TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASINA DAİR BİLİNMESİ GEREKENLER

TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASINA DAİR BİLİNMESİ GEREKENLER

TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASINA DAİR BİLİNMESİ GEREKENLER

Musab Yasir ÖZEN

1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde, Dünya Siyonist Kongresi, bir yıl önce “Der Jugenstaat (Yahudiler Devleti) adlı bir kitap telif etmiş olan “Theodor Herzl” başkanlığında toplanır. Bu yıllarda Filistin, bir Osmanlı toprağı olan Suriye’nin VİLAYETİ KONUMUNDA olup burada 20 bin civarında Sefarad Yahudisi, yani İspanya’dan göç etmiş Yahudi cemaati yaşamaktadır. Avrupa ülkelerinde artan baskılar, siyonistlerin Yahudilere yeni bir yurt bulma çabalarına acil hale getirir. Öncelikle kimsenin kendilerine yurt vermeyeceğini düşündükleri için ünlü banker ailesi Rothschild’lerin de aralarında bulunduğu Yahudi zenginler bir araya gelerek bir ülkeden toprak satın almak ve Yahudileri yerleştirmek için harekete geçerler. Tabiatıyla öncelikli vatan adayı, “Arz-ı Mev’üd” yani “Vaad Edilmiş Topraklar” adını verdikleri Filistin’dir.

Hatta bir ara Theodor Herzl, belki de Yasef Nassi’den ilham alarak bugün bir bölümü bize ait olan Kıbrıs Adası’nı Yahudilere yurt yapmayı düşünür. Siyonist kongresinde, o sıralarda Fransa’nın sömürgesi olan Uganda‘nın da olaylar arasında adının geçtiğini yazar, kaynaklar. Uganda toprak satışı taleplerini kabul etmesine rağmen, siyonistler fikir değiştirip gözlerini yeniden Filistin’e dikerler. Filistin söz konusu olunca tabiatıyla konu Suriye ve devamında Türkiye’dir. Ruhu şad olsun Erbakan hoca hatırlayalım ne demişti. Bir gün Suriye hedef olur, parçalanmaya çalışılırsa bunun sonrası Türkiye topraklarıdır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her konuşmasında tanımladığı, anlatmaya çalıştığı hususta tam olarak bu değil midir. Her şey apaçık ortada iken, çeşitli mecmua ve ulusal basınında ortaya çıkan çatlak sesleri anlamak idrak etmek mümkün değil. İkinci Abdülhamid döneminde yaşanan küresel senaryolar aynı tabiatıyla şu an yaşanmakta lakin devletimiz o döneme göre daha güçlü ve keskin akla sahip olmakla beraber. Türkiye üzerindeki siyonist projeleri yerle bir edecek kudret ve kabiliyetine fazlası ile sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye politikasını bu nedenle çok iyi idrak etmek ve ettirmek her vatanseverin duyarlı olması gereken bir konudur.

Musab Yasir ÖZEN

“Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak
Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak”

ALLAH, YOL, DAVA, İDEAL…

 

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

 

İslami açıdan Toplumunun Sosyolojik Yapısı

İSLAMİ AÇIDAN TÜRK TOPLUMUNUN SOSYOLOJİK YAPISI

Dini Yönden Türk Toplum Yapısı

İSLAMİ AÇIDAN TÜRK TOPLUMUNUN SOSYOLOJİK YAPISI

Türkiye toplumunun sosyal yapısı “üzerine türlü teoriler üretilmiştir, bunların bir bölümü resmi tarih ve resmi teorilerdir. Tarih, bu bilgi dalının karakteri gereği hemen her dönemde Siyasal iktidarların eğilimi yönünde toplumu tanımlar. Özellikle ülkedeki 70 yıllık Siyasal rejim adeta öznel tarihini yansıyarak kendini hayatiyet alanı açabilmiştir. Ancak yine de tarih, sıkışınca müracaat edilen bir mekan, merci ve hacet kapısı yerine kullanılmaktadır. Bazen düşmanların gözünü korkutmak için, bazen doğal bir ihtiyaçtan, bazen de sağduyunun çalması sonucu yeniler eskilere sığınır, onları anlar. Tarih en ziyade hatıra getirildiği zaman dilimi, onun kırılma dönemleri, eski deyimle def-İ mefsedet halleri olsa gerekir.

Resmi tarihte elbette her zaman yalan söylemez. Belki küçük rötuşlarla büyük yanılgılara neden olur; makyaj değiştirir, mask tazeler. Bir de kimi tarihsel kareleri dev aynasında gösterir; kiminin fotoğrafını bile çekmez. Tarih kötüdür yahut tarih iyidir türünden yargılar bu yargıya varanların kendi gelecekleri hakkındaki kehanetten başka nedir ki? Günümüzün resmi tarihsel perspektiften görüntüsü herkesçe malum; tarih kötüdür, şimdiyse iyidir. Tarih, bireyi, toplumu, sistemi ile başlangıcından beri halkın yahut halkların karanlıklarda yaşadığı dönemlerdi. Kitaplar yazmıştır ama kamu vicdanında yankısı bulunmadığı için belki de insanlar çabuk unuttular; aslında yeni tarihsel dönemin fikri kurucuları tarafından savunulmuştur, denilmiştir ki İslam, Türkiye toplumunun tarihsel ve geleneksel hızını kesmiştir. Bir resmi tarihsel söylem açısından İslam, orta Asya’dan kopup gelen bu cevval kavmin hem ileriye dönük yönünü değiştirmiştir, hem de onun nizamını alem davasında geri bırakmıştır!

Nerede, ne zaman, hangi delile dayandırıldığı belirtilmeksizin cumhuriyet, demokrasi ve hatta laiklik bu toplumun öznel bünyesinde öteden beri var olan olgular gibi gösterilmiştir. Ülke yönetiminde tek söz sahibi gibi görünen TBMM’ye kadar girmiş nice insanla konuşursanız işitirsiniz, yukarıdaki yargıyı ya da çok yakın bir iddiayı. Ancak delil sormayacaksınız, çünkü bu böyledir. Yani Türkler doğuştan (Orta Asya’dan) demokrat, cumhuriyetçi ve laiktirler. Eski Şamanist Türklerden birkaç eski püskü delil bile gösterebilirler size… Yine resmi teorilere göre düne kadar Türkiye’de Türk’ten başka kavim yoktu. Varsa da kimisi kuzeyde Türk’ün deniz görmüş kısmı, kimisi karda yürüyüp izini hiç kaybetmeyen ve kart kurt sesleri çıkaran dağlı kesimidir. Onlarda herkes gibi özbeöz Türk’türler. Öyleyse “Ne Mutlu Türküm Diyene”… Ayrıca kendini Türk hisseden herkes Türk’tür! Bu ülkede yaşayıp kendini Türk hissetmemek ise hem ayıp hem günahtır.

Ülkede sürdürülen resmi söylemin halkından, halkın düşünce ve yaşama tarzından tamamen kopuk ve tepeden inmeci bir zihniyet olduğu savunulur. Ama bunu bütünüyle paylaşmak bize doğru gözükmüyor. Birtakım dayatmacı yöntemlerle halkın kimi konularda zorla yönlendirildiği, çeşitli dönemler için doğrudur. Ancak halkın tüm bu olup bitenlere çanak tutucu rıza felsefesi, göz yumulduğu yani müstahaklığı da görmezden gelinemez. Zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Kurt ile kuzunun aynı mekanda yıllarca ve kardeşçe yaşaması… Eğer yaşıyorlarsa ya kurt kuzulaşmıştır ya kuzu kurtlaşmış, tabiatları bozulmuştur. Toplum mozaiği hakkında ileri sürülen teorilerin en iyi niyetli ve üslubu düzgün olanı; “uysal ve tepkisiz“ benzetmesidir. Öteki benzetmelerin çoğu bu vasıfları daha çok uç noktalara taşıyan örneklerdir. Örneğin toplumun çoğunluğu en çok bedevi, hala göçebe, köylü, taşralı, kolektif bilinçten yoksun ve en nihayet Aziz Nesin tarafından aptal olarak nitelendirilmiştir.

Üçü de kendi köşesinde birbirinden daha marjinal üç sınıftan söz edilebilir. “ Türkiye Toplumu “içinde: yöneten sınıf (büyük sanayici iş adamları onların ortağı sayılır), yönetilen kitleler ve aydınlar (geniş kitleden kültürü ve yaşam biçimi ile kopmuş ama yöneticilerin dümen suyuna girmemiş olanları sayıyoruz yalnızca, büyük, gittikçe büyüyen medya, gazete patron ve milyarderleri de hariç elbet). Üç sınıfta birçok bakımdan birbirine karşı, birbirinden hazzetmeyen, birbirini götürmek istedikleri yöne inat edip gitmemekte direnen, elinden gelse öteki sınıfları susturacak kadar onlardan uzak düşen duyarlılıklara sahiptirler. Yani aralarında ciddi bir sevgisizlik, kopukluk, soğukluk egemendir. Resmi söylemle her ne kadar kendini Türk hisseden herkes Türk sanılsa da en azından her Türk’ün bir diğerine muhabbet ve sadakatle bağlanacağı bir urvetul vuska yoktur. Son yıllarda toplumun sosyal yapısını belirlemeye yönelik resmi olmayan ama sağlıklı ve derinliklide olmayan çalışmalar, iddialar, değişik görüşler yoğunlaştı. Tarihsel kökleri bulunan bir toplumun bu gününü belirlemede ve kurmada geleneksel yapısına yönetmenin önemi, hiç olmazsa bu kadarı, hem de Müslüman olmayan aydınlarca vurgulanmaya başladı. Tek parti despotizminin neredeyse günümüze dek sürdüğü bir dönemde, tek sesliliğin yerini çok sesliliğe terk etmesi açısından bu bir gelişme olarak görülebilir. Ancak bilim ve gerçeklik uğruna, gerekirse acımasız olundukça hakikat, ne anlaşılır ne de elde edilebilir. Toplumda var diyorsak eğer çöküntüyü yalnızca sömürgecilerin aleyhteki çalışmalarıyla açıklamaya kalkışmak, toplumun kendi kusurlarını göz ardı etmek, yine çözümsüz sonuçlarda sorunları düğümlemekten öte bir işe yaramaz. Türk toplumunda kültür, öteki her şeye benzetilerek adeta bir fors, askeri üniforma gibi kullanılmaktadır. Fiyakasından geçmemektedir çoğu insanın.

Türk Toplumunun Sosyolojik Yapısı

Bizim taşra kentinde bir vakitler bitpazarında Avrupa eskisi giysiler satılırdı. Avrupalılar eski giysilerini güya yardım olsun diye Filistin’e gönderirmiş. Onlar bu yabancı giysileri en yakın ülke olan ve bu giysileri çoktan giymeye alışkın Türkiye’ye Suriye üzerinden kaçak olarak gönderir, yerine kaçak tütün vs. alırlarmış. İşte bu giysilerden bir takım elbiseyi esnaftan bir adam satın almış, giyinmişti. İşin ilginç yanı ceketin iç cebi üzerindeki Avrupai etiket görünmediğinden onu da söktürüp ceketin dışındaki mendil cebinin üzerine rozet gibi diktirmişti. Sanırım hala iftiharla rozet kullanan yegane ülke Türkiye’dir. Her vesile ile profesörlüğünü gündeme getiren hocalar yabancı dil bilgisini kullandığı kelimelerle sergilemeye koşan bilgiçler, din hakkında konuşanları ille de müftü görmek isteyen dindarlar, basit bir haberi veya hakikati hatırlayıp halkı aydınlatmayı amaçlayan yazı ve sözlerdeki ağdalı, gösterişli üslup, her şeyi ille de üniforma gibi kullanma arzusunun göstergesi değilmidir? Ya Batı’dan gelen her şeye karşı o sonradan görme tavrın mazereti de var kuşkusuz. Bir kere gelen nesne (Ve beraberinde gelen ahlak) gerçekten ilk karşılaşılan bir nesnedir. İkincisi, Batı niceden beri icat ve keşiflerin merkezidir. Üçüncüsü ise, üretilen şey bu ülke toplumunun gerçekten yabancısıdır. Zira batı kendine özgü şeyler üretmekle, kendi yaşama standartları ve dünya görüşü çerçevesinde biçim vermektedir. Bunlara şaşırmak da toplum belki haklıdır. Ama bunları topluma taşıyanlara ne demeli? Herhalde bilgi ve görgü artırım denemeleridir, bunlar. Ve bilinçsizce, hiç kritik etmeden, tüm reklam mallarına saldırmanın haklı ve anlamlı bir yanı yoktur. Sonra bütün bunlar feodal kalıntılar, göçebelik, taşralık, köylülük ile izah edilir ve hatta aptallıkla…

Düşünmesi az olan toplumun duygusallıkları yaşantısında daha ağır basar, bu sonuç doğaldır. Türkiye toplumu çoğunluk itibari ile duygusal bir toplumdur. Bu yüzden kolay dönüşen bir toplumdur. Geleneksel yapısında da bu vardır. Salt akıl yürütmek, düşünmek yerine, deyim yerindeyse, filozofiye (hikmet yumurtlama çabası anlamında) eğilim daha ziyadedir. Filozofiye de İslami hikmet kavramıyla örtüştürerek kendince ona meşrutiyet elbisesi giydirmiştir. Bir kere herkesin hayatı romandır.

