All posts by Editör

Üstad

BÜYÜK DOĞU İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ / MUSAB YASİR ÖZEN

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü

Musab Yasir Özen

 

Gerçek İslam, yeni vecd, gerçek İslam yeni yurt.

 Gerçek İslam ne Yobaz, ne put adam ne bozkurt.

Büyük Doğu İdeolocyasıİslam’ın emir subayı olan ve İslam‘dan zerre feda etmektense tüm varlığını ateşe atmayı tercih eden gerçek aşkın, vecdin, imanın, ihlasın, Nizam’ın ne olduğunu gösteren bir ruhtur. “ Büyük Doğu Davası” adına aile, eş, dost, akraba ve kardeşini dahi hiçe Sayan ve Resulullah ( S.A.V)’in tüm emir ve yasaklarından zerre şaşmayan, sahabe mayasıyla mayalanmış Büyük Doğu Davası’nın edep derecesi o noktadadır ki; kendisine örnek olarak yalnız Sahabe-İ Kiramı alır. Çünkü peygamberleri örnek almayı, doğrudan güneşe bakmak gibi Çetin ve ağır bir sorumluluk olarak görür, onun yerine onun mukaddes sahabelerini göklerdeki yıldızlar bilip onları takip eder. Onları eleştirmek bir yana onlara karşı en ufak bir zannı bile hıyacet sayacak şekilde bir ahlak manzumesidir. “ Büyük Doğu” anlayışı. Âlemlerin tek yaratıcısı şek siz, şüphesiz bir olan Allah (c.c) ve onun kelamını bu ahlak penceresinden süzüp, ona gelecek her türlü saldırıyı, her harf için binlerce binlerce canını feda etmek suretiyle def etme gayretine girer. Büyük Doğu’da Allah buyruğu ve Resul ölçüsü ile sahabe içtihat’ından süzülen ak ve temiz süt içilir ve bu süt ki davanın özüdür.

Büyük Doğu İdeolocyası, bu ölçüler ışığında tüm Müslüman’ları bir Sayan ve müslüman’ların hiçbirini tek bir adım dahi öne çıkartmadan ve onların gerçek kıymetlerinin takvalar olduğunun idrakinde olarak hiçbir tarikat cemaat, cemiyet ve zümreye ayrıcalık tanımaz. Ve dahi bu cemiyette yer alan herkese sadece Müslüman oluşundan ötürü bir kıymet yükleyen “Büyük Doğu Davası” yalnız ve yalnız hakiki ve ihlaslı Müslümanlarla bir yolda yürümeyi kendine şeref bilir.

Büyük Doğu İdeolocyası’sına göre, tek gerçek idare şekli Allah ve Resulü‘nün emrettiği Şeriattır. Her Müslümanın savunması ve yaşaması gereken Şeriat ne kadar günümüzde toplumumuza uzak olursa olsun ondan uzak durmak Allah ve Resulü‘nden uzak durmaktır. Necip Fazıl KısakürekAllah ve Şeriat” adlı şiirinde konuyu en güzel şekilde özetler.

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü Musab Yasir Özen

Ne iştir yarı iman, yarı inkar giderler,

   Güneşe var derler de, ışığına yok derler.

Bize öğretildiği gibi İslam güneşinin ışığı şeriati kabul etmeyen, sözde kabul etse de hayatına tatbik etmeyen kişilerin adı Marka müslümandır. Ve Büyük Doğu ile uzaktan yakından alakası yoktur. Üstat Necip Fazıl KısakürekBüyük Doğu” ve mensuplarının ölçüsünü şu şiirde çok güzel anlatmaktadır.

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,

sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim

 

Bu ölçüyü hayatlarına uygulamayan, İslam’ı ve Şeriatini kendi nefislerine kurban eden bu güruhun, Büyük Doğu’nun ihlaslı Müslümanlarının yanında olmayacakları aşikardır. Zira bu zorlu yolda sadece Sebatlı, ihlaslı Müslümanlar yer alır.

