insan. “Ben neyim, nereden geldim, niçin geldim, neden buradayım, vazifem ne ve nereye gitmekteyim?” Gibi yüzlerce soruyu cevap aramıştır, ve bu arayış halinde sürmektedir. Bu sorulara filozoflar aklın sınırlarını zorlayarak, farklı cevaplar getirmişlerdir. Fakat bütün insanlığı tatmin edecek bir cevap bulamamışlardır. Dinlerde bu bağlamda kendi inanç çerçevesi içinde çözümlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Son birkaç asırdır insan ihmal edilerek kenara itilmiştir. Bu yüzden dünya uzun süredir insan bunalımına sahne almaktadır. Zaman ilerledikçe insan dünya telaşı ve koşuşturması içerisinde unutulmakta, bayağılıştırılarak bir tüketim ve istismar vasıtası haline getirilmektedir. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan insan kendini meyhanelere, eğlence ve alışveriş merkezlerine, stadyumları atarak mutlu olmaya çalışmaktadır.

“Cihan ara cihan içindedir araya bilmezler,

 Ol mahiler ki Derya içredir deryayı bilmezler”

Cihanı süsleyen Allah Cihan’ın içinde gizlidir ama insanlar onu görmesini (aramasını) bilmezler. Bu hal tıpkı denizin içinde olupta denizi bilmeyen balıkların durumuna benzer. Burada şairin hitabı balıklara değil, tabii ki insanlardır. Cahil insan çevreye bakar ama görmez, hatta düşünmez. Kendisi ve kendisinin hizmetine verilmiş bütün evren hakkında düşünmediği için de balıklardan farklı kalmaz. Pakistanlı şair ve fikir adamı Muhammed İkbal Sözlerinde ne kadar da haklıdır; 

Yıldızlara yol keşfindesin

Lakin kendinden bir habersin

Aç gözünü kendini, bir an tohum gibi

Topraktan dirilsin bir ağaç gibi.

Sokrates - İnsan

Büyük filozof Sokrat ise insanın kendini tanıması konusunda şunları söyler;

İnsanın kendini tanıması, hayran hayran kendini seyretmesi demek değildir. İnsanın hem ne olduğunu hem de ne olması gerektiğini araştırmasıdır. Nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendisine sormasıdır”

Her alanda gerçeğe ulaşmak ve başarılı olmak insanı tanımaktan geçer. İnsanı tanımak onu anlamaktır. İnsanı bilmek ve anlamak maksadıyla asırlardır nice filozoflar, nice ilim adamları kafa yormuş, nice peygamberler toplumları aydınlatmak için dil dökmüşlerdir.Bütün bunlara rağmen insan halen kendini bilmeyen bir meçhuldür. Eski yunan da felsefe insanı tanımak için yapılırdı. İslam’da ise, “kendini bilen Rabbini bilir” denilerek insanı tanımadan Rabbimizin tanınamayacağı söylenmektedir. Bu bağlamda irfan sahibi olmanın ilk merhalesi de zaten kendini tanımaktan geçer. Muhammed İkbal de bu manada “sen insanı tanımadan, Allah’ı nasıl arıyorsun?” Demiştir.

İnsanı anlamak için onu bütün yönleriyle keşfetmek; somut ve soyut yönleriyle, duygu ve arzularıyla bir bütün olarak değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla alemin sırrı insandadır. Onu Çözdüğümüz zaman bütün alemi anlayabileceğiz diye düşünmekteyiz. Bu yüzden bu zorluğu ve bir o kadarda muhteşem sorgulamaya başlamaya ne dersiniz? Böyle yapmakla adeta bir damlaya  bir deryayı  sunmaya gayret ve cüret etmiş oluyoruz.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Fenerbahçe

FENERBAHÇE

Her şey güllük gülistanlık giderken 19 maçta yenilmeyen takıma ne oldu? Sayın İsmail Kartal’ın Basiretsizliğimi, futbol bilgisi mi yoksa sakatlanan futbolcuların kötü oyunun sebebi midir.

