Emrah Sağlık

SURİYEDE NELER OLUYOR / Emrah Sağlık

Emrah Sağlık

SURİYEDE NELER OLUYOR

Emrah Sağlık

Suriye’de yarım asırlık ESADgiller zulüm rejiminin hiç beklenmedik bir anda yıkılmasıyla başlayan yeni dönemin şifreleri nelerdir? Öncelikle uzun yıllar iç savaşla hegemon devletlerin birbirleri ile vekâlet savaşı yürüttükleri Suriye’de kazanan ve kaybedenleri hatırlayalım, Esad’ın hiç beklenmedik bir anda devrilmesi ile Rusya ve İran Suriye’deki vekâlet savaşının kaybedenleri olmuştur. Şu anda Lazkiye‘de ve birkaç tane daha Rusya’nın üstü olsa sadece kaos fırsatı kollayan ve biz hala buradayız demek için sembolik anlam taşıyan üstlerdir. İran’ın Suriye’deki gücüne etkisi ise şiirler ve ufak bazı mezhep grupları üzerinde olan etkisidir. Bu etkide şu ayda sadece içlerinde fikri örgütlenme eyleme geçmeden propaganda yaptırabilirler.

Kazananlar ise Arapların %70’i Türkiye,(Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) ABD ve birleşenlerindir. Şöyle ki Türkiye kendi iç muhalefetine aynı zamanda kendi içinden devşirilen kişilere ve gruplara rağmen Suriye’de büyük bir zafer kazanmış bu kazanılan zafer ise Suriye’nin yeniden inşasında paylaştırılmasında sözde birleştirilmesinde uygulayacağı politikalardaki başarısıyla taçlandırması lazımdır tabii kazananlardan biri de dünyanın baş belası fitnenin ana kaynağı ABD’nin ( Alabama, Alaska, Arizona, Arkansas, California, Colorado, Connecticut, Delaware, Florida, Georgia, Hawaii, Idaho, Illinois, Indiana, Iowa, Kansas, Kentucky, Louisiana, Maine, Maryland, Massachusetts, Michigan, Minnesota, Mississippi, Missouri, Montana, Nebraska statewide, Nevada, New Hampshire, New Jersey, New Mexico, New York, North Carolina, North Dakota, Ohio, Oklahoma, Oregon, Pennsylvania, Rhode Island, South Carolina, South Dakota, Tennessee, Texas, Utah, Vermont, Virginia, Washington, West Virginia, Wisconsin, Wyoming ) birleşeni değil kullanıcısı siyonist rejim İsrail ve uşaklarıdır. İşte son tahlilde Suriye ( Suriye Hakkında Bilgi Almak İçin Sayfayı Ziyaret Edebilirsiniz) kazananları, kaybedenleri bu aktörlerdir.

Emeah Sağlık

SURİYE BÖLÜNECEK Mİ? BİRLEŞECEK Mİ? SURİYE’NİN SİYONİZM FİTNESİ SURİYE’NİN TAMAMINI ELE GEÇİREBİLECEK Mİ?

Suriye (Şam, Halep, Aleppo, Humus, Hama, Lazkiye, Tartus, Dera, Süveyda, Rakka, Deyrizor, Kamışlı, Haseke, İdlib, Kuneytra) halkı artık iç savaştan, yıkımlardan, acılardan bıkmış tükenmiş olması Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinde en büyük parametrelerinden biridir ama halk her ne kadar huzur arayıp birliktelik istese de son kararı kendileri olmadığı içini de her an Suriye şiddetli çatışmalara sahne olabilir. Şara yönetimi , Türkiye’nin ve uluslararası aktörlerin bir çoğunun desteğini almış gibi görünse de son aşamada daha tam otoriteyi sağlayamamıştır. Dürzi ayaklanmaları bunun en net ispatıdır. Esad ve İran’ın yaptırdığı bir iki hareketlenme kolay aşıldı ama Dürzi olayları öyle olmadı. Hala da çok büyük risk taşımakta Siyonist İsrail rejiminin kışkırtmaları bu fitnecileri işgal ettiği bölgeden hariç Dürzi bölgelerine göz dikmiş olması çatışma riskini çok yüksekte tutmakta. Suriye’yi parçalama girişimleri son sürat ve devam etmekteler girişimlerine Türkiye’nin ve birkaç Arap ülkesinin Şara yönetimini uluslararası siyasette meşrulaştırma çabalarıyla. Şara’nın resmi muhatap alınması, tanınması, yaptırımların kalkması, uluslararası siyaset sahnesinde Suriye siyasal meşru hükümeti olarak kabul edilmesi çok önemli gelişmelerdi ve başarıdır. Ama siyonist’lerin ve ABD’nin filmleri ve fırıldaklarının sonu gelmesi için hala ANAYASA ve tek ordu gibi Suriye’nin birliğini sağlayacak adımlar hala Konfederasyon mu? Federasyon mu? Demokratik üniter yapıya Cumhuriyet rejimi mi? Olacak karar verilip uygulamaya geçilemiyor.

