Tarkan Balcı

NAMAZSIZLIKTAN KURTULUŞ ÇARELERİ / Tarkan Balcı

NAMAZSIZLIKTAN KURTULUŞ ÇARELERİ 

Müslümanlar, bilhassa bu asırda, namaz dinin direği olduğunu ve ahirette kurtuluşunda namazsız olmayacağını bildikleri namaz hakkında tembellik yapıyorlar. Hatta çokları da tamamen ihmal ediyorlar. Kendilerine neden bu ihmali yaptıkları sorulduğunda da çok defa, dünyaya ait işlerinin çokluğunu ileri sürüyorlar. Üstat Bediüzzaman Hazretleri, bir gün mühim bir zatın, “Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur bitmediğinden usanç veriyor.“ dediğini ve aslında bu sözü adeta bütün nefisler namına söylemiş gibi olduğunu bildirmektedir. Bunun üzerine tembellik döşediğinde, gafletle ve cahilane söylenen bu söze karşılık olarak namazsızlığın temelinde yatan sebepleri ve çarelerini, nefisleri susturacak, akıllar ve kalpleri tam tatmin edecek bir tarzda beş ikaz içinde izah eden namaz risalesi’ni yazmıştır. Biz de şimdi o beş ikazda geçen hakikatlerin özetini sakınmaya çalışacağız. (Bkz.21.Söz, Namaz Risalesi)

Birincisi: insanları utandıran en mühim sebep, keyif içinde ebedi dünyada kalacaklarını zannetmeleridir. Halbuki ecel gizli olduğundan yarına çıkarılacağına dair hiçbir kat-i senet yoktur. Hayatının faniliğini ve değersizliğini anlayabilmek elbette ölümü çokça düşünmekle olabilir. Bu cihete işaretle Resulü Ekrem ( Asm), “lezzetleri tahrib Edip karşılaştıran ölümü çok zikrediniz. “ (Tirmiz’i, 2307, hem bkz. Lemalar Osmanlıca nüsha S.170) buyurmuştur. Eğer insan ömrünün kısalığını, hem boşa gittiğini düşünse usanmak şöyle dursun ciddi bir gayret sebep olur.

İkincisi: namazdaki gevşekliğin en önemli sebeplerinden biri de, insanın namazın ruhun manevi gıdası olduğunu ve ona olan ihtiyacını bilmesidir. Her gün üç öğün yemek yemekten usanmayan insan, eğer kalp ve ruhunun namaz ile Rabbine yönelmekten alacağı manevi büyük gıdaları bilse, elbette manevi bir açlık içinde perişan olan ruhunu doyurmak için her gün üç defa yemeğe koşmaktan çok daha büyük bir iştahla namaza koşacaktır. Nitekim bunu anlayan büyük zatların menkıbelerinde namaza karşı nasıl bir iştiyak gösterdiklerini ibret ve hayretle okuyoruz. Hatta Peygamber Efendimiz (asm)’ın dünyadan kendisine sevdiren üç şeyden biri olarak “gözümün nüru” dediği namazı zikretmesi (Nesei, 7=61) bu noktaya en güzel bir numune olmaktadır. Her gecede bin rekat namaz kılan İmam Zeynel Abidin‘ler ve kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazını kılan Taus-ı Yemaniler gibi binler mübarek zatlar namazın nasıl manevi büyük bir gıda olduğunu lisan-ı halleri ile ispat etmişler.

Tarkan Balcı

Dördüncüsü: Namaz ve ibadetteki gevşekliğin bir sebebi de onun karşılığındaki mükafat ve ücretin gereği gibi düşünülmemesidir. Halbuki vaadinden dönmesi asla mümkün olmayan yüce Allah, cennet gibi bir ücreti ve ebedi saadet gibi bir hediyeyi vaat ediyor. İnsan, dünya saadetini temin edebilmek için maddi işlerde, çok defa küçük bir ücret vaadiyle günlerce hatta aylarca ve her gün en az sekiz saat usanmadan çalışır. Bazen vaat edilen ücreti alamadığı da olur. Halbuki karşılığında ebedi cennet ve tükenmez hazineler vaat edilen. Beş vakit namaz, günün ancak bir saatini almaktadır. Cüzi ve fani bir maaş için her gün sekiz on saatini ayıran insan, ebedi bir saadet ve nihayetsiz senetleri günün yalnız bir saatini namaza sarf etmekle kazanabileceğini düşünse elbette namaza ciddi bir şevk ve iştiyak duyacaktır. Hem dünyada hapis korkusuyla en ağır işlerde çalışmayı göze alan insan, namazı terk etmesi sebebiyle o dehşetli cehennem azabına düşebileceğini de idrak etse, muhakkak gayet hafif ve latif bir hizmet olan namaz için gayrete gelecektir.