Ben size kendi çıkarımlarımla anlatmaya çalışayım ya arkadaşım bu irfan can kahvecinin 8 numara oynayabileceğini kimse İsmail hocaya söylemiyor mu, arkadaşım sinirden öfkeden deliye dönmek üzereyim, neymiş İsmail hoca Samandıra’da yatıp kalkıyormuş  yatmasında kalkmasında ya bir teknik direktörün hiç mi B planı, C planı olmaz. Bu kadar mı futboldan nasibini almadın hoca takke düştü kel göründü. Rize deplasmanı dönüşü Kurşunlanan otobüsü bahane Edip yabancı futbolcuları bir türlü ikna edemedin halbuki daha da hızlandırıp şampiyon yapman lazımken o kadroyu türlü bahanelerin arkasına sığınıp o günden bugüne aynı senaryoyu izlemekteyiz. Ya biz çok yeriz ya da İsmail hoca çok zeki ama zeki insan plan sahibi olur şekersiz çayda içmesini bilmeli. Bir insan bu kadar mı iletişimden uzak ve görüneni görmeyecek kadar kör olması lazım Sayın Ali Koç’a sesleniyorum, acil çok acil ivedi bir şekilde ya hocayı Çağır konuş ya da ivedi bir şekilde yanına futboldan anlayan eski futbolcularımızdan birini getir, hoca kör hoca bu işi bilmiyor bir kez daha belli oldu ki bilmiyorsun hoca bilseydin eğer Abdullah Avcı gelip seni Kadıköyde yenemezdi. Abdullah avcı zeki adam evet analiz edip ekibiyle Fenerbahçe bunları yapıyor böyle oynuyor farklı bir sistemleri yok sistemlerini kitleyip işi bitireceğiz dedi ve bitirdi. Tarihi fark da çıkabilirdi, o maçta 4-6-0 çık oyna 3-5-2 oyna Dzekoyu defansa çek irfanı 8 oynat Ferdi sol kanat ya da 10 numara oynat, Yani bir şeyler dene aykırı bir şey koy ortaya yoksa işte böyle gider tarihin en farklı Avrupa’da yenilgisini alırsın. Sonra da çıkıp söylenecek bir şey yok Fenerbahçe camiası ve taraftarından özür dileyeceksin kim kabul ederse etsin ben etmiyorum hoca 40 defa da zemzem suyuyla yıkansan eğer beceriksizsin olmuyor bu iş. İkinci adam olarak kalırsın ya bir insanın Öngörüleri olur bu kadar olmaz Umut Nayir, Ryan kent, batsuayi, Cengiz Ünder emre mor  ya bu çocuklar kaliteli teknik futbolcular bunları bir dene evet beyler 11’i açıklıyorum zaten Dzeko, Tadıc, schmanzky, Bunların direk oynat bu forma kutsaldır. Nasip olmaz herkese ya adam olun akıllı biri çıksın bu kulübü yönetsin ya da sayın Ali Koç  Ancelotti iyi mi, getirirsin Chloppu mu bu taraftar Şampiyonluk istiyor hem de eze eze kanırta kanırta köşede heykel gibi durup evet çocuklar oyun anlayışınız belli dakika 70 irfan cık, cengiz, gir Dzeko çık umut gir böyle bir şey yok hoca biraz insan yırtık olur be yapamıyorsan git emekliliğin tadını çıkar Çocuklarımda milyonlarca taraftarı olan kulübü bu hale koyma. Maç yenilmediğin kim vardı defans bloğun ve önlerinde oynayan adam, İngiltere liginin sekiz yıldır banko oyuncusu tamam, Becao, Dzeko ve Fred bunlar sakat olabilir her takımın başına gelir hocam üstüne Serdar Aziz de sakat evet her maçın farklı bir havası karşıdaki rakibe göre de bir sistemi olmalı evet biz Fenerbahçeyiz. Her maçı kazanmak için sahaya çıkarız ama bir sistem olmazsa ya da ezberlenmiş herkes tarafından ayyuka çıkmış ve as oyuncularından yokken sistem error vermesi farklı bir şeyler dener insan. Bu kadar ağır konuşacağım kepaze bir oyun olmaz. Benim burada yazacaklarımı duygulara tercüman olmak hoca Bu kafayı bu zihniyeti değiştirmediğin sürece Şampiyonluklar başka bahara kalır tabii ki Sayın Ali Yıldırım Koç, ada Vermediğiniz tüm emeklerden dolayı güle güle demenin sırası gelipte geçiyor. Allah iyiliğinizi versin elaleme güldürdünüz bizi büyük başkan büyük fenerbahçeli İsmail Kartal. Dış da fenerbahçeli ama içinde kim olduğunu kimse bilmiyor yoksa bizi de içimizde kapkara olmazdı. As olan Fenerbahçe’dir. Şahıslar geçicidir sizde geçicisiniz başarısız ve teknik direktör kervancıları, umutlar başka bahara Aziz Başkana.

Bizler inandık sizler inanmasanız da olur, İsmail Kartal eğer aklınız yetmiyorsa başkasının aklını kullanın da belki bir yere varırsın temizce. İsmail hocam size bir düşmanlığımız yok hocam siz ya Egolusunuz ya da süper Egolusunuz. Mütevaziliğinizi bir kenara bırakıyorum. Siz kendinizden bir defa emin değilsiniz. Basın toplantılarınız da em küm etmeniz Oyuncularımızın vurdum duymazlığı formanın ağırlığını futbolcularımıza aktaramamanız bakın size ne önerim var. Dikkate alır mısınız almaz mısınız bilmem ama. Crespo, mert Hakan, zajc, Samet bunlarla artı ryan kent hemen teşekkür edip yollayın, Yerine krunıc olur sağlam bir 6 numara torreira gibi olmazsa olmaz. Antalya’dan Türk olarak Oynatacağım defans Ömer Toprak ı Al forvete de Boupendza hataydan ayrılan golcü sağlam birde 6-8 Oynayabilen bir oyuncu daha ayrıca sol kanatta hızlı ve teknik bir futbolcu bunları da yaptıramıyorsun, farklı sistemler dene futbol bilgisine görüşüne güvendiğin iki adam eski futbolcularımızdan getir. Serhat akın, Ogün Temizkanoğlu, Alex, Anelka, Tümer, git al yanına en azından yanında sana akıl veren biri olur, çünkü yetmiyor hocam seninki etseydi bugün böyle bunları yazmazdım aç bir köşe yazarlarını oku adam daha futbol topunu görse canlı bomba sanacak işin şakası sen bu formayı on sezon terletip ağırlığını bilip sahadan gelmene rağmen sen öngörüleri bin kat daha fazla bu bir dost tavsiyesi çok bildiğini sandığın bir şeyi bilmediğin ortaya çıkıyorsa bunu fırsata çevir git rıdvan hocayı yanına al getir. Oğuz hocayı getir egonu koy bir kenara hocam özür dilemekle beraberlikle teknik ekibini koruyarak doktorları koruyarak bir yere varamazsın, vardığında da yanında günü geldiğinde sahip çıktıklarını en sonunda görürsün oy akıl akıl git biraz da İsmail Kartalla takıl. Hocam aykırı ol zit ol beyefendiliğini bir kenara bırak bizi şampiyon yap yapamayacağını inanıyorsan git 1 dakika bile durma git ben inanmıyorum inandırtamıyorsun hocam kabahat hep sana yazıyor. Artık yeter yeter ya kendinize gelin ya da şapkanızı da alıp gidin KARTAL VE KOÇ