Hemen herkes filozof yada şairdir. Biraz avam kalanlar halk filozoflarıyla idare eder. Bunların çoğu da veli sanılan delilerdir. Daha kültürlü çevrelerde yaşayanlar en son moda felsefe cereyanlarının erken muhibbidirler. Bakılırsa daha kaynaklarında kim olduklarını iyice anlamadan postmodernist Türkler aramızda dolaşmaktadır. Özgür düşünceden çok filozofiye ve kendince sözlere eğilimi, toplumun, alıştırıldığı ve özendirdiği hoşgörüsünden, tevilci mantalitesinden ve aşırı duygusallığından kaynaklansa gerekir.

Türkiyede Yaşanan İslam

Kur’an‘ın öğrettiği İslam ile halkın yaşadığı İslam arasındaki bariz farkları gözlemlemek de toplumun yapısı hakkında ipuçları, bilgiler veriyor. Örneğin Türkiye toplumunun Kur’an‘a bakışının tipik modeli Osman Gazi’ye yaşatılmış, efsaneleştirilmiş ve bir halk mitolojisi gibi yinelenip durmaktadır. Osman Gazi eğer doğruysa yatmak için girdiği odada duvara asılı Kur’an-ı Kerim i görünce, Kur’an‘ın bulunduğu odada edebinden uyuyamamış, sabaha kadar uykusuz beklemiştir. Evet, bu belki mütevekkil sanılan bir tavırdır ama düşüncesizcedir. Ve tevekkül noksanlığı değil lakin düşüncesizlik Kur’an‘ın nasıl yendiği bir tutumdur. Halkların yanlış tevekkül eğilimine, duygusal bakışına örnek çoktur. Örneğin Kur’an-ı Kerim, insanın kendi başına, bağımsız düşünmesine verdiği önemi, hiçbir tutum ve tavra vermemiştir. Ama bunu görmezden gelen insanlar Kur’an‘da ancak birer defa zikredilen “vesile“ ve “nazar “ kavramları üzerine nice korkunç ve İslam dışı felsefeler bina etmişlerdir. “Vesile“ öne sürülerek, Allah ile kul arasında aracın bile bulunması gerektiği bile savunulmuştur. “ Nazar“ ile de büyücülüğe, sihre, fala, şans oyunlarına neredeyse caizeler üretilmiştir. Her iki telakki Kur’an‘ın başka ayetleri ile tevhidin karşıtı gösterilerek verilse de, ne gam; halk kendi duyarlığına uygun felsefeyi yakalamıştır, üstelik kendince bunun kaynağı Kur’an’dır, gerisi onu pek ilgilendirmemektedir. Elbet kitlelerin bu tavrı, aynı tavrı onaylayan halk hocaları tarafından da sürdürülmüştür. Hatta halkı bu tavra biraz da onlar sevk etmişlerdir. Halk ağzı konuşan vaazlar kürsüde yüzyıllarca yanlışın çığırtkanlığını yapmışlardır. Halkın o kürsülerden işittikleri ile ALLAH’ın sahih dini arasında bazen büyük uçurumlar olmuştur.

Duygusal halkın yaşamı nükte ve fıkralar üzerine bina edilmiştir, adeta. Kuşkusuz bir açıdan bakıldığında bu folklorik ve kültürel bir zenginlik olarak gözükür. Ancak atlanan bir nokta vardır. Kendini İslam’a nispet eden bir halk, ezberlediği yahut ürettiği nükte ve fıkraların onda yahut yüzde biri kadar bile dinlerinin kaynağı olan ilahi vahiy ile temasa geçmemiş, ilişkiye girmemiştir. Yönetenleri memnun bırakan bu tutum, bilenlerin de, başka bilenler çıkmayacağı için işlerine gelmiştir. Halk ozonları, halk nüktedanları hatta halk vaizleri bile bazen günlük namazda okudukları Kur’an ayetlerinin ne demeye geldiğinden habersiz, ömürler tüketmişlerdir. Çünkü böyle gelmiş, böyle gitmektedir. Ve böyle gelip böyle gitmekte olması güya filozofça, şairce bir edadır. Bunca dinine bağlı bir halkın, Türkiye’de hemen büyük çoğunlukta ladini bir hayat sürdüren ve onu dayatan hükümlere nasıl tahammül ettiği zaman zaman hayretle sorunla gelmiştir. Bu sorgulamada iki yanlış var: biri halkın dindarlığı, ikincisi de yönetenlerin dinsizliği. Her iki kesimin de aslında dine bir bakış açıları, dini bir yorumlayış tarzları vardır. Ve o pencereden bakıldığında her iki kesimde aynı ton ve edada bir tür dindarlardır. Bu “ Türk Tipi Müslümanlık” tır. Birazı politikacıların İslamizasyon politikalarının ekmeğine yağ sürmektedir bu tür Müslümanlığın… Bir kısmı halkın düşünme melekesine galebe çalan kökleşmiş duyarlıklarını okşamaktadır… Eh, bir kısımda diğer dinlerden, Budizm, şamanizm, Hristiyanlıktan devşirilmedir.

Türkiye halkları yüzyıllardan biri Müslüman’dır. Güzel, hayırlı Müslümanlık modelleri ortaya koymuşlardır. Büyük bir Müslüman medeniyeti gelecek kuşaklara emanet etmişlerdir. Ne ki halkın dini, hakkın dini ile zaman zaman tashih edilmez, bir tecdide tabi tutulmazsa bulanıklaşır. Hele İslam ilahi, halkın dindarlığa beşeri olduğundan, tecdid yani yenileme, Müslümanlar bakımından dönem dönem büyük bir ihtiyaç olarak belirir. Dervişler, halk arifleri, ozanlar diliyle tümden müteşabih (çok anlamlı) bir üslup kazanan dinsel söylemin ilahi vahiy ile tashihine, tecdidine gerçekten zaruret doğmuştur. Aksi takdir de her an kendisiyle ve her şeyiyle çelişen eceli dinsel söylem, halkın ve yönetenlerin birbirinden razı olduğu bir ortamı var edebilir. Ama bu sonuç çokluk Hakk‘ın memnun olmadığı, daha doğru bir ifadeyle razı olmadığı bir ortamdır. Hakk’ın rıza göstermediği bir son ise kötü akıbettir. Resmi ve gayri resmi herkesin gönlünde yatan, etliye sütlüye bulaşmayan, siyasetten ALLAH’a sığınan, toplumları ve bireyleri yönetmeye kalkmayan belki yalnızca vicdanlara hafif bir korku salan şu “Türk Tipi Müslümanlık” sorgulanmalıdır.

Türk Halkların İslami Yaşantısı

Bir toplum ki düşünme melekesini pek fazla kullanmaz, ama sıra dine geldiği zaman tabir caizse kafasına göre takılır, ne hikmetse o noktada dini keyfine uydurur. Düşünmemek yerine nükteler, fıkralar, maniler, espriler, dervişan öyküler, mitolojiler, platonik ve her türlü aşk masalları, efsun, uğur, şans teraneleri, yani bir cümle çok anlamlılık bazen anlamsızlıklarla ömrünü harcar. O toplumun felahı elbet gecikir. Halkın bütün bu yatkınlığı var gücüyle destekleyen aydınlar bu tutumları bir de milliyetçilik muhafazakarlık sanmazlar mı? Varın hesaplayın erişilen yanlışlığın boyutunu. Bir garip dünyadır bu toplumun dünyası ki yaşarken din ve Allah’a karşı tepkisinin düzeyi hangi şiddette ise ölünce arkasından hem de namazını kılanlar tarafından aynı şiddette “ iyi biliriz” denilir. Sonra inanıp inanmadığı meçhul Allah’ı adına namazı kılınıp defnedilir. Ancak onların içlerinden samimi birisi çıkar, “ benim namazımı kılmayın, ben inanmıyorum” derse herkesin daha çok tepkisini çeker, ne demek namaz kılmamak, diye… Samimiyetsizliğe prim ve ödül dağıtılırken, samimiyetin ödülü horlanmak mı olmalıydı?

Toplumlarında huyları, karakterleri, alışkanlıklar vardır. Huy değiştirmek alışkanlıklardan vazgeçmek zordur. Türkiye toplumu şimdi bu en zor kapının eşiğindedir geleneksel deyişle, eşikte duranı yel çabuk çarpar. Kapıyı kapatıp acilen ya içeri girecek ya yine dışarıda kalacaktır. Bizim aralarında yaşadığımız, birçoğu akrabamız olan kendi toplumumuza önerimiz, Müslümanlık iddiasının sadra şifa verecek biçimde hakikatle örtüşmesi için “Müslümanın yeniden Müslüman olması” gerekmektedir. Yüzyılımızın başında büyük Müslüman düşünür Muhammed İkbal’in ifadesiyle: “Kaç Müslümanlardan sığın Müslümanlığa” sanırız yeni yüzyıllar bu sözü iki şıkkıyla da doğrulayacak Müslümanları beklemektedir. Duygu sömürüsüne değil düşünceye çağrıldığının, kurtuluşun nükte ve fıkralarda değil Allah’ın ayetlerinde yazılı bulunduğunun bu topluma, bu insanlara birileri tarafından söylenmesi artık gerekliydi. Her geçen gün ihtiyaç biraz daha artmaktadır.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

 

 

HASAN EL BENNA

HASAN EL BENNA

(Biyografi)

Şehid imam, Abdurrahman oğlu Ahmed oğlu Hasan El BENNA 1906 yılında İskenderiye’ye yakınlarındaki mahmudiyyede doğdu. Kahire Darül-Umum Medresesinden mezun oldu. Şehirler arasında dolaşarak öğretimle meşgul oldu. Ümmeti, Kuranı kerimle amel etmeye ve Peygamber ( s.a.v) in Sünnetine sarılmaya devam etti. Üniversite öğrencilerinden, işçilerden, çiftçilerden ve milletin çeşitli tabakalarından binlerce kişi onun elinde hidayete erdi. Sonra uzun bir zaman İsmailiyye Şehrinde oturdu. Orada bazı arkadaşlarıyla birlikte Müslüman Kardeşler’in ilk bürosunu açtı. Ardından konferanslar ve yayın Organları vasıtasıyla davasını yaymaya hızlandırdı. Sonra şehir ve köyleri teker teker ziyarete başladı. Gittiği her yerde Müslüman Kardeşler’in bürolarını açtı. Davetini yalnızca erkeklere tahsis etmedi. Kızlara İslami terbiye vermek için İsmailiyye’de Müslüman anneler enstitüsünü kurdu.

