All posts by Editör

TAKLİT

TAKLİT VE TAHKİK

Taklit“ öncelikle kişinin kendisine güvensizliğini veya kendisine güvenmenin aşırı bir risk üstlenme durumunu peşinen kabullenmeyi gösterir. Bu yüzden taklit bir varlığı ya da kuruma referansla telafi etmesi ile açığa çıkar. Daha açık bir deyişle sorumlulu ve özgürlüğün bir başkasına devredilmesi otoritenin emri veya yönlendirilmesi ile harekete geçen bir risk grubunu ortaya çıkarmaktadır. Buna karşılık “tahkik” ise kişinin kendi özgür araştırmaları tecrübeleri ve öngörülerini emanet etmesi durumudur. Bir başka değişle kendi aklıyla hareket etmesidir.

Aksine her iki düzlemde de doğrudan güven kelimesinin anlamı değişmekte ve yeniden tanımlanmaktadır. İşin açığı yukarıdaki yaklaşımlara benzer düşünme biçimleri modern dünyamızın güven duygusunu bitirmek tedir. Zira güvenin referansı akıl, tecrübe, uzmanlaşma veya otoritenin kendisi değil farklı bağlamlarda ve farklı zamanlarda ne tür anlam verdiğidir. Sözgelimi Gazali, Descartes, Sokrates veya ibn tufeyl Belli varlık düzlemlerinde akla güvenden söz ettiklerinde burada akıl değil güvenin kendisinden ne anlaşılacağı üzerinedir Sokrates’e seni 30 kişi öldürecek sen intikamını nasıl alacaksın diye sorulduğunda tabiat benim intikamını alacaktır dedi! Burada bir tahkik ve güven söz konusudur. Yani taklidi olmayan tek şey cesarettir. Taklitte güven cesaret, tahkik de ise güven akıldır.

TAHKİK

Örneğin doktora güven, doktorun hastalığı ne ölçüde doğru teşhis ettiği ve hastalığın giderilmesi için ne ölçüde iyi belirlediği “tatbik“ ile sınırlıdır. Oysa Allah’a güven, doğrudan varoluşsal bir dayanağı ve şifanın kaynağına güvendir. Bu nedenle güven var olmanın diğer adıdır. İnsanın hayatta kalabilmesi için, yeme, içme, soluma faaliyetlerini Yerine getirmesi gerekiyorsa, güvende insanın fiziki ve Ruhi ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Güveni sağlayan en asli unsurlardan inanca bağlı duygu birliği (tevhit) Ve yaşanan mekandır. Çünkü güvenle bağlanamadığımız hayatta diğer ahlaki davranışlarımızı geliştirme ve ilişkiler bağımızı ölme imkanımızın varlığından söz edilemez. Bu zeminde başarı, mutluluk, geçim, cesaret, hakkaniyet gibi gelişme imkanı bulur. Güveni zeminden çekersek, bütün bu erdemler sarsılır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle bilmeliyiz ki güvenin en büyük düşmanı şiddet,yalan ve taklittir. Annesinin tehditleri, babasının da ayağı altında ezilen bir çocuk kendisini nasıl güvenebilir? Sahte sevgilerle boş hayale kapıdan bir çocuk doğruları öğrendiğinde yalanın ve taklitlerini boş hayalleriyle kalakalır ahir ömründe kendisini nasıl güvende hissedebilir? Sadece derin ve sessiz bir duygu değildir güven. Çünkü ailede ebeveynler de oluşan güven iklim toplumu doğrudan etkileyecek bu ilişki ağını dahil edecektir. Dolayısıyla güvenen ve güvenilen insan yetiştirmek sadece bireyin değil toplumun ve ümmetin geleceğini de şekillendirmektir.

GÜVEN

Bu aşamada artık yapmamız gereken önce kendimizi güven testine tutmaktan geçer, bu insanın Cihat’ı kendi ile başlar sonra da evine geçer sonra da topluma sirayet eder. “Taklidi iman“ ve “tahkik iman“ tezlerini çürütende gerçek bir iman ve mümince yaşamdan geçer. Testimize başlayacak olursak ilk önce güvensizlik oluşturan hallerimizden vazgeçelim; yalan, dolan, hileyi, taklidi, şiddeti hayatımızdan çıkaralım. Sonra mahremiyete özenli, Sırrı saygılı, dedikodu ve fitneden uzak güvenilir bir ilişki tarzını ailemizde yerleştirelim. Sonra da ektiğimiz fidanın nasıl kök saldığını göreceğiz.“ eman toplumun oluşumunda payı bulunan emin insanlar olmak için çaba sarf etmeliyiz” Şöyle bir tespit yerinde bir değerlendirmedir. Yiyecek içecek ve giyecek üretimi yapan firma kuruluşların durumunu iyi incelemek gerekiyor. Toplum nezdinde güven kazandıktan sonra üretti yiyecek ve içecekleri helal olmayan katkı maddelerini katan sanki bunlar yokmuş gibi reklamını yapıp insanları aldatanlar var, halbuki bunlar taklitten ve tahkikten oluşan unsurlardır. Bu açıdan içinde yaşadığımız toplumda zor süreçlerden geçmektedir. Bu yüzden insanlar birbirlerini art niyetle yaklaşabilmekte, bu da bir kısım tatsız olayların vuku bulmasına neden olmaktadır.

Bir ülke içinde yaşanılan güven bunalımı da uluslararası düzeyde devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini de çok yakından ilgilendirmektedir. Sonuç olarak ister insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde ister devletlerin ve toplumların birbirleriyle olan münasebetlerin de güven duygusu neler kazandırıyorsa taklit ve tahkik te tam zıddı olarak kazanımların tamamen yok olmasına neden olacaktır.

Bu bakımdan güven gibi son derece önemli değerin erezyona uğramasını önleyip dünyayı taklit ve tahkik lerden uzak tutup güven duygusunu aşılamalıyız. Bu yazı kapsamında önce güven duygusunu hareketlendirmeli, İki taraf öznesini bertaraf Edip “güvendeyiz, güvendesiniz sloganının devamını getirmeliyiz.”

Saygılarımla değerli aziz okuyucularıma.

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

KARTAL VE DOMUZ

KARTAL VE DOMUZ

Kartal Bir ağacın üstüne bir yuva yapar ve yumurtadan birkaç yavru çıkarır. Bir yaban domuzu sop samandan oluşan yatağını ağacın altına getir. Kartal avının peşinden uçup onu yakalayarak yavrularına taşır. Domuz da burnuyla ağacın etrafını araştırıp ormanda avlanır ve gece olunca yavrularına yiyecek bir şeyler getirir. Kartal ve domuz komşu olarak yaşamaktadırlar. Yaşlı bir tilki kartal yavrularını meme emen minik domuzları mideye indirmey planları yapar. Kartal’a gidip şöyle der: “Kartal, çok fazla uzaga gitmesen iyi olur. Domuza dikkat et; Kötü planları var. Ağacın köklerini kazıyacak.” Durmadan burnuyla yerleri kokladığını görüyorsun. sonra domuza gidip, “ Domuz iyi bir komşum yok. Dün akşam Kartal’ın yavrularına, Benim küçük kartallarım, domuz gider gitmez size küçük güzel bir domuzcuk getireceğim! Dediğini duydum der. O andan itibaren kartal avının peşinden uçmayı bırakır, ve domuz artık ormana gitmez. Kartal’ın yavrularıyla domuzcuklar açlıktan ölürler ve yaşlı tilki bir güzel ziyaret çeker. (Masallar, Leo Tolstoy, 1828-1910)

Kartal ve domuzun hazin hikayesinden anlaşılacağı üzere başkalarını kafalarını karıştırmalarına izin verenler, başkalarının yörüngesinde çıkarları uğruna yok olmaya mahkûmdur.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

İNSAN VE SADIK YARİ

İNSAN VE SADIK YARİ

Birbirlerine ölümüne bağlı birbirine hayat bahçeden insan ve sadık yari kara toprak. İlk önce toprak insana can verir sonra da insan toprağı işleyip bitkiler, Sebzeler, meyveler elde eder. Hayatımızın can damarı olan suda topraktan fışkırmaktadır. İnsan ne kadar etten ve kemikten yaratılmış olsa da yarıdan fazlası su olsa dahi aslı Özü yaradılışı topraktır.

Allah (C.C) (Hac süresi 147.) Ayetinde bildirdiği üzere “insanlar sözümü iyi dinleyin, Rabbiniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Adem ise topraktandır.“ apaçık insan ile toprağın bağı ayette belirtiliyor. Buna binayen insanın karakteristik özellikleri de aslı olan toprağa çekmiştir. Örnek olarak sert, yumuşak, verimli, verimsiz, kara, kızıl vs vs gibi ayırdığımız toprak çeşitleri vardır. İnsanı da nankör, iyi, kötü, çalışkan, tembel, yumuşak ve sert olarak çeşitlendiririz. Bunu biraz daha açacak olursak her türlü bitkiye kucak açan toprak yine tüm uğraşlara rağmen hiçbir bitkinin bir otun dahi yetişmesini ne kadar emek versem dahi nankörse müsaade etmeyen tam tersine kendi işine bakılmadığı halde sürüp, Ekmeden bitki veren  toprak çeşitleri vardır. Bunu bir insanla da ilişkilendirebiliriz çünkü her şey aslına çeker sözünü ispatlıyor.

İNSAN VE SADIK YARİ

Biraz da toprağın farklı özelliklerinden bahsedelim. İnsan vücudundaki elektriği alır, sitresi yorgunluğu alır toprakla temas ettiği an akıp gider o yüzdendir ki toprakla uğraşan kişiler güçlü sağlıklı yaşarlar bir diğer özelliği de Yıldırım paratonerleri topraklama yaparak elektrik akımını doğrudan toprağa iletip tüm zararı ortadan kaldırır. Bir başka özelliği de dini bakımdan su bulamadığımız anlarda Teyemmüm abdesti ile ibadetlerimizi yerine getiririz, yine deterjan yerine kullanılabilir kap, kacak ve bedendeki kirleri temizleyebilir. Bu zeminde eski insanların uzun ve sağlıklı yaşaması Eski toprak deyimiyle  hem toprakla haşır neşir olmaları hem de oturdukları evleri toprakta ve kerpiçten olup sağlıklı yaşayabilmektir.

Sadık yari insanın hayatını idame ettirmesi için her türlü fedakârlığı yapmaktadır. Madenlerden yakıtları saymakla bitiremeyeceğimiz özellikleri ile insanın sadık yarinin namı  madalyonun öteki yüzü niye ölü toprak deyimi ile anılmaktadır. Ben bu deyimi çürütmek istiyorum, ilk önce bu deyimi ne için kullanılıyor acaba ölülerimizi gömdükümüz içinde ya da kaybetmek istediğimiz, yok olmasını istediğimiz şeyleri toprağa gömdüğümüz içinmi dir? Yoksa ben mi böyle algılıyorum? Bence toprak ölü gibi görünüyor olsa da sinesine gömülü herşeyleri yok etmiyor niteliklerini değiştirip içine aldığı canlı-cansız her şeyi maddeye Matar yerlere dönüştürüyor. Örnek petrol, kömür, elmas, doğalgaz gübreye dönüşerek yeni canları geri veriyor, yani sonuç olarak toprak canlıdır bunun bir diğer kanıtı da Bir avuç toprakdaki mikroorganizma ve bakteri sayısı dünyadaki insan sayısından daha fazladır. Madalyonun ise şimdi öteki yüzüne bakacak olursak daha içten daha samimi bir ifadeyle toprak ana sözünü ele alalım. Toprak ana güneşe, ay, yağmur, kar ve fırtınaya karşı hep cömerttir. Kışın uykuya dalıp baharla yeniden dirilip hastalığı bize hep bir fısıldama çabası içerisindedir. Bizim farkına bile varamadığımız onca nimete can vermektedir. Bugün cezaevlerinde onca yatan mahkumun özlediğim tek şey topraktır. Hak ettiği değeri kendisini göstermediği için toprak insanın özgürlüğüdür. Özgürlüğünüzün kıymetini bilmeliyiz. Toprak ana bu hayatın ta kendisidir. Hayatımızın başlangıcından, merkezinde ve kaynağıdır, işte toprağa bu yönden bakmalıyız.

İNSAN VE SADIK YARİ

İnsan olarak toplum olarak topraktan uzakta kalmamalıyız ülke olarak vatanımızın her karış toprağını değerlendirmeli toprak mahsulleri üreterek ülkemizi kalkındırmalıyız. Nitekim toprak ananın cömertliği ve ülkemizin toprak zenginliğinden yararlanarak hızlı bir üretim sistemi kurup şu an ekonomik buhrandan kurtulmamızı da sağlayacak olan tahıl ürünleri başta olmak üzere sebze, meyve ihracatını kesip ürettiklerimizle hem halkımızın ekmeğini çıkartıp hem de ithalat yaparak ülke ekonomimizi kalkındırmak zorundayız. Çünkü üretmeyen sürekli tükenen bir toplum haline dönüşürsek yok olup gideriz. Sonuç olarak insan ve sadık yari arasındaki bu ilişkiyi iyi değerlendirirsek her şeye karşı güçlü bir duruş sergileriz yeterki ellerimiz toprağa gitsin o cömertliğini bizden esirgemeyecektir. “Ya toprakla yaşayacağız ya da yaşamayacağız” toprak bize kelepçe vurmadan, biz ona kelepçe vurmalıyız ki amacımıza varalım.

Değerli okuyucularıma…

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bin yılı aşkın süredir beraber yaşamış savaşmış akraba olmuş birbirine asimile olmadan, kardeş olarak entegre olmuş Dini bir, örfü bir, adeti iki kardeş kardeş iki yüz senedir sömürmek için yapılan oyunlar sayısızca dır. Şöyle ki bu kardeşliği birliği Ortadoğu’yu yönetecek tek güç olacağı dünyadaki dengeleri değiştireceği aşikardır. Bunun için birbirine düşürüp savaştırmak için verilen fitnelerin haddi hesabı yoktur. Buna rağmen bu kardeş iki halkın ülkemizdekilerin %95’i kardeşçe birlikte yaşamaktadır. Komşu devletlerde ise bu oran daha düşük olmasına rağmen aynı kardeşlik bağları var olarak yaşamaktadır. Hatta çoğunluğu ülkemizde olmak üzere hangi Türk yoktur ki namuslu ve şerefli olarak gördüğü akrabasının kökeni Kürt olmasın, hangi bir Kürt yoktur ki böyle bir akrabası Türk olmasın buna rağmen gelinen noktanın Şehitlerimizi akan kanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bununda nedenlerini ve çözümü ile ilgili bu yazımı kaleme almaktayım.