Değerli Fenerbahçe Ailesi…

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Ülkemizde Türk ceza hukuku tarihsel bir geçmişe sahiptir. Modern anlamda kamulaştırma ve güncellemeler, diğer ülkelerin kanunlarına iktibas edilmesi, ceza hukukumuz açısından Tanzimat döneminde başlamıştır. Tanzimat döneminin en mühim belgeleri ise 1839 Gülhane hattı hümayunu ve 1851 ıslahat fermanıdır. Tanzimat dönemi, Gülhane Hattı hümayununda, çıkarılacak kanunlara aykırı istikamette davrananların cezalarının belirlenmesi amacıyla ayrıca bir “ceza İnfaz sistemi“ çıkarılacağı duyurulmuştur. Padişah fermanında ki bu emrin gereği olarak İlk başta 3 Mayıs 1840 tarihli ceza kanunname i Hümayu’nu ve daha sonra bu kanundaki yetersizlikleri gidermek üzere de  14 Temmuz 1851 tarihli yeni bir ceza kanununu oluşturulmuştur. 9 Ağustos 1858 tarihli, “ceza kanunname i Hümayun’u İse, Islahat fermanında açıklanan talimat gereği çıkarılmış olup büyük ölçüde 1810 Fransa ceza kanunundan iktibas edilerek yasalaştırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1926 Türk ceza kanunu ( T.C.K) nın Kabul edilmesine kadar yürürlükte olan 1858 ceza kanunu, önceki iki kanundan farklı olarak genel ve özel hükümler bölümlerin içermesi sebebiyle, modern ceza hukuku kurumlarının oluşturulması ve icraya geçilmesinde önemli bir dönüm noktası olarak bilinmektedir.

Geçen onlarca yıl sonunda global çapta ki hukuki değişikliklere ve reformlara uyum sağlama çabasında olan Türkiye’nin AİHM’e bireysel başvuru hakkını kabul etmesi ve 1999 yılında Avrupa Birliğine aday ülke olarak kabul edilmesi ile birlikte öncelik Anayasa olmakla birlikte “ceza hukuku“ mevzuatında köklü reformlara gidilmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu 26.09.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 12.10.2004 tarihli 25611 Resmî Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe alınmıştır. İkinci temel kanun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu olup bu kanun 4.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bunların yanı sıra Avrupa Birliği Yasalarına uyum kapsamında Ceza İnfaz Sisteminde de reform niteliğinde değişiklikler yapılmış olup, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun 13.12.2004 tarihinde kabul edilerek 25685 sayılı Resmî Gazete’de 29.12.2004 tarihinde yayımlanmıştır.

Türkiye hukuk sisteminde yapılan ard arda bu köklü reformlar ile AİHM ( Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) İçtihatları ilke edinilmiş insancıl bir bakış açısı ile yenilenme yoluna gidilmiştir. Öyle ki; maddi (para) cezaları bakımından kişinin ekonomik durumunun dikkate alındığı, gün para cezası sistemine uyarlama yapılmıştır. Hümanizm ilkesi gereği olarak ölüm cezası (idam) istisnasız olarak kaldırılmıştır. Yeni güncellenen ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunda ise, infaz aşamasında kişinin “zalimhane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı“ muameleye maruz bırakılmaması temel siar olarak kabul edilmiştir.

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Türkiye hukuk sistemi“ tarihçesi, tüm yönleriyle ele alındığında reform üzeri reform yapılan, sürekli yenilenip, güncellenen hümanist ilkeler çerçevesinde kabul edilebilir bir şekilde evrilme çabası ile her ne kadar iyi bir görüntü verse de. Günümüz 2024 yılında hala Türk ceza kanunu, Türk ceza muhakemesi kanunu, Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunlar hakkında ciddi derecede kaygı verici, eşitlik mefhumundan uzak, hümanizm ilkesine aykırı uygulamalar bulunmakta, Anayasa mahkemesi nde ilgili kanunların eşitsizliği ve yıpratıcı sorunları ile alakalı bizzat devlet kurumları, infaz hakimlikleri  ( Adana İnfaz Hakimliği, Adıyaman İnfaz Hakimliği, Afyon İnfaz Hakimliği, Ağrı İnfaz Hakimliği, Amasya İnfaz Hakimliği, Ankara İnfaz Hakimliği, Antalya İnfaz Hakimliği, Artvin İnfaz Hakimliği, Aydın İnfaz Hakimliği, Balıkesir İnfaz Hakimliği, Bilecik İnfaz Hakimliği, Bingöl İnfaz Hakimliği, Bitlis İnfaz Hakimliği, Bolu İnfaz Hakimliği, Burdur İnfaz Hakimliği, Bursa İnfaz Hakimliği, Çanakkale İnfaz Hakimliği, Çankırı İnfaz Hakimliği, Çorum İnfaz Hakimliği, Denizli İnfaz Hakimliği, Diyarbakır İnfaz Hakimliği, Edirne İnfaz Hakimliği, Elazığ İnfaz Hakimliği, Erzincan İnfaz Hakimliği, Erzurum İnfaz Hakimliği, Eskişehir İnfaz Hakimliği, Gaziantep İnfaz Hakimliği, Giresun İnfaz Hakimliği, , Muş İnfaz Hakimliği, Nevşehir İnfaz Hakimliği, Niğde İnfaz Hakimliği, Ordu İnfaz Hakimliği, Rize İnfaz Hakimliği, Sakarya İnfaz Hakimliği, Samsun İnfaz Hakimliği, Siirt İnfaz Hakimliği, Sinop İnfaz Hakimliği, Sivas İnfaz Hakimliği, Tekirdağ İnfaz Hakimliği, Tokat İnfaz Hakimliği, Trabzon İnfaz Hakimliği, Tunceli İnfaz Hakimliği, Şanlıurfa İnfaz Hakimliği, Ağır Ceza Mahkeme Başkanları, Sivil Toplum Kuruluşları, Avukatlar, Vatandaşların yüzlerce basına yansımış Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru dosyaları bulunmaktadır. Bunun son örneği de Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2.defa mükerrir,  2.defa tekerrür olarak bilinen toplumda 4/4 İnfaz rejimi olarak tanımlanan; 13.12.2004 tarihli 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunun; A.14.maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkranın a. Bendinde yer alan “ ikinci Defa Mükerrir”… ibaresinin B.108. Maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, iptallerine karar verilmesine yönelik 25.01.2023 tarihli 2023/13 esas nolu başvurusudur. Anayasa Mahkemesi’nin 25 Temmuz 2023 sa:17:01 de resmî Web sitesinde yayınladığı başvuru belgesinde; Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2023/13 sayılı başvuru dilekçesinde görüleceği üzere 4/4 mükerrer ve 4/4 tekerrür hükümlerinin iptali ne yönelik müracaat edildiği anlaşılacaktır. Haricen bir çok İnfaz Hakimliğinin de çift Mükerrir, çift tekerrür infaz rejiminin kaldırılması, ilgili TCK 58.mad, cik 108/3 mad. İptallerine yönelik başvurularının olduğuda bilinmektedir.