Büyük Doğu İdeolocyası’nda ırkçılık, kavmiyetçilik , putlaşmış şahıslara tapınma ve ham safta kaba yobazlara sığ islam görüşüne yer yoktur. Bu çatı altında İslam’ın her neferi bir elmas olup diğerlerinden ayrılan tek özelliği daha önce de belirttiğimiz gibi kavmi değil takvasıdır. Hiçbir zaman, hiçbir şart altında görüşünden zerre feda etmeksizin yaşayan Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu’nun, Türk ırkını yüceltmesi ve onun İslam öncesi hallerini göklere çıkartarak Türk’lerin İslam’la yükselmesini değil de İslam’ın Türklerle yükselmesi gibi İslam’ı Türkçülüğe lokomotif yapmak gibi gafil fikriyatlar Büyük Doğu’nun kapısından dahi geçemez.

Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü Musab Yasir Özen

Türkü madde planında kurtardığını iddia eden ve daha sonra Türk’e zorla batının eskilerini giydiren güruh ve ondan önceki Tanzimat soytarıları ve Kanuni’ye kadar uzanan kanların donduğu, aşkın sandıklarla unutulduğu dönemde olan ve İslam’ın iç yüzünden bir haber yaşayıp üzerine bir de en sonunda İslam’ı çöpe atmayı modernleşme, medenileşme olarak gören küfür saftalarının en büyük düşmanı Büyük Doğu’dur.

“Biz nefsimizde hohlaya hohlaya buz dağını erittik, şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor” der üstat Necip Fazıl Kısakürek. Bir başka konuşmasında ise, “Biz bu davanın bayraktarıyız, ötekileri ise laf azanı” derken aslında ortalığı saran sahte şeyh tiplerinden ve onları takip eden çeyrek müminlerden bahseder. Tüm kavga Büyük Doğu’nun sırtındayken onun karşısına geçip, “ben bu kavganın içindeyim” demesine rağmen tek yaptığı nefsine pay çıkartmak olan ve saf Müslüman ahaliyi de bezdiren bu tip ve zümreler hiçbir zaman gerçek Müslümanlarla ve ALLAH dostlarıyla bir araya gelmezler. Onlardan kaçarlar.

Necip Fazıl Kısakürek’e göre gerçek Müslüman ve ALLAH dostu, ne cennet tasası ne cehennem kaygısı… Yalnız Allah rızasındadır. Onların tek umutları tek menzilleri orasıdır. Necip Fazıl Kısakürek bu hakiki müslümanların İhlasını şöyle anlatır. “Cehennem olmasa da şerden yılacak insan… ve cennet de olmasa namaz kılacak insan “”sonunun ne olacağını bakmadan mükafatın yahut cezanın varlığına yokluğuna bakmadan kulluk şuurundadır. Hakiki Müslüman Büyük Doğu da bu Müslümanlarca vücut bulmuş bir cemiyettir.

“Büyük Doğu” İslam’ın kapısında küfre havlayan bir köpektir, bir köledir ve asla azad kabul etmez.

 

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK / Mustafa Özen

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Mustafa Özen

Fikir adamı, Şairler Sultanı, Üstadım;

Biz gençlerin varlık şuuru kazanmasında, kültürel ve ideolojik hayat maceramızın oluşumunda önderlik eden muallim. Ben bir genç arıyorum gençlikle Köprübaşı! Mısralarında bahsettiğin; size bir o kadar hasret, fikir ve düşüncelerinizi benimsemiş, yokluğunuzdan şikayetçi, kitaplarınızla sizi arayıp bulmaya çalışan, bu mısraların hakkını vermek isteyen yok mu. Konferans vereceği yerde tek sandalye dahi boş ise konuşmasını yapmayacak kadar fikre, düşünceye saygı gösteren, önem veren biz gençlerin ellerinden tutacak Necip Fazıl, diyen bir gençlik doğuyor. 