Türk Kürt halkının kardeşliğinin başlangıcı orta asya ve Mezopotamya nın kadim halklarıdır. Bu iki ırkın Müslüman oluşlarıyla başlamaktadır. O Çağlar da yer gelmiş haçlılarla yeri gelmiş Bizans ve Moğollarla yeri gelmiş bidat ehli olan Fatimilerle, batimilerle Ehli sünnet sancağı altında beraber savaşmışlar. Hatta devletlerini amaçları için birleştirerek kendi ırklarından olan da beylikler ve emirliklerle, kendi hanedanların da mensup olanlarla güç, iktidar, toprak savaşlar yapmışlardır. 1071 Malazgirt meydan Savaşında sultan Alparslan’a destek verip Beraber Savaşan tek Kürt mollası ve aşiretidir. O zamandan beri birbirleri ile akraba olmaya başlamışlar. Bu coğrafya haçlı istilalarıyla yakılıp yıkılırken kürdü, türkü, arabı, Faslı’sı Ehlisünnet sancağı altında birleşerek İslam’ı tek cepheyi oluşturdukları zaman zafere ulaşmışlardır. Bu birliği sağlayan liderlerin özellikleri ırkı, kavmi değil takvası, ilmi, bilgisi, feraseti gibi vasıfları lider olmalarını sağlamıştır.

Ehlisünnet sancağının liderliğini her daim bu vasıflara ehil olanlar devralmıştır. Diğerleri de onların etrafında birleşerek İslam sancağını sallayıp fetihler gerçekleştirilmişlerdir. Örneğin Türk adil sultan nurettin mahmut Zenginin devraldığı İslam sancağı ile önderliğinde başlayan cihat hareketi nde Kürt ailesi olan eyyubilerle yaptığı kader birliği ile yetiştirdiği Selahaddin Eyyubinin nasıl ki İslam sancağını devralıp İslam’ı tek cepheyi oluşturup uzun yıllar verilen cihat mücadelesinin sonunda Ser bidat ehli Fatimi devletini yıkıp halklarını ehli sünnete döndürmesi bu Uğur’dan yapmış olduğu tüm icraatlar ve netice itibari ile o büyükkutlu zafer olan Kudüs’ü batıldan temizleyip Hakk’ın gelmesini vesile olup zafere ulaşmışlardır. Birbirine kenetlenmiş bir avuç müminler çatışma anında günlük menfaatleri sebebi ile bir araya gelmiş topluluklardan daha güçlülerdir. Allah celle celalühü’nün İlkelerinden biri budur Ümmet aynı akideler arasında bir araya gelirlerse sayıları az olsa da onlar daha güçlüdürler. Nitekim tarihi hadiseler de bunlar şahittir. Yenilmez denilen ordular imkanları kısıtlı sayıları çok az olan müminler karşısında yenilmişlerdir. Rab bani ilkelere dayanarak hareket etmekle böyle zaferlere muaffak olunur.Ne zaman ki bu ülkelerden sapılıp Beşeri fikirlerle hareket edilmiş o zaman bitiş, yıkılış başlamıştır. Kader birliği yapan devletlerde, hane de anlarda, ırklarda, mümin kardeşler saltanat İktidar para, servet uğruna birbirlerine düşüp savaşmışlardır. Bunuda tarihi olaylar bize net bir şekilde göstermektedir. Bu beşeri fikirleri de günümüzde bize karşı çok profesyonelce kullanan düşmanlarla mücadele etmekteyiz. Bulunduğumuz devlet kıtada ve bölgemizde birinci Dünya Savaşı’na kadar devletcikler kurulmuştur. Aynı ırkın mensubu olsun olmasın birbirleri ile yaptığı savaşlar hep bu fikirler doğrultusunda Düşmanlarının da fitnelemeleri ile yapılmıştır. Ve ondan dolayı coğrafyamız hep bir kahrolsun savaşın içinde kalmıştır.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Osmanlı devletinin kuruluşu ile cihat sancağını batıla karşı sallama idealinde Türk, Kürt, Arap, Laz Anadolu Mezopotamya medeniyet hakları bu devlet çatısı altında genel itibari ile birleşmişlerdir. İstisnalar, siyasi çalkantılar anlaşmazlıklar beşeri fikirler ve farklılıklar yaşanmış olsa da kaideyi bozmayarak kardeşçe yaşamışlardır. Dünya tarihinde görülmemiş birliktelikle o zamana kadar ki, hatta başka dinlere mensup kişiler dinlerini özgürce güvende yaşadıkları bir devlettir. Çöküş dönemi hariç asırlarca adaletli İslam sancağı sallamış dünyaya hükmetmişlerdir. Bizi birbirimize düşüren şimdinin süper güçlerini Cizre ödetmişlerdir. Sırf imparatorluğun ücra köşelerindeki kara suların ihlali gerekçesi ile Avrupa’da tahta çıkan krallara icazet vermişler. Çağı açıp çağ kapatmışlar. Orta çağı olsun yeni çağı olsun Avrupa ulus devletleri Asr-ı olsun ırkçılık, mezhepçilik savaşları tavan yapmışken bile biz de barış içinde yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı kısa süre öncesine kadar böyle devam etmiştir. İmparatorluğun çöküşe geçme nedenleri yıkılması başka sair nedenleri cihan Savaşı süreci konudan uzaklaşmak olacağından süreci yazmadan geçeceğim ama belirtmem gereken bir gerçek mevcuttur. Tarihi olaylar hakkında asla gerçeklik payı olmayan atalarımızın ecdadımızın o kutlu zaferleri direnişleri fetihleri karalamak gölgelemek amaçlı saptırılmış birçok kitaplar yazılıp bilgiler farklı iletişim kanallarıyla topluma yayılmaktadır. Hatta yalan şehir efsaneleri uydurulup inandırılmaya çalışılmaktadır. Topluluklar bilgi çağı da olsak da doğruluğunu tasdik edilmeden bunlara inanılıp yanlış fikirler ideolojiler oluşturulmaktadır. Özellikle yapılan bir hata da çok güzel kullanılmaktadır. Bugünün yaşam şartlarına fikirlerine, kanunlarına, kültürüne, çağın teknolojisine bakarak tarihteki yaşanan olaylar hakkındaki analizler bu bakış açısı ile birlikte yapılıyor. Buda yanlış fikirler oluşturmaktadır. Onun için olayların yaşandığı o Çağlar’ın zamanına şartına gereksinimlerine devlet, halk kültürlerini bakmak lazım.

Yapılan bir savaşın anlaşmanın neden, niçin yapılıp veya yapılmadığını doğrusunu araştırıp o şekilde analizler yapılmalıdır. Tarihteki olaylara bakış açısında yapılan en büyük hata budur, yazımın bu bölümünden sonra birinci Dünya Savaşı ndan kuruluşumuzla 100 yıllık tarihimizde yaşanan süreçteki olaylarla ilgili yazacaklarım bazı odakların hiç hoşuna gitmeyecek türdendir. Ama bu kardeş sorununu gerçekten çözmek mi istiyoruz yoksa rant çarkından beslenen kan emicilerin siyasi çıkarları doğrultusunda koltukları için kardeşkanı akmasına göz yumanlardan mı, bu ateşe sürekli yakıt pompalayan sözde müttefik dost devlet denilen sömürgecilerin yolları olan daha da oturup savaş çığırtkanlığı yapan fitne tohumları avuç avuç atanlara değinmekten korkarak sadece yazmak için klişe sözlerle yalandan barış çağrılarımı yapayım. Kimse kusura bakmasın bu akan kardeş kanına bir arpa boyu kadar katkısı olan kim olursa olsun makamı mevki yi ne kadar yüksek olursa olsun söylerim, kimseden korkmadan kim de bu topraklara tek bir barış tohumu atarsa önünde saygıyla iyilerim. 100 yıllık tarihimizin ilk etabında ihanetlerine maruz kaldığımız kişilerin ve grupların başka dinlere mensuplarına ve başka ırklara mensup kişileri hedef alarak değil de ailesine ihanet edenleri belirtip diğer halklara mensup kişiler olsun, liderleri olsun karalamalarına mahal vermemek içindir. Birinci Dünya Savaşında zaten uzun yıllardır bölgesel olarak savaşta olan yaşlı yorgun imparatorluk topyekün savaşa giriyor imparatorluğun tabaklarından bazılarında zaten hep var olan ihanetler alenen yapılmaya başlanıyor. Yahudilere hep sahip çıkmış soykırımdan kurtarmış özgürce dinlerini yaşayıp ticaretlerini yapıp barış içerisinde yaşamalarına rağmen hep gizlice yaptıkları ihanet faaliyetlerini açıkça yapmışlardır. Örneğin düşmanı her türlü desteği vererek yeni cepheler açtırıp sonrası kızıştırmaları içerde de fitne tohumları ekerek tebaaları İhanete yönlendirici karşılıklar çıkartıyorlar. Devlet bir din Devleti olduğundan Ermeni çeteler dini ve ırkı gerekçelerle Müslüman köyleri katletmeye başlayıp isyan ediyor. Asırlar boyunca Osmanlı’da en ayrıcalıklı olmalarına rağmen hatta Ümmet Sıddıka Olarak bile anılmışlardır. Devletin üst düzey makamlarına özellikle bürokrat olarak getirilmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Ermeniler şu anda ülkemizin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesine denk gelen bölgedeki yaşayan Müslüman halkı katletmeye başlamışlardır.

Bu bölgenin nüfusunun %70 nüfusu Kürt tür, yüzde yirmilik bölüm türk tür. Vahşice köyleri basıp katliamlar yaparlar, bunların da çoğu masum Müslüman Kürtlerdir. İşler çığırından çıkınca devlet talimatı veriyor halk devlet birebir gereğini yapıyor her savaşta olduğu gibi bazı aşırılıklar olmamış da değildir. Ama normal Ermeni olanlara karşı bir nevi arada masum olanlar da hak etmediği cezalara maruz kalıyorlar. Bunun nedeni masumlarla çetelerin ayrıştırılmamasıdır. Ermeni yerleşimcilerden çeteler hat safada destek almaktadır. Bir diğeri de bizim halkımızda yaşanılan öfke selidir. Çünkü onların Müslümanlara yaptıkları vahşetin öfkesinin yansımasıdır. Asırlık olmuştur kısmen ama soykırım Çığırtkanlığı yapanlara sorarım basılan Kürt, Türk köylerindeki Müslümanları canına malına yapılan kelimelere bile dökülemeyecek zalimlikler yapıldı mı, hiç sorun olmuyor Müslümanlar onlara yapılanlara karşılık ufacık bir karşılık verip bir şeyler şiddetli yapılınca katliyam soykırım deniyor. Günümüzde Filistin de de aynı senaryolar tekrarlanıyor, bir de günümüzde sözde Kürt savunuculuğunu hamiliği yapanlar Ermeni katliamı diye Osmanlı’ya bizlere atılan İftiralara destek tarzı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bunada çok kez şahit olmuşumdur, sorarım onlara Müslüman Kürtleri katledenler Ermenilerdir, niye bunları söylemiyorlar bir de bunu yapanların nesillerini aleyhimize propaganda amaçlı destek veriyorlar. İşte burada amaç ortaya çıkıyor böylelerinin çok net bir şekilde ihanet sırası din kardeşleriniz olan ve din kardeşimiz olanlarla ve ırkdaşlarımız Olan içimizdeki hainlerdir. Hemen şunu belirteyim Arap halkından olan kardeşlerimizin %70 inin bu ihanetlerle alakası yoktur. Tarih boyunca bizlerle beraber sonuna kadar savaşmışlardır. Geriye kalan %30 luk Kesim ise çıkar menfaat iktidar, hırs, yani beşeri fikirleri doğrultusunda hareket Edip ihanet edenlerdir. Bunlar da şerefi aşiret lideri  vs vs. Gibi kişilerin peşlerinden sürüklendikleri gruplar ve kişilerdir. O meşhur İngiliz ajan LAVRENCE organizatörlüğünde o mukaddes topraklarda ihaneti başlattılar.

Burada iki önemli hususu belirtmek gerekir.

1- Çöl fatihi fahrettin Paşa’nın ve arkadaşlarının medine halkının ve diğer yakın bölgede ihaneti bulaşmayan Arapların desteğiyle o muhteşem medine müdafaasıdır. Yokluğa açlığı tüm İmkansızlar rağmen peygamber şehrine nasıl savunacağını dersini tüm dünyaya vermişlerdir. İngilizlerle hainlerin tüm imkanlarına rağmen yenilmemişlerdir. Bugün Topkapı Sarayında ki kutsal emanetlerin bizde olmasına vesile olan onlardır. Tüm cephelerde teslim olmalar düşüşler Her şey bitti derken bile testim ol Allah asma yapılacak emrine direnebildiği kadar direnmiş en son bu Emre uymak mecburiyetinde bırakılarak o mukaddes şehir Medine’yi teslim etmek zorunda kalmış ama yenilmemiştir.

2-Her şey bitmiş savaş kaybedilmiş parçalanmalar gerçekleşmiş İstanbul Anadolu işgali altında ihanet etmeyen şu anda devlet olan bir çok bölge halkı da yaman da rejimi oldular ya da İngiliz, Fransızlarla anlaşma yoluna gittiler. Zaten işlerine yarayan bölgeleri kendi aralarında paylaşmışlardır. Yemeğini belirtmek gerekir ki orada kiler halkın sadakati en çok Şehidi verdiğimiz yerdir, ama tarihte göz ardı edilmiştir. Yıkılışından sonra bile bu halkın sadakati bir müddet daha devam etmiştir. Buda tarihte sabittir. Netice olarak İngilizlerin organizatörlüğü nde ihanet edenler günü gelmiş pişmanlıklarını dile dahi getirmişlerdir. En bilinen baş İhanetçilerden Şeyh Hüseyin in İngiliz mandası Kıbrıs’ta sürgündeyken açıklamalarıdır. Gelelim İngilizlerin ve işbirlikçilerinin Kürtler üzerindeki oyunlarına LAVRANCE nin Sadece ismi değişik ama misyonu aynı olan bir İngiliz ajanı Kürtler için bölgeye gönderilmiştir. Osmanlı’ya karşı ayaklandırmaya ayrıştırmaya ve en son hiç olmazsa beraber savaşmayın diye örgütlemeye çalışmışlardır. Bu isteklerinin karşılığında vaad ettiği şeyleri gelince o dönemde dünyanın tümünün en büyük savaşında güçlü tarafın vaad ettikleri O savaş kaos ortamında kabul etmeyecek çok çok az halklar vardır, birisi de Kürt halkıdır. 

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Bölgede onlara rehberlik yapan ateş olsalar sadece kendilerini yakacak olan birkaç işbirlikçi hain dışında onlara tokat mahiyetinde Kürtlerin %90 ının üzerinde Kürt halkı aşiretleri, liderleri şu cevabı vermişlerdir.