Suriye’nin Siyasal rejiminin hangi sistemde kurulacağına Türkiye’deki Terörsüz Türkiye sürecinin çok etkisi olacak. Türk, Kürt, Arap yüz senedir ilk defa tekrardan bir olma aşamasına bu kadar yaklaşmıştır. Şöyle ki İslamiyet’in doğuşundan sonraki dünya tarihine baktığımızda Türk, Kürt, Arap bir ve kardeş olduğu zaman büyük kutlu zaferlere imza atmıştır. Adeta ALLAH (c.c) zaferler yağdırmıştır. Malazgirt, Kudüs, İstanbul vs. Ama ne zaman ki buda mı bir örf bir adeti bir birleriyle evlilik yoluyla akraba olmuş sözde değil Özde kardeş olmuş bu üç halkı fitne ile birbirlerine düşürdüler nifak tohumlarını yüzyıldır ekip biçtiler o zaman kaybettik.

İşte bu Terörsüz Türkiye millî birlik barış ve kardeşlik süreci tekrardan bu birliği sağlayacaktır. İşte tam da bu noktada Suriye’nin Siyasal yapısı çok önem kazanmakta. SDG ve YPG’nin Suriye’nin geleceğiindeki yeri konumu nasıl olacak?

SİYONİZMİN KÜRTLERİN (SDG, YPG) ve SURİYE’NİN ÜZERİNDEKİ PLANI NE?

Öncelikle Siyonist İsrail’in Kürtler üzerinde çok sinsi emelleri vardır. Dünyanın her yerindeki Kürtlerin özellikle Orta Doğu‘dakilerinin %90’ı Müslüman‘dır. Yüzde 1, 2’lik Yahudi Kürtlere dayandırarak Kürtlerin tek hamisi olduklarını, Kürdistan Devletini kurduracaklarını Orta Doğu‘daki tek müttefiklerinin Kürtler olduğunu hatta bunun da, Nuh (A.s) Tufan’ından sonra Mezopotamya’ya gelen 7. kayıp kardeşlerinin soyundan Kürtlerin geldiğini söyleyip yalanlarla dolu propagandalar yapmaktalar. Kesinlikle böyle bir soy gelimi yoktur. En güvenilir tarihi kaynaklar bunu net ispatıdır, asıl emelleri ise Kürtlerin %80 inin üzerinde yaşadığı ülkeler Türkiye, Irak, İran, Suriye’dir. Bu ülkelerdeki biz emellerine Kürtleri kullanarak ulaşmak istemektedir. Nihai hedefleri ise vaad edilmiş topraklar ve sapkın ırkçı inançlarına herkesi hizmet ettirip alet etmektir. Özellikle Yahudilerin Şeriat kitabı, Telmut ve Eski Ahit gibi birkaç dini kitapları incelendiğinde bunların nasıl bir baş belası sapkın inançlarının olduğu net anlaşılır zamanı geldiğinde bu inançlarına hizmet etmeyenlere yapacakları ortada ister Türk olsun ister Kürt veya Arap. Hadi biz Müslümanız küffardan başka ne beklenir. Ama bunlar etmeyen Hristiyan ve semavi olmayan başka din ve mezheplerden olanlar da aynısını yaparlar. M.ö ve M.s’ sı İslamiyet’in ilk yılları incelendiğinde bu sapkın siyonistlere karşı derin bir aydınlanma gerçekleşir.