Bir süre sonra Kahire’ye tayin edildi. Onunla birlikte genel merkezde taşındı. Daveti Kahire’de güneşin doğuşu gibi doğdu. Kısa zamanda Müslüman kardeşler Teşkilatı büyüdü ve sayıları yarım milyona ulaştı. İngiliz uşağı siyaset adamları şehit imamın faaliyetlerinden korktular ve onu siyasetten uzaklaştırmaya gayret gösterdiler. Fakat bütün bunlar onun azmini kırmadı. İslam’ın hem inanç, hem ibadet, hem vatan, hem ırk, hem Müslümaha, hem kuvvet, hem ahlak, hem kültür, Hemde kanun, olduğunu öğretmeye devam etti. Sonra Kahire’de günlük Müslüman kardeşler gazetesini kurdu. Bu gazete onun hem yazı hem de hitabet kürsüsüydü. Filistin felaketi meydana geldiğinde kardeşlerin bölükleri Savaşan bölüklerin en hareketlileriydiler. Bu bölükler  Tel Aviv kapılarına kadar dayandılar. Zamanın idarecileri hainlik Edip derhal anlaşma imzalamasaydılar ve Kral Faruk savaşçıları alıkoymasaydı neredeyse Tel Aviv’i ele geçireceklerdi. Emperyalistler bununla da kalmayarak Hasan el benna ya SUİKAST düzenlemeleri için uşaklarını harekete geçirdiler. Kahiredeki, Müslüman gençler dernek merkezi önünde, hain kurşunlarını onun üzerine boşaltıp kaçtılar.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Hasan el Benna Yarasını saracak birisini bulamadı. Hastahaneye kaldırılarak sonra onu öylece bıraktılar. Hasan el benna’nın kanları akıyor, onlar ise gözleri yaşarmadan, kalpleri titremeden seyre diyorlardı. Kardeşlerin ona yardım etmesini de engellediler. Böylece Hasan el benna, 1949 yılında, hastaneye kaldırıldıktan 2 saat sonra vefat etti.

ŞARKIMIZ

Kırılırda bir gün bütün dişliler

Döner şanlı şanlı çarkımız bizim

Gökten bir el yaşlı gözleri siler

Şenlenir evimiz barkımız bizim

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze

Kavuşuruz sonu gelmez gündüze

Sapan taşlarının yanında füze

Başka alemlerle farkımız bizim

Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman

Görürler nasılmış, neymiş kahraman

Yer ve gök su vermem dediği zaman

Her tarlayı sular arkımız bizim

 Gideriz nur yolu izde gideriz

Taş bağırda, sular dizde gideriz

Bir gün akşam olur bizde gideriz

Kalır dudaklarda şarkımız bizim

1964 (Necip Fazıl Kısakürek)

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

MESCİDİ AKSA

İSLAM ALEMİ

İslam alemi bugün politik ifadeler ve yardım tırlarından başka Gazze hakkına, Filistin ülkesinde akan kanın durdurulması için ne tür bir yardım veya icraat yapması gerekiyor. İlk kıblemiz olan mescidi aksayı korumak için şehit olan Müslüman kardeşlerimiz için İslam alemi sadece Yemen’den atılan üç bombayla mı kalacak. Orta Doğu olarak adlandırılan yer İslam alemin kalbi değil mi, sadece kendi ülkemiz adına söylemiyorum. Bugün hangi iki Müslüman devleti samimi bir şekilde araya geldi soruyorum size savaşın 1947’de başladı filistin de bugün metre kareye altı insanın düştüğü Gazze şehrinde Müslüman kardeşlerimizin üzerine bomba yağmakta, biz İslam alemi olarak sıcak yataklarımızda uyumaktayız.

Oysa bugün yapmamız gereken tam da Kalu belada göğsümüzü emanet edilen imanın, kalbimize emanet edilen ihsanın, aklımıza emanet edilen idrakin gereğini yapacağız. Bu idrak, iman ve ihsanın gereğini bir an önce yapmalı, zulme sessiz kalmamalı. Kelime-i şehadet getirerek Allah celle celalühu Emri gereği şehit olmalıyız. Tabii ki bugün İslam âlemini ele alırsak araya fitne, mezhepçilik, bidatlar eklenerek parayla saltanat sürenlerinin Uydurmalı sistemi sürüyor. Bugün Siyonistler yani Yahudiler nasıl Tanrı’nın bir olduğuna iman Edip kendi sonlarının yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de yazılan gibi olacağını bildiği için ABD ve İngiltere’yi de yanına alarak tüm dünya gözü önünde katliam yapmakta. İslam âleminin korkaklığını ve sindirilmişliğini izlemek tedir.

GAZZE

Beni İsrail kendine gelen tüm peygamberleri şehit Edip yok olmak üzereyken Adolf hitler in nasıl öldürmediğim her Yahudi için günü geldiğinde bana küfür edeceksiniz lafını unutmayalım. Yavuz sultan Selim mısıri fet ettiğinde tüm Yahudileri öldürüp kaçanları da yakalayıp askerlerini emrederek ayakları kırılıncaya kadar uzaklara sürün demesini unutmamış bir halk kendilerini tüm insan kanlarından üstün gören Allah celle celalühu tarafından lanetlenmiş ve sonunun gelmesini bekleyen elbette Allahın emri yerine gelecektir şüphesiz ey İslam alemi yeni bir Selahattin mi bulacağız yoksa Mehti aleyhisselam gelmesini bekleyeceğiz, zafer İslam’ındır. İslam alemi Suud halkı Araplar uyanın, Umman, Ürdün, Katar, İran, Irak, Yemen, Bahreyn, Lübnan, Suriye, Türkiye, Azerbaycan, Bae Kısacası İslam Alemi dünyevi hırslarınızı bırakın. Saddam Hüseyin ben İsrail’e 39 tane füze attım, 40.’yı atacak birisi yok mu gerçekten yok mu, İslam alemi insan doğar ve ölür hani argoca bir laf olacakta Nerede inceldiyse oradan kopsun, inceldi ve koptu bu katliama sessiz kalan herkes en az İsrail kadar sorumludur. Mitinglerle olmaz icraat lazım. Bu dünya çaçasıyla ahirete nispeten zindan hükmündedir. Hadisi şerîfini unutmayıp gereken icraati İslam alemi olarak gerçekleştirmek zorundayız. Bu ayeti kelimede İsrail oğullarının laneti apaçıktır. “ONLARA,” Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde zaman, “biz ancak ıslah edicileriz.” derler. İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir. ( 21 BAKARA 2/11-12)

30 Eylül 2023’te TBMM’de konuşan Saadet Partisi milletvekili Birol Aydın’ın 12. kalkınma planı’nda yaptığı tüm konuşmalar duygularıma tercüman olmuştur. Helal olsun diyorum konumuza değinmeye devam edelim. İsrail tüm insanlığın gözleri önünde soykırım yapmakta yapmaya devam edecektir, pekala İslam alemi yaptığı mitinglerle diplomasi trafikleriylemi kurşun atmakta, İsrail yoksa atılan roketleri engelleyebilmektedir. TV programlarındaki gazeteciler, proflar, güvenlik uzmanları, eski bürokratlar lafla olmaz diyorlar evet olmaz ne yapacağız savaşacağız, İslam alemi savaşmak zorunda fiilen bu olmak zorunda yoksa Müslüman kardeşlerimiz şehadetlerimizi izleyerek ve her gece uyuyacağız, olmuyor İslam alemi olmuyor böyle sessiz çığlıklarla olmuyor olmaz bunların hiçbirinin Tutma şansı İsrail zulmünü durdurma şansımız yok.

FİLİSTİN

İslam aleminin tek yapması gereken Allah celle celalühu güvenip sonra da kendisine güvenip imanla yarın Rabbinin karşısında tezellüldür, huşu, Hudu, yetenekleri ile sağlam bir duruş sergileyecekse Sulh ve silm kelimeleri yaşayamıyorsa İslam Allah dinin emrettiği gibi cihat etmek zorundayız. İslam alemi olarak İslam alemi toplumunda “içerdeki kurt“ durumundaki münafıkların derdi ise kendi canlarını emniyete almak için gölgesinde yaşattığı Ümmetin geri kalanının güvenliği umrumda değildir. “ Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız NİSA , 4/91 Bu ayeti kelimede İsrailoğulları’nın atalarına ve şimdiki çocuklarının Allahu Tealanın bize bir uyarısıdır. Bizim dinimizde vefasızlık yoktur. Yeterki biz İslam alemi olarak Cihat’a cehd edelim. Allah celle celalühu bizlere bir çıkış yolu gösterecektir. Kudüs İslam âleminin yurdu mescidi aksa ilk kıblemizdir. Kuranı Kerim’in BAKARA SURESİ 2/114 Allah’ın mescitlerin de onun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Artık İslam alemi için vahdetini kurtarma vesilesidir. İslam alemi içindeki Ümitsizlikten kurtulmalı aramızdaki birlik ruhunu yansıtmalıyız.Bizlere düşen her daim mazlumun, Mahrama, mahsuma yardım etmektir. Nitekim peygamber efendimiz sallallahu Ali vesellem hadislerinde ( EBU DAVUD ) İnsanlar bir zalimi görürler de onu zulmüne engel olamazlarsa, Allahın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır. Bir an önce bu zulme son verilmeli verilmeyeceği de belli artık tüm İslam alemi olarak bir karar alınmalı ve bu zulme ve soykırıma son vermek için harekete geçmeliyiz.

Hey şehadet sen bir çığlıksın, nesillerden nesillere aktarılan.

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bin yılı aşkın süredir beraber yaşamış savaşmış akraba olmuş birbirine asimile olmadan, kardeş olarak entegre olmuş Dini bir, örfü bir, adeti iki kardeş kardeş iki yüz senedir sömürmek için yapılan oyunlar sayısızca dır. Şöyle ki bu kardeşliği birliği Ortadoğu’yu yönetecek tek güç olacağı dünyadaki dengeleri değiştireceği aşikardır. Bunun için birbirine düşürüp savaştırmak için verilen fitnelerin haddi hesabı yoktur. Buna rağmen bu kardeş iki halkın ülkemizdekilerin %95’i kardeşçe birlikte yaşamaktadır. Komşu devletlerde ise bu oran daha düşük olmasına rağmen aynı kardeşlik bağları var olarak yaşamaktadır. Hatta çoğunluğu ülkemizde olmak üzere hangi Türk yoktur ki namuslu ve şerefli olarak gördüğü akrabasının kökeni Kürt olmasın, hangi bir Kürt yoktur ki böyle bir akrabası Türk olmasın buna rağmen gelinen noktanın Şehitlerimizi akan kanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bununda nedenlerini ve çözümü ile ilgili bu yazımı kaleme almaktayım.

Türk Kürt halkının kardeşliğinin başlangıcı orta asya ve Mezopotamya nın kadim halklarıdır. Bu iki ırkın Müslüman oluşlarıyla başlamaktadır. O Çağlar da yer gelmiş haçlılarla yeri gelmiş Bizans ve Moğollarla yeri gelmiş bidat ehli olan Fatimilerle, batimilerle Ehli sünnet sancağı altında beraber savaşmışlar. Hatta devletlerini amaçları için birleştirerek kendi ırklarından olan da beylikler ve emirliklerle, kendi hanedanların da mensup olanlarla güç, iktidar, toprak savaşlar yapmışlardır. 1071 Malazgirt meydan Savaşında sultan Alparslan’a destek verip Beraber Savaşan tek Kürt mollası ve aşiretidir. O zamandan beri birbirleri ile akraba olmaya başlamışlar. Bu coğrafya haçlı istilalarıyla yakılıp yıkılırken kürdü, türkü, arabı, Faslı’sı Ehlisünnet sancağı altında birleşerek İslam’ı tek cepheyi oluşturdukları zaman zafere ulaşmışlardır. Bu birliği sağlayan liderlerin özellikleri ırkı, kavmi değil takvası, ilmi, bilgisi, feraseti gibi vasıfları lider olmalarını sağlamıştır.