Biz kardeşiz dinimiz bir kaderimiz bir örfümüz bir biz ölsekte kalsakta beraberiz asla ihanet etmeyiz ettiremezsiniz de mihbalinde cevaplar vermişlerdir. Yapılan görüşmelerde geçmişte olduğu gibi birinci Dünya Savaşı ve kurtuluş savaşında da sırt sırta verip tüm cephelerde beraber savaşıp ya şehit ya gazi olmuşlardır. Biri namaz kılarken diğeri nöbet tutmuş nöbetleşe namaz kılarak finalde zafer kazanmışlar. İşte böyle bir kardeşliği birliği bozmadan düşman etmeden bizi nasıl yenecekler, bunu çok iyi biliyorlar şöyle ki İngiliz zırhlıları Komutanı türk lerin elinden kuranı Kerim’i Almadıkça onları yenemeyiz sözü tarihi nakşedilmiştir. İşte can alıcı nokta da burası mübarek kitabımıza Salih bir imanla sarılmış bu iki kardeş halkı yenemeyecek leri aşikardır. Onun içindir ki kitabımıza olan imanımızı zayıflatmak kardeşliğimize olan bağlılığımızı koparmak için asırlardır entrikalar çevrilerek fitne tohumları ekilmektedir. Cumhuriyet’e başlamadan önce belirtmem gerekir ki birinci Dünya Savaşı ve savaşa giden süreç kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan olaylarla ilgili tartışılan herkesçe bilinen konulara kısır sonuç vermeyecek analizler değil de sonuç odaklı bakmak gerekmektedir. Netice itibari ile savaş kaybedilmiş Anadolu İstanbul işgal altında imparatorluk parçalanmış diğer bölgeler tamamen kaybedilmiş şer kabul etmek zorunda kalınmış tek kalan düzenli ordu Kazım karabekir Paşa’nın Doğu bölgesindeki ordusu dur. Kurtuluş Savaşı’na giden süreci Gazi Mustafa Kemal Paşa, fevzi Çakmak, Kazım karabekir ve ismini belirtmediğim savaş kahramanları olan lider kadroyla ve asli kahraman olan halkımızdır. Tüm imkansız lıklara yokluğa rağmen modern savaş tarihinde o zamana kadar rastlanmamış bir başarıya imza atarak hizmeti, zafere çevirip, Misakı-milli sınırları olarak tanımlanan şu anki topraklarımızı geri kazanıyoruz. Esaret nedir bilmeyen bu halkın mücadelesi ile sonuç olarak esaretten kurtularak ülkemiz kurulmuştur.

Padişah hata yaptı lozan hezimeti şöyleydi böyleydi muslu kaybetmezdik, zaferi sadece kendine mahal edenler Tron ulaşanlar vs vs detayları yaşananların yanlışları yazma ya ciltlerle ansiklopedi yazılması lazım 1914-1923 süreci ile ilgili onun için sonuç olarak birlikte birlik beraberlik içinde imparatorluğumuzdan kurtarabildiğimiz kadar ülkemiz kuruluyor. Ülkemizi kural Ankara hükümeti meclisin üyelerinin hangi bölgeden geldikleri kökenleri ve Çanakkale’de yatan şehitlerimizin kökenleri incelendiğinde her şey net bir şekilde ortaya çıkıyor.Türkü, Kürdü, lazı, arabı bu halklar Bir olup mücadele Edip savaşıyorlar ülkemize zaferi elde ediyorlar. Tek bir kişi veya bir zümre değildir. Kurtuluşdan sonra hızlı refahın yeniden yapılanma başlıyor ülkemiz Osmanlı’dan kalan mirasın üzerine her alanda yeniliklerle yapılıyor. Bu süreç başlayıp düşman kalmayınca niyetler amaçlar beşeri fikirler meydana çıkıyor hilafetin kaldırılmasından başlayarak ayrıştırmalar kardeşlik bozucu ne farklar ezanın Türkçe okutulması tek parti dönemi ikinci Dünya Savaşı süreci yeni dünya sistemi birleşmiş milletler üyeliğimiz, Avrupa konseyi ve nato üyeliklerimiz darbeler sağ, sol çatışmaları 90’lar ve 2000 milenyum çağına kadar ki süreçte yaşanan zulümler herkesçe tüm kesimlerce bilinmektedir. Özet olarak savaşta kazanılanmayan Toprakları esir edilemeyen halkı değişen dünya sistemi ve yöntemleri ile savaşmadan sömürmek hizmet ettirmek süreci politikası başlıyor. Bunuda yaparken devletimizin yönetim kadrolarına kadar mekanizmalarına üstdüzey bürokratik kadrolarına devşirdikleri özel yetiştirdikleri Uşaklarına getirip halkı ayrıştırdılar. Bunuda Türk halkının duygularını ilk sevgisini sömürerek, kullanarak yaptılar. Aslında en büyük zararı yine Türk’e verdiler. Ona hayatta düşmanlık yapmayacak asırlardır kardeşçe yaşamış bir olmuş Kardeş halkını özellikle ( Kürt halkını ) Ve diğer halkları düşman ettiler, birkaç örnekle belirteyim, ezanın Türkçe okutulması özellik Fatih caminin seçilmesinin sembolik anlamı vardır. Bu halkın %90’ ındaki Devlete olan tepki içten içe lanet edişi dedelerimiz yaşayan büyüklerimiz iyi bilirler ve bizlere aktarabildiği kadarını hissediyoruz.

Diğer Müslüman ülkelerinde ve tüm dünyadaki Müslüman halkların da Türkiye karşı değişen bakış açısı oluşan ön yargı hamasi tüm duyguların tahayyülü o kadar zor değildir. Bir nevi şer, fitne derleti fatimilerin Ezana eklediği kelimeleri karıştırmıştır. O zamanki ezanımızın karşılığında ki kelimeler dinimize karşı yapılan her hamle böyle hissettirmiştir. Tüm dünyadaki ehlisünnet mensuplarına batıl olan fatimelere ehlisünnet olanlar ne hissettiyse maalesef o tarihte de bizim devlette de onu hissettiler. Zaten amaçlanan buydu da Ayrıştırmak düşman etmek, nefret, hissettirmek İslam sancağının lider haklarından biri olan çok sevilen tarih boyunca etrafında birleşilen bu halkı kardeşlerinden ayırmaktır. İslam dünyasındaki itibarînı Güvenilirliğini yerle yeksan etmektir. Bunuda sözde Türk için yaptıklarını dile getirip savunuyorlar. Bir çok türkü gaz verici süslü söylemlerle gerçek amaçlarına maskelediler. Ne yazıkki bunlara inananlar da çok olup peşlerinden gitti ve zalim bir faşist olup çıktılar. Aynı Ser bidat ehli fatimilerin Kurucusu ubeydullah gibi yaptılar. Nasıl ki Hazreti Fatma annemizin soyundan gelme yalanı ile insanları kandırmışsa bunlarda Türküz Şöyle Türkçüyüz Böyle Türkçüyüz diye kandırdılar. Sözde soyları belli bence belli değil de ubeydullahın soyu da Yahudiydi. Bunların oda belli değil örneğin Kemalizmi dinin önüne geçirmek için Çıkartılan fikrin akımının kurucularından fikirlerinden çok etkilendik dedikleri kişi aslen Yahudi kökenli olup 50 yaşlarında olup Fransa’da ölmüş orada da gömülüyor, hani bu adam türkü Türk halkını çok seviyordu. Niye bu ülkede defnedilmedi görevi bittiği için ülkeyi terk etmiş olduğundan bunun gibi o tarihler sayısızca yaşanmış örnekler vardır. Acılarla yürekler kavrulmuştur. Bunlardan biri de asrın Kutubu Bediüzzaman hazretleri ile ilgilidir. İlmi, hayatı, çilesi, öğretileri herkesçe bilinmektedir. Mübarek’in üstüne dini konulardan fazla bazen gitmeyeyim halktan fazla tepkiye ayaklanma olmasın diye ırkından dolayı üstüne gidiliyor, çok güzel bir şey söylüyor kürtten çok Türk öğrencim var diye bu öğrencilerin etrafında birleşiyor Buda tutmuyor. Başka oyunlarını devreye sokuyorlar bunlarda oyun mu biter…

Hatta şeyh Sait İsyanında üstada şeyh sait tarafından mektup yazılıyor. Resmi olarak belge olarak mevcuttur. Mübarek şu tarihi sizlerle cevap veriyor. Ben kardeş kanını dökemem sana da tavsiyem gel bu işten vazgeç verilen sözler tutulmasada haklı olduğu konularda gel hakkını beraber meşru şekilde arayalım özellikle hilafetin kaldırılması dini konular üzerinde kavgalar vardır ırki Konularda tuzu biberi olmaktadır. Buna isyanı da sadece 40’a dayandırıp Türk halkının duygularını sömürüp destek alınıp asıl amaç yan amaçlarla maskelenmektedir. Üstat hazretlerinin naaşını bile 60 darbesinde kabrinden çıkartıp bilinmeyen bir yerde denize bıraktılar, bunu yapanlar zamanda değişmiş olsa da ideolojisinde olanlar yıllarca ülkemizi yönettiler. Bunun nasıl bir cihat olduğunun farkına varmamız lazım. Sağcı, solcu deyip öz kardeşi, kardeşe vurduttular o bitti Kürt, Türk deyip beyinlerini yıkadılar, düşmanlık çıkardılar, 1000 yıllık İslam sancağını sallamış bir halkın kadınlarının, kızlarının en kutsalından birisi olan başörtüsüne el attılar. Uğurun da kardeşini atasını toprağa verdiği devletinin kurumlarından çalıştırmadılar, okullarında okutmadılar, bunları yapanlar yeri geldi bir kürtçe Şarkı söyleyeceğim diyen Ahmet Kaya ya zulmettiler. Sokakta tek suçu Ahmet Kaya’yı dinlemek olan gencecik gence işkence Edip devletine düşman olmasını amaçladılar. Bunları yapanlar türkü, kürdü iki kardeşi birbirine düşürmek için neler yapmadılar ki, kalemlere alınamayacak vahşet insanlık dışı acıları bu ülke halkına yaşatıp silinmeyecek izler bıraktılar. Yazılabileceklerden bazılarını belirttiğim askerimizin kıyafetini giyip ve askeriyenin içindeki bu şartlardan yetiştirdikleri hainleri ile Kürt köyünü bastırıp bizim köyümüze zulmettiler. Askeri düşman gösterip ince ince nesilleri zihniyetini fitne tohumları ektiler. PKK’nın yaptığı katliamlara Çanak tuttular hatta Kürt halkının tamamına terörist yaftası Yapıştırmak için Türk, Kürt halkının bölgede kardeşçe yaşadığı köyleri basıp kardeşliği fitne diler. Düşman nesiller yetiştirilmek amaçlandı buna rağmen 100 milyonlarca dolarla tüm güçleriyle hatta ve hatta kendi devletimizi yönettirdikleri uşaklarına top yekün iç savaş çıkarttıramadılar.

Halkı birbirleriyle savaştıramadılar bir nevi Suriye olamadık yani. Dünyada böyle bir ülke daha göremezsiniz hangi ülke hakları olsaydı birbirine düşerdeki böyle bir coğrafyada bölgede iken parçalanması için tüm dünyanın egemen güçlerinin çalışmasına rağmen püf nokta da burasıdır. Diğer Müslüman ülkelerin durumu ortada parçalamak için çalıştıkları Sırtlanların bizi parçalamak için bir yandan saldırıyor içerdeki yılanların ve Akreplerin olması da çabası, cezaevlerinde harbiyenin hücrelerinde işkencelerde yarım insan olanlar helak olup faili meçhul olanlar bu süreci yaşayan ve tanık olanlar şu anda mecliste iktidarda olsun muhalefette olsun siyaset yapıyorlar. Eşref bitlisli Paşa, Turgut Özal barış adımı atan herkesin durumu ortada tüm yaşananlar da hala hafızalarda tâzedir. Resmen bu halkın tümünü devletini birbirine düşman etmek için içerden parçalanması için yapılanlar ortadadır. Netice itibari ile 2002 yılına kadar böyle bir süreç en acı bir şekilde yaşandı. AKP’nin iktidara gelişi ile tüm yasaklar kalkmaya başladı. Güzel reformlar adımlar atıldı. Devlet kurumları devlet halk ilişkisi adeta baştan inşa edilmeye başladı. Eski yaşananlara Çanak tutan kadrolar tasfiye edilmeye başlandı. Tabii ki şu anki iktidar gücüyle o zamanki AKP gücü devede kulak gibi ama halkın isteği bu yapılan reformlar bariz olduğu için bunlar başarılı oldu, kısmen tüm engellemelere rağmen devleti halkıyla bastırdılar. Resmen bilgi çağı olan bu devir teknolojik gelişmeler küreselleşme eğitiminin yükselmesi ekonomik, sosyolojik, siyasi bürokratik değişimler dünyada ve ülkemizde yeni politikalar üretilmesine mecburi kılmıştır. Ülkemizde yetişen yeni nesille birlikte bir atılıma geçtik, açılım süreci dahil gerçekten çok güzel politikalar üretilip hayata geçirildi tabi hatalar da yok değil özellikle son dönemler olsun ayrışmalar iktidar, güç, hırs beşeri fikirler doğrultusunda yapılan hatalar özellikle kanayan yaramız adaletsizlikler yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir. Bunları detaylı yazmak konumuzu iktidar muhalefet ekseninde evrileceğinden bu sebeple özet olarak geçmekteyim, dediğim gibi sırtlanlar her tarafımızdan canlı canlı bizleri yemek için her daim taarruzdalar Kardeş sorunumuzu biz çözmek için ne yaparsak yapalım onlar da çözülmemesi için tüm imkanlarıyla seferber olacakları kesindir. Ki öyle de yaptılar. Çözüm sürecinde yaşanan tarihi anlar ve fırsat herkesi umutlandırdı her şeyi bitirecek olan bahar eklemi oluşturan barış süreci baltalanarak bitirildi.

Tam da şunu belirtmek gerekir 40 yıldır birbirlerini düşürdükleri 40 yıldır ateşli olarak birbirine düşürdükleri bu kardeş halkı nesillerini bu kavga içinde düşmanca yetiştiriliyorken barış olup orta Doğu’yu yönetmelerine izin verirler mi; barışı bozmak için her şeyi yapmazlar mı bunlar dışarıdaki sırtlanlar içimizdeki yılanlar ve akrep akreplere gelince rant kapısı olmuş milyonlarca Doları binlerce militanlı yönetip dünyanın tüm gizli servisleri ile işbirliği yapıp sistemi yöneten hegoman güçlerin hepsi arkanda olacak vaatlerin paranın silahların petrol kuyularının zırhın verilenlerin haddi hesabı yok iken barış olup ta her şeyin bitip Bu gücün elinden gitmesine razı olup bırakırlar mı, asla işte asıl sorun burada güç iktidar vs istedikleri, siyasete gelince koltuklar gidecek yapılacak siyaset kalmayacak kitleleri peşlerinden sürükleyebilecekleri maneviyatlare duygularını sömürecekleri malzemeleri kalmayacak. Rant kapıları kapanacak, para muslukları kesilecek, bir de büyük şeytanın suç ortaklarının hepsini yöneten kendilerini üstün ırk zanneden dünyayı fitne eden Siyonist yapıların bizim için yaptıkları ve yapmak istedikleri var, sürekli bu coğrafyada bizi hep kaos ve çatışmanın içinde birbirini yer vaziyette tutmaktır. Bunuda başarıyorlar. Bu halde olacağız ki bizi yönetip sömürsünler gerçekleri görmeyip ilimde, bilimde başarılı yeni nesiller yetiştirme de başarısız olalım. Güçlenmeyelim klişe olacak ama böl parçala yönet stratejisini her zamanki gibi devam ettirip uyguluyorlar. Bölgemiz Orta Doğuda bu kardeş iki ırkın geleceği ile ilgili planlanansa herkesin bildiği o meşhur harita var Pentagon’dan çıkıp 90’lardan beri geziyor, bizi Irak’ı, İrana, Suriye’yi, parçalayıp devletler devletcikler kurmak siyonistlerin vaad edilmiş topraklar batıl inancı Ser ortaklarıyla paylaşacakları bölgenin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri dinimizi bidat ehline çevirmek ve güç iktidar yönetmek şehvet, arzularıdır. Sözde Kürtler için kuracakları Kürdistan devleti kürtlerin tek koruyucuları oldukları onların dışındaki herkesin onlara düşman olduğunu orta Doğu’ya diğer yapacakları daha bir çok vadileri mevcuttur. Ama asıl amaçları uzun yıllardır bu şekilde o yalayıp iyicene bölgede kardeş hakları Türk Arap, Kürt, Laz la düşman etmek yetişen yeni nesillerin zihinlerini katı bir şekilde Düşman olduklarını yerleştirmektir.