İşte kısmi Müslüman Dürzilere bu nedenlerden destek vermezler SDG ve YPG‘nin üst kadrolarına yerleştirdikleri adamlarına sürekli propaganda yaptırıp Davut koridoruna oluşturup bağımsızlığınızı kazandıracağız beraber Orta Doğu‘yu yöneteceğiz demeleri özellikle de ülkemizdeki barış‘ı baltalamak istemeleri SDG ve YPG‘nin İmralı‘nın çağrıları doğrultusunda tam hareket edip Türkiye ile samimi fikir birliğinde bulunup adımlar atmaması siyonist‘lerin yaptıkları fitne eylemleridir.

Çok uzun yıllardır ALLAH’ın izniyle ve bu kardeş halkın kardeşliğine gönülden bağlı sağduyulu liderler ve halkın dirayetinden dolayı tam başarıya ulaşamadılar kısmen başardıkları pisliklerini ise özellikle ülkemizdeki milli birlik kardeşlik süreci tamamlandığında yüzyıldır Türk ve Kürt halkının zihinlerine ekilen nifak tohumları ezberletilenler silindiği zaman siyonist‘lerin fitne politikası tamamen çökmüş olacaktır. Aksi taktirde kaybeden yine biz olacağız. Türk, Kürt, Arap ve bu sefer ödenilen bedeller çok daha ağır olacak.

SURİYE’DEKİ SİYASAL YAPI NASIL OLMALI? SDG ÖZERK Mİ? OLACAK ENTEGRE Mİ OLACAK?

Suriye’nin etnik mezhepsel demografik yapısı bilinenin aksine sadece Araplardan oluşmayıp çok çeşitlilik göstermektedir. Bu çeşitli kimliklerin hepsinin eşit temsil edilip haklarının garanti altına alınması olmazsa olmazdır.

Özellikle 14 senedir iç savaş yaşamış her bölgesinde aşiret birliktelikleri farklı ırkların silahlı güçleri mezhep üyeleri gibi kendi bölgelerini oluşturmuş ekonomik faaliyetler yürüten milis gruplar mevcuttur bu şekilde parçalanmış bir ülkeyi tekrardan üniter bir yapıya oluşturmak çok zordur. Özellikle SDG’nin elindeki çok yüksek düzeydeki askeri ve ekonomik gücü devretmesini sağlamak ki onların bir anda bu kadar güçten vaz geçeceğini düşünmek çok saflık olur. 10 Mart mutabakatı tümüyle uygulanır gibi düşüncelerde buna dair işte en önemli kırılma noktası da burada ülkemizdeki süreç başarıyla tamamlanırsa SDG ile anlaşıp Türk’ü Kürt’ü Arap’ı birleştirecek bir sistem kurup birleştirirsek Kürt kardeşlerimizi de siyonist‘lerin elinden kurtarmış oluruz. Son olarak kurulması gereken sistemle ilgili naçizane fikrim şöyledir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim ile olan kardeşlik bağlarımız sarsılmayacak derecede güçlüdür. Ekonomiye baktığımızda ise bilmeyenler için şok etkisi yaratır o derece yüksektir. Suriye’nin Kürt bölgesi ile de aynı bağları kurup Kuzey Irak Kürtler ile Suriye Kürtlerini bizim birleştirip baş şeytan siyonist‘lerin ve onun uşaklarının oyununu bozmalıyız atamız ( Kanuni Sultan Süleyman, İran seferinden sonra Memlûk Devleti’ne karşı harekete geçen I. Selim, ”Büyük Mısır Seferi” olarak bilinen seferde yapılan Mercidâbık, Gazze, Ridâniye ve Kahire muharebeleri ile Memlûkleri yıkarak Suriye, Filistin, Levant, Mısır ve Hicaz gibi stratejik bölgeleri devletin topraklarına kattı.) yaptığı anlaşma gibi bir anlaşma yapılır. Şöyle ki Türk, Kürt ahirete kadar bir ve kardeş tek yürektir kim ki bu kardeşliği bozacak fitne verecek eylemlerde bulunursa Allah’ın gazabı onun üzerine olsun gibi çağımıza uygun yaptırımlı bir anlaşma yapılacak ve bütün Orta Doğu‘ya hükmedilecek hatta uluslararası hegemon dört gücüne beşinci güç olarak biz katılırız. ABD, Çin, Rusya, Avrupa ve bir Türkiye.