Ehlisünnet sancağının liderliğini her daim bu vasıflara ehil olanlar devralmıştır. Diğerleri de onların etrafında birleşerek İslam sancağını sallayıp fetihler gerçekleştirilmişlerdir. Örneğin Türk adil sultan nurettin mahmut Zenginin devraldığı İslam sancağı ile önderliğinde başlayan cihat hareketi nde Kürt ailesi olan eyyubilerle yaptığı kader birliği ile yetiştirdiği Selahaddin Eyyubinin nasıl ki İslam sancağını devralıp İslam’ı tek cepheyi oluşturup uzun yıllar verilen cihat mücadelesinin sonunda Ser bidat ehli Fatimi devletini yıkıp halklarını ehli sünnete döndürmesi bu Uğur’dan yapmış olduğu tüm icraatlar ve netice itibari ile o büyükkutlu zafer olan Kudüs’ü batıldan temizleyip Hakk’ın gelmesini vesile olup zafere ulaşmışlardır. Birbirine kenetlenmiş bir avuç müminler çatışma anında günlük menfaatleri sebebi ile bir araya gelmiş topluluklardan daha güçlülerdir. Allah celle celalühü’nün İlkelerinden biri budur Ümmet aynı akideler arasında bir araya gelirlerse sayıları az olsa da onlar daha güçlüdürler. Nitekim tarihi hadiseler de bunlar şahittir. Yenilmez denilen ordular imkanları kısıtlı sayıları çok az olan müminler karşısında yenilmişlerdir. Rab bani ilkelere dayanarak hareket etmekle böyle zaferlere muaffak olunur.Ne zaman ki bu ülkelerden sapılıp Beşeri fikirlerle hareket edilmiş o zaman bitiş, yıkılış başlamıştır. Kader birliği yapan devletlerde, hane de anlarda, ırklarda, mümin kardeşler saltanat İktidar para, servet uğruna birbirlerine düşüp savaşmışlardır. Bunuda tarihi olaylar bize net bir şekilde göstermektedir. Bu beşeri fikirleri de günümüzde bize karşı çok profesyonelce kullanan düşmanlarla mücadele etmekteyiz. Bulunduğumuz devlet kıtada ve bölgemizde birinci Dünya Savaşı’na kadar devletcikler kurulmuştur. Aynı ırkın mensubu olsun olmasın birbirleri ile yaptığı savaşlar hep bu fikirler doğrultusunda Düşmanlarının da fitnelemeleri ile yapılmıştır. Ve ondan dolayı coğrafyamız hep bir kahrolsun savaşın içinde kalmıştır.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Osmanlı devletinin kuruluşu ile cihat sancağını batıla karşı sallama idealinde Türk, Kürt, Arap, Laz Anadolu Mezopotamya medeniyet hakları bu devlet çatısı altında genel itibari ile birleşmişlerdir. İstisnalar, siyasi çalkantılar anlaşmazlıklar beşeri fikirler ve farklılıklar yaşanmış olsa da kaideyi bozmayarak kardeşçe yaşamışlardır. Dünya tarihinde görülmemiş birliktelikle o zamana kadar ki, hatta başka dinlere mensup kişiler dinlerini özgürce güvende yaşadıkları bir devlettir. Çöküş dönemi hariç asırlarca adaletli İslam sancağı sallamış dünyaya hükmetmişlerdir. Bizi birbirimize düşüren şimdinin süper güçlerini Cizre ödetmişlerdir. Sırf imparatorluğun ücra köşelerindeki kara suların ihlali gerekçesi ile Avrupa’da tahta çıkan krallara icazet vermişler. Çağı açıp çağ kapatmışlar. Orta çağı olsun yeni çağı olsun Avrupa ulus devletleri Asr-ı olsun ırkçılık, mezhepçilik savaşları tavan yapmışken bile biz de barış içinde yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı kısa süre öncesine kadar böyle devam etmiştir. İmparatorluğun çöküşe geçme nedenleri yıkılması başka sair nedenleri cihan Savaşı süreci konudan uzaklaşmak olacağından süreci yazmadan geçeceğim ama belirtmem gereken bir gerçek mevcuttur. Tarihi olaylar hakkında asla gerçeklik payı olmayan atalarımızın ecdadımızın o kutlu zaferleri direnişleri fetihleri karalamak gölgelemek amaçlı saptırılmış birçok kitaplar yazılıp bilgiler farklı iletişim kanallarıyla topluma yayılmaktadır. Hatta yalan şehir efsaneleri uydurulup inandırılmaya çalışılmaktadır. Topluluklar bilgi çağı da olsak da doğruluğunu tasdik edilmeden bunlara inanılıp yanlış fikirler ideolojiler oluşturulmaktadır. Özellikle yapılan bir hata da çok güzel kullanılmaktadır. Bugünün yaşam şartlarına fikirlerine, kanunlarına, kültürüne, çağın teknolojisine bakarak tarihteki yaşanan olaylar hakkındaki analizler bu bakış açısı ile birlikte yapılıyor. Buda yanlış fikirler oluşturmaktadır. Onun için olayların yaşandığı o Çağlar’ın zamanına şartına gereksinimlerine devlet, halk kültürlerini bakmak lazım.

Yapılan bir savaşın anlaşmanın neden, niçin yapılıp veya yapılmadığını doğrusunu araştırıp o şekilde analizler yapılmalıdır. Tarihteki olaylara bakış açısında yapılan en büyük hata budur, yazımın bu bölümünden sonra birinci Dünya Savaşı ndan kuruluşumuzla 100 yıllık tarihimizde yaşanan süreçteki olaylarla ilgili yazacaklarım bazı odakların hiç hoşuna gitmeyecek türdendir. Ama bu kardeş sorununu gerçekten çözmek mi istiyoruz yoksa rant çarkından beslenen kan emicilerin siyasi çıkarları doğrultusunda koltukları için kardeşkanı akmasına göz yumanlardan mı, bu ateşe sürekli yakıt pompalayan sözde müttefik dost devlet denilen sömürgecilerin yolları olan daha da oturup savaş çığırtkanlığı yapan fitne tohumları avuç avuç atanlara değinmekten korkarak sadece yazmak için klişe sözlerle yalandan barış çağrılarımı yapayım. Kimse kusura bakmasın bu akan kardeş kanına bir arpa boyu kadar katkısı olan kim olursa olsun makamı mevki yi ne kadar yüksek olursa olsun söylerim, kimseden korkmadan kim de bu topraklara tek bir barış tohumu atarsa önünde saygıyla iyilerim. 100 yıllık tarihimizin ilk etabında ihanetlerine maruz kaldığımız kişilerin ve grupların başka dinlere mensuplarına ve başka ırklara mensup kişileri hedef alarak değil de ailesine ihanet edenleri belirtip diğer halklara mensup kişiler olsun, liderleri olsun karalamalarına mahal vermemek içindir. Birinci Dünya Savaşında zaten uzun yıllardır bölgesel olarak savaşta olan yaşlı yorgun imparatorluk topyekün savaşa giriyor imparatorluğun tabaklarından bazılarında zaten hep var olan ihanetler alenen yapılmaya başlanıyor. Yahudilere hep sahip çıkmış soykırımdan kurtarmış özgürce dinlerini yaşayıp ticaretlerini yapıp barış içerisinde yaşamalarına rağmen hep gizlice yaptıkları ihanet faaliyetlerini açıkça yapmışlardır. Örneğin düşmanı her türlü desteği vererek yeni cepheler açtırıp sonrası kızıştırmaları içerde de fitne tohumları ekerek tebaaları İhanete yönlendirici karşılıklar çıkartıyorlar. Devlet bir din Devleti olduğundan Ermeni çeteler dini ve ırkı gerekçelerle Müslüman köyleri katletmeye başlayıp isyan ediyor. Asırlar boyunca Osmanlı’da en ayrıcalıklı olmalarına rağmen hatta Ümmet Sıddıka Olarak bile anılmışlardır. Devletin üst düzey makamlarına özellikle bürokrat olarak getirilmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Ermeniler şu anda ülkemizin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesine denk gelen bölgedeki yaşayan Müslüman halkı katletmeye başlamışlardır.

Bu bölgenin nüfusunun %70 nüfusu Kürt tür, yüzde yirmilik bölüm türk tür. Vahşice köyleri basıp katliamlar yaparlar, bunların da çoğu masum Müslüman Kürtlerdir. İşler çığırından çıkınca devlet talimatı veriyor halk devlet birebir gereğini yapıyor her savaşta olduğu gibi bazı aşırılıklar olmamış da değildir. Ama normal Ermeni olanlara karşı bir nevi arada masum olanlar da hak etmediği cezalara maruz kalıyorlar. Bunun nedeni masumlarla çetelerin ayrıştırılmamasıdır. Ermeni yerleşimcilerden çeteler hat safada destek almaktadır. Bir diğeri de bizim halkımızda yaşanılan öfke selidir. Çünkü onların Müslümanlara yaptıkları vahşetin öfkesinin yansımasıdır. Asırlık olmuştur kısmen ama soykırım Çığırtkanlığı yapanlara sorarım basılan Kürt, Türk köylerindeki Müslümanları canına malına yapılan kelimelere bile dökülemeyecek zalimlikler yapıldı mı, hiç sorun olmuyor Müslümanlar onlara yapılanlara karşılık ufacık bir karşılık verip bir şeyler şiddetli yapılınca katliyam soykırım deniyor. Günümüzde Filistin de de aynı senaryolar tekrarlanıyor, bir de günümüzde sözde Kürt savunuculuğunu hamiliği yapanlar Ermeni katliamı diye Osmanlı’ya bizlere atılan İftiralara destek tarzı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bunada çok kez şahit olmuşumdur, sorarım onlara Müslüman Kürtleri katledenler Ermenilerdir, niye bunları söylemiyorlar bir de bunu yapanların nesillerini aleyhimize propaganda amaçlı destek veriyorlar. İşte burada amaç ortaya çıkıyor böylelerinin çok net bir şekilde ihanet sırası din kardeşleriniz olan ve din kardeşimiz olanlarla ve ırkdaşlarımız Olan içimizdeki hainlerdir. Hemen şunu belirteyim Arap halkından olan kardeşlerimizin %70 inin bu ihanetlerle alakası yoktur. Tarih boyunca bizlerle beraber sonuna kadar savaşmışlardır. Geriye kalan %30 luk Kesim ise çıkar menfaat iktidar, hırs, yani beşeri fikirleri doğrultusunda hareket Edip ihanet edenlerdir. Bunlar da şerefi aşiret lideri  vs vs. Gibi kişilerin peşlerinden sürüklendikleri gruplar ve kişilerdir. O meşhur İngiliz ajan LAVRENCE organizatörlüğünde o mukaddes topraklarda ihaneti başlattılar.

Burada iki önemli hususu belirtmek gerekir.

1- Çöl fatihi fahrettin Paşa’nın ve arkadaşlarının medine halkının ve diğer yakın bölgede ihaneti bulaşmayan Arapların desteğiyle o muhteşem medine müdafaasıdır. Yokluğa açlığı tüm İmkansızlar rağmen peygamber şehrine nasıl savunacağını dersini tüm dünyaya vermişlerdir. İngilizlerle hainlerin tüm imkanlarına rağmen yenilmemişlerdir. Bugün Topkapı Sarayında ki kutsal emanetlerin bizde olmasına vesile olan onlardır. Tüm cephelerde teslim olmalar düşüşler Her şey bitti derken bile testim ol Allah asma yapılacak emrine direnebildiği kadar direnmiş en son bu Emre uymak mecburiyetinde bırakılarak o mukaddes şehir Medine’yi teslim etmek zorunda kalmış ama yenilmemiştir.