Beşincisi: Namaz kılmayanların en çok ileri sürdükleri sebeplerden biri de geçim derdi ve dünya işlerinin çokluğudur. Bunu söyleyen insanlar herhalde iki şeyi fark edemiyorlar. Birincisi ne için yaşatılmış olduklarını, ikincisi ecelin her an kapılarını çalabileceğinin farkında değiller. İşin aslına bakılırsa, gün içinde, iki ya da üç vakit namaz karşımıza çıkar. Bunlar ise asla işimize engel olmayacağının en büyük delili, işlerine rağmen beş vakit namazını kılan milyonlarca Müslüman‘dır. Hem hiçbir insan dinlenmeye ihtiyaç duymadan devamlı çalışmaz. Eğer istirahat vakitlerini namazını kılarak değerlendirirse, bedenen en sağlıklı bir istirahati yapmış olacağı gibi, asıl maksat olan ahiretini kazanmak için de çok mühim bir yatırım yapmış olur. Hem şiddetli bir hırs ve merakla günün tamamını dünyası için ayıran bir insan dünyanın faniliğini ve olsa olsa yetmiş seksen sene gibi gayet kısa bir ömür yaşayabileceğini fark etse, elbette günün hiç olmazsa bir saatini beş vakit namaza sarf ederek ahiretin ebedi saadetini kazanmaya ciddi bir gayret ve iştiyak duyacaktır.

Netice olarak beş vakit namaza şevkle devam edebilmen yolu; dünyada ebedi kalınmayacağı, namazın ruhun gıdası olduğunu, sabır kuvvetinin yalnız bugüne sarf edilmesi gerektiğini, namazın cennet gibi çok büyük baki bir ücreti olduğunu ve insanın dünyada en mühim, birinci vazifesinin ibadet olduğunu iyice anlamaktan geçiyor. İbrahim (a.s) gibi biz de Rabbimize niyaz ediyoruz ki, bizi ve neslimizden gelecekleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. AMİN! (İbrahim süresi, 40 ayet).

 

 

Tarkan Balcı                

www.musabyasirozen.com.tr

 

 

Üstad

BÜYÜK DOĞU İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ / MUSAB YASİR ÖZEN

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü

Musab Yasir Özen

 

Gerçek İslam, yeni vecd, gerçek İslam yeni yurt.

 Gerçek İslam ne Yobaz, ne put adam ne bozkurt.

Büyük Doğu İdeolocyasıİslam’ın emir subayı olan ve İslam‘dan zerre feda etmektense tüm varlığını ateşe atmayı tercih eden gerçek aşkın, vecdin, imanın, ihlasın, Nizam’ın ne olduğunu gösteren bir ruhtur. “ Büyük Doğu Davası” adına aile, eş, dost, akraba ve kardeşini dahi hiçe Sayan ve Resulullah ( S.A.V)’in tüm emir ve yasaklarından zerre şaşmayan, sahabe mayasıyla mayalanmış Büyük Doğu Davası’nın edep derecesi o noktadadır ki; kendisine örnek olarak yalnız Sahabe-İ Kiramı alır. Çünkü peygamberleri örnek almayı, doğrudan güneşe bakmak gibi Çetin ve ağır bir sorumluluk olarak görür, onun yerine onun mukaddes sahabelerini göklerdeki yıldızlar bilip onları takip eder. Onları eleştirmek bir yana onlara karşı en ufak bir zannı bile hıyacet sayacak şekilde bir ahlak manzumesidir. “ Büyük Doğu” anlayışı. Âlemlerin tek yaratıcısı şek siz, şüphesiz bir olan Allah (c.c) ve onun kelamını bu ahlak penceresinden süzüp, ona gelecek her türlü saldırıyı, her harf için binlerce binlerce canını feda etmek suretiyle def etme gayretine girer. Büyük Doğu’da Allah buyruğu ve Resul ölçüsü ile sahabe içtihat’ından süzülen ak ve temiz süt içilir ve bu süt ki davanın özüdür.

Büyük Doğu İdeolocyası, bu ölçüler ışığında tüm Müslüman’ları bir Sayan ve müslüman’ların hiçbirini tek bir adım dahi öne çıkartmadan ve onların gerçek kıymetlerinin takvalar olduğunun idrakinde olarak hiçbir tarikat cemaat, cemiyet ve zümreye ayrıcalık tanımaz. Ve dahi bu cemiyette yer alan herkese sadece Müslüman oluşundan ötürü bir kıymet yükleyen “Büyük Doğu Davası” yalnız ve yalnız hakiki ve ihlaslı Müslümanlarla bir yolda yürümeyi kendine şeref bilir.