Filistin için Gazze için tüm Müslüman halklar için dünyadaki tüm mazlumlar için Türk’ün, Kürt’ün , Arap’ın tevhid sancağı altında birleşip ALLAH (C.c) bahsedecek zaferlere sefer yapması lazım.

Emrah Sağlık              

www.musabyasirozen.com.tr

İSLAM İDEOLOCYASININ DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

İSLAM İDEOLOCYASININ DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

İslâmiyetin muzdarip insanlara neler getirdiğini ve Hazreti Muhammed’in tebliğ eylediği İslam talimatının beşeri yeti nice hizmetleri olduğunu Laiki ile anlayabilmek için, o zamanki dünya ahvaline söyle umumi bir nazar atif etmek yerinde olur. Miladi altıncı asırda dünyanın üstünü kalın siyah bulutlar kaplamıştı. Dünyada insanlığın en muhtaç olduğu şey olan huzur ve sükun, asayiş ve emniyet kalkmış gibi İdi. Dünyanın bir çok köşeleri kanlı dolaşmalara sahne oluyordu.

Şöyle ki; İspanya ve cenubî Fransa’da saltanat davaları yüzünden siyasi buluşmalar, kargaşalıklar vardı. Fransa’da Vizigotlarla Franklar arasındaki savaşlar tarihin en hazin sahifelerini yazıyordu. Anglo Saksonlar İngiltere adasını istila etmişlerdi. Orada da kanlı buluşmalar oluyordu. Bugünkü medeni geçinen ve kendini ilerlemiş ilan eden İngiltere, o zaman vahşet içindeydi. Koyu bir zülüm ve zulmet içinde bocalıyordu. İtalya’da Romalılar eski şöhret ve emniyetini kaybetmiş o koca imparatorluğun merkezi olan Roma şehri sırf bir dini merkez haline gelmişti. Bir Roma-germen milleticam yası yapmak, yeni bir gol bir Roma İmparatorluğunu kurmak isteyen Theodoric bunu yapamadan ölmüş; Dahili ve harici entrikalarla sarsıldıktan sonra Roma’da kurduğu bu gelmen Got Hakimiyeti nihayet bulmuştu. Bu hakimiyetin hududlari Sicilyadan tuna kaynaklarına ve Dalmaçya Alpleri’ne kadar uzanan sahalarda bulunuyordu.

Bizans, eski tarihi şöhreti silinmiş, Sünlük bir halde idi. Sarki Avrupa garpten , Ren nehrinin döküldüğü yerden başlayarak Doğu’da Tuna’nın ağzına kadar kargaşalık içinde çalkalanıyor, yeni yeni istilalara maruz bulunuyordu. İskandinav yollar Norveçliler, Danimarkalılar, Gotların ve Hunların Ağırına koyulmuşlar, İstila peşinde idiler. Milletler geçiyor, devletler çekiyor, bu memleketlere Hristiyanlık yeni yayılıyor, eski İpçi Tai dinin izleri siliniyor, mezhep ve din mücadeleleri oluyordu. Avrupa’da vaziyet kısaca böyle bir manzara arz ediyordu. Asya’ya gelince, o da Avrupa’dan hiç de aşağı değildi. Lisanların ve fikirlerin kaynağı olan hind Ve Tibet siyasi ve felsefi meselelerin en gariplerine sahne olan Çin, iç ve dış harflerle, dinin münazaralarla birbirlerine girmişler, boğazlaşıp duruyorlardı. Asya’nın simali, o zaman henüz malum bile değildi. İran ise Bizansla daimi bir harp halindeydi. Irak mezhep kavgalarına sahne olmuştu. Afrika’da ise, Romalılar ve Yunanlılar, Mısır’ın kanını emiyorlar; O eski medeniyet ülkesini sömürüyorlardı. Afrika’nın ihmalini aynı siyah bulutlar kaplamış, Korkunç fırtınalar kasıp kavuruyordu. Bütün dünyayı saran bu ahu aldır kurtulabilmiş tek bir ülke vardı; Arabistan Yarımadası. İşte İslam’ın zuhurundan önce dünyanın vaziyeti böyleydi.