2-Her şey bitmiş savaş kaybedilmiş parçalanmalar gerçekleşmiş İstanbul Anadolu işgali altında ihanet etmeyen şu anda devlet olan bir çok bölge halkı da yaman da rejimi oldular ya da İngiliz, Fransızlarla anlaşma yoluna gittiler. Zaten işlerine yarayan bölgeleri kendi aralarında paylaşmışlardır. Yemeğini belirtmek gerekir ki orada kiler halkın sadakati en çok Şehidi verdiğimiz yerdir, ama tarihte göz ardı edilmiştir. Yıkılışından sonra bile bu halkın sadakati bir müddet daha devam etmiştir. Buda tarihte sabittir. Netice olarak İngilizlerin organizatörlüğü nde ihanet edenler günü gelmiş pişmanlıklarını dile dahi getirmişlerdir. En bilinen baş İhanetçilerden Şeyh Hüseyin in İngiliz mandası Kıbrıs’ta sürgündeyken açıklamalarıdır. Gelelim İngilizlerin ve işbirlikçilerinin Kürtler üzerindeki oyunlarına LAVRANCE nin Sadece ismi değişik ama misyonu aynı olan bir İngiliz ajanı Kürtler için bölgeye gönderilmiştir. Osmanlı’ya karşı ayaklandırmaya ayrıştırmaya ve en son hiç olmazsa beraber savaşmayın diye örgütlemeye çalışmışlardır. Bu isteklerinin karşılığında vaad ettiği şeyleri gelince o dönemde dünyanın tümünün en büyük savaşında güçlü tarafın vaad ettikleri O savaş kaos ortamında kabul etmeyecek çok çok az halklar vardır, birisi de Kürt halkıdır. 

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bölgede onlara rehberlik yapan ateş olsalar sadece kendilerini yakacak olan birkaç işbirlikçi hain dışında onlara tokat mahiyetinde Kürtlerin %90 ının üzerinde Kürt halkı aşiretleri, liderleri şu cevabı vermişlerdir.

Biz kardeşiz dinimiz bir kaderimiz bir örfümüz bir biz ölsekte kalsakta beraberiz asla ihanet etmeyiz ettiremezsiniz de mihbalinde cevaplar vermişlerdir. Yapılan görüşmelerde geçmişte olduğu gibi birinci Dünya Savaşı ve kurtuluş savaşında da sırt sırta verip tüm cephelerde beraber savaşıp ya şehit ya gazi olmuşlardır. Biri namaz kılarken diğeri nöbet tutmuş nöbetleşe namaz kılarak finalde zafer kazanmışlar. İşte böyle bir kardeşliği birliği bozmadan düşman etmeden bizi nasıl yenecekler, bunu çok iyi biliyorlar şöyle ki İngiliz zırhlıları Komutanı türk lerin elinden kuranı Kerim’i Almadıkça onları yenemeyiz sözü tarihi nakşedilmiştir. İşte can alıcı nokta da burası mübarek kitabımıza Salih bir imanla sarılmış bu iki kardeş halkı yenemeyecek leri aşikardır. Onun içindir ki kitabımıza olan imanımızı zayıflatmak kardeşliğimize olan bağlılığımızı koparmak için asırlardır entrikalar çevrilerek fitne tohumları ekilmektedir. Cumhuriyet’e başlamadan önce belirtmem gerekir ki birinci Dünya Savaşı ve savaşa giden süreç kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan olaylarla ilgili tartışılan herkesçe bilinen konulara kısır sonuç vermeyecek analizler değil de sonuç odaklı bakmak gerekmektedir. Netice itibari ile savaş kaybedilmiş Anadolu İstanbul işgal altında imparatorluk parçalanmış diğer bölgeler tamamen kaybedilmiş şer kabul etmek zorunda kalınmış tek kalan düzenli ordu Kazım karabekir Paşa’nın Doğu bölgesindeki ordusu dur. Kurtuluş Savaşı’na giden süreci Gazi Mustafa Kemal Paşa, fevzi Çakmak, Kazım karabekir ve ismini belirtmediğim savaş kahramanları olan lider kadroyla ve asli kahraman olan halkımızdır. Tüm imkansız lıklara yokluğa rağmen modern savaş tarihinde o zamana kadar rastlanmamış bir başarıya imza atarak hizmeti, zafere çevirip, Misakı-milli sınırları olarak tanımlanan şu anki topraklarımızı geri kazanıyoruz. Esaret nedir bilmeyen bu halkın mücadelesi ile sonuç olarak esaretten kurtularak ülkemiz kurulmuştur.

Padişah hata yaptı lozan hezimeti şöyleydi böyleydi muslu kaybetmezdik, zaferi sadece kendine mahal edenler Tron ulaşanlar vs vs detayları yaşananların yanlışları yazma ya ciltlerle ansiklopedi yazılması lazım 1914-1923 süreci ile ilgili onun için sonuç olarak birlikte birlik beraberlik içinde imparatorluğumuzdan kurtarabildiğimiz kadar ülkemiz kuruluyor. Ülkemizi kural Ankara hükümeti meclisin üyelerinin hangi bölgeden geldikleri kökenleri ve Çanakkale’de yatan şehitlerimizin kökenleri incelendiğinde her şey net bir şekilde ortaya çıkıyor.Türkü, Kürdü, lazı, arabı bu halklar Bir olup mücadele Edip savaşıyorlar ülkemize zaferi elde ediyorlar. Tek bir kişi veya bir zümre değildir. Kurtuluşdan sonra hızlı refahın yeniden yapılanma başlıyor ülkemiz Osmanlı’dan kalan mirasın üzerine her alanda yeniliklerle yapılıyor. Bu süreç başlayıp düşman kalmayınca niyetler amaçlar beşeri fikirler meydana çıkıyor hilafetin kaldırılmasından başlayarak ayrıştırmalar kardeşlik bozucu ne farklar ezanın Türkçe okutulması tek parti dönemi ikinci Dünya Savaşı süreci yeni dünya sistemi birleşmiş milletler üyeliğimiz, Avrupa konseyi ve nato üyeliklerimiz darbeler sağ, sol çatışmaları 90’lar ve 2000 milenyum çağına kadar ki süreçte yaşanan zulümler herkesçe tüm kesimlerce bilinmektedir. Özet olarak savaşta kazanılanmayan Toprakları esir edilemeyen halkı değişen dünya sistemi ve yöntemleri ile savaşmadan sömürmek hizmet ettirmek süreci politikası başlıyor. Bunuda yaparken devletimizin yönetim kadrolarına kadar mekanizmalarına üstdüzey bürokratik kadrolarına devşirdikleri özel yetiştirdikleri Uşaklarına getirip halkı ayrıştırdılar. Bunuda Türk halkının duygularını ilk sevgisini sömürerek, kullanarak yaptılar. Aslında en büyük zararı yine Türk’e verdiler. Ona hayatta düşmanlık yapmayacak asırlardır kardeşçe yaşamış bir olmuş Kardeş halkını özellikle ( Kürt halkını ) Ve diğer halkları düşman ettiler, birkaç örnekle belirteyim, ezanın Türkçe okutulması özellik Fatih caminin seçilmesinin sembolik anlamı vardır. Bu halkın %90’ ındaki Devlete olan tepki içten içe lanet edişi dedelerimiz yaşayan büyüklerimiz iyi bilirler ve bizlere aktarabildiği kadarını hissediyoruz.

Diğer Müslüman ülkelerinde ve tüm dünyadaki Müslüman halkların da Türkiye karşı değişen bakış açısı oluşan ön yargı hamasi tüm duyguların tahayyülü o kadar zor değildir. Bir nevi şer, fitne derleti fatimilerin Ezana eklediği kelimeleri karıştırmıştır. O zamanki ezanımızın karşılığında ki kelimeler dinimize karşı yapılan her hamle böyle hissettirmiştir. Tüm dünyadaki ehlisünnet mensuplarına batıl olan fatimelere ehlisünnet olanlar ne hissettiyse maalesef o tarihte de bizim devlette de onu hissettiler. Zaten amaçlanan buydu da Ayrıştırmak düşman etmek, nefret, hissettirmek İslam sancağının lider haklarından biri olan çok sevilen tarih boyunca etrafında birleşilen bu halkı kardeşlerinden ayırmaktır. İslam dünyasındaki itibarînı Güvenilirliğini yerle yeksan etmektir. Bunuda sözde Türk için yaptıklarını dile getirip savunuyorlar. Bir çok türkü gaz verici süslü söylemlerle gerçek amaçlarına maskelediler. Ne yazıkki bunlara inananlar da çok olup peşlerinden gitti ve zalim bir faşist olup çıktılar. Aynı Ser bidat ehli fatimilerin Kurucusu ubeydullah gibi yaptılar. Nasıl ki Hazreti Fatma annemizin soyundan gelme yalanı ile insanları kandırmışsa bunlarda Türküz Şöyle Türkçüyüz Böyle Türkçüyüz diye kandırdılar. Sözde soyları belli bence belli değil de ubeydullahın soyu da Yahudiydi. Bunların oda belli değil örneğin Kemalizmi dinin önüne geçirmek için Çıkartılan fikrin akımının kurucularından fikirlerinden çok etkilendik dedikleri kişi aslen Yahudi kökenli olup 50 yaşlarında olup Fransa’da ölmüş orada da gömülüyor, hani bu adam türkü Türk halkını çok seviyordu. Niye bu ülkede defnedilmedi görevi bittiği için ülkeyi terk etmiş olduğundan bunun gibi o tarihler sayısızca yaşanmış örnekler vardır. Acılarla yürekler kavrulmuştur. Bunlardan biri de asrın Kutubu Bediüzzaman hazretleri ile ilgilidir. İlmi, hayatı, çilesi, öğretileri herkesçe bilinmektedir. Mübarek’in üstüne dini konulardan fazla bazen gitmeyeyim halktan fazla tepkiye ayaklanma olmasın diye ırkından dolayı üstüne gidiliyor, çok güzel bir şey söylüyor kürtten çok Türk öğrencim var diye bu öğrencilerin etrafında birleşiyor Buda tutmuyor. Başka oyunlarını devreye sokuyorlar bunlarda oyun mu biter…

Hatta şeyh Sait İsyanında üstada şeyh sait tarafından mektup yazılıyor. Resmi olarak belge olarak mevcuttur. Mübarek şu tarihi sizlerle cevap veriyor. Ben kardeş kanını dökemem sana da tavsiyem gel bu işten vazgeç verilen sözler tutulmasada haklı olduğu konularda gel hakkını beraber meşru şekilde arayalım özellikle hilafetin kaldırılması dini konular üzerinde kavgalar vardır ırki Konularda tuzu biberi olmaktadır. Buna isyanı da sadece 40’a dayandırıp Türk halkının duygularını sömürüp destek alınıp asıl amaç yan amaçlarla maskelenmektedir. Üstat hazretlerinin naaşını bile 60 darbesinde kabrinden çıkartıp bilinmeyen bir yerde denize bıraktılar, bunu yapanlar zamanda değişmiş olsa da ideolojisinde olanlar yıllarca ülkemizi yönettiler. Bunun nasıl bir cihat olduğunun farkına varmamız lazım. Sağcı, solcu deyip öz kardeşi, kardeşe vurduttular o bitti Kürt, Türk deyip beyinlerini yıkadılar, düşmanlık çıkardılar, 1000 yıllık İslam sancağını sallamış bir halkın kadınlarının, kızlarının en kutsalından birisi olan başörtüsüne el attılar. Uğurun da kardeşini atasını toprağa verdiği devletinin kurumlarından çalıştırmadılar, okullarında okutmadılar, bunları yapanlar yeri geldi bir kürtçe Şarkı söyleyeceğim diyen Ahmet Kaya ya zulmettiler. Sokakta tek suçu Ahmet Kaya’yı dinlemek olan gencecik gence işkence Edip devletine düşman olmasını amaçladılar. Bunları yapanlar türkü, kürdü iki kardeşi birbirine düşürmek için neler yapmadılar ki, kalemlere alınamayacak vahşet insanlık dışı acıları bu ülke halkına yaşatıp silinmeyecek izler bıraktılar. Yazılabileceklerden bazılarını belirttiğim askerimizin kıyafetini giyip ve askeriyenin içindeki bu şartlardan yetiştirdikleri hainleri ile Kürt köyünü bastırıp bizim köyümüze zulmettiler. Askeri düşman gösterip ince ince nesilleri zihniyetini fitne tohumları ektiler. PKK’nın yaptığı katliamlara Çanak tuttular hatta Kürt halkının tamamına terörist yaftası Yapıştırmak için Türk, Kürt halkının bölgede kardeşçe yaşadığı köyleri basıp kardeşliği fitne diler. Düşman nesiller yetiştirilmek amaçlandı buna rağmen 100 milyonlarca dolarla tüm güçleriyle hatta ve hatta kendi devletimizi yönettirdikleri uşaklarına top yekün iç savaş çıkarttıramadılar.