Bu arayıştan sonra bizler diyoruz bizler olmalıyız yeni gençlerin Necip Fazıl’ı çünkü bizler hasretiz meclislerimizde. “ Hakimiyet Allah’ındır“ yazısına bizler hasret kaldık ama bizden sonrakileri hasret bırakmamak için yılmadan çaba göstereceğiz. Senin yolundan, izinden giderek bu hasrete son vermeliyiz. Çünkü artık bizler gecenin zifiri karanlıkta ak sütün içindeki akıl’ı fark etmeye başladık. Gençliği Hitabede bahsettiğiniz gibi annesi, babası, nenesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş Müslümanlarsınız. Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!“ diyecek ve gerçek Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü her haliyle gösterecek gençlik“ bizler göstermeye başladık. Şairler sultanı Müslümanlığın nasılını ve ne idüğü’nü. Bunu da yine sizin bir gençlere verdiği “Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. Yürüyeceğim de bas yürü” öğüdünde başarabiliyor, cesaret alıyoruz.

Mustafa Özen

Üstadım siz’ki Müslümanların çil yavrusu gibi dağıldığı sükunete büründüğü zamanda Müslümanların sesi olan “Zaten bu Müslümanlardan bir şey olmaz” yaftasını söküp attınız. Rabbim sizden razı olsun. Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri sadece beyni zonklayan biri! Mısralarızı affınıza sığınarak kabul etmiyoruz. Fikir dünyamızın önderi. Siz şairler sultanı biz gençlere Önder olan, ufkumuzu açan, fikirlerinizle düşünce hayatımızı etkileyen, şiirlerinizle edebiyatımızı süsleyen sanatkârsınız. Hani diyorsunuz ya “bir duam bir de eski seccade hepsi hepsi bu kadar işte benim sermayem!” Bir de senin yolundan gelmeye çalışan gençlerin var kabul edersen eğer. Kim var denildiğinde sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım” diyen gençlerin. Halka değil Hakka inanan gençler. Babamın hayaline şahit olmak da bana nasipmiş demek ki. “ siz o gençliğin habercilerisiniz” diyen Mehmet Ağabeyimizin , oğlunuzun bahsettiği gençler. Evet, bizler bugüne kadar hep engellenmeye çalışılan taraftık, önlerimize setler çekildi. Kimi taşıdığımız değerlerden korktu, kimi önyargılarının esiri oldu. Ama bizler susup bir kenara çekilmedik ve şimdi değerlerimizi yaşıyor olabilmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Bir kesim tarafından cehalete gömülmeye çalışılırken, onları kendi cehaletleriyle baş başa bıraktık.

Şimdilerde biz gençlerin dilinde senin duan var üstadım. “Allah’ım bizleri hem af hem de adam et“ ne güzel bir duayı miras bırakmışsın bizlere Allah senden sonsuz kez razı olsun Şairler sultanı. Bizlere dua et, geçmişimizin karanlıklarının bütün izleri gitsin, Allah vatanımıza o günleri bir daha yaşatmakla birlikte makamlarımızın duvarlarında asılı durmak zorundaki put yerine “Hakimiyet Allah’ındır” yazısını görmeyi nasip etsin

Selam ve dua ile …

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Mustafa Özen

GAFLET UYKUSU / Mustafa Özen

GAFLET UYKUSU

Mustafa Özen

Sinirli tavırlarla hızlı hızlı geziniyor bir aşağı bir yukarı giderken döşeme tahtalarının yaptığı gıcırtılar arasında kaybolan sesiyle kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Sinirliydi, yorulmuştu. Zaten yorgun değil miydi bu böyle olduktan sonra yorulmuş olan dimağına bir de yorgun bir vücut ilave ediliyordu, arada sırada darmadağınık saçlarını eliyle arkaya doğru yatırırken yuvalarında fıldır fıldır dönen gözleriyle etrafı arıyor ve belki de hırsını yenmek için kırmak üzere bir şeyler istiyordu, Bir müddet böylece oturdu, fakat otururken yorgunlugunu duymamıştı. Oturduktan sonradır ki tamamiyle yorgunlugunun altında kalan bir esir ve bir eziyet çeken oldu. Şimdi yorgunluk onun üstüne ağırlığını katbekat yüklemişti. Heyhat ki bu düşüncelerle bir müddet sonra uykusu geldi, gözleri kapanıyor gözkapakları ağır bir yük tesiri ile düşüyordu.

