Büyük Doğu ve Dil Şuuru
Paylaş :
Facebook
X
LinkedIn
Pinterest
Reddit
Tumblr
Mix
XING
WhatsApp
Konu Başlıkları

Yedi asırlık tarih dilimizle birlikte çağımızın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam… Büyük Doğu Mimarıdır!!!

İnsanların anlaşabilmesi, “bildirilebilme” ile mümkün… Bu ise, hakikat hükmünün insanlardaki müşterekliğiyle, yani “ben” ile “başkası” arasındaki ortaklık imkanı demektir… Böyle bir hakikat temeli olmasa, lisan olmaz… Dil ve işaretler, insanlar arasında ortak bir “mana” dünyası meydana getiren sembollerdir. 

Ve şu dava:

  • “Dil, yerinde hal ifadesi, yerinde sembol, yerinde mevzu, yerinde tefekkür, yerinde düşünce sistemi, yerinde araç, yerinde mahiyet, yerinde hareket vs. manalarda kullanıldığı gibi “diyalektik” manasında da kullanılır…”

İşte bütün bunlar çerçevesinde kapsayıcı dil Büyük Doğu!..

1975’ten başlayarak toplumun genel fikir çerçevesinde “BÜYÜK DOĞU” yu oturtmak mücadelemizin sebebi anlaşılıyor; islam inkılabı burada…

Bunu böylece vasıflandırış nisbetide, Büyük Doğu’nun muradı ve “niçin” buudu halinde İBDA’da… BÜYÜK DOĞU – İBDA, bir ayniyetin iki kanadı halinde şudur;

Eşya v hadiseler karşısında, ruhun tavrına “nasıl” denir… “Nasıl” davası. Eşya ve hadiseler karşısında ruhun “nasıl” tavrına karşı, akıl “niçin”lerle yaklaşır ve FİKİR meydana gelir. Silsile halinde: Fikrin içine işlemiş işletici sıfat ahlaktır, ki kendisinden doğduğu fikri ileriye doğru zuhur ettirir… Büyük Doğu – İBDA çekirdeği hususiyetinin açılışındaki umumiyet ifadesinin teorik dil alanı manasıyla, bu umumiyet içinde hususiyeti billurlaşan şahsiyet ve mevzuların fikir – fiil- sanat edalarının temin ettiği “has ve hususi” teorik dil alanında görülen sembollerin raksını, bu çerçevede “ teorik dil alanı “ bahsinin genel ve özel manasının ortak sembollerinden ortak sembollere varış zeminini işaretleyişini anlıyor musunuz?

Dil olmadan “fert – şahsiyet”, “zamanilik – tarih” sürü yerine “toplum” gibi insanı hayvandan ayırıcı hiçbir oluştan bahsedilemez…

Peygamberler olmasa medeniyet olmazdı; insanlık olmazdı… “İlk dil, ilk emirle vardı; ilk insan, ilk peygamberdi” tezimiz, işi başından itibaren, her oluşu kendine bağlayıcı bir şekilde gösterir. Bu ikazdan sonra, Amerikalı bir dil profesörü olan John Searle’ün karşısında bir konuşturucu olarak göreceğimiz kişinin, mevzunun ehemmiyetini çerçeveleyen ifadelerini verelim ki, deva koklayan fikir çehremizin isabeti de bu vesile ile görülmüş olsun:

  • Bertrand Russell bir keresinde, 1920 lere kadar, ki o sırada kırk yaşlarındaydı ve kendisini gerçekten ön plana çıkaran felsefi çalışmaların hemen hepsini ortaya koymuştu, dile şeffaf bir vakıa olarak baktığını, özel olarak dikkat etmeden kullanılabilecek bir aracı olarak gördüğünü söylemişti. Aynı tavrın, yalnız diğer filozoflar için değil, romancı, şair, oyun yazarı gibi şahıslar içinde geçerli olduğunu sanıyorum. Şimdi bir veri olarak aldığımız dilin kullanışı mevzuundaki şuurluk, aslıda bu yüzyılda gelişti ve çağımızın belirgin fikri özelliklerinden biri oldu. Bu gelişme, sadece kelimelerle sathi bir ilgilenme manasına gelmiyor, temel mevzulardaki inançlarıda kapsıyor. Mesela dilin sağladığı mücerret düşünce gücünün, doğrudan içinde bulunmadığımız gerçekliğin bütün yönlerini kavramlaştırmaya ve onunla başa çıkmada, çevremizle ilişki kurmamızda en önemli sebep olduğuna inanılmaya başlandı. Pek çok kişi, bizi hayvanlardan ayıran en önemli özelliğin bu olduğuna inanır. Bundan dolayı, birçoğuna göre dilin öğrenilmesi ile biz kendimiz oluruz. Bu inançların biri bile doğru ise, insanlık açısından da, fert açısından da, dil son zamanlara kadar düşünemeyeceğimiz nisbette temel bir unsur oluyor demektir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerik korunuyor !!!