Büyük Doğu İdeolocyası’sına göre, tek gerçek idare şekli Allah ve Resulü‘nün emrettiği Şeriattır. Her Müslümanın savunması ve yaşaması gereken Şeriat ne kadar günümüzde toplumumuza uzak olursa olsun ondan uzak durmak Allah ve Resulü‘nden uzak durmaktır. Necip Fazıl KısakürekAllah ve Şeriat” adlı şiirinde konuyu en güzel şekilde özetler.

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü Musab Yasir Özen

Ne iştir yarı iman, yarı inkar giderler,

   Güneşe var derler de, ışığına yok derler.

Bize öğretildiği gibi İslam güneşinin ışığı şeriati kabul etmeyen, sözde kabul etse de hayatına tatbik etmeyen kişilerin adı Marka müslümandır. Ve Büyük Doğu ile uzaktan yakından alakası yoktur. Üstat Necip Fazıl KısakürekBüyük Doğu” ve mensuplarının ölçüsünü şu şiirde çok güzel anlatmaktadır.

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,

sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim

 

Bu ölçüyü hayatlarına uygulamayan, İslam’ı ve Şeriatini kendi nefislerine kurban eden bu güruhun, Büyük Doğu’nun ihlaslı Müslümanlarının yanında olmayacakları aşikardır. Zira bu zorlu yolda sadece Sebatlı, ihlaslı Müslümanlar yer alır.

Büyük Doğu İdeolocyası’nda ırkçılık, kavmiyetçilik , putlaşmış şahıslara tapınma ve ham safta kaba yobazlara sığ islam görüşüne yer yoktur. Bu çatı altında İslam’ın her neferi bir elmas olup diğerlerinden ayrılan tek özelliği daha önce de belirttiğimiz gibi kavmi değil takvasıdır. Hiçbir zaman, hiçbir şart altında görüşünden zerre feda etmeksizin yaşayan Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu’nun, Türk ırkını yüceltmesi ve onun İslam öncesi hallerini göklere çıkartarak Türk’lerin İslam’la yükselmesini değil de İslam’ın Türklerle yükselmesi gibi İslam’ı Türkçülüğe lokomotif yapmak gibi gafil fikriyatlar Büyük Doğu’nun kapısından dahi geçemez.

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü Musab Yasir Özen

Türkü madde planında kurtardığını iddia eden ve daha sonra Türk’e zorla batının eskilerini giydiren güruh ve ondan önceki Tanzimat soytarıları ve Kanuni’ye kadar uzanan kanların donduğu, aşkın sandıklarla unutulduğu dönemde olan ve İslam’ın iç yüzünden bir haber yaşayıp üzerine bir de en sonunda İslam’ı çöpe atmayı modernleşme, medenileşme olarak gören küfür saftalarının en büyük düşmanı Büyük Doğu’dur.

“Biz nefsimizde hohlaya hohlaya buz dağını erittik, şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor” der üstat Necip Fazıl Kısakürek. Bir başka konuşmasında ise, “Biz bu davanın bayraktarıyız, ötekileri ise laf azanı” derken aslında ortalığı saran sahte şeyh tiplerinden ve onları takip eden çeyrek müminlerden bahseder. Tüm kavga Büyük Doğu’nun sırtındayken onun karşısına geçip, “ben bu kavganın içindeyim” demesine rağmen tek yaptığı nefsine pay çıkartmak olan ve saf Müslüman ahaliyi de bezdiren bu tip ve zümreler hiçbir zaman gerçek Müslümanlarla ve ALLAH dostlarıyla bir araya gelmezler. Onlardan kaçarlar.

Necip Fazıl Kısakürek’e göre gerçek Müslüman ve ALLAH dostu, ne cennet tasası ne cehennem kaygısı… Yalnız Allah rızasındadır. Onların tek umutları tek menzilleri orasıdır. Necip Fazıl Kısakürek bu hakiki müslümanların İhlasını şöyle anlatır. “Cehennem olmasa da şerden yılacak insan… ve cennet de olmasa namaz kılacak insan “”sonunun ne olacağını bakmadan mükafatın yahut cezanın varlığına yokluğuna bakmadan kulluk şuurundadır. Hakiki Müslüman Büyük Doğu da bu Müslümanlarca vücut bulmuş bir cemiyettir.

“Büyük Doğu” İslam’ın kapısında küfre havlayan bir köpektir, bir köledir ve asla azad kabul etmez.

 

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

error: İçerik korunuyor !!!