İSLAM İDEOLOCYASININ DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

İSLAMİYET ÖNCESİ DÜNYADAKİ SINIF FARKLILIKLARI

Bütün dünyada sınıf farkları vardı. Köleler esirler pek acınacak halde bulunuyorlardı. Heleki kadınların bir çok haklardan mahrum tutuldukları, erkeklerin evinde bir köle muamelesi gördükleri, eşya gibi alınıp satıldıkları göz önüne getirilirse İnsanlığın ne kadar acıklı bir vaziyete düştüğü kolayca anlaşılabilir. İslamiyet zayıfların hamisi olarak ortaya çıkmıştır. Her nevi sınıf farklarının ortadan kaldırılıp, dünyanın hala erişemedimyi müsavatı tam bir şekilde iyi Dame ve tatbik etmiştir. Fransız büyük ihtilalinin binlerce insan konuyla yazdığı hukuki beşer beyannamesinden, bugün birleşmiş milletler beyannamesinden o zaman eser yoktu. Bunları, bundan 14 asır önce İslam peygamberi, veda hacında bütün insanlığı çok belli bir tarzda ilan etmiştir. İlerde etrafiyle bahsedeceğimiz o hutbesinde, cihan Sümbül nutkunda büyük İslam peygamberi, Bütün insanlığa hitap edecektir. Burada bir münasebete arz edelim ki, bir şeyin ilanı başka, tatbiki başkadır. Nasıl ki tatbik edilemeyen nice beyannameler ve beyanat vardır. Halbuki İslam’ın ilave tesis ettiği şeyler tatbik edilmiştir. Misal mi istiyorsunuz. İşte Hazreti Ömer dünyada adaletin timsali olan bu mübarek zat, hem demiş ve hem de dediklerini öylece yapmıştır.

Herkes adaletten ve demokrasiden bahseder. Fakat Hazreti Ömer gibi dediklerini aynen tatbik edebilen hani? Ömer hak bildiği ve hak olduğunu söylediği şeyleri bizzat kendisine yapmıştır. Laf kolaydır, fakat iş güçtür. Dediklerini tatbik edenler azdır. Dava adamı, iş adamı olabilmek, halkı kendisini örnek alabilmek, işte büyüklük budur. Halkın başına geçtikten sonra, kendisinin halktan Bir fert olduğunu Unutmadan yaşayabilmek; İşte Hazreti Ömer’in cihana hayran eden azametli buradadır. Halk yamalı elbise giyerken o süslü elbiseler içinde giremez. Halka taze et dağıtırken evinde ekmeğini zeytinyağına banarak yer. Koy serin elçileri onu, kırda bir taşı başına yastık yapmış uyurken bulur. Halk adamı işte böyle olur. İslamiyet insanlığa böyle misaller ve örnekler vermiştir. Ve böylelikle insanlığı kurtarmıştır yoksa beşeri yetin bir çareliği, perişanlığı sürüp gidecekti. Dünyanın o zamanki manzarası pek içler acısıydı. Beşeri yetin nasıl bir Duruma düştüğünü biraz daha belirtmek için insanlığın yarısı olan kadınların ahvalinden de bahsedecek olursak.