Oturduğu yerde dakikalarca böyle kaldı ve nihayet o da günün sessizligi arasında sükuna kavuştu. Fakat bu sükun çok sürmedi, biraz evvel vücudundaki ağır yük ve kafasındaki ağır izdiham onu burada da rahat bırakmıyordu. Sağına ve soluna dönüyor netice rahat bir sükuna kavuşamıyordu. Bu böylece devam etti artık bir Göksu testini andıran suratından terler damla damla ve alev alev sızmaya başlamıştı.

Ne idi bu. Günlük yorgunluk veya bir şahsa kızmış mıydı? Hayır! Hayır ne kızış ne de yorgunluktu. O sadece yaptığı bir kabahat’in kendisine verdiği vicdan azabı ile yanıp tutuşuyordu.

Geçen bir günlük mazisi ne yazık onu uykuda bile rahat bırakmıyordu. Ona türlü türlü azaplar ve işkenceler çektiriyordu . Dimağının verdiği yorgunlukla karaltılar içinde kendine olmayarak bütün günü yaşıyor, gündüz ki çektiği azaba bir de geceki gaflet ilave ediliyordu. Hafiften bir ses onun kulağına. Daha duracak mısın istifa et devlet sandalyesi senin gibilerin yeri değildir, çünkü siz milletin kanından geçinen yarı asalak birer mahluksunuz. Hatırlamıyor musun? Düşün biraz belki hatırlarsın, geçen gün ihtiyar bir kadın size yana yakıla derdini anlatmıştı.Fakat siz aziz beyim o kadını, zavallı o insanı günlerce peşinizde dolaştırmıştınız.

Ey gafil insan avcısı biraz düşünerek yüzünüz kızardı mı, yoksa iki yüzünüzden birini mi ancak burada kullandın? Şimdi çektiğin vicdan azabı unutma ki seni daima yalnız bırakmayacaktır. Ve acısını iki misli ve daimi olarak çıkaracaktır.

Ey nadan adam galip‘ten gelen bu sesi dinle ve bu gaflet uykusundan uyan. Bugün yapılan muhtar irtibatında hakkını kaybettiğin halde sen o iki yüzlü adama soruyorum. Vazife sandalyesinden ne hakla bahsediyorsun. Yoksa millet kesesinden yediğin paralar seni doyurmadı mı? Yoksa milletin kimi isterse koymak hakkına haiz bulunduğu iş sandalyesinden kalkmak fikrinde değil misin? Hak daima kazananındır. Bunu unutma ki yüzün kızarsın. O ses yavaş yavaş uzaklaştı ve daimi iskemlesinin üzerinde yığılmış olan adamı yalnız bırakarak sonsuzluğa çekildi. Pencereler kapalıydı, sanki onlarda bu adama, bu gafil insan avcısı gelecek ışığı çok görüyorlardı.

Ne yazık ki vicdan azabının bu akşamki ağır yükünden kurtulan adam sabaha karşı günün aydınlanmasıyla belki rahata kavuşmuştu. Fakat akşam o yine gelecekti, o yine onu yalnız bırakmayacaktı. Ondan hakkı olmadığı halde hak iddia ettiği vazifesi dolayısıyla hincini esirgemeyecekti. Hak ve hakikat Geceleri bile vicdanları yoklayan, rüyalara kadar nüfuz eden birer kudret’tir.

O bunu anlayabilecek miydi?..