Ve bunu uzun yıllara yayarak kalıplaşmış ideoloji oluşturmak ondan sonra bu nesiller daha kullanışlı hallere geleceklerdir. Çünkü şu anda bu kardeşlikleri tamamen yıktırmayacak Kürt, Türk, Laz, Arap halklarından olan kişiler ve liderler vardır. Bunların ölümü tasfiyesi düşmanlaşmış nesillerin yerlerine geçmesi lazımdır. Şu anki Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin durumları tam da işlerine gelmektedir. Burada ülkemizdeki insanların konuşulmasını bomba olarak gördüğü bir analizi belirtmek gerekir. Bu adamlar ama on sene sonra ama 50 sene sonra Kürdistan’ı kuracaklar yani dinsiz Kürdistan bunu kimse inkar edemez şu anda zaten fiili olarak Suriye’de ve Irak’ta kurulmuş olsa da resmi olarak kurmamalarının nedeni şu anki kaotik Ortamın daha çok kullanışlı olmasıdır. Ve bahsettiğim gibi Türk ve Kürtlerin tamamen düşman olmayıp hala çok güçlü bağlarının olması her an onlardan olanları tavsiye Edip birleşme olasılığıdır. Kurmamalarının bazı nedenlerinden en önemlileri bunlardır. Sahaya baktığımızda da net şekilde görülmektedir, gerçek halklar arasındaki bağlar çok kuvvetlidir ülkemizde çok yüksek Irak’ta bir tık düşük Suriye’de ise daha da düşüktür. Oradaki halk tamamen şeytanın ve hizmet karlarının elinde kaldı. Yaşanan iç savaşın etkileri bize çok çok sıkıntılıydı. Bir  de beşeri fikirler doğrultusunda anlaşılamayıp tamamen ayrısınca Bu kopuş daha da derinleşti, zaten fiili olarak Suriye üçe bölündü bizim kontrolümüzde ki bölge Arapların ve Kürtleri çok az bir kısmı Rusya esat, İran, üçüncüsü ise Amerika müttefikleri ve yapay Suriye petrolünün %90 ınada Üçüncü parçayı yönetenler Çöktü, basınına da Suriye Kürtlerinin bekçi diye koydu çıkan petrolün halklarına düşenden %75 ine silah kullanımı ihtiyaçları yüzde 25’ine de maaş ve sair ihtiyaçlar için para verilmekte.  Kendi kurdukları işit ile savaştırıp İslamiyeti Kürtleri katle diyor diye karalamak kendi uşaklarına da Kürtleri kullanacak malzemeyi verip aklamaktır. Bunada başarı oranları yüksek oldu Maalesef ki Irak ve Suriye’deki şu anki Konjektör bu şekildedir, ve ilerleyişi de PKK, YPG, TALABANİ Birleştirip Sincan bölgesinde koridor oluşturup Suriye, Irak birleşme aşamasını tamamlamak bölgede kalıcı üsler inşa etmek, demografik yapıyı oluşturmak.

KÜRT SORUNU MU? KARDEŞ SORUNU MU? SİYASİ ÇIKARLAR, MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIP ÇIKARILAN FİTNE SORUNU MU?

Barzani’yi K.D.P yi Pasif etmek ve Türkmen kardeşlerimizi ufak ufak bölgeden çıkarmak bizdeki bağlarından dolayı bu bölgede bizi ve İranlı parçalayana kadar resmi olarak kurulmamış ama fiili olarak kurulmuş Kürdistan’ı kendi amaçlarına hizmet ettirmek resmi olarak kurulmaması şu aşamada daha kullanışlıdır. Onlar için benim tam da burada belirtmemin doğru olacağı bir fikrim vardı, çok büyük tarihi bir fırsat kaçırdık fikrime gelmeden önce fikrimi destekleyici Yaşananları belirttiğim, Mesut Barzani 100 yıllık Orta Doğu’nun sınırlarını çizen SKYESPİCOT Anlaşması bitti deyip bağımsızlığını ilan Edip referandum düzenlemesidir. Tabi zılgıtı yiyince durdu yaptırımlar da çabası süreçteki açıklamalarsa çok manidardır. Amerika büyük şeytanı Kürdistan’ın kurulmasına destekliyoruz ama zamanı şimdi değil diyerek karşı çıktı, ilk etapta kısmi destek veren anlaşmanın taraf devletleri İngilizler ve Fransızlar hemen u dönüşü yapıp Barzani’yi yanlış yönlendirdik açıklamalar yaptılar, bölgede olan diğer Kürt hareketlerinin bazıları hiç istememelerine rağmen yalandan destek açıklamalarıyla geçiştir diler, bazıları da kılıf olarak karşı çıktılar çünkü bağımsız Kürdistan söylemleriyle insanların kandırıp beyinlerini yıkıyorlar, artık Kurul Said’i kullanacakları bir şey kalmayacaktı, işte benim naçizane fikrim beliriyor. Bunların amaçları belli devlet ve kanun uzmanları bunu çok çok iyi biliyorlar daha bilmediğimiz şeyleri de bu sorunu erteleyerek benim dönemimde olmasından amiyane tabirle Halının altına süpürülerek çözümü daha da zorlaşan büyük bir sorun bırakılıyor. Bence yapılması gereken şuydu, Kürtler benim 1000 yıllık kardeşim beraber savaşmışz beraber yaşıyoruz, dinimiz bir örfümüz bir akraba olmuşuz, Kardeş olmuşuz yıllardır bizi birbirimize düşürmek için neler yapmadılar ki, hala da yapıyorlar. Şehitlerimizin kayıplarımızın ve maddi manevi yaralarımızın Haddi hesabı yoktur. Herkeste bunu bilmektedir. Artık buna bir son veriyoruz birinci Dünya Savaşı ndan sonra imparatorluğumuzdan ayrılan herkes devlet kurdu bir tek ihanet etmeyen devlet kurmayan orta doğudaki Kürt lerdır. Artık zamanı geldi biz kuruyoruz diyerek tüm Kürt, Türk liderler kanaat önderleri halkların sevdiği kişiler toplanacaktı.

Nasıl ki Azeri kardeşlerimizle iki devlet tek millet diyoruz,  bu seferde üç devlet tek yürek olmuş milletlerz diyerek dünya yar olduğu sürece yöneticiler siyasiler değişse de dünya savaşları çıksa da aklınıza gelebilecek ne olursa olsun bu kardeşlik bozulmayacak diyorsak askeri konular ve diğer tüm konularda anlaşmalar yapılıp halklara sunup %100 yakın oranda evet alınırdı kim karşıda çıksa tüm halklar nazarında Meşruluğunu Kaybedip bitişi olacaktı ismi cismi ne olursa olsun karşılarında halklar duracaktı Buda fitnenin sonu olurdu, sorunun bu şekilde çözüleceğini düşünüyorum ama maalesef ki olmadı yazımı okuyan herkese şu soruyu sorup düşünmesini isterim, şeytanların bizi canlı canlı yemek isteyen sırtlanların yanı başımızda bize düşman ettiği yöneticileri ile ve halkının bir kısmı ile dinsiz bir Kürdistan kurulmasını mı istersiniz. Yoksa yönetici ve halkıyla %90 ının Sana kardeş olup hiçbir sınır sorunu kalmadan ülkemizden 1 cm Alan kaybedilmeden özgürce birbirlerine geçişleri olan kucaklaşan ticaret yapan yeri geldiğinde de birlikte orta Doğu’yu yöneteceği bir Kürdistan mı istersiniz. Şunuda belirtmek isterim ki devletimiz barış sürecindeki zamanında ki dönemde olsaydı destek verme olasılığı daha fazla olabilirdi, ama şu andaki durumumuz ortada akan kanın ve verdiğimiz mücadele maalesef ki Ve gelelim şu anki can alıcı noktadaki durumumuzun çözümüne çözüm nedir:? Her şeyden önce devletimiz ilk açılım sürecindeki kararlılığından birtık daha kararlı olup tüm siyasiler her şeyi göze alacak ve geçmişten bugün daha tecrübeliler çünkü bu ülkede yıkılmaz denilenin tabuların çoğuda yıkılmıştır. Örneğin: geçmişte Kürt yoktur diyenler savaş Çığırtkanlığı yapanlar şimdi Kürt kardeşlerim demekle diğer söylemleri ise çok yumuşamıştır, bunun gibi sayısızca örnekler vardır. Yani barış için çok büyük mesafeler kat edilmiştir. İçerdeki akrepler de dağda olsun şehirde olsun, devletin içinde olsun, fazla zehir akıtamazlar, alenen fitne veremezler eskisi gibi devletimizin ilk yapacağı iş tüm şehitlerimizin, gazilerin, aileleri ile görüşülüp öyle bir kısmını toplayım Yemekler gelsin bir siyasetçi çıksın standart propaganda tarzında konuşma yapsın klişe söylemlerle değil Türk, Kürt siyasilerin sanatçılarının halk nazarında itibar gören güvenilen, sevilen halka malolmuş, halktan gelen profesörler, hukukçular biri oğlunun şehit vermiş, bir oğlunu da kaybetmiş aileler seçilecek hatta ev hanımından esnafına kadar her kesimden kişiler seçilip heyetler oluşturulacak şehit ailelerine birebir görüşmeler yapılıp. Evlerine gidilip saatlerce her şeyi açık açık anlatılacak üzerimize oynanılan oyunlar hatalar rant, çıkar vs yani tüm gerçekler ve şu söylenecek sözlerin yaşadığı bu acıları diğer halkımızdan olanlar yaşamasın bu kardeşkanı, bu fitne son bulsun ki inanıyorum ki gerçekler anlatıldığı için şehit ailelerimizin hiçbiri karşı çıkmaz, ve bu ailelerin çoğu bu süreçte aktif rol oynayacak Halka açık oturumlar paneller çalıştaylar yapılıp üniversitelerde sempozyumlar başında tartışma programları değil birleştirmeye programları yapılacak halka 81 ilin meydanlarında devlet yetkilileri ve oluşturulan heyetlerle kardeşlik buluşmaları yapılacak.

Nasıl ki demokrasi nöbeti tutulduysa o zaman da barış nöbetleri tutulacak, süreç bu şekilde başlatılarak organize olunursa karşısında kimse duramaz, barış masasındaki devlet ve öğüt görüşmelerindeki anlaşmazlıklar Kibirler nefsani davranışlar dış müdahaleleri halkın bu duruşu bastırmış olacak, kimde masadan Kalkarsa halkı kaybedecek herkezin gerçek niyeti ortaya çıkacak çünkü bu şekilde kardeşlik atılımlarında yapılan çalışmalar tamamen halkımıza birbirlerine kenetlenmiş olacağından kimsenin fitnesi ise yaramayacak geçmişteki açılım sürecindeki hatalar yapılmayacak haburda yapılan gibi yanlış organize gerçi yanlış mı bilinçli mi sırf barış olmasın diye fitne çıksın diye yapıldı ve yaptırıldı mı hala şüpheli her şeyi mütevazi şekilde üstünlük taslayıp zafer kazandım edalarıyla değil, cahillerin gazlamalarıyla fitnecilerin Galyan larıyla hareket edilmeyecek, böyle yapan kim olursa olsun niyeti iyi de olsa Gözünün yaşına bakılmayacak. Devletten ve herkezden hak ettiği davranışı görecek, zaten her şey bitip Kucaklaş olacağı zaman bir bahar havası olacak, herkes huzurlu ve güvende olacak sembolik anlamı olan bir gün seçilip gelecek yıllarda barış bayramı olarak kutlanır, çözümün başarıya ulaşması böyle bir barış atılımıyla gerçekleşir, son olarak itilaf konuları olan siyasi konular tavizler hapishanelerin boşaltılması, İmralı dağdan iniş özerklik değil güçlendirilmiş yerel yönetimler ve bir çok konuyu analiz dışından bırakmak durumundayım, çünkü bunların analizi çok çok uzun ve çetrefilli konulardır ki siyasi devlet istihbarat sosyolojik ekonomik boyutları detaylı incelenerek yapmak gerekir. Onu da tek yazıda yazmanın imkanı yoktur, bu analizleri en doğru şekilde yapacak konuların ehli olan kişilerdir. Diğer yapılan analizlerde doğru olsa da eksikleri olur.10’dan dolayı yazaman son verirken kardeşçe birlik beraberlik barış içinde bir hayat sürmeniz dileklerimle Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Baki selam ve dua ile, ALLAHA EMANET OLUN

EDİTÖR               

www.musabyasirozen.com.tr

Kaz ve At

KAZ VE AT

Çimenlikte otlayan bir kaz yanında otlayan at yüzünden küçük düştüğünü düşündü, tıslayarak ata hitaben şunları söyledi: “ben kesinlikle senden daha soylu ve mükemmel bir hayvanım, çünkü senin bütün yeteneğin tek bir şeyle sınırlı. Ben karada senin gibi yürüyebilirim; Üstelik kanatlarım var, uçabilirim; Üstüne üstlük istediğim zaman göllerde yüzebilir ve serin sularda kendimi ferahlata bilirim. Kuş, balık ve dört ayaklı memelilerin farklı güçlerinin tadını çıkarıyorum.” At biraz küçümsercesine kişneyerek cevap verdi. “Üç özelliğe sahip olduğun doğru, ama hiçbirinde pek fazla kendini gösteremiyorsun. Gerçekten uça biliyorsun, fakat uçuşun o kadar ağır sakar ki, Kendini bir tarla kuşu veya kırlangıçla aynı kefeye koymana hakkın yok. Suyun yüzeyinde yüze biliyorsun, ama balıklar gibi suda yaşayamazsın; Orada yiyeceğini bulamazsın ve derin de yüzemezsin. Geniş ayakların ve uzun boynunla, yanından geçenlere tıslayarak yürüdüğün ya da daha çok paytak paytak sağa sola sallandığın zaman seni gören herkesin seninle alay etmesine neden oluyorsun. Yalnızca karada dolaşacak şekilde yaratıldığımı itiraf ediyorum; Ama ben ne kadar zarifim! Uzuvlarımın kıvrımları ne kadar güzel! Bütün bedenim ne kadar heybetli! Hızım ne kadar şaşırtıcı! Bir çok özelliğe sahip bir kaz olacağıma tek bir özellikle sınırlı olup bununla hayran olunmayı tercih ederim.