Etiketler : Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına ilişkin “ikinci defa Mükerrir, ikinci defa tekerrür (4/4 mükerrir ve tekerrür) cezalar, T.C.K, Türk Ceza Hukuku, Gülhane Hattı Hümayun, C.İ.K, Tanzimat Dönemi, İslahat Fermanı, Ceza İnfaz Sistemi, Ceza Kanunname-i Hümayunu, Ceza Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti, 1926 Türk Ceza Kanunu, 1858 Ceza Kanunu, Modern Ceza Hukuku, AİHM, Bireysel Başvuru, Resmi Gazete, Avrupa Birliği Yasaları, Hümanizm İlkesi, reform, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Hakimlikleri, tekerrür, mükerrir, çift mükerrir, çift tekerrür, 2.defa tekerrür, 2.defa mükerrir, 4/4 mükerrir, 4/4 tekerrür infaz rejimi, 108/3 C.İ.k, tck 58., Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru, 4/4 sorunu

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SORUNUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin değişiklikler neticesinde ceza İnfaz sistemine tekerrür ve Mükerrir kavramları eklenerek aşamalı ceza İnfaz sistemine geçiş sağlanmıştır. Alınan hapis cezasının 1/2 si 3/2 si 4/3 ü gibi yatar oranları belirlenmiş ve suç tekrarları ve infaz zaman arkalıklarına göre uygulamaya geçilmiştir. Yine 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı kanunun A.14. Maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkrasının (a) bendine “İkinci defa mükerrer” ibaresi eklenerek kişinin aldığı hapis cezasının 4/4 oranında açık cezaevi ve denetimli serbestlik hakkı olmadan tamamının Kapalı ceza İnfaz kurumlarında  (  Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.)  İnfaz edilmesi hedeflenmiş ve uygulamaya başlanılmıştır. Ceza İnfaz sistemindeki farklılıklar ve uygulamaların eşitsizliği beraberinde birçok tartışmaları getirmiş Anayasal bir hak olan “eşitlik ilkesine“ aykırılığı nedeni ile binlerce kişinin mağduriyetine sebep olunmuş ve halende olunmaktadır. Özellikle Dünyada eşi ve benzeri olmayan 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür ( alınan hapis cezasının tamamının Kapalı cezaevinde infaz ettirilmesi ) İnfaz sistemi uygulaması kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştur. Sözde Kıta Avrupa hukukuna tabi olan hukuk sistemimizde uygulanan Ceza İnfaz Rejimlerinin tamamen insan haklarına aykırı, eşitlik ilkesine ters ve hümanizm kavramından uzak bir yapıda olması kabul edilebilir bir durum olmayıp toplum aydınları ve kanaat önderleri tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır.

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

Bilindiği üzere T.C.K (Türk Ceza Kanunu) 1. Maddesinde ceza kanunun temel amacı “ceza kanunun amacı kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlemesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir“ şeklinde belirtilmiştir. Bunun yanı sıra ceza infaz hukuku ceza yargılaması neticesinde verilen ve kesinleşmiş bir hüküm de yer alan ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin yaptırımların adil bir şekilde uygulanmasına, bu kapsamda infazın başlamasına, yerine getirilmesine, gözetleme ve denetime dair kuralları kapsamaktadır. Tüm bu uygulamalar bütünü ile değerlendirildiğinde Sosyal Devletlerin esasında hedeflediği unsur “Adaletçi Teoriler“ kapsamında da yer alan Özel Önleme Teorisi“ nin gerçekleştirilmiş olmasıdır. “Özel Önleme Teorisi“, Türk ceza kanununda yer alan, Anlam olarak cezadan sağlanacak faydayı hedefleyen bir anlayıştır. Özel Önleme Teorisine göre; Cezanın infazı ile suç işleyenin işlediği suçtan dolayı pişmanlık duymasının sağlanıp, ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılmasını görmektir. Bir yandan cezanın infaz sürecinde, Toplum tehlikeden korunmuş olacakken, infaz sonrasında ise ıslah edilerek yeniden sosyalleştirilmiş kişinin tekrar suç işlemesinin önüne geçilmiş olacaktır. Yine hukuk devleti ilkesine göre sosyal hukuk devletlerinin suç politikalarında, Anayasal değerler sisteminin temel norm olarak insan haysiyetinin korunmasına dayanmakta, insancıl bir bakışla adalet mefhumunun sağlanması hedeflenmektedir.