Halkı birbirleriyle savaştıramadılar bir nevi Suriye olamadık yani. Dünyada böyle bir ülke daha göremezsiniz hangi ülke hakları olsaydı birbirine düşerdeki böyle bir coğrafyada bölgede iken parçalanması için tüm dünyanın egemen güçlerinin çalışmasına rağmen püf nokta da burasıdır. Diğer Müslüman ülkelerin durumu ortada parçalamak için çalıştıkları Sırtlanların bizi parçalamak için bir yandan saldırıyor içerdeki yılanların ve Akreplerin olması da çabası, cezaevlerinde harbiyenin hücrelerinde işkencelerde yarım insan olanlar helak olup faili meçhul olanlar bu süreci yaşayan ve tanık olanlar şu anda mecliste iktidarda olsun muhalefette olsun siyaset yapıyorlar. Eşref bitlisli Paşa, Turgut Özal barış adımı atan herkesin durumu ortada tüm yaşananlar da hala hafızalarda tâzedir. Resmen bu halkın tümünü devletini birbirine düşman etmek için içerden parçalanması için yapılanlar ortadadır. Netice itibari ile 2002 yılına kadar böyle bir süreç en acı bir şekilde yaşandı. AKP’nin iktidara gelişi ile tüm yasaklar kalkmaya başladı. Güzel reformlar adımlar atıldı. Devlet kurumları devlet halk ilişkisi adeta baştan inşa edilmeye başladı. Eski yaşananlara Çanak tutan kadrolar tasfiye edilmeye başlandı. Tabii ki şu anki iktidar gücüyle o zamanki AKP gücü devede kulak gibi ama halkın isteği bu yapılan reformlar bariz olduğu için bunlar başarılı oldu, kısmen tüm engellemelere rağmen devleti halkıyla bastırdılar. Resmen bilgi çağı olan bu devir teknolojik gelişmeler küreselleşme eğitiminin yükselmesi ekonomik, sosyolojik, siyasi bürokratik değişimler dünyada ve ülkemizde yeni politikalar üretilmesine mecburi kılmıştır. Ülkemizde yetişen yeni nesille birlikte bir atılıma geçtik, açılım süreci dahil gerçekten çok güzel politikalar üretilip hayata geçirildi tabi hatalar da yok değil özellikle son dönemler olsun ayrışmalar iktidar, güç, hırs beşeri fikirler doğrultusunda yapılan hatalar özellikle kanayan yaramız adaletsizlikler yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir. Bunları detaylı yazmak konumuzu iktidar muhalefet ekseninde evrileceğinden bu sebeple özet olarak geçmekteyim, dediğim gibi sırtlanlar her tarafımızdan canlı canlı bizleri yemek için her daim taarruzdalar Kardeş sorunumuzu biz çözmek için ne yaparsak yapalım onlar da çözülmemesi için tüm imkanlarıyla seferber olacakları kesindir. Ki öyle de yaptılar. Çözüm sürecinde yaşanan tarihi anlar ve fırsat herkesi umutlandırdı her şeyi bitirecek olan bahar eklemi oluşturan barış süreci baltalanarak bitirildi.

Tam da şunu belirtmek gerekir 40 yıldır birbirlerini düşürdükleri 40 yıldır ateşli olarak birbirine düşürdükleri bu kardeş halkı nesillerini bu kavga içinde düşmanca yetiştiriliyorken barış olup orta Doğu’yu yönetmelerine izin verirler mi; barışı bozmak için her şeyi yapmazlar mı bunlar dışarıdaki sırtlanlar içimizdeki yılanlar ve akrep akreplere gelince rant kapısı olmuş milyonlarca Doları binlerce militanlı yönetip dünyanın tüm gizli servisleri ile işbirliği yapıp sistemi yöneten hegoman güçlerin hepsi arkanda olacak vaatlerin paranın silahların petrol kuyularının zırhın verilenlerin haddi hesabı yok iken barış olup ta her şeyin bitip Bu gücün elinden gitmesine razı olup bırakırlar mı, asla işte asıl sorun burada güç iktidar vs istedikleri, siyasete gelince koltuklar gidecek yapılacak siyaset kalmayacak kitleleri peşlerinden sürükleyebilecekleri maneviyatlare duygularını sömürecekleri malzemeleri kalmayacak. Rant kapıları kapanacak, para muslukları kesilecek, bir de büyük şeytanın suç ortaklarının hepsini yöneten kendilerini üstün ırk zanneden dünyayı fitne eden Siyonist yapıların bizim için yaptıkları ve yapmak istedikleri var, sürekli bu coğrafyada bizi hep kaos ve çatışmanın içinde birbirini yer vaziyette tutmaktır. Bunuda başarıyorlar. Bu halde olacağız ki bizi yönetip sömürsünler gerçekleri görmeyip ilimde, bilimde başarılı yeni nesiller yetiştirme de başarısız olalım. Güçlenmeyelim klişe olacak ama böl parçala yönet stratejisini her zamanki gibi devam ettirip uyguluyorlar. Bölgemiz Orta Doğuda bu kardeş iki ırkın geleceği ile ilgili planlanansa herkesin bildiği o meşhur harita var Pentagon’dan çıkıp 90’lardan beri geziyor, bizi Irak’ı, İrana, Suriye’yi, parçalayıp devletler devletcikler kurmak siyonistlerin vaad edilmiş topraklar batıl inancı Ser ortaklarıyla paylaşacakları bölgenin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri dinimizi bidat ehline çevirmek ve güç iktidar yönetmek şehvet, arzularıdır. Sözde Kürtler için kuracakları Kürdistan devleti kürtlerin tek koruyucuları oldukları onların dışındaki herkesin onlara düşman olduğunu orta Doğu’ya diğer yapacakları daha bir çok vadileri mevcuttur. Ama asıl amaçları uzun yıllardır bu şekilde o yalayıp iyicene bölgede kardeş hakları Türk Arap, Kürt, Laz la düşman etmek yetişen yeni nesillerin zihinlerini katı bir şekilde Düşman olduklarını yerleştirmektir.

Ve bunu uzun yıllara yayarak kalıplaşmış ideoloji oluşturmak ondan sonra bu nesiller daha kullanışlı hallere geleceklerdir. Çünkü şu anda bu kardeşlikleri tamamen yıktırmayacak Kürt, Türk, Laz, Arap halklarından olan kişiler ve liderler vardır. Bunların ölümü tasfiyesi düşmanlaşmış nesillerin yerlerine geçmesi lazımdır. Şu anki Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin durumları tam da işlerine gelmektedir. Burada ülkemizdeki insanların konuşulmasını bomba olarak gördüğü bir analizi belirtmek gerekir. Bu adamlar ama on sene sonra ama 50 sene sonra Kürdistan’ı kuracaklar yani dinsiz Kürdistan bunu kimse inkar edemez şu anda zaten fiili olarak Suriye’de ve Irak’ta kurulmuş olsa da resmi olarak kurmamalarının nedeni şu anki kaotik Ortamın daha çok kullanışlı olmasıdır. Ve bahsettiğim gibi Türk ve Kürtlerin tamamen düşman olmayıp hala çok güçlü bağlarının olması her an onlardan olanları tavsiye Edip birleşme olasılığıdır. Kurmamalarının bazı nedenlerinden en önemlileri bunlardır. Sahaya baktığımızda da net şekilde görülmektedir, gerçek halklar arasındaki bağlar çok kuvvetlidir ülkemizde çok yüksek Irak’ta bir tık düşük Suriye’de ise daha da düşüktür. Oradaki halk tamamen şeytanın ve hizmet karlarının elinde kaldı. Yaşanan iç savaşın etkileri bize çok çok sıkıntılıydı. Bir  de beşeri fikirler doğrultusunda anlaşılamayıp tamamen ayrısınca Bu kopuş daha da derinleşti, zaten fiili olarak Suriye üçe bölündü bizim kontrolümüzde ki bölge Arapların ve Kürtleri çok az bir kısmı Rusya esat, İran, üçüncüsü ise Amerika müttefikleri ve yapay Suriye petrolünün %90 ınada Üçüncü parçayı yönetenler Çöktü, basınına da Suriye Kürtlerinin bekçi diye koydu çıkan petrolün halklarına düşenden %75 ine silah kullanımı ihtiyaçları yüzde 25’ine de maaş ve sair ihtiyaçlar için para verilmekte.  Kendi kurdukları işit ile savaştırıp İslamiyeti Kürtleri katle diyor diye karalamak kendi uşaklarına da Kürtleri kullanacak malzemeyi verip aklamaktır. Bunada başarı oranları yüksek oldu Maalesef ki Irak ve Suriye’deki şu anki Konjektör bu şekildedir, ve ilerleyişi de PKK, YPG, TALABANİ Birleştirip Sincan bölgesinde koridor oluşturup Suriye, Irak birleşme aşamasını tamamlamak bölgede kalıcı üsler inşa etmek, demografik yapıyı oluşturmak.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Barzani’yi K.D.P yi Pasif etmek ve Türkmen kardeşlerimizi ufak ufak bölgeden çıkarmak bizdeki bağlarından dolayı bu bölgede bizi ve İranlı parçalayana kadar resmi olarak kurulmamış ama fiili olarak kurulmuş Kürdistan’ı kendi amaçlarına hizmet ettirmek resmi olarak kurulmaması şu aşamada daha kullanışlıdır. Onlar için benim tam da burada belirtmemin doğru olacağı bir fikrim vardı, çok büyük tarihi bir fırsat kaçırdık fikrime gelmeden önce fikrimi destekleyici Yaşananları belirttiğim, Mesut Barzani 100 yıllık Orta Doğu’nun sınırlarını çizen SKYESPİCOT Anlaşması bitti deyip bağımsızlığını ilan Edip referandum düzenlemesidir. Tabi zılgıtı yiyince durdu yaptırımlar da çabası süreçteki açıklamalarsa çok manidardır. Amerika büyük şeytanı Kürdistan’ın kurulmasına destekliyoruz ama zamanı şimdi değil diyerek karşı çıktı, ilk etapta kısmi destek veren anlaşmanın taraf devletleri İngilizler ve Fransızlar hemen u dönüşü yapıp Barzani’yi yanlış yönlendirdik açıklamalar yaptılar, bölgede olan diğer Kürt hareketlerinin bazıları hiç istememelerine rağmen yalandan destek açıklamalarıyla geçiştir diler, bazıları da kılıf olarak karşı çıktılar çünkü bağımsız Kürdistan söylemleriyle insanların kandırıp beyinlerini yıkıyorlar, artık Kurul Said’i kullanacakları bir şey kalmayacaktı, işte benim naçizane fikrim beliriyor. Bunların amaçları belli devlet ve kanun uzmanları bunu çok çok iyi biliyorlar daha bilmediğimiz şeyleri de bu sorunu erteleyerek benim dönemimde olmasından amiyane tabirle Halının altına süpürülerek çözümü daha da zorlaşan büyük bir sorun bırakılıyor. Bence yapılması gereken şuydu, Kürtler benim 1000 yıllık kardeşim beraber savaşmışz beraber yaşıyoruz, dinimiz bir örfümüz bir akraba olmuşuz, Kardeş olmuşuz yıllardır bizi birbirimize düşürmek için neler yapmadılar ki, hala da yapıyorlar. Şehitlerimizin kayıplarımızın ve maddi manevi yaralarımızın Haddi hesabı yoktur. Herkeste bunu bilmektedir. Artık buna bir son veriyoruz birinci Dünya Savaşı ndan sonra imparatorluğumuzdan ayrılan herkes devlet kurdu bir tek ihanet etmeyen devlet kurmayan orta doğudaki Kürt lerdır. Artık zamanı geldi biz kuruyoruz diyerek tüm Kürt, Türk liderler kanaat önderleri halkların sevdiği kişiler toplanacaktı.