Her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

KISKANÇLIK

KISKANÇLIK

Yoksul bir kadın pazarda durup peynir satarken bir kedi gelir ve peyniri çalar. Köpek hırsızı görür ve peyniri ondan almaya çalışır kedi köpeğe karşı koyar. Birbirlerine girerler. Köpek havlar ısırır; Kedi tıslar ve tırmalar, ama kavgayı bir sona vardıramazlar. “Hadi Tilkiye gidelim, o hakem olsun,” der kedi sonunda. “Kabul,” der Köpek birlikte tilkiye giderler. Tilki aklı başında bir havayla onları dinler. “Aptal hayvanlar” diye azarlar onları. Neden böyle devam ediyorsunuz ki? Eğer isterseniz peyniri ikiye bölerim ve ikinizde tatmin olursunuz. “Kediyle köpek” kabul derler. Tilki peyniri alıp keser, ama boylamasına kesmek yerine enlemesine kesmiştir. “Benimki daha küçük!” Diye itiraz eder köpek. Tilki gözlüklerinin ardından dikkatle bakar. “Haklısın!” Diye karar verir. Bunun için kedinin peynirinden bir parça ısırır. “Böylece eşit oldular!” Der. Kedi tilkinin yaptığını görünce sızlanmaya başlar. “Şuraya bak! Şimdi de benim parçam küçük kaldı! “Tilki yine gözlüklerini takar ve kedinin payına bakar. “Haklısın,” der. “bir dakika, şimdi eşitleyeceğim.” Bu kez de köpeğinkinden bir parçasıdır. Bu iş o kadar uzun sürer ki, tilki bir kedinin içinden bir köpeğinkinden ısıra ısıra gözlerinin önünde bütün peynirini yer bitirir.

( Yahudi Folklorunun Hazineleri, Nathan Avsubel,ed, 1948) 

Aklı her önüne gelene kiraya vermek, her gördüğün sakallıyı dedesi sanmak ne denirse…

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Mevlana - İnsan

İNSAN

Hz Mevlana’nın yedi kör ile bir fil hikayesini bilir misiniz: bu hikayede fil hakkında bir şey bilmeyen yedi kör insandan önlerindeki bir fili tarif etmeleri istenir. Körlerden biri filin bacağını tutar ve fili sütuna benzetir, diğeri dişlerini tutar ve fili mermere benzetir, kuyruğunu tutan bir başkası, fili kırbacı, kulağını tutan ise onu yumuşak deri bir kumaşa benzetir… Vs vs. Tabii ki bunlar filin farklı yönlerini kısmen açıklayabilir, fakat fili ancak bunların bütünüyle izah edebiliriz.

İnsan en az bilinen varlıktır. Aslında bildiğimizi sandığımız, çoğunlukla da tek taraflı ele aldığımız bir varlık. Gördüğümüz kadarıyla Mevlana’nın hikayesindeki gibi, herkes kendi bakış açısından anlatır insanı. Oysa biyolojik, fizyolojik, anatomik, psikolojik yönlerinin yanında, sosyolojik, felsefi, tasavvufi, dini, estetik vs yani maddi-manevi bütün cepheleri ile birlikte Bir insanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmez mi? Onu bir bütün olarak ele aldığımızda ise görürüz ki doğru bilgi için bu bakış açılarının hiçbiri ihmal edilemez.

İnsan

Böyle söylemekle birlikte günümüzde bilim o kadar ihtisaslaşma yoluna girdi ki, artık bütünü kavrayabilmek oldukça zorlaşmaktadır. Bu durumda adeta bakan başka gören başka biri olmakta ve insanlar teferruat da bulmaktadırlar. Pozitivist tıbbın veya felsefeyi anlayışların insanın sırrını çözememesinin sebebi belki de budur. Tarih boyu insan kendini ve Konumunu sorgulamıştır. Kendinin farkında olan ve kendini sorgulayan tek maddi varlıktır, aslında insan. “Ben neyim, nereden geldim, niçin geldim, neden buradayım, vazifem ne ve nereye gitmekteyim?” Gibi yüzlerce soruyu cevap aramıştır, ve bu arayış halinde sürmektedir. Bu sorulara filozoflar aklın sınırlarını zorlayarak, farklı cevaplar getirmişlerdir. Fakat bütün insanlığı tatmin edecek bir cevap bulamamışlardır. Dinlerde bu bağlamda kendi inanç çerçevesi içinde çözümlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Son birkaç asırdır insan ihmal edilerek kenara itilmiştir. Bu yüzden dünya uzun süredir insan bunalımına sahne almaktadır. Zaman ilerledikçe insan dünya telaşı ve koşuşturması içerisinde unutulmakta, bayağılıştırılarak bir tüketim ve istismar vasıtası haline getirilmektedir. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan insan kendini meyhanelere, eğlence ve alışveriş merkezlerine, stadyumları atarak mutlu olmaya çalışmaktadır.

“Cihan ara cihan içindedir araya bilmezler,

 Ol mahiler ki Derya içredir deryayı bilmezler”

Cihanı süsleyen Allah Cihan’ın içinde gizlidir ama insanlar onu görmesini (aramasını) bilmezler. Bu hal tıpkı denizin içinde olupta denizi bilmeyen balıkların durumuna benzer. Burada şairin hitabı balıklara değil, tabii ki insanlardır. Cahil insan çevreye bakar ama görmez, hatta düşünmez. Kendisi ve kendisinin hizmetine verilmiş bütün evren hakkında düşünmediği için de balıklardan farklı kalmaz. Pakistanlı şair ve fikir adamı Muhammed İkbal Sözlerinde ne kadar da haklıdır; 

Yıldızlara yol keşfindesin

Lakin kendinden bir habersin

Aç gözünü kendini, bir an tohum gibi

Topraktan dirilsin bir ağaç gibi.

Sokrates - İnsan

Büyük filozof Sokrat ise insanın kendini tanıması konusunda şunları söyler;

İnsanın kendini tanıması, hayran hayran kendini seyretmesi demek değildir. İnsanın hem ne olduğunu hem de ne olması gerektiğini araştırmasıdır. Nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendisine sormasıdır”

Her alanda gerçeğe ulaşmak ve başarılı olmak insanı tanımaktan geçer. İnsanı tanımak onu anlamaktır. İnsanı bilmek ve anlamak maksadıyla asırlardır nice filozoflar, nice ilim adamları kafa yormuş, nice peygamberler toplumları aydınlatmak için dil dökmüşlerdir.Bütün bunlara rağmen insan halen kendini bilmeyen bir meçhuldür. Eski yunan da felsefe insanı tanımak için yapılırdı. İslam’da ise, “kendini bilen Rabbini bilir” denilerek insanı tanımadan Rabbimizin tanınamayacağı söylenmektedir. Bu bağlamda irfan sahibi olmanın ilk merhalesi de zaten kendini tanımaktan geçer. Muhammed İkbal de bu manada “sen insanı tanımadan, Allah’ı nasıl arıyorsun?” Demiştir.

İnsanı anlamak için onu bütün yönleriyle keşfetmek; somut ve soyut yönleriyle, duygu ve arzularıyla bir bütün olarak değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla alemin sırrı insandadır. Onu Çözdüğümüz zaman bütün alemi anlayabileceğiz diye düşünmekteyiz. Bu yüzden bu zorluğu ve bir o kadarda muhteşem sorgulamaya başlamaya ne dersiniz? Böyle yapmakla adeta bir damlaya  bir deryayı  sunmaya gayret ve cüret etmiş oluyoruz.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Fenerbahçe

FENERBAHÇE

Her şey güllük gülistanlık giderken 19 maçta yenilmeyen takıma ne oldu? Sayın İsmail Kartal’ın Basiretsizliğimi, futbol bilgisi mi yoksa sakatlanan futbolcuların kötü oyunun sebebi midir.

Ben size kendi çıkarımlarımla anlatmaya çalışayım ya arkadaşım bu irfan can kahvecinin 8 numara oynayabileceğini kimse İsmail hocaya söylemiyor mu, arkadaşım sinirden öfkeden deliye dönmek üzereyim, neymiş İsmail hoca Samandıra’da yatıp kalkıyormuş  yatmasında kalkmasında ya bir teknik direktörün hiç mi B planı, C planı olmaz. Bu kadar mı futboldan nasibini almadın hoca takke düştü kel göründü. Rize deplasmanı dönüşü Kurşunlanan otobüsü bahane Edip yabancı futbolcuları bir türlü ikna edemedin halbuki daha da hızlandırıp şampiyon yapman lazımken o kadroyu türlü bahanelerin arkasına sığınıp o günden bugüne aynı senaryoyu izlemekteyiz. Ya biz çok yeriz ya da İsmail hoca çok zeki ama zeki insan plan sahibi olur şekersiz çayda içmesini bilmeli. Bir insan bu kadar mı iletişimden uzak ve görüneni görmeyecek kadar kör olması lazım Sayın Ali Koç’a sesleniyorum, acil çok acil ivedi bir şekilde ya hocayı Çağır konuş ya da ivedi bir şekilde yanına futboldan anlayan eski futbolcularımızdan birini getir, hoca kör hoca bu işi bilmiyor bir kez daha belli oldu ki bilmiyorsun hoca bilseydin eğer Abdullah Avcı gelip seni Kadıköyde yenemezdi. Abdullah avcı zeki adam evet analiz edip ekibiyle Fenerbahçe bunları yapıyor böyle oynuyor farklı bir sistemleri yok sistemlerini kitleyip işi bitireceğiz dedi ve bitirdi. Tarihi fark da çıkabilirdi, o maçta 4-6-0 çık oyna 3-5-2 oyna Dzekoyu defansa çek irfanı 8 oynat Ferdi sol kanat ya da 10 numara oynat, Yani bir şeyler dene aykırı bir şey koy ortaya yoksa işte böyle gider tarihin en farklı Avrupa’da yenilgisini alırsın. Sonra da çıkıp söylenecek bir şey yok Fenerbahçe camiası ve taraftarından özür dileyeceksin kim kabul ederse etsin ben etmiyorum hoca 40 defa da zemzem suyuyla yıkansan eğer beceriksizsin olmuyor bu iş. İkinci adam olarak kalırsın ya bir insanın Öngörüleri olur bu kadar olmaz Umut Nayir, Ryan kent, batsuayi, Cengiz Ünder emre mor  ya bu çocuklar kaliteli teknik futbolcular bunları bir dene evet beyler 11’i açıklıyorum zaten Dzeko, Tadıc, schmanzky, Bunların direk oynat bu forma kutsaldır. Nasip olmaz herkese ya adam olun akıllı biri çıksın bu kulübü yönetsin ya da sayın Ali Koç  Ancelotti iyi mi, getirirsin Chloppu mu bu taraftar Şampiyonluk istiyor hem de eze eze kanırta kanırta köşede heykel gibi durup evet çocuklar oyun anlayışınız belli dakika 70 irfan cık, cengiz, gir Dzeko çık umut gir böyle bir şey yok hoca biraz insan yırtık olur be yapamıyorsan git emekliliğin tadını çıkar Çocuklarımda milyonlarca taraftarı olan kulübü bu hale koyma. Maç yenilmediğin kim vardı defans bloğun ve önlerinde oynayan adam, İngiltere liginin sekiz yıldır banko oyuncusu tamam, Becao, Dzeko ve Fred bunlar sakat olabilir her takımın başına gelir hocam üstüne Serdar Aziz de sakat evet her maçın farklı bir havası karşıdaki rakibe göre de bir sistemi olmalı evet biz Fenerbahçeyiz. Her maçı kazanmak için sahaya çıkarız ama bir sistem olmazsa ya da ezberlenmiş herkes tarafından ayyuka çıkmış ve as oyuncularından yokken sistem error vermesi farklı bir şeyler dener insan. Bu kadar ağır konuşacağım kepaze bir oyun olmaz. Benim burada yazacaklarımı duygulara tercüman olmak hoca Bu kafayı bu zihniyeti değiştirmediğin sürece Şampiyonluklar başka bahara kalır tabii ki Sayın Ali Yıldırım Koç, ada Vermediğiniz tüm emeklerden dolayı güle güle demenin sırası gelipte geçiyor. Allah iyiliğinizi versin elaleme güldürdünüz bizi büyük başkan büyük fenerbahçeli İsmail Kartal. Dış da fenerbahçeli ama içinde kim olduğunu kimse bilmiyor yoksa bizi de içimizde kapkara olmazdı. As olan Fenerbahçe’dir. Şahıslar geçicidir sizde geçicisiniz başarısız ve teknik direktör kervancıları, umutlar başka bahara Aziz Başkana.

Bizler inandık sizler inanmasanız da olur, İsmail Kartal eğer aklınız yetmiyorsa başkasının aklını kullanın da belki bir yere varırsın temizce. İsmail hocam size bir düşmanlığımız yok hocam siz ya Egolusunuz ya da süper Egolusunuz. Mütevaziliğinizi bir kenara bırakıyorum. Siz kendinizden bir defa emin değilsiniz. Basın toplantılarınız da em küm etmeniz Oyuncularımızın vurdum duymazlığı formanın ağırlığını futbolcularımıza aktaramamanız bakın size ne önerim var. Dikkate alır mısınız almaz mısınız bilmem ama. Crespo, mert Hakan, zajc, Samet bunlarla artı ryan kent hemen teşekkür edip yollayın, Yerine krunıc olur sağlam bir 6 numara torreira gibi olmazsa olmaz. Antalya’dan Türk olarak Oynatacağım defans Ömer Toprak ı Al forvete de Boupendza hataydan ayrılan golcü sağlam birde 6-8 Oynayabilen bir oyuncu daha ayrıca sol kanatta hızlı ve teknik bir futbolcu bunları da yaptıramıyorsun, farklı sistemler dene futbol bilgisine görüşüne güvendiğin iki adam eski futbolcularımızdan getir. Serhat akın, Ogün Temizkanoğlu, Alex, Anelka, Tümer, git al yanına en azından yanında sana akıl veren biri olur, çünkü yetmiyor hocam seninki etseydi bugün böyle bunları yazmazdım aç bir köşe yazarlarını oku adam daha futbol topunu görse canlı bomba sanacak işin şakası sen bu formayı on sezon terletip ağırlığını bilip sahadan gelmene rağmen sen öngörüleri bin kat daha fazla bu bir dost tavsiyesi çok bildiğini sandığın bir şeyi bilmediğin ortaya çıkıyorsa bunu fırsata çevir git rıdvan hocayı yanına al getir. Oğuz hocayı getir egonu koy bir kenara hocam özür dilemekle beraberlikle teknik ekibini koruyarak doktorları koruyarak bir yere varamazsın, vardığında da yanında günü geldiğinde sahip çıktıklarını en sonunda görürsün oy akıl akıl git biraz da İsmail Kartalla takıl. Hocam aykırı ol zit ol beyefendiliğini bir kenara bırak bizi şampiyon yap yapamayacağını inanıyorsan git 1 dakika bile durma git ben inanmıyorum inandırtamıyorsun hocam kabahat hep sana yazıyor. Artık yeter yeter ya kendinize gelin ya da şapkanızı da alıp gidin KARTAL VE KOÇ

Değerli Fenerbahçe Ailesi…

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

Şehir

HAYALİMDEKİ ŞEHİR

Hayalimdeki şehiri kurmaya çalışırken çok iyi zemin etütlerinden geçirip jeolojisini, coğrafyasını ince eleyip sık dokuyıp nakış nakış dokunan, dirlikte yol alan hakkaniyetsizlikleri, düşmanlıkları yok eden barış, esenlik ve kardeşlik penceresinde imar edilecek bu şehir, imanla, ilim, irfan ve iyiniyetle ışık saçacak huzuru tesisini kendi sağlayacak bireylerle adaleti ile herkesin yaşamak isteyeceği bir kent. Tabii ki İslam sancağı altında Müslüman olsun olmasın kuranı Kerim’in hükümleri ve peygamber efendimiz Sallallahü aleyhivesellem Hadisleri ve hoşgörüsü güzel ahlakı ile yönetilecek bir şehir.