Her ne kadar Türkiye’de ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Hukuki olarak düzenlemeler bu ilkeler çevresinde oluşturulmuş olsa da uygulama süreçlerinde çok ciddi telafisi mümkün olmayan sorunlarla karşılaşmaktadır. Son yıllarda binlerce kişinin tepkisine de yol açan ceza infaz sisteminde ki çift mükerrer, çift tekerrür (4/4 yatar) uygulamaları hiçbir şekilde Türk yargı sistemindeki hümanizm ilkesi ile bağdaşmamakta, cezaya muhatap bireyin topluma psikolojik, sosyolojik olarak hazırlanması bir yana tamamen Mental olarak ruhsal bir çöküntüye neden olmakta, verilen ağır cezalar ve infaz rejimi ile kişi normal ruh halinden uzaklaştırılıp ne olursa olsun düşüncesine itilmekte buna bağlı olarak ta, Aile birliklerinin yıkılması ve benzer bir çok ağır sorunlar yaşanmaktadır. Ceza İnfaz rejimleri nde, daha önce de açıkladığımız üzere kişi toplumdan soyutlanarak belirli bir süre kapalı bir ortamda tutulurken, bu süre zarfında kişinin içsel yolculuğunda olumlu ve pozitif yönde katkı sağlanarak vicdani kanının ve empatik düşünme biçiminin olgunlaşması sağlanmalıdır ki kişi tahliye sonrası toplum ile sorunsuz bir şekilde bütünleşebilirsin. Aksi halde sağlanan ve mevcuttaki çözüm yöntemleri anı kurtarmaktan ibaret olup, ileriye dönük bireysel ve toplumsal ciddi sorunlara yol açacaktır. Yaklaşık 6,7 yıldır uygulanan ve kişiler, aileler üzerinde yıkıcı sıkıntılara yol açan çift mükerrir, çift tekerrür (4/4 yatar oranı) İvedilikle çözülmesi gereken toplumsal bir sorun olup, evrensel hukuk ilkeleri ile uyuşmayan hümanizm ilkesini resmen ayaklar altına alan hukuk dışı bir uygulamadır.  Ceza İnfaz kurumuna alınan bireyler “iyi hali olmaşartı ile “Şartlı salı verilme“, “koşullu salı verilme“, “adli kontrol ile salı verilme  gibi uygulamalar ile dışarıya, özgür bir ortama daha erkenden çıkabileceği düşüncesi taşıtılarak sosyalleşmesi sağlanırken, ceza İnfaz sistemindeki çift mükerrer, çift tekerrür ( 4/4 yatar oranı) rejimi tüm bunların aksine hiçbir umut emaresi bırakma, olan kişinin psikolojik durumunuda travmatik bir çıkmaza sokmakta, Bu patoloji içerisindeki bir bireyin de bırakın topluma kazandırılması mevcut suçluluk Halinin daha da tırmanışa geçeceği şüphe götürmez bir gerçektir.  Her birey toplumla sosyolojik olarak ilişkilidir, her toplumda sosyolojik olarak kendi yapısını oluşturan bireylerle doğrudan ilişkilidir. Ünlü düşünür Montes Puiev’dan bir sözle konuyu bütünleştirecek olursak “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Der ünlü düşünür. Ceza İnfaz sistemindeki sorunların sadece bir bireyi ilgilendiren sorun olmayıp toplumlara, milletleri ve nihayetinde devleti yakinen alakadar eden bir problem olduğu fark edilmelidir.

Etiketler : CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ?, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı, ceza infaz sistemi, tekerrür, mükerrir, yatar oranları, infaz, ikinci defa mükerrir, denetimli serbestlik hakkı, eşitlik ilkesi, dünya, 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür, tekerrür, mükerrir nedir, T.C.K, Ceza Kıta Avrupa Hukuku, Hukuk Devleti, kanun, infaz, Adaletçi Teoriler, özel önleme teorisi, ceza infaz süreci, hukuk devleti ilkesi, insan, adalet, Türkiye, 4/4 yatar, 108/3, Türk Yargı Sistemi, 4/4 yatar oranı, sartlı salıverilme, koşullu salıverilme, adli kontrol, ceza infaz sisteminde çift mükerrir, çift tekerrür rejimi