 

Demokrasiye Doğru, Siyasi, İçtimai Dergi

29.03.1947 Sayı 13 / sh.15

Mustafa Özen 

www.musabyasirozen.com.tr

Abdülaziz Çekirge

NECİP FAZIL KISAKÜREK / Abdülaziz Çekirge

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Abdülaziz Çekirge

Yaşadığımız zamanlar, sonrası ve öncesi… Geçmiş ve gelecek… Şimdi bulunduğumuz anları anlıyoruz. Biliyoruz az çok. Ama öncesini bilemiyoruz. Sadece tahminlerimiz var. Bu yüzden geçmiş ve gelecek arasındaki köprülerden faydalanmamız, onların yaşadıklarından ders almamız ve fikirlerini gelecek için değerlendirmemiz lazım. Hiç kuşkusuz ki en güvenilir ve zamanına göre en dayanıklı köprülerden biri Necip Fazıl Kısakürek tir. Yaşadığı zamandan günümüze ışık tutmuştur, sanki ve bu günlerde ne olacağının tahmin ve tahlilini o zamanlardan yapmıştır. Şiirlerin de ahir zaman fitnelerini ve ahlak yoksunluğu kinayeli anlatımla dile getirmiştir. Hiç kuşkusuz “iğreniyorum“ adlı yazısında yine memleketin o zamanki halinden bahsetmiş ve bize geçmişteki insanların da gerçek yüzünü göstermiştir. Derinlemesine bakacak, inceleyecek olursak eğer, şimdiki zaman insanlarının o zamandan farkının olmadığını görürüz. Her yılda  “görmedim, duymadım, bilmiyorum“ u oynayan insanlar olduğunu fark ederiz. Necip Fazıl bu yazısında diyor ki: “gördüğü şeyi nasıl görebildiğini izahtan acizken gözüyle görmediği için Allah’ı inkar eden maddeciden iğreniyorum” Her kelimesine, her cümlesine ayrı anlamlar yükleyen Necip Fazıl yine anlatmış işte sapıtmışların biz inananlar gözünde nasıl olduklarını. Tutarsız davranışlar sergileyip maddeci tavırlarıyla maddeyi de ispat edemiyorlar. “ Ağlayamam, anlayamam, içini kanatmayan, yumruğunu sıkmayan insandan… İğreniyorum” diyor Necip Fazıl. Duyguların gerçek anlamda yaşamayan ve bir nevi iki yüzlü insanlardan içine ise dışı olduğundan farklı durandan iğreniyorum.

Zamanımızda da böyle değil midir bu? İçi farklı farklı dışı farklı. Kalbi kinli, nefretle dolu ama bunu insanlara yansıtamıyor: kalbi sevgi ve şefkatle dolu ama bunu yine insanlara yansıtıyorsa gönül evinde sorun var demektir. Gönül evini temizlemeden misafir çağıramazsın. Öyle basit ve üzerinde düşünülmesi konular değil bunlar. Necip Fazıl ki En duru en pak şekilde anlatmış insanların iç dünyasını. Aslında bütün insanlığın görüş ve düşüncelerini kelimelere çok iyi aktarmış ustaca kullanmış ve arkasından gelen çıraklara son derece başarılı, güçlü bir önder olmuştur. Biz ki yarım sayfalık bir sayfalık yazılarla Necip Fazıl’ı anlatamayız, asla onun kadar usta olamayız ama çağı olmak için son derece onur ve gurur meselesidir. Necip Fazıl’ın ne söylediklerini, ne anlatmak istediklerini tek bir kişi anlatamaz tahlil Edip sentezleyemez. O yüzden Necip Fazıl’ı kendi dilinden dinlemeli, kendi dilinden okumalıyız. İyi ki Necip Fazıl Kısakürek üstadımızın çırağıyız vesselam.

 

 

Abdülaziz Çekirge          

www.musabyasirozen.com.tr

error: İçerik korunuyor !!!