Bu şehir hayali değil hayatın ta içinde herkezin kalbine nüfuz ediyor. Sokak başlarında devriye gezen ekip arabalarını değil, insanların omuzlarındaki yazıcı meleklerin ve el basrinin kendilerini gördüğünü Bilerek kötülüğe yaklaşmadıkları bir şehir. Farklı din, mezheplerin mensuplarının da toprağın da emniyet ve huzur bulduğun şehir. MOBESE’lerle, farklı güvenlik kameralarla değil, güvenliğin vicdanlarını sağlandığI bir şehir. Kaosun, Kavganın, karaborsanın, uyuşturucu, alkol ve hırsızlığın olmadığı istikrar ve dirliğin olduğu bir şehir… Karanlığında cehalet ve küfürün at koşturdu değil, bereketin letatenin, tevazunun ve alçakgönüllülüğün karanlığından sabahlarını açtığı bir şehir. Tabii ki bu şehir aklı selim ve temiz düzeni sağlayıp kalplere teysir Edip kardeşlik bilinci ile imanla ünsiyeti çoğaltıyor bu şehir. Bunuda çok iyi biliyoruz ki şehrimizin etrafında gezinen düşmanları yok edemeyiz belki ama şehrimizin etrafını dostluk sularıyla Önersek iyilik ve doğrulukla sağlamlaştırır askerlerimizi de hazır tutarsak cihan şehrimiz imanlı kalpleri emanet; kalplerde şehrin doğruluğuna.

Kent

Zaman halkasında tayy-ı mekan oluyor. Vefayı hatırlatarak ihanetten kurtuluyor. Olmaması gerekenler değil, olması gerekenler şaşırtıyorsa, gecenin karanlığında rahatça dolaşan bir insanın, iş gününün sonunda meyve ve sebzelerin üstüne örtmeyip  sokakta bırakan manavın; Bilmediği kaldırın ve sokaklarda bir oyuna kendini kaptırıp korkusuzca oynayan çocuğun veyahut eşyasını unuttu yere saatler hatta günler sonra döndüğünde onu bulan kişinin görüntüsü bize inandırıcı gelseydi, her şeyin doğru gittiğini şaşırmazdık. Şimdi de aklımıza emanet edilen idrakdan bahsedelim. Yedi gün 24 saat dikenli teller ve Kulelerle güvenliğini tesis eden akıl bu emin şehrin haricinde her yerde güvensizlik endişe fısıltılar içinde yaşayıp gidecektir.

Şehrimizi tarım arazilerini ekip su baskınlarında korumak için kanallar yapıp çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirip dünyaya ihracat etmemiz halkın üretim ve ticaret faaliyetlerini şehrin tam gücüyle desteklemek, ipek, kumaş, deri, kağıt çeşitli yağlar ve ilaç üretimleriyle, aktarlar, kitapçılar, Sarraflar gibi her meslek erbabının ayrı ayrı örgütlendiği çarşılarda da Ünsalan bir ticaret merkezi haline getirmek ilim ve sanatla muhteşem camileri ve Kasırlarıyla, medreseleri ve zengin kütüphaneleri ile Rasathaneleriyle dillere destan etmemizdir. Vaad ettiğimiz ilim ve kültür ortamı bilim insanlarını ve sanat Erbaplarına cezbedip hayalimizdeki şehrin kalkınmasını ve armağan olarak nesillere kalmasına vesile olmasını temin ederim. Hayalimin zirveye ulaştığı bu noktada bu devirde emareden ilerleye ilerleye Rabbime mutmain olarak yazımı siz değerli okurlarımıza emanet eder sevgilerimi ve 

saygılarımı sunarım.

Yusuf İslam Burhan

www.musabyasirozen.com.tr

Yol Şiiri

YOL

YOL

(Şiir)

Kalma orada gönül
Yol ise amaç, vardır bir hikmet
Saklanma muğlak, çarpık fikrin ardına
Yol ise amaç, vardır bir hikmet

Sebep ararsan, çoktur kuşkusu
Eğer bulursa, hoştur coşkusu
Nehir gibidir, göçmen yolcusu
Yol ise amaç, vardır bir hikmet

Dünya bir misafirhanedir, geldik gidiyoruz
Ne yaptın onca zaman, bir sağa bir sola
Baktık gidiyoruz düştük yola
Yol ise amaç, vardır bir hikmet

Ne sen kalırsın, bu dünyada, ne de ben
Girdik bir girdaba, savrulduk bir kandilden bir kandile
Acı olmayınca tatlı da olmaz
Yol ise amaç, vardır bir hikmet

Aç kalırsın, fer söner
Dert alırsın, meşk eder
Boudur postur, ne farkeder
Yol ise amaç, vardır bir hikmet

Dipnot: Yoldaş “Uğur Güven”den tüm karanlıkları yırtan aydınlık yarınlara…. (20.12.2023)

Uğur Güven
www.musabyasirozen.com.tr

AKIL VE AŞK

AKIL VE AŞK

Bu bahse Nakib el-Attas’tan bir alıntıyla başlayalım: “Akıl bir anlamda kalp ile eş anlamlıdır. Aslında Gazali’nin de gösterdiği gibi akıl, kalp, Nefs, ruh terimleri eninde sonunda aynı realiteyi gösterdiklerinden birbirleriyle çok sıkı bir şekilde bağlıdırlar. Aklın gerçek mahiyeti Ruhi bir cevher oluşudur… İnsan tanımının altında yatan hakikatte işte söz konusu bu ruh’i cevherdir. İslam dünyasında geleneksel olarak iki ana caddeden farklı sloganlar atarak geçen iki tür kalabalık hep dikkatleri çekmiştir. Bu kesimin sloganları şunlardır:

Akıl bir kılın bile Hakikat-ını anlayamaz”

Aşk küfürden de yücedir imandan da “

“Aşk imiş her ne var alemde ilim, bir kıyl ü kal imiş ancak “

Öteki caddede yürüyenlerin ise sloganları şöyle;

“Dini hakkın mahalli akıl sahipleridir”

İman, aklın müteradifir”

Aklı olmayanın dini yoktur”

Akıl için yol birdir”

Yatay bir bakışla, bir yumuşak başlılıkla düşünürsek bu iki kesimi birbirine yaklaştırmanın yollarını aramamız gerekecektir. Nasıl Edip de onlar arasında ülfeti sağlamalıyız? Yahut bu mümkün müdür? Tarih boyunca sürekli muarız iki caddenin kalabalıklarını birleştirmek bizim ne haddimize? Aşk taraftarları ve akıl taraftarları diye kabaca niteleyebileceğimiz bu iki kesimin birbirine uzaklığı, hezeyanın düşünceye uzaklığı gibi gözüküyor. Akıl taraftarları kavramları ve onların tanımını mümkün olduğunca nassa yahut kendilerince elde ettikleri kati yada zanni bir delile dayandırmaya özen gösterirler. Zaten aklın işleyiş biçimi budur.

AŞK

Aşk taraftarları ise felsefi yorumlarla karşımıza çıkarlar. Şeriatın ya da nassın katı kurallarını yumuşatma savıyla kendilerini gösterirler. İslam aleminin en özgür düşüncelerini tasavvuf yetiştirmiştir denilir. Ancak bizce buradaki özgürlük vahye uzak düşmek yahud onu uzun emellilikle tevil etmek, vahyin sınırlarını tevsi etmekle Özdeş anlaşılmaktadır. Bu telakki arzuların fikir suretini giyerek karşımıza çıkmasıdır! Özgürlüğün yanlış yorumudur. Zira özgürlük bizim anlayışımıza göre, önce de değindiğimiz gibi, Allah’tan başkasının buyruğuna eğilmemektir. Felsefe adına zırva üreten insan en azından kendi hevasının buyruğuna boyun eğme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aşk taraftarlarının kalkış noktasını oluşturan kavramların tanımları dış kaynaklıdır. Akıl ve kalp insanın özüdür, içidir. Zırva ise fehmetmez belki vehmeder. Vehim insana içinden çok dışarıdan, kendinden çok şeytandan ilk edilendir. Heva, heves ve ihtiras da dışı açık, daha doğrusu dışa dönük etkilenmelerdir. İnsan, içini, özünü, fıtratını, elbabanı, aklını ve kalbini kapatırsa, kendini şeytana ve onun elemanlarına teslim etmiş demektir. Zaman zaman isabet etse bile isabeti makbul sayılmaz. Çünkü yanlış caddede, yanlış yöne doğru, yanlış sloganlar atarak ilerlemektedir. Akıl taraftarlarının da her zaman isabet ederek yürüdüklerini savunmak mümkün değildir. Ne var ki yol ve yöntem yönünden, kavramları aldıkları ve tanımladıkları kaynak yönünden onlar sağlamcıdırlar. Sağlamcıdırlar, çünkü Kuran’ı dinlemişlerdir. Kuran derki mealen: “Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün. Arkadaşınız mecnun değildir. (Araf, 184) onlar artık iyice bilmektedirler ki mecnunlukla düşünmek bir arada barınmaz. Ya aşık olacaklardır ya akıllı. Akıllı olmayı seçmek en akıllı yoldur. Çünkü insanları ancak zırvacı filozoflar cinnete çağırırlar. Oysa Resuller mecnun olmadıkları gibi kulları da cinnete,  aşka çağırmazlar, akıllığa düşünceye çağırırlar.

 

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Ülkemizde Türk ceza hukuku tarihsel bir geçmişe sahiptir. Modern anlamda kamulaştırma ve güncellemeler, diğer ülkelerin kanunlarına iktibas edilmesi, ceza hukukumuz açısından Tanzimat döneminde başlamıştır. Tanzimat döneminin en mühim belgeleri ise 1839 Gülhane hattı hümayunu ve 1851 ıslahat fermanıdır. Tanzimat dönemi, Gülhane Hattı hümayununda, çıkarılacak kanunlara aykırı istikamette davrananların cezalarının belirlenmesi amacıyla ayrıca bir “ceza İnfaz sistemi“ çıkarılacağı duyurulmuştur. Padişah fermanında ki bu emrin gereği olarak İlk başta 3 Mayıs 1840 tarihli ceza kanunname i Hümayu’nu ve daha sonra bu kanundaki yetersizlikleri gidermek üzere de  14 Temmuz 1851 tarihli yeni bir ceza kanununu oluşturulmuştur. 9 Ağustos 1858 tarihli, “ceza kanunname i Hümayun’u İse, Islahat fermanında açıklanan talimat gereği çıkarılmış olup büyük ölçüde 1810 Fransa ceza kanunundan iktibas edilerek yasalaştırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1926 Türk ceza kanunu ( T.C.K) nın Kabul edilmesine kadar yürürlükte olan 1858 ceza kanunu, önceki iki kanundan farklı olarak genel ve özel hükümler bölümlerin içermesi sebebiyle, modern ceza hukuku kurumlarının oluşturulması ve icraya geçilmesinde önemli bir dönüm noktası olarak bilinmektedir.

Geçen onlarca yıl sonunda global çapta ki hukuki değişikliklere ve reformlara uyum sağlama çabasında olan Türkiye’nin AİHM’e bireysel başvuru hakkını kabul etmesi ve 1999 yılında Avrupa Birliğine aday ülke olarak kabul edilmesi ile birlikte öncelik Anayasa olmakla birlikte “ceza hukuku“ mevzuatında köklü reformlara gidilmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu 26.09.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 12.10.2004 tarihli 25611 Resmî Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe alınmıştır. İkinci temel kanun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu olup bu kanun 4.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bunların yanı sıra Avrupa Birliği Yasalarına uyum kapsamında Ceza İnfaz Sisteminde de reform niteliğinde değişiklikler yapılmış olup, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun 13.12.2004 tarihinde kabul edilerek 25685 sayılı Resmî Gazete’de 29.12.2004 tarihinde yayımlanmıştır.

Türkiye hukuk sisteminde yapılan ard arda bu köklü reformlar ile AİHM ( Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) İçtihatları ilke edinilmiş insancıl bir bakış açısı ile yenilenme yoluna gidilmiştir. Öyle ki; maddi (para) cezaları bakımından kişinin ekonomik durumunun dikkate alındığı, gün para cezası sistemine uyarlama yapılmıştır. Hümanizm ilkesi gereği olarak ölüm cezası (idam) istisnasız olarak kaldırılmıştır. Yeni güncellenen ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunda ise, infaz aşamasında kişinin “zalimhane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı“ muameleye maruz bırakılmaması temel siar olarak kabul edilmiştir.

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZINA İLİŞKİN “İkinci Defa Mükerrir, İkinci Defa Tekerrür (4/4 Mükerrir, ve Tekerrür)” SORUNU

Türkiye hukuk sistemi“ tarihçesi, tüm yönleriyle ele alındığında reform üzeri reform yapılan, sürekli yenilenip, güncellenen hümanist ilkeler çerçevesinde kabul edilebilir bir şekilde evrilme çabası ile her ne kadar iyi bir görüntü verse de. Günümüz 2024 yılında hala Türk ceza kanunu, Türk ceza muhakemesi kanunu, Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunlar hakkında ciddi derecede kaygı verici, eşitlik mefhumundan uzak, hümanizm ilkesine aykırı uygulamalar bulunmakta, Anayasa mahkemesi nde ilgili kanunların eşitsizliği ve yıpratıcı sorunları ile alakalı bizzat devlet kurumları, infaz hakimlikleri  ( Adana İnfaz Hakimliği, Adıyaman İnfaz Hakimliği, Afyon İnfaz Hakimliği, Ağrı İnfaz Hakimliği, Amasya İnfaz Hakimliği, Ankara İnfaz Hakimliği, Antalya İnfaz Hakimliği, Artvin İnfaz Hakimliği, Aydın İnfaz Hakimliği, Balıkesir İnfaz Hakimliği, Bilecik İnfaz Hakimliği, Bingöl İnfaz Hakimliği, Bitlis İnfaz Hakimliği, Bolu İnfaz Hakimliği, Burdur İnfaz Hakimliği, Bursa İnfaz Hakimliği, Çanakkale İnfaz Hakimliği, Çankırı İnfaz Hakimliği, Çorum İnfaz Hakimliği, Denizli İnfaz Hakimliği, Diyarbakır İnfaz Hakimliği, Edirne İnfaz Hakimliği, Elazığ İnfaz Hakimliği, Erzincan İnfaz Hakimliği, Erzurum İnfaz Hakimliği, Eskişehir İnfaz Hakimliği, Gaziantep İnfaz Hakimliği, Giresun İnfaz Hakimliği, , Muş İnfaz Hakimliği, Nevşehir İnfaz Hakimliği, Niğde İnfaz Hakimliği, Ordu İnfaz Hakimliği, Rize İnfaz Hakimliği, Sakarya İnfaz Hakimliği, Samsun İnfaz Hakimliği, Siirt İnfaz Hakimliği, Sinop İnfaz Hakimliği, Sivas İnfaz Hakimliği, Tekirdağ İnfaz Hakimliği, Tokat İnfaz Hakimliği, Trabzon İnfaz Hakimliği, Tunceli İnfaz Hakimliği, Şanlıurfa İnfaz Hakimliği, Ağır Ceza Mahkeme Başkanları, Sivil Toplum Kuruluşları, Avukatlar, Vatandaşların yüzlerce basına yansımış Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru dosyaları bulunmaktadır. Bunun son örneği de Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2.defa mükerrir,  2.defa tekerrür olarak bilinen toplumda 4/4 İnfaz rejimi olarak tanımlanan; 13.12.2004 tarihli 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunun; A.14.maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkranın a. Bendinde yer alan “ ikinci Defa Mükerrir”… ibaresinin B.108. Maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, iptallerine karar verilmesine yönelik 25.01.2023 tarihli 2023/13 esas nolu başvurusudur. Anayasa Mahkemesi’nin 25 Temmuz 2023 sa:17:01 de resmî Web sitesinde yayınladığı başvuru belgesinde; Ankara 11. ağır ceza mahkemesinin 2023/13 sayılı başvuru dilekçesinde görüleceği üzere 4/4 mükerrer ve 4/4 tekerrür hükümlerinin iptali ne yönelik müracaat edildiği anlaşılacaktır. Haricen bir çok İnfaz Hakimliğinin de çift Mükerrir, çift tekerrür infaz rejiminin kaldırılması, ilgili TCK 58.mad, cik 108/3 mad. İptallerine yönelik başvurularının olduğuda bilinmektedir.