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

2. Kez tekerrür, 2. Kez mükerrir Ceza infaz rejimine tabi olan kişiler hiçbir şekilde açık ceza İnfaz Kurumu’na çıkamamakla birlikte, Denetimli serbestlik hakkından da istifade edememektedir. Sorun teşkil eden bu durum diğer ceza İnfaz rejimleri ile kıyaslandığında vicdanen kabul edilmesi mümkün değildir. Cezasının 1/2 sini, 3/2 sini ve 4/3 ünü yatan tüm hükümlüler suç ayırt etmeksizin açık ceza evlerini ve denetimli sürelerini ayrılma hakkına sahip olmalarına rağmen ikinci kez tekerrür, ikinci kez Mükerrir olan hükümlüler alınan cezanın tamamını en ağır şartlarda kapalı ceza İnfaz kurumlarında tamamlamak zorundadır. Ceza İnfaz kanunu’ndaki bu uygulama her Türkiye cumhuriyeti Vatandaşının Anayasal hakkı olan eşitlik hakkına aykırı bir uygulamadır. Düşünün ki; 20 yıl ceza alan birisi 1/2 oranında 10 yıl yatması gerekir. Açık cezaevi + Denetimli serbestlik süreleri şu anda 10 yıl (son)  uygulanmasından dolayı 2,3 gün Kapalı cezaevinde yatıp, işlemlerinin ardından açık cezaevine çıkabilirken, sadece 1 yıl ceza alan ve ikinci kez tekerrür ( 2.kez mükerrir) hükümlerine tabi olan bir hükümlü 1 yıl (12 ay) boyunca cezasının son gününe kadar Kapalı cezaevinde yatmak zorundadır. 20 yıl Ceza almak, mevcut adaletsiz uygulamadan dolayı 1 yıl ceza almaktan çok çok daha iyidir. Bu akla ziyan adaletsiz ve insan haklarına aykırı durum bir an evvel bu günlerde konuşulan 10. Yargı paketinde düzeltilmelidir. Söz konusu Türkiye 81 ilinde ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Tekerrür ve mükerrer ceza infaz rejimine tabi olarak cezaevlerinde bulunan 180.000 vatandaşımız ve aileleridir. Bu sayı ailelerle birlikte yarım milyonu geçik bir sayıdaki insanları ciddi derecede mağdur etmektedir. Zaman zaman Ankara’nın Ulus, Kızılay ilçelerinde, İstanbul Bakırköy ve Çağlayan’da binlerce kişi bu Hukuk dışı ve adil olmayan uygulamayı protesto etmek amacıyla toplanmıştır, binlerce tutuklu ve hükümlü yakını durumdan son derece rahatsızdır.

Etiketler : İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ, 2.kez tekerrür, 2. Kez mükerrir, açık ceza infaz kurumu, denetimli serbestlik, ceza infaz rejimi, ikinci kez tekerrür, ikinci kez mükerrir, ceza infaz kanunu, insan hakları, tekerrür ve mükerrir ceza infaz rejimi, Ankara, Ulus, Kızılay, İstanbul, Bakırköy, Çağlayan, tutuklu ve hükümlü

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Çift mükerrer ve çift tekerrür infaz rejiminden kaynaklı mağduriyet yaşayan tutuklu ve hükümlüler, aileleri, yakınları kesinlikle Türkiye cumhuriyeti devletinden genel af veya kısmi bir af talebinde bulunmamaktadır. Burada önemli vurgulanması gereken husus şudur. 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında F-16 Savaş uçağı kaldırıp gazi Meclisi ve kendi milletine bombalayan, taarruz helikopterleri ile polisleri, devlet kurumlarını, çoluk, çocuğu tarayan tanklarla yüzlerce kişiyi adeta biçen terörist vatan hainleri aldıkları cezanın 4/3 ünü yatıp, Denetimli serbestlik hakkı tanınırken… Çift Mükerrir, çift tekerrür (108/3) e tabi adli tutuklu ve hükümlüler bu terörist vatan hainlerinden daha ağır bir ceza infaz rejimine tabi tutulmuştur. Bu noktada bu ağır yaptırımlara muhatap kılınan bu ülkenin insanları neyi, nasıl düşünmelidir, mevcut kanun dışı vaziyeti ne ölçüde sindirmelidir. Asker, polis, ceza infaz koruma memuru, doktor, öğretmen, kadın, yaşlı, çocuk katleden bombalayan teröristler, Tecavüzcüsü, canisi, kadın katili, uyuşturucu satıcısı, hırsızı ve birçok aşağılık suçtan hüküm giyen Kişiler Açık cezaevlerine, denetimi ayrılabilirken 4/4 mağdurlarına bu imkanların tanınmaması vicdanın kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu hususun en erken ve en ivedi şekilde gazi mecliste çözülerek 10. yargı paketinde Kanunlaştırılması gerekmektedir. Burada yarım milyon vatandaşın mağduriyeti söz konusu dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tüm parti başkan ve vekilleri, toplum kanaat önderleri, ülke aydınları, Stk’lar, basın, medya, gazete, barolar, 81 ildeki infaz hakimlikleri, ilgili dernek ve vakıflar yıllardır süren bu hukuk dışı uygulamayı tartışmalı gündeme getirmelidir. Bu ülkede bir terörist bir ırz suçlusu Hasbel kader cezaevine girmiş bir vatandaştan daha iyi şartlarda infaz rejimine tabi olmamalıdır.

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Türkiye’deki ceza İnfaz kurumları ( Ağrı Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Akşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alaşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alanya L Tipi ceza infaz kurumu, Amasya Kapalı ceza infaz kurumu, Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Keskin Kapalı ceza infaz kurumu, Kırklareli Kapalı ceza infaz kurumu, Kırşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Kilis Kapalı ceza infaz kurumu, Kocaeli Kapalı ceza infaz kurumu, Konya Kapalı ceza infaz kurumu, Kozan Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 1 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu, Rize Kapalı ceza infaz kurumu, Sakarya  Kapalı ceza infaz kurumu, Salihli Kapalı ceza infaz kurumu, Samsun Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siirt Kapalı ceza infaz kurumu, ceza infaz kurumu, Silifke Kapalı ceza infaz kurumu, Silivri 3 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 5 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 6 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 7 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 8 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Sinop Kapalı ceza infaz kurumu,  Tekirdağ 1 Nolu T tipi Kapalı ceza infaz kurumu, Ümraniye E ve T tipi ceza infaz kurumu, Ünye Kapalı ceza infaz kurumu, Van Kapalı ceza infaz kurumu, Vezirköprü Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu, Yozgat Kapalı ceza infaz kurumu, Zile Kapalı ceza infaz kurumu, Zonguldak Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siverek Kapalı ceza infaz kurumu, Sungurlu Kapalı ceza infaz kurumu, Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu) teröristlere vatan hainlerine zindan, kendini geliştirip topluma adapte olmak isteyenlere eğitim yuvası, okul, devletimizin milletine manen yatırım yaptığı bir çatı olmalıdır. Şüphesiz en büyük yatırım insan gelişimine yönelik yapılan yatırımdır. Kişileri ağır bir şekilde yıpratıcı akla ve vicdana aykırı uygulamaların kimseye bir faydası olmayacaktır. Yetkililerden 2. kez tekerrür ve 2. kez Mükerrir hususları üzerinde acilen çalışma yapmaları beklenilmektedir. 180.000 kişi ve aileleri adına kamuoyuna önemle duyurulur.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR, Türkiye, Çift mükerrir ve Çift tekerrür, tutuklu ve hükümlüler, genel af, kısmi af, çift mükerrir, çift tekerrür, ceza infaz rejimi, 4/4 mağdurları, 10.Yargı Paketi, 2.kez tekerrür, 2.kez mükerrir, infaz hakimliği

