BİR İDEALİZİM ÖRNEĞİ “FATİH”

BİR İDEALİZİM ÖRNEĞİ “FATİH”

Fatih… Batı dünyasını, kendi içine karşı bir tez, dışına karşıda bir ( anti tez ) halinde şahlandıran Rönesans hareketine ve yeni çağa eş kurucu muazzam aksiyoniyle Fatih…

Aklın madde ve eşya üzerindeki Kuran’la sabit fetih ve teshir hakkını, Batılı mühendislere top döktürerek abideleştiren, gerçek islami ruhuyla Fatih… Bir gece içinde donanmasını, bir sepet su çiçeği gibi Haliç’e döken engel tanımaz hareket şevkiyle Fatih…

Taarruz gününü soran vezire “bu sırrı külahımın duyacağını bilsem, başımdan çıkarıp, atardım”  cevabı içinde olanca devlet, nizam, tedbir ve sır karakterini heykelleştirici iş dehasiyle Fatih… Doğu dillerinden üç, batı dillerinden de ikisine bildik çıkan, arayıcı, tarayıcı kültürüyle Fatih…

Bir öfke deminde kolunu kestirdiği macar mühendisin, hakkını şeriatla araması üzerine karşılık olarak, kendi kolunun kesilmesi hükmünü basan ulvi mahkemesi ve adaletiyle Fatih…

Doğu dillerinden üç, batı dillerinden de ikisini bildik çıkan arayıcı, tarayıcı, kültürüyle Fatih…

İtalya’lı ressamın fırçasına, insan yüzünde asalet armasının vecdini aşılayan, içi fikir ve humma dolu gözleri, hafif kıvrık burnu, hikmet çizgisi incecik dudakları, hasılı derinliğine ferd ruhunun en zarif nakışlarını pırıldatıcı simasiyle Fatih…

Bu Fatih, yani Fatih, biricik Fatih. Türk tarihinin gerçek Fatihi, islamın nurunu o zamanki Türk topluluğunu billur fenerinde ışıldatma ve bu nuru, bütün saffet, asliyet ve hakikatiyle zıd dünyaya, kapkaranlık Batıya taşıma hamlesinin, insan ve başbuğ şeklinde en büyük idealizm örneğidir. Ve bu gaye, bu mana dışında, ne Fatih, ne fetih, ne idealizm, ne inanç hiçbir şey mevcut değildir. Bu dünya çapında ki gerçeği, ulus hakikatlerin sadece yaldız kısmını görebilen bir şairimiz bile ne derinden sezmiş ve “İstanbul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel” isimli şiirle mana yüklemiştir.

Vur Pençe-i Âlî`deki şemşîr aşkına

Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün

Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün

Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına

Düşsün çelengi Rûm`un, eğilsün ser-i Firenk

Vur Türk`ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar

Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

Fatih Sultan Mehmet Han 1453

FATİH SULTAN MEHMET HAN ( 1453 )

İstanbul’un, Konstantinopolis’in fethini vazifelendiren, müjdeleyen ve bu fethi gerçekleştirecek başbuğ ve askeri “ ne güzel başbuğ! “ ve “ ne güzel asker! “ diye anlatan muazzam hadis…

ALLAH Resulünün, hangi dil ve soydan olursa olsun, bütün İslam birlik ve topluluklarına ana cadde işareti veren bu emirlerini yerine getirmek şerefi, başlıca İslam aksiyonu halinde, bundan beş yüz şu kadar yıl evvel, Türk topluluğuna ve onun başbuğu Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu.

Öyle bir emirdir ki bu, Fatih’e gelinceye kadar. Resulullah serverinin, hicaz ve Suriye’den kalkıp İstanbul’a kadar gelen ve gerçek şehitler sıfatıyla kanlı elbiseleri içinde İstanbul surlarının dibine gömülen muazzam sahabelerinden başlayarak, kaç defa tecrübe edilmiş, fakat başarılamamıştı.

Bedir gazası tohumunun, batıyı can evinden toslama yolunda ağacını vermek ve yemişini dermek gibi bir harikayı, bundan 6 asır kadar evvel Türk topluluğu ve onun genç başbuğu yerine getirdi.

Bütün yolların kendisine çıktığı Roma’nın şark bölümü Bizansiyum, gerçekte doğu ve batı düğümünün merkezi bin bir yol ağzı; onun fatihi, Sultan Mehmet’te, Türk cemiyetini, dünü, evvelki günü, bugünü ve yarınıyla saran binbir mananın kavşak noktasıdır. Fatih’ten yola çıkıp nereye varamayız ki?

İlk mana, büyük mana, kurtarıcı mana; Fatihi anlamak için, uçurumun dibinden dağ başına bakarak ve uçurumu göremeyecek değil, dağ başından uçuruma göz atarak ve her an yüksekliğin şartını içimizde gizli tutarak hükme varmak lazımdır. Biz çent zamanından beri, tarihi mefahirimizle pohpohlanırken palasparelere bürünmüş dilencinin, boynuna ölü bir plaka asıp şehzadelik iddia etmesi gibi, ne kendi öz gerçeğini, şu andaki gerçeğini, ne de kaybettiği büyük hakikat mazideki maktul hakikati görebilen, gözlere mil çekici ve ruha zift doldurucu bir halet, bir piskoz içindeyiz. Fatih’i görebilmek için, başımızı abdal abdal havaya kaldırıp, nur saçarak dünyayı devreden füzeye bakmalıyız; bir an o füzenin içinden dünyaya ve kendimize bakmalıyız! Ancak bu şekilde büyük başbuğ ordusunun dümen neferi olabilmek fazileti ve liyakatine ereriz.

error: İçerik korunuyor !!!