Kadını içtima iyi durumu Araplarda çok kötüydü. Fakat diğer milletlerde sanki daha mı iyiydi, asla! Gerek Asya ve gerek Avrupa’da kadın hukuku yoktu. Hiçbir kadın hak sahibi sayılmazdı. Erkek istediği zaman onu boş ver, istediği zaman onu alırdı. Kadın eşya gibi telakki edilirdi. Evde hizmetçi derecesinde tutulurdu. Yahudi kızları babalarının evlerinde bile bir hizmet kar gibiydi. İcabında satılırdı. İranda Mazdek, kız kardeş ve ona ile evlenmediği bile caiz gören, çözüm olabilirdin kurmuştu. Zar dürüstlük de kız kardeş ile evlenmeyi kabul ediyordu. Bu vaziyete düşen kadınlıktan ne beklenirdi?

Çin ve hint gibi eski milletlerde, kadının ne kadar acıklı bir halde tutulduğu herkesçe belli bir şeydir. Eski kavimlerde kadının mevki, her nedense, çok geride tutulurdu. Bilhassa Hint’te kadın pek zavallı bir mahluk addolunurdu. Kadının hiçbir hakkı yoktu. Kadın zevk aletiydi. Rahibeler bile Fesada vasıta yapılırdı. Silahlarının Musikiyi ve raksı sever Olduklarına inançları olduğundan muhabbetlerde bir çok Rakkaseler papazların her emrine amade bulunurdu. Kadınlar (vedaları) okumaktan ruhlara yapılan ayinlere katılmaktan ilahlara kurbanlar takdim merasimine iştirakdan memnun idiler. Kadının dinini, efendisine hizmetten ibaretti. Ölen kocasının naşi üzerinde de kendisini yakmak suretiyle kurban eden sadık zevce, en asil ve en iyi kadın diye bütün hint muhabbetlerinde tebcil olunurdu. Bu ne kötü bir adettir. Dul kalan kadın, böyle feci bir suretle yakılarak kurtulmuş sayılırdı. Çünkü ona olmadığı takdirde böyle bir kadının duçar olacağı yegane akıbet, en müthiş sefaletti. Hiçbir feylesof ve mütefekkir dullarındüğü Çar oldukları bu feci zulme karşı nefret seslerini bile duyurmamıştır. Hindularca kadının mevkii çok alçak tutulurdu. Kadın hakkında “Manu” Da şöyle denmektedir;

“Kadınların murdar temayülleri vardır. Kadınların Seciyesi zayıf, ahlakları fenadır. Bunlar gece gündüz tahakküm altında bulundurulmalıdır”
İranda Mecusi Zerdüştler’in devrinde kadınların geçirdiği tahakküm ve mahkumiyet de çok fenadır. Kadın bu devirde erkeğin şehvetine mahkum olan bir esirden ibaretti. Bir İranlı en yakın akrabası ile bile evlenebilirdi. İstediği zaman boşanmak da serbesti. Bu işi onun keyfine bağlıydı. Kadınları İnfra de mahkum etmek, yalnız İranlılara mahsus bir adet değildi. Yunanlılar da. Kadınları evlerinde kilitler ve bunların umum arasında görünmelerine müsade etmezlerdi. İranda kadınları muhafaza için harem Ağları kullanmak en eski zamanlardan beri soyia idi. Yunanistan’da olduğu gibi İranda da odalıklar almak adet olmuştu.

İSLAM İDEOLOCYASININ DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

Şimali ve gol bir Avrupa, İslamiyetin zuhuru sırasında koyu bir kararlılık içinde yüzdüğünden oradaki aile hayatını bilemiyoruz. O karanlık içinde kadının durumunun ne olduğunu sezmeye imkan yoktur. O günün efendisi sayılan biz hasta ise kadının durumu şöyleydi; Kadın erkeğin malı 7,10 da istediği gibi tasarruf hakkı vardı. Hayatı ve ölümü eşini elindeydi. Köle muamelesine tabi tutulurdu. Kadın evvela babasının, evlendikten sonra kocasının, kocası öldükten sonra oğlunun esiri idi Kadın bir şehvet metan Olarak addolunurdu. En medeni olan Atinalılar arasında bile kadın, çarşılarda satılır, başkalarına ihale olunur, zevke tabi bir aletti. Kadın sırf evin düzeni, çocuklara bakmak için lazım olan, fakat buna rağmen fena addolunan Bir şeydi. Eski yunan da ailede baba hakimdi, çocukları satabilirdi. Eski Fransa’da da hal böyleydi. Eski Roma aile teşkilatında baba reis idi. Reis çocuklarını istediği gibi tasarruf eder, aileden satar ve aile disipline aykırı harekette bulunan aile efradını öldürebilirdi.