 

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 10.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi” olarak bilinen ve ceza infaz sistemindeki bazı sorunların düzeltileceği yönünde detaylı haberlerin yer aldığı yargı düzenlemesi son aylarda merakla beklenilmektedir. Adalet Bakanımız tarafından da kısmen başlıkların açıklandığı 10. Yargı Paketi milyonların beklentisini karşılayabilecek şekilde son şekli oluşturulmaya çalışılıyor. Bütçe görüşmelerinden sonra 2023 sonu 2024 ocak ayı gibi meclise sunulması bekleniyor. Basında yer alan bazı bilgilere göre 10. Yargı Paketi içeriğinde Çift mükerrir (2.kez mükerrir), çift tekerrür (2.kez tekerrür) T.C.K 58. Mad ve C.İ.K 108/3 maddelerinde de değişiklik yapılacağı. 4/4 yatar oranlarının tamamen kaldırılacağı. 1/2, 3/2, 4/3 yatar oranlarındaki farklılıkların 40/100 oranında çekilerek sabitleneceği dolayısıyla eşitsizlik ilkesine ters uygulamanın düzeltileceği yönünde bilgiler yer almakla birlikte tekerrür ve mükerrir kavramlarında aynı şuçlar harici farklı suçlarda uygulanamayacağı gibi iyileştirici maddeler de yer almaktadır. Yine denetimli serbestlik oranları ve açık ceza infaz kurumlarına ( Adana Açık Ceza İnfaz Kurumu, Isparta Açık Ceza İnfaz Kurumu, Adıyaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskenderun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Afyonkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskilip Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akçakale Açık Ceza İnfaz Kurumu, İzmir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kahramanmaraş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kalecik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Alanya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Karaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ankara Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kars Açık Ceza İnfaz Kurumu, Antalya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kartal Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ayaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kastamonu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Aydın Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırıkhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bafra Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Balıkesir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bergama Açık Ceza İnfaz Kurumu, Konya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bingöl Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kozan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolu Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Kütahya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolvadin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Maltepe Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bozüyük Açık Ceza İnfaz Kurumu, Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumu, Buca Açık Ceza İnfaz Kurumu, Mersin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burdur Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muğla Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burhaniye Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muratlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ceyhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Nazilli Açık Ceza İnfaz Kurumu,Çanakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Niğde Açık Ceza İnfaz Kurumu, Çorum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ordu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Dalaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ödemiş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Denizli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Pınarbaşı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Edime Açık Ceza İnfaz Kurumu, Salihli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Elmalı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sarayköy Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erciş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Saruhanlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sultanhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Siirt Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskipazar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskişehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gaziantep Açık Ceza İnfaz Kurumu, Şebinkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gemlik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tekirdağ Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gevaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumu, Geyve Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Toprakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Giresun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Trabzon Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gümüşhane Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ula Açık Ceza İnfaz Kurumu, Hatay Açık Ceza İnfaz Kurumu, Uşak Açık Ceza İnfaz Kurum, Ünye Açık Ceza İnfaz Kurumu , Yozgat Açık Ceza İnfaz Kurumu) ayrılma sürelerinde de düzenlemeler yapılacak.

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi ndeki düzenlemelerin kesinlikle bir Genel Af veya Kısmi Af ile alakası olmadığı da yetkililer tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Toplumun bir genel af veya kısmi bir af ile toplumsal barışa ihtiyacı var mıdır, buda zaman zaman T.B.M.M. nde tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri “genel afverilmediği bilinirken kısmi bir afverilmesine Gazi Meclisteki bütün partiler olumlu bakmaktadır. Zita Türkiyedeki Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlüler yarım milyona yaklaşmış olup tutuksuz yargılanan ve adliyelerdeki birikmiş dosyalarda baz alınırsa milyonu geçen bir kitle söz konusudur. 10. Yargı Paketi nde tüm kanun maddeler tamamen oluşturulmuş değil, çalışmalarında sürmesi nedeniyle bir ihtimal talepler doğrultusunda eklenecek birkaç madde ile bu sorunlarında çözülmesi mümkündür. Bizlerin temennisi Vatana, Millete en faydalı olacak şekilde 10. Yargı Paketi nin tamamlanarak kanunlaşmasının sağlanmasıdır.