Etiketler : Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına ilişkin “ikinci defa Mükerrir, ikinci defa tekerrür (4/4 mükerrir ve tekerrür) cezalar, T.C.K, Türk Ceza Hukuku, Gülhane Hattı Hümayun, C.İ.K, Tanzimat Dönemi, İslahat Fermanı, Ceza İnfaz Sistemi, Ceza Kanunname-i Hümayunu, Ceza Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti, 1926 Türk Ceza Kanunu, 1858 Ceza Kanunu, Modern Ceza Hukuku, AİHM, Bireysel Başvuru, Resmi Gazete, Avrupa Birliği Yasaları, Hümanizm İlkesi, reform, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Hakimlikleri, tekerrür, mükerrir, çift mükerrir, çift tekerrür, 2.defa tekerrür, 2.defa mükerrir, 4/4 mükerrir, 4/4 tekerrür infaz rejimi, 108/3 C.İ.k, tck 58., Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru, 4/4 sorunu

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SORUNUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin değişiklikler neticesinde ceza İnfaz sistemine tekerrür ve Mükerrir kavramları eklenerek aşamalı ceza İnfaz sistemine geçiş sağlanmıştır. Alınan hapis cezasının 1/2 si 3/2 si 4/3 ü gibi yatar oranları belirlenmiş ve suç tekrarları ve infaz zaman arkalıklarına göre uygulamaya geçilmiştir. Yine 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı kanunun A.14. Maddesinin 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunun 18. maddesi ile değiştirilen (2) numaralı fıkrasının (a) bendine “İkinci defa mükerrer” ibaresi eklenerek kişinin aldığı hapis cezasının 4/4 oranında açık cezaevi ve denetimli serbestlik hakkı olmadan tamamının Kapalı ceza İnfaz kurumlarında  (  Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Artvin Kapalı ceza infaz kurumu, Aydın Kapalı ceza infaz kurumu, Bafra Kapalı ceza infaz kurumu, Bakırköy Kadın Kapalı  (Kız çocuk), Balıkesir Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (E) Kapalı ceza infaz kurumu, Bursa (H) Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Çanakkale Kapalı ceza infaz kurumu, Çankırı Kapalı, ceza infaz kurumu,  Hatay Kapalı ceza infaz kurumu, Hınıs Kapalı ceza infaz kurumu, Iğdır Kapalı ceza infaz kurumu, Isparta Kapalı ceza infaz kurumu, İnebolu Kapalı ceza infaz kurumu, İskenderun Kapalı ceza infaz kurumu, Kahramanmaraş Kapalı ceza infaz kurumu, Karabük Kapalı ceza infaz kurumu, Karaman Kapalı ceza infaz kurumu, Karataş Kadın Kapalı  (Kız çocuk) ceza infaz kurumu, Kars Kapalı ceza infaz kurumu, Kartal Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu,  Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Boyabat Kapalı ceza infaz kurumu, Burhaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Çarşamba Kapalı ceza infaz kurumu, Develi Kapalı ceza infaz kurumu, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Kapalı ceza infaz kurumu, Tokat Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurum.)  İnfaz edilmesi hedeflenmiş ve uygulamaya başlanılmıştır. Ceza İnfaz sistemindeki farklılıklar ve uygulamaların eşitsizliği beraberinde birçok tartışmaları getirmiş Anayasal bir hak olan “eşitlik ilkesine“ aykırılığı nedeni ile binlerce kişinin mağduriyetine sebep olunmuş ve halende olunmaktadır. Özellikle Dünyada eşi ve benzeri olmayan 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür ( alınan hapis cezasının tamamının Kapalı cezaevinde infaz ettirilmesi ) İnfaz sistemi uygulaması kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştur. Sözde Kıta Avrupa hukukuna tabi olan hukuk sistemimizde uygulanan Ceza İnfaz Rejimlerinin tamamen insan haklarına aykırı, eşitlik ilkesine ters ve hümanizm kavramından uzak bir yapıda olması kabul edilebilir bir durum olmayıp toplum aydınları ve kanaat önderleri tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır.

CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VEYA TEKERRÜR CEZA İNFAZ REJİMİNE TABİ OLANLARIN AÇIK CEZA İNFAZ KURUMLARINA AYRILMA HAKKI VE DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDAN YARARLANMA HAKKI VAR MIDIR?

Bilindiği üzere T.C.K (Türk Ceza Kanunu) 1. Maddesinde ceza kanunun temel amacı “ceza kanunun amacı kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlemesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir“ şeklinde belirtilmiştir. Bunun yanı sıra ceza infaz hukuku ceza yargılaması neticesinde verilen ve kesinleşmiş bir hüküm de yer alan ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin yaptırımların adil bir şekilde uygulanmasına, bu kapsamda infazın başlamasına, yerine getirilmesine, gözetleme ve denetime dair kuralları kapsamaktadır. Tüm bu uygulamalar bütünü ile değerlendirildiğinde Sosyal Devletlerin esasında hedeflediği unsur “Adaletçi Teoriler“ kapsamında da yer alan Özel Önleme Teorisi“ nin gerçekleştirilmiş olmasıdır. “Özel Önleme Teorisi“, Türk ceza kanununda yer alan, Anlam olarak cezadan sağlanacak faydayı hedefleyen bir anlayıştır. Özel Önleme Teorisine göre; Cezanın infazı ile suç işleyenin işlediği suçtan dolayı pişmanlık duymasının sağlanıp, ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılmasını görmektir. Bir yandan cezanın infaz sürecinde, Toplum tehlikeden korunmuş olacakken, infaz sonrasında ise ıslah edilerek yeniden sosyalleştirilmiş kişinin tekrar suç işlemesinin önüne geçilmiş olacaktır. Yine hukuk devleti ilkesine göre sosyal hukuk devletlerinin suç politikalarında, Anayasal değerler sisteminin temel norm olarak insan haysiyetinin korunmasına dayanmakta, insancıl bir bakışla adalet mefhumunun sağlanması hedeflenmektedir.

Her ne kadar Türkiye’de ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Hukuki olarak düzenlemeler bu ilkeler çevresinde oluşturulmuş olsa da uygulama süreçlerinde çok ciddi telafisi mümkün olmayan sorunlarla karşılaşmaktadır. Son yıllarda binlerce kişinin tepkisine de yol açan ceza infaz sisteminde ki çift mükerrer, çift tekerrür (4/4 yatar) uygulamaları hiçbir şekilde Türk yargı sistemindeki hümanizm ilkesi ile bağdaşmamakta, cezaya muhatap bireyin topluma psikolojik, sosyolojik olarak hazırlanması bir yana tamamen Mental olarak ruhsal bir çöküntüye neden olmakta, verilen ağır cezalar ve infaz rejimi ile kişi normal ruh halinden uzaklaştırılıp ne olursa olsun düşüncesine itilmekte buna bağlı olarak ta, Aile birliklerinin yıkılması ve benzer bir çok ağır sorunlar yaşanmaktadır. Ceza İnfaz rejimleri nde, daha önce de açıkladığımız üzere kişi toplumdan soyutlanarak belirli bir süre kapalı bir ortamda tutulurken, bu süre zarfında kişinin içsel yolculuğunda olumlu ve pozitif yönde katkı sağlanarak vicdani kanının ve empatik düşünme biçiminin olgunlaşması sağlanmalıdır ki kişi tahliye sonrası toplum ile sorunsuz bir şekilde bütünleşebilirsin. Aksi halde sağlanan ve mevcuttaki çözüm yöntemleri anı kurtarmaktan ibaret olup, ileriye dönük bireysel ve toplumsal ciddi sorunlara yol açacaktır. Yaklaşık 6,7 yıldır uygulanan ve kişiler, aileler üzerinde yıkıcı sıkıntılara yol açan çift mükerrir, çift tekerrür (4/4 yatar oranı) İvedilikle çözülmesi gereken toplumsal bir sorun olup, evrensel hukuk ilkeleri ile uyuşmayan hümanizm ilkesini resmen ayaklar altına alan hukuk dışı bir uygulamadır.  Ceza İnfaz kurumuna alınan bireyler “iyi hali olmaşartı ile “Şartlı salı verilme“, “koşullu salı verilme“, “adli kontrol ile salı verilme  gibi uygulamalar ile dışarıya, özgür bir ortama daha erkenden çıkabileceği düşüncesi taşıtılarak sosyalleşmesi sağlanırken, ceza İnfaz sistemindeki çift mükerrer, çift tekerrür ( 4/4 yatar oranı) rejimi tüm bunların aksine hiçbir umut emaresi bırakma, olan kişinin psikolojik durumunuda travmatik bir çıkmaza sokmakta, Bu patoloji içerisindeki bir bireyin de bırakın topluma kazandırılması mevcut suçluluk Halinin daha da tırmanışa geçeceği şüphe götürmez bir gerçektir.  Her birey toplumla sosyolojik olarak ilişkilidir, her toplumda sosyolojik olarak kendi yapısını oluşturan bireylerle doğrudan ilişkilidir. Ünlü düşünür Montes Puiev’dan bir sözle konuyu bütünleştirecek olursak “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Der ünlü düşünür. Ceza İnfaz sistemindeki sorunların sadece bir bireyi ilgilendiren sorun olmayıp toplumlara, milletleri ve nihayetinde devleti yakinen alakadar eden bir problem olduğu fark edilmelidir.

Etiketler : CEZA İNFAZ KANUNU 2.DEFA MÜKERRİR, 2.DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİ NEDİR? ÇİFT MÜKERRİR 4/4 SIRUNU ÇÖZÜLECEK Mİ?, 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı, ceza infaz sistemi, tekerrür, mükerrir, yatar oranları, infaz, ikinci defa mükerrir, denetimli serbestlik hakkı, eşitlik ilkesi, dünya, 4/4 çift mükerrir, çift tekerrür, tekerrür, mükerrir nedir, T.C.K, Ceza Kıta Avrupa Hukuku, Hukuk Devleti, kanun, infaz, Adaletçi Teoriler, özel önleme teorisi, ceza infaz süreci, hukuk devleti ilkesi, insan, adalet, Türkiye, 4/4 yatar, 108/3, Türk Yargı Sistemi, 4/4 yatar oranı, sartlı salıverilme, koşullu salıverilme, adli kontrol, ceza infaz sisteminde çift mükerrir, çift tekerrür rejimi

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

2. Kez tekerrür, 2. Kez mükerrir Ceza infaz rejimine tabi olan kişiler hiçbir şekilde açık ceza İnfaz Kurumu’na çıkamamakla birlikte, Denetimli serbestlik hakkından da istifade edememektedir. Sorun teşkil eden bu durum diğer ceza İnfaz rejimleri ile kıyaslandığında vicdanen kabul edilmesi mümkün değildir. Cezasının 1/2 sini, 3/2 sini ve 4/3 ünü yatan tüm hükümlüler suç ayırt etmeksizin açık ceza evlerini ve denetimli sürelerini ayrılma hakkına sahip olmalarına rağmen ikinci kez tekerrür, ikinci kez Mükerrir olan hükümlüler alınan cezanın tamamını en ağır şartlarda kapalı ceza İnfaz kurumlarında tamamlamak zorundadır. Ceza İnfaz kanunu’ndaki bu uygulama her Türkiye cumhuriyeti Vatandaşının Anayasal hakkı olan eşitlik hakkına aykırı bir uygulamadır. Düşünün ki; 20 yıl ceza alan birisi 1/2 oranında 10 yıl yatması gerekir. Açık cezaevi + Denetimli serbestlik süreleri şu anda 10 yıl (son)  uygulanmasından dolayı 2,3 gün Kapalı cezaevinde yatıp, işlemlerinin ardından açık cezaevine çıkabilirken, sadece 1 yıl ceza alan ve ikinci kez tekerrür ( 2.kez mükerrir) hükümlerine tabi olan bir hükümlü 1 yıl (12 ay) boyunca cezasının son gününe kadar Kapalı cezaevinde yatmak zorundadır. 20 yıl Ceza almak, mevcut adaletsiz uygulamadan dolayı 1 yıl ceza almaktan çok çok daha iyidir. Bu akla ziyan adaletsiz ve insan haklarına aykırı durum bir an evvel bu günlerde konuşulan 10. Yargı paketinde düzeltilmelidir. Söz konusu Türkiye 81 ilinde ( Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Siirt, Sinop, Sivas, Şırnak,Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) Tekerrür ve mükerrer ceza infaz rejimine tabi olarak cezaevlerinde bulunan 180.000 vatandaşımız ve aileleridir. Bu sayı ailelerle birlikte yarım milyonu geçik bir sayıdaki insanları ciddi derecede mağdur etmektedir. Zaman zaman Ankara’nın Ulus, Kızılay ilçelerinde, İstanbul Bakırköy ve Çağlayan’da binlerce kişi bu Hukuk dışı ve adil olmayan uygulamayı protesto etmek amacıyla toplanmıştır, binlerce tutuklu ve hükümlü yakını durumdan son derece rahatsızdır.