Hazreti İsa kadınlar hakkında çok hayır halktı. Fakat hıristiyan Avrupa-putperest Avrupa gibi kadını hakir görmekten kendisini bir türlü kurtaramadı. Kadın ile erkek arasındaki münasebete başka gözle bakarak eski görüşlerden ayrılanmadı. Kadın köle mevkinden kurtulamadı. Muhtelif devirlerde zaman zaman ortaya atılan felsefe meseleleri arasında bile karışan şu meseleler, kadın hakkındaki o kötü Tellakkinin devamında başka birşeymidir? Ona mesuliyet var mı, yok mu? Yoksa hayvanlar gibi mesul değil mi? Bu gibi acayip şeyleri ortaya çıkaranlar bulundu. Kadının ruhu olup olmadığını tartışılırdı. Hristiyanlık, şevkat ve merhamet duygularını çok fazla önem verirdi, putperestliği yıkmak için gelmişti, fakat bunlar tersine dönüyordu. Halk ölülerin ruhlarına tapıyordu. Azizlerin muhalefatı takdis yapılıyordu. Kilise kendi fikrine muhalif olanları amansız eziyordu.

Bütün cihan medeniyetlerinin gözü önünde Hıristiyanlığın tarihinde Namık ( Aziz) olarak kaydoldu lan birinin eliyle ve teşviki ile asil bir kadın gayri kabili tavsif bir şekilde katledilmiş ve bu aziz son asırda kendisini müdafaa edecek ve hattı hareketini maruz gösterecek bir adam da bulmuştu. Trapez de beli sahifeleri Hıristiyanlığın feci cinayetlerinden biri olarak yaşayacak olan bu cinayet Tasvir etmektedir. Dershanesi İskenderiye’nin bütün servet ve ihtişamıyla dopdolu olan güzel, hakim ve fazilet kadar bir kadın dershaneden çıktığı sırada hıristiyan müte asıpları tarafından Taarruza uğramıştı. Kendilerini din müdafi ileri addeden bu haydutlar, bir çare kadını arabasından çekmişler, üstünü başını tarumar ederek tamamıyla üryan bir Halde sokaklarda sürüklemişlerdir. Korkudan kendini kaybeden bir çare kadın en yakın kiliseye götürülmüş ve orada azizin eliyle katledilmişti. Buna müteakip Üryan ceset parça parça edilmişti. Kadının etleri kemiklerinden ayrılarak ateşe atılmış ve bu suretle bu şeytani cinayeti nihayet verilmişti. Hristiyanlık, bu cinayetin faili olan bu Haydudu aziz mertebesine yükseltmiş. Fakat kurban edilen Hipath yanın intikamını Amr İbnu’l AS’ın muzaffer kılıcı almıştı.

İçtima i hayatın bozulduğu , ahlak bağlarını çözüldü, fazilet nizamlarının, cemiyet kaidelerinin ihlal ettiği böyle bir zamanda Hazreti Muhammed yeni bir din ve nizam getirmiştir. Bu dinde, kadının mevki çok muhteremdir. Kadında merhamet, hürmet esastır. Kadın erkek değişik haklara sahiptir. Kadın ve erkek gibi itikadi, ameli ve ahlaki hükümlerle mükellef, iyilikle amel, Kötülükten nehy İle memurdur. Erkeklere okumak farz olduğu gibi kadınlara da farzdır. Kadın muamelat ve ukubat da tıpkı erkek gibidir. Mali, nefsi ve zimmeti üzerinde istediği gibi tasarruf hakkına maliktir. Kimsenin iznine ve hâkimin müdahalesine ihtiyacı yoktur. Evlenme, alım, satım, kiraya verip alma, bağışlama, emanet etme, kefil olma, havale yapma ödünç para verip alma, şirket kurma, vekâlet, Sulh ve ibra, dava ve İkrar gibi bütün hususlarda İslam hukukuna göre erkek gibidir. Kadın da erkek gibi gayrimeşru fiil ve hareketlerin de Malen, vicdanen mesuldür, mirasta erkekten noksan olması, ihtiyaca, kar ı ve Çocukları infak külfeti koca üzerine almasına, şehadette iki kadının bir erkek makamında tutulması, Şahadeti tahammüldeki zaafına diyeti erkeğin diyetinin yarısı olması soy kudretindeki noksana bingeldir.