Etiketler : 10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10. YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VARMIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10. YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYORMU?, 10. Yargı Paketi, Yargı Düzenlemesi, Çift Mükerrir, 2.kez Mükerrir, çift tekerrür, 2.kez tekerrür, tck 58.mad., 4/4 yatar, tekerrür, mükerrir, denetimli serbestlik, Yargı Paketi, Kısmi Af, Genel Af, T.B.M.M, Türkiye, tutuklu ve hükümlüler

8.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10. Yargı Paketinde Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinin yayınlamış olduğu haber içeriklerine göre Ceza infaz Kurumları nda şartlı tahliyesi geri alınan (infazı yanan) hükümlüler içinde iyileştirici düzenlemeler olduğu bir defaya mahsus şartlı tahliyelerin geri hükümlülere iade edileceği yönünde bilgiler bulunmaktadır. Çift mükerrir, (2.kez mükerrir) çift tekerrür(2.kez tekerrür) ceza infaz sistemindeki hak yoksunlukları aynı oranda şartlı tahliyesi geri alınanlar içinde geçerli olması sebebiyle benzer beklentiler şartlı tahliyesi geri alınanlar (infazı yananlar) için de gündemi korumaktadır. Öyleki çeşitli ceza infaz kurumlarında 25-30 yıldır yatan ve düzenlemeyi bekleyen infaz yakmaderdinden muzdarip olan hükümlüler bulunmaktadır. Edinilen bilgilere göre, son düzenlemelerde ilgili maddeler kaldırılmazsa infaz yatan hükümlülerde tahliye olabilecek. Yatar süresi şayet tahliye olabilme süresini karşılayamaz ise açık cezaevi ve denetimli serbestlik sürecinden istifade edilmesi içinde Meclis Adalet Komisyonunda çalışma yapıldığı gelen bilgiler arasında yer aldı.

Editör

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 10. YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?, 10. Yargı Paketi, tekerrür, ceza infaz kurumları, şartlı tahliye, infaz yanması, çift mükerrir 2.kez mükerrir, çift tekerrür 2.kez tekerrür, infaz yakma, infaz yatar, tahliye, C.İ.K, 10.Yargı Paketinde Neler Var

Kibir

Kibir

Kibir lehçemizde mana olarak kendini büyükleme hastalığı, kendi kendine tapınma, kendini şahsi iş dünyasında putlaştırma, bir nevi ruhsal takıntı, ahlaki zaafiyet, dinsel açıdan kendini “Rab”leştirme küfür tohumu…

İlahi huzurda işlenen ilk günah (Şeytanın Adem (a.s)’a secde etmeme olayı) Olan kibir, 20. yüzyılda da toplumları ve fertleri etkisi altına almış, kendini kontrol edemeyen (otokontrolü zayıf) bireylerde bir ruh hastalığı olarak karakterize olmuştur. İç dünyalarında kendi kendilerine yetemeyen ve bunun yoksunluğunu hisseden şahsiyetler, bir nevi iç dünyalarındaki buhranı bastırma ve dışa tersi istikamette yansıtma güdüsüyle kibirli davranmak mecburiyeti hissederler. Tıpkı güçsüz insanların güçsüzlüklerini gurur duygusu ile örtmeye çalıştıkları gibi…

İnsanı diğer varlıklardan ayıran ayırt edici tek özellik akıl (işleyen, düşünen, kıyaslayan) olarak bilinir. Akıl yerinde kullanılmadığında, insanın gücünü aşan bir çok hususta rehber olur, bugün onlarca kat yapılan gökdelenler, yüzlerce metre inşa edilen gemiler, uzay yolculukları teknolojik olarak icat edilen süpersonik cihazlar…gibi Bir çok harikulade eseri mihmanlarıdır, aklını kullanan insan. Konumuza dönecek olursak akıl beraberinde düşünmeyi düşünmekte bir fikri ortaya çıkardığına göre, kişinin ahlaki hastalıklarından kurtulmak sürecinde kendi nefis muhasebesini yaparak bu kötü huylardan kurtulması gayet tabi mümkündür. Ayette “daima kendini kınayan nefse and olsun ki” cümlesi geçer, burada verilmek istenen mesaj kişinin her daim o mükemmel aklını kullanarak kendini, tavırlarını, hareketlerini sorgulayarak en doğru olanı bulma yolunda göstermesi gereken çabadır. Düşünen ve ayırt edebilmeyi iyi yapan insan profili her daim değişmeye ilerlemeye ve gelişmeye müsaittir. Aksi olarak kendisini her şeye kapatmış tekdüze yaşayan insanların fikirlerine önem vermeyen kibir abidesi şahsiyetler hayatları boyunca bir gelişim gösteremeyecekleri gibi sadece yerlerinde sayacaklardır.

Dört büyük dinde olduğu gibi İslam dininde de tefekkürün (ilahi düşünüş biçimi) Önemi çok yerde vurgulamaktadır. Burada düşünmeden kasıt kişinin içsel yolculuğunda güzel ahlak ile ahlaklanması, geçmiş hatalardan ders alması sürekli olarak bir yenilenme sürecinde olmasıdır. İnsan oğlunun Beşikten mezara kadar fiziksel ve ruhsal gelişim sürecinde olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda ahlaki gelişimi de doğru orantılı olarak ilerlemeli sürekli yenilenerek gelişmelidir. Ahlaki ve ruhsal hastalıkların başında gelen kibir duygusu dengeli bir şekilde törpülenmez ise gerek sosyal gerek iş gerekse aile hayatında ciddi problemlere zemin hazırlayacaktır. Bu bağlamda her bireyin kendi ruhsal dünyasını analiz ederek en küçükten büyüye ahlaki zafiyetlerden kendini arındırarak ruhsal gelişim sürecini en üst seviyelere taşımalıdır. Unutulmamalıdır ki hayatta tek değişmeyen şey Değişimin ta kendisidir.

Musab Yasir Özen

                                                                                              www.musabyasirozen.com.tr

error: İçerik korunuyor !!!