Etiketler : İKİNCİ DEFA MÜKERRİR VE İKİNCİ DEFA TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN, DİĞER CEZA İNFAZ SİSTEMLERİNE GÖRE ORANTISIZLIĞI, ANAYASAL BİR HAK OLAN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ, 2.kez tekerrür, 2. Kez mükerrir, açık ceza infaz kurumu, denetimli serbestlik, ceza infaz rejimi, ikinci kez tekerrür, ikinci kez mükerrir, ceza infaz kanunu, insan hakları, tekerrür ve mükerrir ceza infaz rejimi, Ankara, Ulus, Kızılay, İstanbul, Bakırköy, Çağlayan, tutuklu ve hükümlü

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Çift mükerrer ve çift tekerrür infaz rejiminden kaynaklı mağduriyet yaşayan tutuklu ve hükümlüler, aileleri, yakınları kesinlikle Türkiye cumhuriyeti devletinden genel af veya kısmi bir af talebinde bulunmamaktadır. Burada önemli vurgulanması gereken husus şudur. 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında F-16 Savaş uçağı kaldırıp gazi Meclisi ve kendi milletine bombalayan, taarruz helikopterleri ile polisleri, devlet kurumlarını, çoluk, çocuğu tarayan tanklarla yüzlerce kişiyi adeta biçen terörist vatan hainleri aldıkları cezanın 4/3 ünü yatıp, Denetimli serbestlik hakkı tanınırken… Çift Mükerrir, çift tekerrür (108/3) e tabi adli tutuklu ve hükümlüler bu terörist vatan hainlerinden daha ağır bir ceza infaz rejimine tabi tutulmuştur. Bu noktada bu ağır yaptırımlara muhatap kılınan bu ülkenin insanları neyi, nasıl düşünmelidir, mevcut kanun dışı vaziyeti ne ölçüde sindirmelidir. Asker, polis, ceza infaz koruma memuru, doktor, öğretmen, kadın, yaşlı, çocuk katleden bombalayan teröristler, Tecavüzcüsü, canisi, kadın katili, uyuşturucu satıcısı, hırsızı ve birçok aşağılık suçtan hüküm giyen Kişiler Açık cezaevlerine, denetimi ayrılabilirken 4/4 mağdurlarına bu imkanların tanınmaması vicdanın kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu hususun en erken ve en ivedi şekilde gazi mecliste çözülerek 10. yargı paketinde Kanunlaştırılması gerekmektedir. Burada yarım milyon vatandaşın mağduriyeti söz konusu dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tüm parti başkan ve vekilleri, toplum kanaat önderleri, ülke aydınları, Stk’lar, basın, medya, gazete, barolar, 81 ildeki infaz hakimlikleri, ilgili dernek ve vakıflar yıllardır süren bu hukuk dışı uygulamayı tartışmalı gündeme getirmelidir. Bu ülkede bir terörist bir ırz suçlusu Hasbel kader cezaevine girmiş bir vatandaştan daha iyi şartlarda infaz rejimine tabi olmamalıdır.

2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR

Türkiye’deki ceza İnfaz kurumları ( Ağrı Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Akşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alaşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Alanya L Tipi ceza infaz kurumu, Amasya Kapalı ceza infaz kurumu, Ankara 1 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara 2 Nolu L ceza infaz kurumu, Ankara Çocuk ve Gençlik (Genç erkek), Ankara Kadın Kapalı (Kız çocuk), Antalya E Tipi ceza infaz kurumu, Antalya L Tipi ceza infaz kurumu, Ardahan Kapalı ceza infaz kurumu, Ceyhan Kapalı ceza infaz kurumu, Kastamonu Kapalı ceza infaz kurumu, Kayseri Kapalı ceza infaz kurumu, Keskin Kapalı ceza infaz kurumu, Kırklareli Kapalı ceza infaz kurumu, Kırşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Kilis Kapalı ceza infaz kurumu, Kocaeli Kapalı ceza infaz kurumu, Konya Kapalı ceza infaz kurumu, Kozan Kapalı ceza infaz kurumu, Maltepe 1 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 2 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Maltepe 3 No lu L tipi ceza infaz kurumu, Manisa Kapalı ceza infaz kurumu, Mardin Kapalı ceza infaz kurumu, Mersin Kapalı ceza infaz kurumu, Metris 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Metris 2 Nolu T tipi ceza infaz kurumu, Midyat Kapalı ceza infaz kurumu, Muğla Kapalı ceza infaz kurumu, Muş Kapalı ceza infaz kurumu, Nazilli Kapalı ceza infaz kurumu, Nevşehir Kapalı ceza infaz kurumu, Niğde Kapalı ceza infaz kurumu, Oltu Kapalı ceza infaz kurumu, Ordu Kapalı ceza infaz kurumu, Osmaniye Kapalı ceza infaz kurumu, Ödemiş Kapalı ceza infaz kurumu, Paşakapısı Kapalı  (Memur) ceza infaz kurumu, Rize Kapalı ceza infaz kurumu, Sakarya  Kapalı ceza infaz kurumu, Salihli Kapalı ceza infaz kurumu, Samsun Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siirt Kapalı ceza infaz kurumu, ceza infaz kurumu, Silifke Kapalı ceza infaz kurumu, Silivri 3 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 5 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 6 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 7 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Silivri 8 Nolu L tipi ceza infaz kurumu, Sinop Kapalı ceza infaz kurumu,  Tekirdağ 1 Nolu T tipi Kapalı ceza infaz kurumu, Ümraniye E ve T tipi ceza infaz kurumu, Ünye Kapalı ceza infaz kurumu, Van Kapalı ceza infaz kurumu, Vezirköprü Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu, Yozgat Kapalı ceza infaz kurumu, Zile Kapalı ceza infaz kurumu, Zonguldak Kapalı ceza infaz kurumu, Akhisar Kapalı ceza infaz kurumu, Aksaray Kapalı ceza infaz kurumu, Sandıklı Kapalı ceza infaz kurumu, Seydişehir Kapalı ceza infaz kurumu, Siverek Kapalı ceza infaz kurumu, Sungurlu Kapalı ceza infaz kurumu, Şebinkarahisar Kapalı ceza infaz kurumu, Tunceli Kapalı ceza infaz kurumu, Yalvaç Kapalı ceza infaz kurumu) teröristlere vatan hainlerine zindan, kendini geliştirip topluma adapte olmak isteyenlere eğitim yuvası, okul, devletimizin milletine manen yatırım yaptığı bir çatı olmalıdır. Şüphesiz en büyük yatırım insan gelişimine yönelik yapılan yatırımdır. Kişileri ağır bir şekilde yıpratıcı akla ve vicdana aykırı uygulamaların kimseye bir faydası olmayacaktır. Yetkililerden 2. kez tekerrür ve 2. kez Mükerrir hususları üzerinde acilen çalışma yapmaları beklenilmektedir. 180.000 kişi ve aileleri adına kamuoyuna önemle duyurulur.

Musab Yasir Özen

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 2.KEZ TEKERRÜR, 2. KEZ MÜKERRİR İNFAZ KANUNLARINA TABİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER DEVLET YETKİLİLERİNDE GENEL AF VEYA KISMİ BİR AF BEKLEMEKLE BİRLİKTE EN İNSANİ HAKLARI OLAN EŞİTLİK HAKLARININ GÖZETİLMESİNİ İSTİYORLAR, Türkiye, Çift mükerrir ve Çift tekerrür, tutuklu ve hükümlüler, genel af, kısmi af, çift mükerrir, çift tekerrür, ceza infaz rejimi, 4/4 mağdurları, 10.Yargı Paketi, 2.kez tekerrür, 2.kez mükerrir, infaz hakimliği

 

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 10.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi” olarak bilinen ve ceza infaz sistemindeki bazı sorunların düzeltileceği yönünde detaylı haberlerin yer aldığı yargı düzenlemesi son aylarda merakla beklenilmektedir. Adalet Bakanımız tarafından da kısmen başlıkların açıklandığı 10. Yargı Paketi milyonların beklentisini karşılayabilecek şekilde son şekli oluşturulmaya çalışılıyor. Bütçe görüşmelerinden sonra 2023 sonu 2024 ocak ayı gibi meclise sunulması bekleniyor. Basında yer alan bazı bilgilere göre 10. Yargı Paketi içeriğinde Çift mükerrir (2.kez mükerrir), çift tekerrür (2.kez tekerrür) T.C.K 58. Mad ve C.İ.K 108/3 maddelerinde de değişiklik yapılacağı. 4/4 yatar oranlarının tamamen kaldırılacağı. 1/2, 3/2, 4/3 yatar oranlarındaki farklılıkların 40/100 oranında çekilerek sabitleneceği dolayısıyla eşitsizlik ilkesine ters uygulamanın düzeltileceği yönünde bilgiler yer almakla birlikte tekerrür ve mükerrir kavramlarında aynı şuçlar harici farklı suçlarda uygulanamayacağı gibi iyileştirici maddeler de yer almaktadır. Yine denetimli serbestlik oranları ve açık ceza infaz kurumlarına ( Adana Açık Ceza İnfaz Kurumu, Isparta Açık Ceza İnfaz Kurumu, Adıyaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskenderun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Afyonkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, İskilip Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akçakale Açık Ceza İnfaz Kurumu, İzmir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kahramanmaraş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Akşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kalecik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Alanya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Karaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ankara Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kars Açık Ceza İnfaz Kurumu, Antalya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kartal Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ayaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kastamonu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Aydın Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırıkhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bafra Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kırşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Balıkesir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bergama Açık Ceza İnfaz Kurumu, Konya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bingöl Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kozan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolu Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Kütahya Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bolvadin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Maltepe Açık Ceza İnfaz Kurumu, Bozüyük Açık Ceza İnfaz Kurumu, Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumu, Buca Açık Ceza İnfaz Kurumu, Mersin Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burdur Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muğla Açık Ceza İnfaz Kurumu, Burhaniye Açık Ceza İnfaz Kurumu, Muratlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ceyhan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Nazilli Açık Ceza İnfaz Kurumu,Çanakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Niğde Açık Ceza İnfaz Kurumu, Çorum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ordu Açık Ceza İnfaz Kurumu, Dalaman Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ödemiş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Denizli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Pınarbaşı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Edime Açık Ceza İnfaz Kurumu, Salihli Açık Ceza İnfaz Kurumu, Elmalı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sarayköy Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erciş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Saruhanlı Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sultanhisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumu, Siirt Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskipazar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu, Eskişehir Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sincan Açık Ceza İnfaz Kurumu, Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu, Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gaziantep Açık Ceza İnfaz Kurumu, Şebinkarahisar Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gemlik Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tekirdağ Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gevaş Açık Ceza İnfaz Kurumu, Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumu, Geyve Açık Ceza İnfaz Kurumu,  Toprakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu, Giresun Açık Ceza İnfaz Kurumu, Trabzon Açık Ceza İnfaz Kurumu, Gümüşhane Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ula Açık Ceza İnfaz Kurumu, Hatay Açık Ceza İnfaz Kurumu, Uşak Açık Ceza İnfaz Kurum, Ünye Açık Ceza İnfaz Kurumu , Yozgat Açık Ceza İnfaz Kurumu) ayrılma sürelerinde de düzenlemeler yapılacak.

8.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 8.YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VAR MIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 8.YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYOR MU?

10. Yargı Paketi ndeki düzenlemelerin kesinlikle bir Genel Af veya Kısmi Af ile alakası olmadığı da yetkililer tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Toplumun bir genel af veya kısmi bir af ile toplumsal barışa ihtiyacı var mıdır, buda zaman zaman T.B.M.M. nde tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri “genel afverilmediği bilinirken kısmi bir afverilmesine Gazi Meclisteki bütün partiler olumlu bakmaktadır. Zita Türkiyedeki Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlüler yarım milyona yaklaşmış olup tutuksuz yargılanan ve adliyelerdeki birikmiş dosyalarda baz alınırsa milyonu geçen bir kitle söz konusudur. 10. Yargı Paketi nde tüm kanun maddeler tamamen oluşturulmuş değil, çalışmalarında sürmesi nedeniyle bir ihtimal talepler doğrultusunda eklenecek birkaç madde ile bu sorunlarında çözülmesi mümkündür. Bizlerin temennisi Vatana, Millete en faydalı olacak şekilde 10. Yargı Paketi nin tamamlanarak kanunlaşmasının sağlanmasıdır.

Etiketler : 10.YARGI PAKETİ İÇERİĞİ NEDİR? 8.YARGI PAKETİNDE HANGİ MADDELER VAR? 10. YARGI PAKETİNDE KISMİ AF VARMIDIR? 2024 YILINDA GÜNDEME ALINACAK OLAN 10. YARGI PAKETİNDE ÇİFT MÜKERRİR VE ÇİFT TEKERRÜR İNFAZ REJİMİ İLE ALAKALI DÜZENLEME OLACAK MI? İNFAZ KANUNU DEĞİŞİYORMU?, 10. Yargı Paketi, Yargı Düzenlemesi, Çift Mükerrir, 2.kez Mükerrir, çift tekerrür, 2.kez tekerrür, tck 58.mad., 4/4 yatar, tekerrür, mükerrir, denetimli serbestlik, Yargı Paketi, Kısmi Af, Genel Af, T.B.M.M, Türkiye, tutuklu ve hükümlüler

8.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10.YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?

10. Yargı Paketinde Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinin yayınlamış olduğu haber içeriklerine göre Ceza infaz Kurumları nda şartlı tahliyesi geri alınan (infazı yanan) hükümlüler içinde iyileştirici düzenlemeler olduğu bir defaya mahsus şartlı tahliyelerin geri hükümlülere iade edileceği yönünde bilgiler bulunmaktadır. Çift mükerrir, (2.kez mükerrir) çift tekerrür(2.kez tekerrür) ceza infaz sistemindeki hak yoksunlukları aynı oranda şartlı tahliyesi geri alınanlar içinde geçerli olması sebebiyle benzer beklentiler şartlı tahliyesi geri alınanlar (infazı yananlar) için de gündemi korumaktadır. Öyleki çeşitli ceza infaz kurumlarında 25-30 yıldır yatan ve düzenlemeyi bekleyen infaz yakmaderdinden muzdarip olan hükümlüler bulunmaktadır. Edinilen bilgilere göre, son düzenlemelerde ilgili maddeler kaldırılmazsa infaz yatan hükümlülerde tahliye olabilecek. Yatar süresi şayet tahliye olabilme süresini karşılayamaz ise açık cezaevi ve denetimli serbestlik sürecinden istifade edilmesi içinde Meclis Adalet Komisyonunda çalışma yapıldığı gelen bilgiler arasında yer aldı.

Editör

www.musabyasirozen.com.tr

Etiketler : 10. YARGI PAKETİNDE ŞARTLI TAHLİYELERİ GERİ ALINAN HALK DEYİMİYLE İNFAZI YANAN HÜKÜMLÜLER İÇİNDE YENİ BİR DÜZENLEME VARMIDIR? MÜKERRİR VE TEKERRÜR CEZA SİSTEMLERİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR ŞARTLI TAHLİYESİ GERİ ALINAN (İNFAZI YANAN) HÜKÜMLÜLER İÇİNDE TARTIŞMA KONUSU OLABİLİR Mİ?, 10. Yargı Paketi, tekerrür, ceza infaz kurumları, şartlı tahliye, infaz yanması, çift mükerrir 2.kez mükerrir, çift tekerrür 2.kez tekerrür, infaz yakma, infaz yatar, tahliye, C.İ.K, 10.Yargı Paketinde Neler Var

error: İçerik korunuyor !!!