Nasıl ki Azeri kardeşlerimizle iki devlet tek millet diyoruz,  bu seferde üç devlet tek yürek olmuş milletlerz diyerek dünya yar olduğu sürece yöneticiler siyasiler değişse de dünya savaşları çıksa da aklınıza gelebilecek ne olursa olsun bu kardeşlik bozulmayacak diyorsak askeri konular ve diğer tüm konularda anlaşmalar yapılıp halklara sunup %100 yakın oranda evet alınırdı kim karşıda çıksa tüm halklar nazarında Meşruluğunu Kaybedip bitişi olacaktı ismi cismi ne olursa olsun karşılarında halklar duracaktı Buda fitnenin sonu olurdu, sorunun bu şekilde çözüleceğini düşünüyorum ama maalesef ki olmadı yazımı okuyan herkese şu soruyu sorup düşünmesini isterim, şeytanların bizi canlı canlı yemek isteyen sırtlanların yanı başımızda bize düşman ettiği yöneticileri ile ve halkının bir kısmı ile dinsiz bir Kürdistan kurulmasını mı istersiniz. Yoksa yönetici ve halkıyla %90 ının Sana kardeş olup hiçbir sınır sorunu kalmadan ülkemizden 1 cm Alan kaybedilmeden özgürce birbirlerine geçişleri olan kucaklaşan ticaret yapan yeri geldiğinde de birlikte orta Doğu’yu yöneteceği bir Kürdistan mı istersiniz. Şunuda belirtmek isterim ki devletimiz barış sürecindeki zamanında ki dönemde olsaydı destek verme olasılığı daha fazla olabilirdi, ama şu andaki durumumuz ortada akan kanın ve verdiğimiz mücadele maalesef ki Ve gelelim şu anki can alıcı noktadaki durumumuzun çözümüne çözüm nedir:? Her şeyden önce devletimiz ilk açılım sürecindeki kararlılığından birtık daha kararlı olup tüm siyasiler her şeyi göze alacak ve geçmişten bugün daha tecrübeliler çünkü bu ülkede yıkılmaz denilenin tabuların çoğuda yıkılmıştır. Örneğin: geçmişte Kürt yoktur diyenler savaş Çığırtkanlığı yapanlar şimdi Kürt kardeşlerim demekle diğer söylemleri ise çok yumuşamıştır, bunun gibi sayısızca örnekler vardır. Yani barış için çok büyük mesafeler kat edilmiştir. İçerdeki akrepler de dağda olsun şehirde olsun, devletin içinde olsun, fazla zehir akıtamazlar, alenen fitne veremezler eskisi gibi devletimizin ilk yapacağı iş tüm şehitlerimizin, gazilerin, aileleri ile görüşülüp öyle bir kısmını toplayım Yemekler gelsin bir siyasetçi çıksın standart propaganda tarzında konuşma yapsın klişe söylemlerle değil Türk, Kürt siyasilerin sanatçılarının halk nazarında itibar gören güvenilen, sevilen halka malolmuş, halktan gelen profesörler, hukukçular biri oğlunun şehit vermiş, bir oğlunu da kaybetmiş aileler seçilecek hatta ev hanımından esnafına kadar her kesimden kişiler seçilip heyetler oluşturulacak şehit ailelerine birebir görüşmeler yapılıp. Evlerine gidilip saatlerce her şeyi açık açık anlatılacak üzerimize oynanılan oyunlar hatalar rant, çıkar vs yani tüm gerçekler ve şu söylenecek sözlerin yaşadığı bu acıları diğer halkımızdan olanlar yaşamasın bu kardeşkanı, bu fitne son bulsun ki inanıyorum ki gerçekler anlatıldığı için şehit ailelerimizin hiçbiri karşı çıkmaz, ve bu ailelerin çoğu bu süreçte aktif rol oynayacak Halka açık oturumlar paneller çalıştaylar yapılıp üniversitelerde sempozyumlar başında tartışma programları değil birleştirmeye programları yapılacak halka 81 ilin meydanlarında devlet yetkilileri ve oluşturulan heyetlerle kardeşlik buluşmaları yapılacak.

Nasıl ki demokrasi nöbeti tutulduysa o zaman da barış nöbetleri tutulacak, süreç bu şekilde başlatılarak organize olunursa karşısında kimse duramaz, barış masasındaki devlet ve öğüt görüşmelerindeki anlaşmazlıklar Kibirler nefsani davranışlar dış müdahaleleri halkın bu duruşu bastırmış olacak, kimde masadan Kalkarsa halkı kaybedecek herkezin gerçek niyeti ortaya çıkacak çünkü bu şekilde kardeşlik atılımlarında yapılan çalışmalar tamamen halkımıza birbirlerine kenetlenmiş olacağından kimsenin fitnesi ise yaramayacak geçmişteki açılım sürecindeki hatalar yapılmayacak haburda yapılan gibi yanlış organize gerçi yanlış mı bilinçli mi sırf barış olmasın diye fitne çıksın diye yapıldı ve yaptırıldı mı hala şüpheli her şeyi mütevazi şekilde üstünlük taslayıp zafer kazandım edalarıyla değil, cahillerin gazlamalarıyla fitnecilerin Galyan larıyla hareket edilmeyecek, böyle yapan kim olursa olsun niyeti iyi de olsa Gözünün yaşına bakılmayacak. Devletten ve herkezden hak ettiği davranışı görecek, zaten her şey bitip Kucaklaş olacağı zaman bir bahar havası olacak, herkes huzurlu ve güvende olacak sembolik anlamı olan bir gün seçilip gelecek yıllarda barış bayramı olarak kutlanır, çözümün başarıya ulaşması böyle bir barış atılımıyla gerçekleşir, son olarak itilaf konuları olan siyasi konular tavizler hapishanelerin boşaltılması, İmralı dağdan iniş özerklik değil güçlendirilmiş yerel yönetimler ve bir çok konuyu analiz dışından bırakmak durumundayım, çünkü bunların analizi çok çok uzun ve çetrefilli konulardır ki siyasi devlet istihbarat sosyolojik ekonomik boyutları detaylı incelenerek yapmak gerekir. Onu da tek yazıda yazmanın imkanı yoktur, bu analizleri en doğru şekilde yapacak konuların ehli olan kişilerdir. Diğer yapılan analizlerde doğru olsa da eksikleri olur.10’dan dolayı yazaman son verirken kardeşçe birlik beraberlik barış içinde bir hayat sürmeniz dileklerimle Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Baki selam ve dua ile, ALLAHA EMANET OLUN

EDİTÖR               

www.musabyasirozen.com.tr

Katledilen GAZZE'de ORTADOĞU'da Planlanan Ne? Dünya'da İnsanlığın Öldüğü Yer GAZZE

Katledilen GAZZE’de ORTADOĞU’da Planlanan Ne? Dünya’da İnsanlığın Öldüğü Yer GAZZE

Katledilmeye başladığından belli dünyanın gündeminde tüm platformlarda Filistin tarihinden başlayarak İsrail’in yapısı daha önceki savaşların sonuçları yapılan barış görüşmeleri iki devletli çözüm yorumları imzalanan ve uygulanmayan anlaşmalar. Geçmişte yaşanan tüm süreç konuşulmaktadır. Bu gündemi ve davayı takip eden herkes bu konuların detaylarına vakıftırlar. Az çok ben bu yazımda gelinen nokta ve gelecek süreçle ilgili ve çözümü yazmak istiyorum. Gelinen nokta 2 milyondan fazla Müslüman halkın Ker beladan sonra adeta onu andırırcasına aç susuz şeytandan daha şeytanlaşmış insanlarca katledilmektedir. Ve bunu da tüm dünyanın gözü önünde kendini haklı gösterip mağduru oynayıp öyle propaganda yapmaktadır. Ne yazık ki Müslüman liderler de pasif kalacak derecede tepki vermekte. Asrın katliamlarından birine imza atarken bile açıklamaları toplumu bile başlı başına top yekûn İslam alemi için savaş sebebi iken bizimkiler hala pasif. ABD kongresinde Eylem yapıp göz altına alınan Yahudiler kadar olamayan Müslüman kardeşimiz dediğimiz ülke liderleri yöneticileri var şeytandan beter olan onlarla suç ortakları olan büyük şeytan olan devletler pişkin pişkin açıklamalarla birlikte tehdit edici aşağılayıcı güç gösterisi yapmaktalar. Bunu da biz Müslüman halklara da tarifi olmayan acıyı yaşatmaktadır.

Gazze’de yaşayan katliam kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdir, orada çocuklarımızı kardeşlerimizi büyüklerimizi hem de son yüzyılların gördüğü en büyük zulümler yapılıyor. Sedyede ağır yaralı kardeşine ölmeden önce Kelime i şahadeti tekrarlayarak getirmeye çalışan çocuğun görüntüsü mü, izleyen Müslüman liderleri ülkelere sorarım, daha ne kadar izleyeceksiniz pasif kalıp hatta oradaki yaşanan süreci anlamaya çalışırken gazetelerimizde, Televizyonlarımızda sosyal ağlarımızda yayınlarken bile istemeden onların propagandalarına hizmet edeceksiniz. Örneğin tüm İsrail’deki basın mensuplarının yaptığı yayınlar HAMAS’ın İmha edilen füzelerinin görüntüleri çalınan sirenlerin sesleri sığınağa koşuşlar’ki %95 de Bir şey olmayacağı kesin Hamaslı kardeşlerimizin Aksa Tufan’ı Operasyonundaki bazı sahadaki hataların kısa propaganda aracı olarak kullanılabilecek görüntüleri onların suç Ortaklarıyla ve kendi açıklamalarında ki duygu yüklü acıtasyon açıklamalarında ki İsrail’in güvende olmadığı mağdur olduğu sadece kendilerini koruduklarını Müslüman ların terörist Hamas İslam la alakası olmayan örgütlerle hiç değerli anılması masum insan katili olarak gösterme kara propagandalarını psikolojik harekatına istemeden katkıda bulunulmaktadır.

Buna karşın katledilen soykırıma uğrayan mazlum Gazze halkının halinden gelen katliam görüntüleri çok kısıtlı gelenler facianın anlayabilene gerçeğin ne boyutlarda olduğunu göstermektedir. Ama ya dünya kamuoyunda basın Gazze’ye giremiyor Siyonist lerin izin verdikleri kadar sınırı yaklaşabiliyorlar. Oradan yapılan yayınlarda durum analizi görüntüler dünya kamuoyuna mağdur edebiyatı yaptıracak derecede mazlumların sığındığı camilerin Ortodoks kiliselerinin bombardımana uğramalarının neticelerinin Hallerin kopan bacakların, kolların çocuk naaşlarının yayınları yok işte gelinen noktanın %50 analizi budur.

Gelecek süreçle ilgili amaçlanan teolojik dini sapkın Siyonist inançların kaynaklarının Filistin’in tamamı onlara ait olması ve tüm orta doğuya yayılmış sözde vaad edilmiş Toprakları alma amaçları doğrultusunda Orta Doğu sınırlarını çizen 100 yıllık anlaşmaların da bitişi ile yeni sınırlar oluşturmak amaçlanmaktadır. Bu seferki sadece şer ortaklarının çizdiği değil kendilerinin öncülüğünde hep beraber belirleyecekleri yeni Orta Doğu sınırları amaçlanmaktadır. Bunlarda %90 Müslüman olan Orta Doğu halklarına hep bir kaos un içinde tutup birbirlerine kırdırmak için mezhep farklılıklarını ırk veya ideolojik farklılıkları taşıyarak harekete geçirip sömürmektir. Bunu da yapmaları için bu toprakların sürekli bir kavga kaos içinde olması lazım ki gerçeği görüp anlayabilecek seviyeye olgunluğa erişemesinler ki yetişen tüm nesiller hep bir kavganın ırkçılığın mezhepçiliğin kanın acının içinde büyüsünler ki yol kat edemeyip gelişim göstermesinler ki sömürmeye elverişli hale gelerek yetişip öyle yaşasınlar işte amaçlarının özü budur.