İSLAM İDEOLOCYASININ DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

Bununla beraber bazı hallerde bir kadının şahadeti bile kabul olunup onunla hüküm verilir. Bundan da anlaşılıyor ki birkaç mesajı da kadın ile erkek arasında görülen fark, insan hakları bakımından değil kadınların hususiyetleri bakımındandır. Hatta İslam şeriatında, kadınlar siyasi haklara dahi maliktirler. Hazreti peygamber efendimiz onların da fiyatlarını kabul ediyordu, kadınlarda rey veriyordu. İmamı azamın İçtihatına göre Kadınlar hakim de olabilirler. Doktor, hasta bakıcı olan nice kadınlar vardır. Talim ve tedris işlerine kadınlar da iştirak etmişlerdir.

Bütün bunlar meydanda iken nasıl oluyor da, “İslamiyetten önceki devirde Arap kadını, bilhassa iktisaden müstakil olduğu takdirde, sonraki zamanlardan çok daha fazla bir hürriyete sahip bulunuyordu” diyebilir ve hakikatleri bu kadar ters göstermeye kalkışır. Sırası gelince bu mesele üzerinde uzun boylu duracağız. Burada bu kadarcık İşaretle iktifa ediyoruz. İşte Hazreti Peygamber’in İslam dinini tebliğ için ALLAH Tarafından gönderilmesinde önce dünya ahvali bu merkezdeydi. İslamiyet muzdarip beşeri yetin kurtarıcısı olmuş ve beşeriyete muhtaç olduğu şeyi getirmiştir. Hülasa, İslamiyetten evvel dünyanın hiçbir yerinde huzur yoktu. Romalıların bozuk ahlakı, sefalet her tarafı kaplamıştı. Bizans çöküş halinde bulanıyordu. Bütün dünya vahşet ve zülüm içinde idi. Hayır ve faziletin namına anan yoktu. Herkes şer kuvveti ile iş görüyordu. Hak kuvvete mahkumdu, Kalplerden merhamet silinmişti, şevkat ve merhamet getiren Hristiyanlık bile, eskiden mensuplarının gördüğü acıların intikamını almak sevdasında idi. Yahudiler neler yapmıyorlardı baş dakilerin en büyük gayeleri harp idi dünyayı ateşe verip kan ve alev içinde insanlar boğulurken, gezi met toplamak istiyorlardı. Şehirler yıkılıyor, ülkeler Arap oluyor, hastalık ve sefalet dünyayı kırıp geçiriyordu fitne ve fesat kasırgaları her tarafı kasıp kavuruyordu. Dünyadan el çekmiş keşişlerin manastırlarında ve eski felsefe kırıntılarını taşıyan bazı âlimlerin mesailerinde ancak ümit veren bir selamet ışığı görülüyordu, fakat onlar da azdı, boğulmaya mahkumdu. Emniyet ve huzur, adalet ve asayiş-Beşir’in en muhtaç olduğu bu şeyler-yeryüzünden kalkmış, barbarlık yeryüzünü kaplamıştı.

Hasılı cihan pek karanlık ve karışık bir haldeydi. Islahı bir peygamberin zuhuruna muhtaçtı. Bütün ümitler, Yahudi ve hıristiyan dinlerinin müjdelediği ahir zaman peygamberilerine yönelikti. Bütün dünya zulmet içinde bu kurtarıcının zuhurunu dört gözle bekliyordu. Mukaddes Beyt’in bulunduğu Mekke’de doğan Muhammet abdullah, işte beklenen bu kurtarıcı idi.

M.YASİR ÖZEN

www.musabyasirozen.com

error: İçerik korunuyor !!!