Peki Gazze’de şu an itibari ile yapılmak istenen 2 milyondan fazla insanın katlede bildikleri kadarını şehit Edip Hamaslı kardeşlerimizin tamamını şehit etmek, kalan halkın büyük çoğunluğunun Mısır’a göç etmesine zorlamak, geride kalan çok çok az varlığı bile hiçbir şey ifade etmeyecek Gazzeli’leride Mısır sınırı bölgesinde faşizm uygulayıp köle sayılabilecek işlerde çalıştırılarak barındırmak. Gazze‘yi de yeniden inşa edip Yahudi yerleşimcilerine açıp Kıymetli gaz yatakları ve tüm bölgeyi gasp ederek gelecekteki katliamlarını planları doğrultusunda devam etmek biz de dahil tüm Orta Doğu planlarını gerçekleştirip sömürmektir.

Buna karşılık biz Müslüman ülkeler ne yapacağız önemli olan bu adamların planlarını niyeti yaptıkları ortada. Hal böyleyken her Müslüman ülkesi sıranın kendine gelmesini mi bekleyecekler, siyasilerin çıkar gruplarının elitlerin kendi içlerindeki bunlara hizmet eden. Hain işbirlikçilerinin ceplerini doldurmalarını izleyip kardeş kardeşi öldürüp yemeye devam Edip finalde 3,4 artık kaça bölünecekse bölünen her Müslüman ülkesinin Akibet ini mi yaşayacak yoksa üstat Necip fazil kısakürek in dediği gibi “aydınlık yolu herkes bulur mesele karanlık yolda ışık aramak” Yolunu aydınlatacak çözümü ortaya koyacak nedir. Bu Orta Doğu’nun aydınlık çözümü?

Tek ve kesin çözüm yolu;

İslam işbirliği Teşkilatı öncülüğünde ( Kuruluşundan beri tek anlaştıkları konu Filistin di onda da pasif kalınıyor) Tüm Müslüman ülkeleri bütün farklılıkları mezhep, ırk vs vs… Her şeyi bir tarafa bırakıp tek yürek olup birleşirlerse bu Şer ihtifakında yer almayan diğer güçlü ülkelerin diyalog halinde tarafsız kalıp katliamın durmasına destek vermeleri sağlanıp ki o yönde açıklamada bulunmaktalar.Tamamen ateşkes ilan edilip lider İslam ülkeleri temsilcileri Filistinli tüm gruplar bu zalimler ve diğer taraf olmayan ülkelerle masaya oturulup ihlal edilemez şekilde iki devletli sınırlar çizilip özgür Filistin devleti kurulup Kudüs’ün üç semavi dinin bağımsız şekilde ibadet mekanı olarak statüye kavuşturup dünyaca tanınmalıdır. Nasıl ki dünyada Tarafsızlığı kabul edilmiş tek devlet İsviçre ise burasıda öyle dünyaca sınırları ihlal edilmeyecek Kudüs’ü savaşılmayacak topraklar olarak kabul edilecek anlaşmalar imzalanması istenecektir. Aksi taktirde tüm İslam ülkeleri canlarıyla mallarıyla tüm güçleriyle İsrail’i yok etmeye başlayacaklarını kim de destek verirse savaşmaya kararlı olduklarını destek ederlerse çözüm gerçekleşir bunun gerçekten oluşa kabul etmekten başka çareleri yoktur çünkü kazananı olmayan bir savaşa girmezler böyle bir savaşın kazananı olmayacağı içindir. Böyle bir çözüm olursa şu bir gerçek ki Orta Doğu‘dan Afrika’ya tüm Müslüman ülkelerindeki zulümün sonu gelir çözüm gerçekleşir aksi taktir de daha biz Müslüman Ahali ve Orta Doğu halkları çok katledilir, sömürüdür hem de en aşağılık olarak nitelendirilebilecek şekilde. En küçük örneği gölgelerle tokalaşan hastalıktan gelen olduğu için Irak’ta savaşta öldürülen siyonizmin kuklası iplerinin hangisinin kimlerin elinde olduğu belli olmayan büyük şeytanın sözde liderinin bile ağzından çıkacak kurmaca söylemleri ni bile Acaba katliamın durması için insani yardım koridoru açılsın diye bir şey demeyi bekleriz, çaresizce İslam âlemine Gazze nin bir Milat olması lazımdır. İyileşip ayağa kalkması için tüm mazlum halkların kurtuluşu bu birlikteliktedir. Yazıma son verirken Müslüman boşnak kardeşlerimizin Sırp katliamına uğradıkları zaman ki direnişi ve dik duruşuyla gönüllere taht kurmuş asrın liderlerinden Aliya İzzet Begoviç’in Sözleriyle son vererek Allaha emanet olun ve Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın söyledikleri değil dostlarımızın sessizliğini olacaktır…

Önemli not: Yazılarımın yayınlanmasına vesile olan değerli kıymetli dostum, ve değerli ekibine teşekkürler ederek birkaç hususta belirtmek isterim. Yazılarımın içeriğinde daha keskin, ağır hitamları ve hitabı hak eden çıkar gruplarına devlet liderlerine ve güç makam sahiplerine birebir hedef almayarak hak ettiklerinden yumuşatarak kaleme almanın tek sebebi kıymetli dostumun benim düşüncelerimden yazılarımdan ötürü belirttiğim kişilerin dostuma farklı yaptırımlarla bedel ödetmeye çalışma ihtimalinden dolayıdır. Zaten kendisi çok genç yaşlardan belli idealleri doğrultusunda bedeller ödemiş elde ettiği her şeyi bedeller ödeyerek etmiş. Şu anda bile çilehane olan zindanlarda bedel ödemektedir…!

Tüm takipçilere arz olunur…

Emrah Sağlık / 21/10/2023

                                                                                              www.musabyasirozen.com.tr

Uyan İslam Ümmeti Mazlum Gazze İçin Uyan

Uyan İslam Ümmeti Mazlum Gazze İçin Uyan

Gazze mazlum, Gazze aç, Gazze susuz, Gazze katlediliyor. Nerdesiniz ey krallar, ey ağalar, ey paşalar Dünyanın gözü önünde mazlum ümmet diye, mi ilk kıblemiz için vatan toprağı namusu için direnişinden dolayı soykırıma uğruyor. Bugün uyanmayacaksınız da ne zaman uyanacaksınız. Ayağa kalkıp birleşeceksiniz artık bu sistemi yöneten küresel güce Siyonist ittifaklara baş kaldırmayacaksınız da ne zaman baş kaldıracaksınız. Biz ki komşusu açken tok bile yatmayı Öğreten bir dinin, ümmetin mensupları iken gözümüzün önünde 100 senedir tüm imkansızlıklara, yoklukları rağmen göstermiş oldukları direniş harikası bir halkı Filistin halkını katlediyorlar. Ey Müslüman liderler siz ne yapıyorsunuz siyasi ve farklı bedel ödememek için şiddetle kınıyoruz. İhtilale davet ediyoruz gibi çeşitli söylemlerinden başka bir şey yok bilmiyorsunuz ki katliam yapmadan durmayacaklar. Bu söylemlerin hiçbir anlamı yok Şer ortakları Okyanus üzerinden gemi floraları savaş uçakları Gazze’ye gönderiyorlar. Tüm Müslüman ülkelerine adeta meydan okurcasına Siyonistlerle beraber olduklarını söylüyorlar ve medyada bile aba altından sopa gösteriyorlar karışmayın diye. Gizli görüşmelerdeki söylemleri pazarlıkları tahmin etmek zor değil. İşid gibi İslam la alakası olmayan bir örgütü kurup İslam’a Müslümanlara verdikleri zararın tarifi bile mümkün değilken buna rağmen ilk etapta bu örgüte verilen destek cihatçılardan tutun tüm güç odaklarına kadar Bugün hak dava olan Filistin mücadelesinin davasına verilmiyor. Gazze katlediliyor bu katliam başladığından belli saraylarında köşelerinde çok yıldızlı kral daireleri, otellerinde Ye kürküm ye sofraları kuran Müslüman liderleri sorarım, özel hazırlanan, özel yetişmiş mahsuller den Şeflerin yaptıkları yemekleri yerken hiç aklımıza geldi mi Gazze. Çocukları mazlumları? Burada reel politik bir yorum yapmak gerekir ki uluslararası ilişkileri ve şu anki dünya sisteminin %70’i bu katliamı yapanlar tarafından yönetilmektedir.

Bu sisteme olan bakışlar menfaatler siyasi çıkarlar doğrultusunda pasif kalmaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı veya daha büyük bölgesel savaşlar çıkmasını kesinlikle istememekteyiz, ama bu gidişata da kararlı bir şekilde dur demesini beklemekteyiz.

İslam aleminde Müslüman ülkelerde de bu kadar güç fazlasıyla mevcuttur, işte sorun da burada bunun yapılmaması bedel öderim veya ödetirler koltukları iktidarlara gider korkularıyla pasif kalıp hareket edilememektedir. Tüm farklılıkları mezhepleri, hasımlıkları yani her şeyi bir tarafa bırakıp tüm İslam alemi bir olarak ve diğer destek veren devletlere tek vücut tek yürek olup karşılarında durulursa bu zülüm son bulur, hatta zulme uğrayan Müslüman olsun olmasın dünyanın neresinde olursa olsun mazlum hakları için kurtuluş olur. Tüm dünya değişir. Buradan Müslüman olmayan ama Müslüman ülkelerinden daha çok tepki veren Siyonizm e destek Vermeyen ülkelerin liderlerine ve haklarına.

Bir özgür Filistin sevdalısı gönüllüsü olarak teşekkür etmek isterim…! Yazımın son bölümünde belirtmek isterim ki; Hamaslı kardeşlerimizin yapmış olduğu saldırının başında sivil, kadın ve Siyonizm le alakasız kişilerle birlikte anlayabiliyoruz, sahada makul görülebilecek hatalardır ki yıllardır taşla sopayla fosfor bombalarına bile direnen Siyonist hapisanelerin de esir olan Filistinli kadınlara, çocuklara, masumlara akıla lmaz işkenceleri, eziyetleri tarifi mümkün olmayan insanlık dışı zulümleri yaşayan bir halkın esir olan kardeşlerini  hapishanelerdeki masumları kurtarmak için şu anki yaşayan katliamda koz aracı olarak kullanmak amaçlı yapılmış mazur görülebilecek Bir hata olarak görmek gerekmektedir. Ama ne yazık ki bir hayatı yıllardır yapılan zulmün en aşağılık davranışların görmezden gelerek örtülmesi için fırsat bilip öyle propaganda yapılmaktadır. Şu anki soykırımın bahanesi olmaktadır. Bir de en acılarından birisi de Müslüman devletlerin kendi çıkarları için vermedikleri desteğin bahanesi olmaktadır ki Yıllardır bu hatanın tarif edilmeyecek derecede ağır zulmünü yaşamış ve yaşamakta olan bir halka son olarak Siyonist olmayıp dinimize düşmanlık etmeyen Yahudi halkına seslenmek istiyorum. Tarih boyunca uğradığımız tüm soykırımlarda size İslâmiyet in doğuşundan belli, o çağın egemen Müslüman devletleri ve halkı sahip çıkmıştır. Bu devletlerde özgür barış içinde hiçbir zulme kısıtlamaya maruz kalmadan yaşamışsınızdır. En yakın tarihten örneğin Nazi Almanya sı 1492 İspanyasından ve belirtmediğim eski çağlardaki uğradığımız katliamlar da soykırımlarda hep Müslümanlar kurtarmışlar. Kurtarmak için mücadele etmişlerdir, şu anki gibi bir gücümüz yokken şimdi siz bu soykırıma sessiz mi kalacaksınız. Size asla zülüm etmemiş bir halka Siyonist, faşist devletimizin yapmış olduğu bu katliama dur demeniz sizin Şeref namus borcumuzdur.

Yazıma son verirken Rabbim her daim Filistin mücahitlerinin yar ve yardımcısı olması dileklerimle Allaha emanet olun…!

Selam olsun Özgür Filistin halkına, selam olsun hak yolunda Savaşan şehit olan Filistinli Mücahit’lere…

Emrah Sağlık / 14/10/2023

                                                                                              www.musabyasirozen.com.tr

error: İçerik korunuyor !!!